30 Mart 2018 Cuma

ATATÜRK'ÜN ASKERLERİ





Kapalı kapıların ardından,”Atatürk'ün Askerleriyiz” diyerek, oturdukları yerden kuru slogan atanlardan nefret ediyorum artık.

“Atatürk'ün Askerleriyiz” sloganını duyunca, cinlerim başıma üşüşüyor.

Bugün cuma, bu gece Halk Tv. de yayınlanacak olan Halk Arenası programına konuk olarak katılacak olan büyük bir kalabalık; ellerinde, bayrak ve Halk Kitapevinden yeni çıkan meşhur yazarların kitapları olmak üzere, hep bir ağızdan “Atatürk'ün Askerleriyiz” diye kuru kuru bağırarak slogan atacaklar, konuşmacılar da, önceden kendilerine verilen konu başlıklarına göre hazırlandıkları ateşli konuşmalarını yapacaklar ve programın sonunda,bu ülkede hiçbir şey olmamış,her şey yolunda gidiyormuş,Atatürk'ün eserleri,ilkeleri,devrimleri,kurduğu demokratik ve laikTürkiye Cumhuriyeti Devleti,Atatürk'ün mirası tüm değerler yerli yerinde duruyormuş ve korunuyormuş,Atatürk'e olan saygı tavan yapıyormuş gibi,Atatürk'ün askerleriyiz diye bağırmak suretiyle,Atatürk'ü,onun devrim ve ilkelerini,kurduğu Türkiye Cumhuriyetini koruma konusunda kendilerine düşen görevi başarıyla yapmış olmanın iç huzuru içinde evlerinin yolunu tutacaklar.

Millet olarak herşeyimiz laftan ibaret.

Bu ülkede;

Atatürk'ün adını taşıyan her cinsten tüm tesislerin isimleri bir bir değiştiriliyorsa,

Atatürk'ün ismi ders kitaplarından ve müfredat programlarından çıkarılıyorsa,

Atatürk'ün armağanı milli bayramlarımızın coşkuyla kutlanması engelleniyor,kutlamaların en alt seviyelerde yapılması için azami gayret sarf ediliyorsa,

Atatürk'ün büst ve heykellerine Cumhuriyet ve demokrasi düşmanı hainler ve alçaklar tarafından saldırılar yapılıyorsa ve bu saldırılar artık olağan bir hal almışsa,

Atatürk'ün meydanlara dikilen heykelleri, yerel yönetimler tarafından kaldırılarak karanlık depolarda çürümeye bırakılıyor ve iş başındaki iktidar da bu hainliğe ses çıkarmıyorsa,

Atatürk,Çanakkale Zaferinde yok sayılıyorsa,

Atatürk, kendisinin açtığı ve ilk başkanlığını yaptığı Türkiye Büyük Millet Meclisinde üvey evlat muamelesi görüyor ve adeta yok sayılıyorsa,

Atatürk tişörtlü bir vatandaş, sırf tişörtünden dolayı, Atatürk tarafından açılan Türkiye Büyük Millet Meclisine sokulmuyorsa,Atatürk tişörtünün giysi olarak meclise sokulması, meclis yönetimince sakıncalı görülüyorsa,

Atatürk'ün kurduğu Diyanet; Atatürk'ü tanımaz ve onu yok sayan bir ayazmaklık sergiliyorsa,

Atatürk'ün Türk Halkına miras bıraktığı,Atatürk'ün vasiyeti Atatürk Orman Çiftliği talan ediliyorsa,

Atatürk döneminde kurulan fabrika ve tesisler önemsiz sayılarak,bir bir satılıyor ve hala satılmak isteniyorsa,

Kurtuluş savaşımızın ve bağımsız devlet oluşumuzun simgesi İstiklal Marşı, bestesi üzerinden saldırıya uğruyorsa, kıytırık askeri harekatlar için (kıytırık lafı;bu harekatları hor gördüğümüz ve itibarsızlaştırmak istediğimiz için değil, İstiklal Harbinin yanında, çok küçük ve önemsiz olduklarını ifade etmek için kullanılmıştır.) de İstiklal Marşına alternatif yeni marşlar yapılması gündeme getiriliyorsa,

Kendini bilmez vatan haini ve alçak bir yaratık tarafından,Atatürk'e sistematik olarak dil uzatılıyor ve hakaret ediliyorsa,ona yönelik olaeak; “Heykellerinin köpek leşi gibi sürüklendiğini göreceksiniz” denilebiliyorsa ve bu sözleri söyleyen haine, devletimizin en üst protokolunda bulunan yöneticiler tarafından vip ziyaretler yapılıyorsa,

18 Mart Şehitleri Anma Günü nedeniyle Aile Bakanlığı tarafından hazırlanıp resmi kurumlara gönderilen genelgede,Bütün kurumlar Türk Bayrakları ve Atatürk posterleriyle donatılacak”talimatı verildiği halde, Bartın Milli Eğitim Müdürü, bu genelgeye dayanarak okullara yolladığı yazıda,Atatürk posterleri”ifadesini çıkarıp, sadeceTürk Bayrakları ile donatılacak”ifadesine yer verme cesaretini kendisinde bulabiliyor ve bu aymazlığı ve hainliği yapan müdür, kulağından tutularak anında koltuğundan atılamıyorsa,

Daha aklımıza gelmeyen söz ve eylemlerle Atatürk düşmanlığı almış başını gidiyorsa,

Ülkemizdeki tüm bu olumsuzluklara ve Atatürk düşmanlığına karşı,Türk Milleti olarak, anında sesimizi yükselterek ayağa kalkamıyorsak,topluca protesto edemiyorsak,hiç değilse sandıkta gereken dersi veremiyorsak,bazı özel günlerde ve toplantılarda, kapalı kapıların ardında galeyana gelerek,oturduğun yerden “Atatürk'ün Askerleriyiz” diye bağırarak slogan atsan ne kıymeti var benim sözde Atatürkçü kardeşim? 30/03/2018


Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu


26 Mart 2018 Pazartesi

METAL YORGUNLUĞUNDAN DÖVİZ YORGUNLUĞUNA




Ülkemizin ve siyasal iktidarın tek adamı, AKP'nin metal yorgunluğunu AFRİN harekatı ile aştıklarını beyan ederek,partililerine müjde verdi.

Bu açıklamadan önce biz de,çok saf bir şekilde zannediyorduk ki;AFRİN harekatı, ülkemizin sınır güvenliğinin sağlanarak,ülkemizin toprak bütünlüğününteminat altına alınması için yapılan zorunlu bir harekat.

Yine,biz zannediyorduk ki;AFRİN harekatına, Türkiye Büyük Millet Meclisi,yani Türk Milletinin temsilcileri izin verdiler ve bu izne dayanarak da, bu harekatı, hangi partiden olurlarsa olsunlar, Türk Milletinin tüm fertlerinin ödediği vergilerle finanse edilerek oluşturulan, hepimizin ortak değeri kahraman Türk Ordusu gerçekleştirdi,şehit olan askerlerimiz de, tüm Türk Milleti için şehit oldular.

Yanılmışız.

Ortak değerimiz Kahraman Türk Askerinin çok başarılı bir şekilde gerçekleştirdiği AFRİN harekatı,meğer AKP iktidarının üzerine çöken metal yorgunluğunu gidermek ve AKP'yi ayağa kaldırmak için yapılmış ve askerlerimiz de, AKP için şehit ve gazi olmuşlar.

Kendisini başkomutan ilan eden Sayın ERDOĞAN'ın; AFRİN harekatını,AKP İl Kongrelerinden yönetmeye kalkışması boşuna değilmiş,ERDOĞAN'ın AFRİN harekatıyla AKP üzerine çöken metal yorgunluğunun yok olduğuna ilişkin açıklaması ile harekatın AKP İl Kongrelerinden yönetilmesi gerçeği,tam örtüşmüş ve cuk oturmuş.

Ne günlere kaldık,ülkenin ortak değeri olan asker tarafından gerçekleştirilen bir askeri harekatın başarısı bile iktidardaki siyasi parti tarafından kendisine maledilebiliyor,askerin başarısı politikaya alet ediliyor,öyle ya, dini politikaya alet etmek, artık fazla politik rant sağlamıyor,bu nedenle,şimdilerde askerin başarısı üzerinden politik rant elde etmenin kapısı aralanmış durumda.

Siyasi iktidar;kimse kusura bakmasın,küçük görmek ve itibarsızlaştırmak için söylemiyoruz,ancak bir Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı yanında çok küçük kalan,güç dengesinin bizden yana ağır bastığı AFRİN harekatını diline dolayarak,çok büyük bir zafer kazanıldığını sayıklamaktan artık vaz geçmeli ve ülkenin iyice dar boğaza giren ödemeler dengesi ve cari açığına çare bulmak için, tüm mesaisini ekonomiye harcamalıdır.Bize göre işin şakası yoktur.

Döviz aldı başını gidiyor,bu gece itibariyle benzine yine zam yapılacak,dövizin artışından dolayı kendisine öz eleştiride bulunmayan,kendisinde kusur bulmayan siyasal iktidar,dövizin artışını kader gibi göstererek,her döviz artışını, akaryakıt zamlarının haklı nedeni saymaya büyük bir pişkinlikle devam ediyor.

Siyasal iktidarın en önemli görevlerinden biri de,ülkenin cari açığını azaltmak,ödemeler dengesini sağlayarak Türk Lirasının değerini korumak değil midir?Siz,siyasal iktidar olarak bunu sağlayamıyorsanız,bu görevinizi yapmamışsınız demektir. Enerji yönünden dışa bağımlıyız,Allah bize petrol vermemiş,ne yapalım diyerek, dövizi kontrol altında tutamadığınız için, üç beş günde bir benzine ve motorine sürekli zam yapamazsınız.Yaparsanız da,bunun sonuçlarına katlanmaya hazırlıklı olunuz.

Bize göre,iktidar nimetlerinden,sayıca tek başına istediği yasayı çıkarabilme ve medyayı tekellleştirme imkanlarından yararlanarak,tek yanlı propaganda bombardımanı ile 2019 seçimlerine girecek olan AKP iktidarı; cari açığa,ödemeler dengesine ve Türk Lirasının sürekli değer kaybına acil bir çözüm getiremez,döviz artışlarını kontrol altına alamaz, sürekli ve otomatik akaryakıt zamları ile enflasyonu ve hayat pahalılığını dayanılmaz hale getirirse, sandığa gömülerek yok olup gideceğini kafasına yazmalıdır.

Ekonomi ile şaka omaz.AFRİN harekatı ile askerin sırtından metal yorgunluğunuzu üzerinizden attığınızı zannederek kendinizi aldatabilirsiniz ama; döviz yorgunluğunuzu, asker ile de gideremezsiniz. 26/03/2018


Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

22 Mart 2018 Perşembe

2019 SEÇİMLERİNİ KAZANMANIN ALT YAPI HAZIRLIĞI (MI)?




AKP Genel Başkanı ERDOĞAN; 2019 da yapılacak olan yerel,genel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanarak,saraydaki tek adam hakimiyetini sürdürmeye adeta yemin etmiş ve bu seçimleri mutlaka kazanmaya adeta mecbur ve mahkum olduğunun bilinci içinde,2019 seçimlerini demokrasi cephesinin kazanmaması,MHP ile kurduğu ortaklığın,tüm cephede seçimleri kazanarak, kendi iktidarını tek adam olarak sürdürmenin ve millete hesap vermekten kurtulmanın alt yapı taşlarını bir bir yerli yerine koymaktadır.

Geçtiğimiz günlerde meclisten geçerek yasalaşan ve seçim ittifak yasası olarak adlandırılan yasanın öngördüğü seçime hile karıştırmaya müsait hükümlerden sonra, dün itibariyle kamuoyuna bomba gibi düşen, Aydın Doğan'a ait bulunan Türkiyenin en büyük yayın kuruluşu Doğan Medya'yı, Milliyet ve Vatan Gazetelerinin sahibi AKP yandaşı havuz medya olarak adlandırılan Demirören Grubunun satın aldığına ilişkin haber;medyada tam bir tekelleşmeye ve tek sesliliğe giden, tarafsız ve özgür basına ve basın özgürlüğüne darbe vuracak olan bu satışın, yaklaşan 2019 seçimleri öncesinde zamanlama olarak, çok manidar olduğunu ve AKP iktidarının kazanmaya mahkum olduğunu çok iyi bildiği 2019 seçimlerini kazanmanın en etkin alt yapı taşlarından biri olduğunu ortaya koymaktadır.

AKP iktidarı;iktidarda olmayı ve yaklaşan seçimlerde iktidarın tüm nimetlerinden yararlanmayı yeterli görmemiş,seçim yasasını değiştirmiş ve güya tarafsız,merkez medya olarak nitelendirilmesine rağmen, iktidarın baskılarına dayanamayarak iktidarın dümen suyunda yayın yapan,normal yayın akışını keserek AKP iktidarının başındaki kişilerin her konuşmalarına anında canlı olarak bağlanan Doğan Medya'nın da iktidar için yaptıklarını yeterli görmemiş olacak ki;Doğan Medya Grubu içinde yer alan tüm gazete ve televizyon kanallarının bundan böyle kayıtsız ve şartsız sürekli olarak tamamen AKP iktidarının propagandasını yapmasını sağlamak için,kendisine yakın olan Demirören Grubuna Doğan Medyayı satın aldırdığını değerlendiriyoruz.

Bu değerlendirmeyi niçin yapıyoruz?

Demirören grubunun; AKP ve Sayın ERDOĞAN ile olan yakınlığı,inkar edilemez bir gerçektir.

Bir gerçek daha var ki;okuma alışkanlığı bulunmayan,nüfusuna oranla gazete satışlarının yerlerde gezdiği,dizi,eğlence ve paparazi programlarından başka televizyonların fazla izlenmediği,ülkedeki üretim ve yatırımların düşmesine paralel olarak reklam gelirlerinin azalması,gazete yayınlamanın ve televizyonlarda yayınlanan programların ve dizilerin maliyetlerinin artması ve medya yatırımlarının karlı olmaktan çıkması nedeniyle; basiretli bir iş adamının,esasen elinde bulunan medya kuruluşlarına ilaveten, yeni medya kuruluşlarını fahiş fiyatlarla satın alarak grubuna dahil etmesi ve büyümeyen,bilakis küçülmekte olan aynı pastayı paylaşmak istemesi,bize göre kar amacı güden bir iş adamı için, akıl karı bir iş asla değildir.Bu satın almanın mutlaka medya patronluğu dışında başka amaçları ve karlı yönleri olmalıdır.

Demokrasinin ve demokrasinin gereği olan çoğulculuğun olmazsa olmazı basın özgürlüğünün yok edilmek istendiği, bugün itibariyle, esasen hür basının ve basın özgürlüğünün yok denecek kadar azaldığı ülkemizde,basının;tamamen tek merkezden,talimatla ve tek ses halinde yayın yaparak sadece iktidarın sesini duyuran tek yanlı bir propaganda aracı olarak kullanılması amaçlandığı için,basında bir tekelleşmeye gidildiği açık olup,bu tekelleşmeden demokrasimiz ve ülkemiz adına hayırlı sonuçların çıkmayacağını hep birlikte göreceğiz. 22/03/2018


Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu



21 Mart 2018 Çarşamba

ADALET DEVLETİN TEMELİ(Mİ)DİR!...





Sizler,aldanmayın sakın, Afrin'e yapılan askeri harekat ile Kürt koridorunu önleyerek devletimizin sınır güvenliğini ve geleceğini teminat altına alacağız laflarına.

Devletimizin güvenliğini tehdit eden Kürt koridorunun oluşması tehliksini başımıza bela edenler, bu AKP iktidarı değil midir?

Bu bela ve tehlikeye neden olan, yanlış Suriye ve Irak politikalarını uygulamaya koyan AKP iktidarı; şimdi kalkmış, ülkemizi ekonomik yıkıma sürükleyen operasyonlarla,kendi hatasını, mehmetçiğin kanıyla düzeltmeye çalışıyor ve bunu da, AKP iktidarının bir başarısıymış gibi her ortamda reklam aracı olarak kullanmaya çalışıyor.

Afrin harekatını tek başına Türk Silahlı Kuvvetleriyle yapma olanağı varken, mehmetciğin yanına ne oldukları belirsiz ÖSO denilen paralı askerleri de katmış ve ele geçirilen AFRİN de ÖSO tarafından yapıldığı iddia edilen yağma söylentileriyle,Türk Silahlı Kuvvetlerimizin onuru ile oynamak isteyen şer güçlerin ağzına sakız verilmiştir.

AKP iktidarının;ülkenin başka hiçbir sorunu yokmuş gibi, zam tsunamisine yol açacak olan benzinin daha dün yeniden zamlanarak litresinin altı TL.'ye dayandığı,dolar ve diğer dövizlerin yükselerek,ülkemizin dış borçları ve cari açığının iyice arttığı,ödemeler dengesinin tamamen bozulduğunu umursamadan, yaklaşan 2019 seçimlerinde kendisine artı oy kazandıracağını düşündüğü Suriye batağından medet ummasını ve kendisini sadece Kürt koridoruna kilitlemesini anlamak mümkün değildir.

Evet, ülkemizin sınır güvenliği bize göre de çok önemlidir ve sınır güvenliğimiz için alınması gereken askeri ve diplomatik tüm tedbirler alınmalıdır,ama bunu iç politikaya malzeme olarak kullanmak,ülkenin içerideki diğer sorunlarına sırt dönerek onları yok saymak,yargıya müdahale ederek,yargıya kendi partililerini doldurup, yargıyı adeta AKP yargısı haline getirmek, bu ülkeye yapılacak olan en büyük kötülüktür.

Bir devlet, dışarıdan gelecek olan saldırı ve işgaller ile çökebileceği gibi, içeride çözüm bekleyen acil sorunların yok sayılarak bunların çözümü için hiçbir girişimde bulunulmaması,özellikle de devletin temeli olan adaletin bağımsızlık ve tarafsızlığının yok edilerek itibarsızlaştırılması,siyasi iktidarın uydusu haline getirilerek adaletin ortadan kaldırılmasıyla da,devletler çökerler.Bu nedenledir ki; “Adalet Mülkün Temelidir” denilmiş ve adalet dağıtan mahkemelerin yargıç kürsülerinin arkasındaki duvara büyük harflerle yazılmıştır.

Yeni atanacak olan hakim ve savcıların kur'a çekerek atandıkları yerleri öğrendikleri kur'a çekim töreninin taraflı cumhurbaşkanına ait sarayda yapıldığı, AKP'nin genel başkanı olan taraflı Cumhurbaşkanının bu törende yaptığı,içeriği itibariyle kur'a çekimi töreniyle uyum içinde bulunmayan,ağırlıklı olarak AFRİN harekatından siyasi rant elde etmeye matuf konuşmalarının,yeni atanan hakim ve savcılar tarafından sık sık kesilerek yerli ve yersiz alkışlandığı, basında yer alan iddialara göre,atanan yeni hakim ve savcılar arasında, yüz civarında eski partilinin yer aldığı,saraya yakınlığı ile bilinen Danıştay Başkanı'nın kızının kur'a ile atandığı Elazığ'dan, bir gün sonra, yeni bir kararname ile Ankaraya Yargıtay Tetkik Hakimi olarak atandığı,bu atamanın da gösterdiği gibi, hakimliği taşrada çıkacağı yerel mahkeminin kürsüsünde öğrenerek iyice hazmetmeden,tecrübe kazanmadan,yerel kürsü hakimlerinin kararlarının denetlendiği,içtihatların yaratıldığı Yargıtay'a, kendisi denetlenmeye muhtaç toy ve tecrübeden yoksun bir hakimin torpilli olarak atandığı günümüz Türkiye'sinde; adaletin, devletimizin temeli olduğu asla kabul edilemez.

Ne diyelim,iş Tanrı'ya kaldı sanırım,Tanrı hepimizi ve ülkemizi korusun. 21/03/2018

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu



16 Mart 2018 Cuma

İSTİKLAL MARŞI





İstiklal Marşı;Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve Türk Milletinin yegane milli marşı olup,tüm Türk Milletinin ortak malı ve değeridir.

Bu nedenle,İstiklal Marşımız, Anayasamızın 4. maddesinde değiştirilemeyecek ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddeler arasında sayılan Anayasamızın 3. maddesinde, Türkiye Devletinin milli marşı,İstiklal Marşı'dır denilerek,İstiklal Marşı anayasal koruma altına alınmıştır.

Yurdumuzun düşman işgaline uğradığı felaket günlerinde,saldırgan düşmana karşı Anadoluda tutuşan heyecanı korumak, vatan sevgisini ve kurtuluş inancını canlı tutmak amacıyla, açılacak bir yarışma ile hazırlanması gündeme gelen ve 12 Mart 1921 de Türkiye Büyük Millet Meclisinin oy birliği ile aldığı kararla milli marş olarak kabul edilen, güftesini değerli Şairimiz Mehmet Akif ERSOY'un yazdığı, bestesin Zeki ÜNGÖR'ün yaptığı İstiklal Marşımız;Türk Milletinin, kurtuluş savaşı sonunda düşman esaretinden kurtuluşuna ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşuna, heyecan ve inanç katarak, manevi katkı sunan,güftesiyle ve bestesiyle bir bütün olup, bu nedenle ortak milli bir değerimiz olan İstiklal Marşına;AKP lideri ERDOĞAN'ın,46. Muhtarlar Toplantısında yaptığı konuşmada sarf ettiği,“hakiki manasını yüreklere nakşedecek bir bestenin bulunamamış olması en büyük üzüntümdür,o güfte ile bestenin birbirini tamamlaması çok önemlidir,burada bestekarlara büyük iş düşüyor,temenni ediyoruz ki o da çıkar”şeklindeki sözlerle müdahale edilmesi ve milli marşımızla ilgili tartışma açılması,çok üzücüdür.

Üzücü olan bir diğer husus da,yine AKP lideri ERDOĞAN tarafından aynı muhtarlar toplantısında,”15 Temmuz gibi büyük bir destanı anlatacak bir şiirimiz marşımız da mevcut değil,34 yıllık terörle mücadelemizi hakkıyla ifade edecek bir marşımız da yok. Şu anda Fırat Kalkanı, Afrin biz bununla ilgili bir İstiklal Marşı demeyim ama bir mehter marşı gibi bir marş yazamazlar mı? Evde torunum bile mehter marşıyla yürüyor.”sözlerinin dile getirilerek,Atatürk'ün ve silah arkadaşlarının liderliğinde kazanılan ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşu ile taçlandırılan kurtuluş savaşımızın,kendi hataları sonunda hortlayan ve tavan yapan terörle mücadeleyle eş değer tutulması ve kurtuluş savaşımızın terörle mücadeleye indirgenerek değersizleştirilmeye,kurtuluş savaşımızın heyecan ve inanç kaynağı ve simgesiİstiklal Marşımızın da, terörle mücadele marşları adı altında ortaya çıkarılacak ve AKP'nin seçim meydanlarında adeta parti marşı ve propaganda aracı olarak kullanacağı muhakkak olan alternatif yeni marşlarla gölgelenmeye çalışılmasıdır.

Sayın ERDOĞAN; TEOG konusunda olduğu gibi, bu oldu bittileri sürekli yapmakta,hiç kimseye danışma gereği duymadan,tek başına aklına gelen her şeyi verdiği bir talimatla uygulamaya koyarak Türk Milletine kabul ettirmeyi demokrasi zannetmektedir.

Umarız 2019 seçimleri;demokratik bir şekilde, bu tek yanlı,tek adam oldu bittilerinin sonunu getirir.

Hiç kimse hayal görmesin ve aklından çıkarmasın,Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tek ATATÜRK'ü ve tek Milli Marşı vardır,O da; bu devletin kurucusu ve güvencesi Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve kurtuluş savaşımızın simgesi İstiklal Marşı'mızdır. 16/03/2018


Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu



13 Mart 2018 Salı

SANDIK DEMOKRASİSİNE DE Mİ SON!...





Biz;sürekli olarak,dört ya da beş yılda bir yapılan seçimler,yani sandık;tek başına,insan hak ve özgürlüklerine dayalı çoğulcu demokrasinin kriteri olamaz, sandık demokrasinin zorunlu ancak tek kriteri asla değildir,diyerek yazıp dururduk,bu konuda dilimizde tüy bitti.

En başta ana muhalefet partisi CHP olmak üzere;muhalefetin tüm karşı koymalarına rağmen,sanki gün kalmamış gibi,bir gecede yangından mal kaçırır gibi Meclisten geçirilen seçim ittifakı yasasında yer alan, oy ve seçim güvenliğine ve demokratik seçimlere son veren,seçimlere hile karıştırılmasına imkan tanıyan hükümlere baktığımızda, tek başına çoğulcu demokrasi için yeterli olmadığını sürekli savunduğumuz; kısmen hür,demokratik ve eşit koşullarda yapılan eskinin seçimlerini dahi arayacak duruma getirildik.

AKP iktidarı, abbas yolcu olduğunu,yapılacak olan ilk demokratik seçimlerde iktidardan uzaklaştırılacağını ve ondan sonra başına gelecekleri, yavru muhalefet MHP ve lideri BAHÇELİ de, Meral AKŞENER'in liderliğini yaptığı İYİ Partinin, kendilerinin siyasi sonlarını getireceğini,barajı dahi aşamayacaklarını çok iyi görmüşler ve yakın tarihlere kadar birbirlerine ağıza alınamayacak sözlerle saldıran bu AKP ve MHP kader birliği içinde seçim ittifakı yaparak, bu ittifaka yasal imkan tanıyan ve bu ittifaka seçim kazandırmanın her türlü gayri meşru yollarını iktidarın emrine veren seçim ittifakı yasa teklifini halkın gözünden ve CHP'nin engellemelerinden kaçırarak,bir gece yarısı operasyonu ile yasalaştırmışlardır.

Seçimlere hile ve şaibe karıştıracak olan bu yasaya rağmen; bize göre,AKP ve MHP kendi kazdıkları kuyunun içine düşecekler ve umduklarını elde edemeyecekler ve demokrasi kazanacaktır.

Aksi halde olacakları söylemeye dilimiz varmıyor ama, şu anda dahi can çekişmekte olan demokrasimizin tamamen sonu gelecek,demokrasinin cenaze namazı kılınacak ve helvası dağıtılacaktır.

Meclisten geçen seçim ittifakı yasasının eleştirilecek çok yanının olmasına rağmen; mühürsüz oyları geçerli sayan maddesi dahi, tek başına,önümüzdeki seçimlerin;demokrasimiz,hür,eşit ve adil seçimler açısından ne kadar büyük bir risk altında olduğunu açıkça göstermektedir.

Bize göre, bu seçim ittifak yasasında yer alan anti demokratik,seçimlere hile ve şaibe katacak olan hükümler;muhalefeti, sandık ve seçim güvenliğine yönelik olarak eskiye oranla daha fazla tedbir almaya zorlayacak ve muhalefetin alacağı bu tedbirlerden hoşlanmayacak olan AKP/MHP ittifakının ortaya koyacağı karşı tepkileri nedeniyle, sandık başlarında bugüne kadar hiçbir seçimde görmediğimiz,istenmeyen nahoş olaylar meydana gelebilecektir.

Bizden söylemesi, bu yanlışlardan dönmek için henüz zamanımız vardır.13/03/2018


Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu


9 Mart 2018 Cuma

KIYAMET ALAMETLERİ (Mİ)?





Son günlerde olup bitenlere,en başta ilahiyatçı Nurettin YILDIZ olmak üzere,sözde din adamları tarafından İslam adına söylenen sözlere, verilen fetvalara ve bunun üzerine Cumhurbaşkanı ERDOĞAN'ın 8.Mart.2018 Dünya Kadınlar Gününde yaptığı konuşmada patlayarak, “İslami hükümler güncelleşmelidir” demesine baktığımızda,kıyamet günü yaklaşıyor mu,bunlar kıyamet alametleri midir?diye düşünmeye ve sormaya başladık doğrusu.
Kadınla erkeğin tek başına bulundukları asansör,halvet ortamı yaratır dedikten sonra,"Kadınların, Allah erkeklere dövün rahatlayın diye müsaade etmesinden dolayı sabaha kadar şükretmesi gerekiyor. Allah böyle diyor. Mesela bir erkeğe 'Kadının yüzüne vurmayacaksın' diyor boyundan yukarısına vurmak yasak. Göğüs kısmına vurmayacaksın. Cetvelden uzun bir sopayla vuramıyorsun. Elini yumruk yapıp vuramıyorsun. İşkence yapmak için değil deşarj olmak için vurdurtturuyor Allah. Eğer erkeğe burasına kadar geldikten sonra vurma dersen, erkek başka yolla rahatlar."diyerek fetvalarına devam eden İlahiyatçı Nurettin YILDIZ'a, Cumhurbaşkanı ERDOĞAN'ın,Dünya Kadınlar Günü töreninde yaptığı konuşmada verdiği sert cevap, bayağı tartışılacaktır.
Bugüne kadar,İslami hükümlerden hiç taviz vermeyen, laik Türkiye Cumhuriyetini Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak yönetmesine rağmen;ısrarla, hem laik ve hem de Müslüman olunmaz tezinden bir türlü vaz geçemeyen ERDOĞAN;bugün, kendisi için kader olacak olan 2019 Başkanlık seçimleri arefesinde,özellikle laik kadınlarımıza şirin görünmek, bir oy'un dahi altın değerinde olduğu başkanlık seçimlerinde laik kadınlarımıza göz kırpmak amacıyla olacak ki;kendisinden asla beklemediğimiz bir İslami açılıma imza atarak, Nurettin YILDIZ ve onun gibileri kast ederek," İslamın güncellenmesinin gerektiğini bilmeyecek kadar da aciz bunlar. İslamın hükümlerinin güncellenmesi vardır. Siz islamı, 14 – 15 asır öncesi hükümleriyle kalkıp da bugün uygulayamazsınız. Böyle bir şey yok." demek zorunda kalmıştır.
Bizim bildiğimiz kadarıyla, İslamda içtihat kapısı kapalıdır,yani güncelleme yoktur.
14-15 asır öncesi İslam hükümlerini bugün uygulayamazsınız,İslam hükümlerini günümüze göre güncellemek gerekir anlamına gelen ERDOĞAN'ın bu beyanı, her tarafa çekilebilecek genişlikte bir beyan olup,şu anda ERDOĞAN'ın siyasi gücü ve işgal ettiği makam itibarıyla, İslami çevrelerce yeteri kadar eleşitirilemese de; ERDOĞAN bu beyanı, ileride çok eleştirilecek ve tartışılacaktır.
ERDOĞAN'ın; İslamın, 14-15 asır öncesi hükümlerinin, günümüze göre güncelleştirilmesi gerekeceğine ilişkin açıklamasından hareketle,bir grup çıkarak,beş vakit namaz günümüze uygun değildir,özellikle İstanbul gibi halkın sürekli koşuşturduğu,evinden işine ve işinden evine gitmek için saatlerce yollarda trafikle boğuştuğu büyük illerimizde beş vakit namaz kılmaya vakit bulunamamaktadır, bu nedenle,namaz vakitlerine iklişkin hükümler, günümüzün yaşam ve iş koşullarına göre güncelleştirilerek,mesai günleri için, namaz vakitlerinin sabah ve yatsı olmak üzere iki vakte indirilmelidir derse, bu mümkün olacak mıdır,mümkün olacaksa buna kim karar verecektir?
Günümüze kadar, laiklik ile İslamı birbiriyle bağdaştıramayan, hem laik ve hem de Müslüman olunamayacağını savunan ERDOĞAN;başkanlık seçimleri öncesinde, oylarına şiddetle ihtiyaç duyduğu özellikle laik kadınlarımızın gönüllerine girmek ve oyklarını alabilmek için,kendisi adına çok tartışalacak tehlikeli bir açıklamaya imza atmakla, önümüzdeki seçimlerde karlı mı çıkacak,bunun zararını mı görecek merak ediyoruz doğrusu.
Ama şunu çok iyi biliyoruz ki;ERDOĞAN'ın telaffuz ettiği,”İslam hükümleri günümüze göre güncellenmelidir” sözünü CHP lideri KILIÇDAROĞLU yapmış olsaydı, CHP'nin kafirliği,camileri ahır ve genelev yaptıkları iddia ve iftiraları havada uçuşur ve gerici çevrelerden ölüm tehditleri alırdı.
Dinciler,din istismarcıları,din taciri siyasiler, laikliğin önemini ve erdemini şimdi anladınız mı? 09/03/2018


Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu







4 Mart 2018 Pazar

OLSA OLSA BAZI SÖZDE DİN ADAMLARI ÖZEL EV OLARAK KULLANMIŞ OLABİLİRLER



İslam dininin, din istismarcılarından çektiğini hiç kimse çekmemiştir.

Şu anda ülkemizde ve tüm İslam aleminde Kuran'a dayalı gerçek İslam dini asla uygulanmamaktadır.

İslam dini; yüce Allah'tan saptırılmış, imam tabir edilen sözüm ona bazı ulema din adamlarının yorum ve anlayışlarıyla yeni bir kalıba sokulmuş ve tanınmaz hale gelmiş bir din durumundadır.

Dikkat ederseniz Peygamberimiz Hazreti Muhammed'den sonra gelen hiçbir halife, normal eceliyle yatağında ölmemiştir.

İslam dini, bugünün siyasi partileri gibi,çeşitli mezheplere ve tarikatlara ayrılmış ve bir siyasi güç haline getirilmiştir.Peygamberimizin torunu Hazreti Hüseyin, Emevi lideri tarafından Kerbelada öldürülmüştür.Gerçek İslam dininde, siyasi güç elde etmek amacıyla, bir Müslüman'ın,hem de Müslüman olan bir diğer kişiyi öldürmesi ve Allahın verdiği canı alması var mıdır?

İslam dini politize edilmiş ve gerçek amacından saptırılmış olup, günümüzde de aynı sapkınlık devam etmekte ve İslam dini politik rant elde etmek için kullanılmaktdır.

Çanakkale 18.Mart Üniversitesinin Müslüman geçinen bir sözde öğretim üyesi kafir tarafından,gerçek olmadığını bildiği halde, sırf iftira amacıyla,camilerimizin CHP iktidarı döneminde ahır ve genelev olarak kullanıldığı iddia edilmiştir.

Ne kadar gerçek dışı ve günah bir iddia ve iftira.

Dinini seven gerçek bir Müslüman, bu iddia gerçek dahi olmuş olsa,bu iddiayı gündeme getirmez ve camilerin genelev larak kullanıldığını deşifre etmez.Hele hele, bu iddia gerçek dışı ise,şuyuu vukuundan beterdir düşüncesiyle, hiç,ama hiç dile getirmez.

Bre kafir,utanmaz ve alçak sözde öğretim üyesi, bir AKP militanı olarak CHP'ye iftira atacaksan dahi, başka bir iftira bulamadın mı?Sen gerçekten Müslüman olsan,mensubu olduğun dinin mabedi olan camilerle genelevleri asla yan yana getirmezdin.

İslam düşmanı, kafir ve alçak sözde öğretim görevlisi; “bazı din adamları,utanmadan zina yapmak için camileri özel evleri gibi kullandılar ve günümüzde de hala kullanmaya devam ediyorlar”deseydin,iyilerini tenzih ediyorum ama,uçkuruna düşkün sapık sözde din adamlarının kol gezdiği ülkemizde bana göre daha inandırıcı olurdun ve sana hak verebilirdim.

Alçak ve kafir;şayet, sen Müslüman isen, ben Hristiyanım.04/03/2018


Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu




3 Mart 2018 Cumartesi

BUGÜN 3.MART.2018 ÖĞRETİM BİRLİĞİ DEVRİMİNİN YILDÖNÜMÜ





Bugünün mana ve önemini izah etmek amacıyla, 07/03/2012 tarihinde kaleme alıp yayınladığımız ve halen güncelliğini koruyan, “Bugünkü Haliyle İmam Hatip Liseleri Ve Öğretim Birliği Yasası” başlıklı yazımızı, bazı bölümlerini atlayarak, tırnak içinde, aşağıda aynen yayınlıyoruz.

Başbakan, boşuna mı dindar bir gençlik yetiştireceğiz diyor.

Bu sözlerinden hemen sonra da, eğitim sisteminde reform yapacağız bahanesiyle, 4+4+4 formülü ortaya atılıyor ve İmam Hatip Liselerinin orta bölümlerinin önü açılmak isteniyor.

AKP Genel Başkanı ve Başbakan; 28.Şubat sürecinin yıl dönümü münasebetiyle yaptığı konuşmalarında, 28.Şubat mağduru olduklarını, 28.Şubatın, kendisinin de ilim ve feyiz aldığı (!) İmam Hatip Liselerinin orta bölümlerinin sonunu getirdiğini belirterek, 28.Şubat hareketini bu yönüyle eleştiriyor.

Kendince haksız da sayılmaz tabi, laiklik karşıtı eylem ve faaliyetlerin odağı haline geldiği Anayasa Mahkemesinin kararıyla sabit olan AKP' nin, kendilerinin arka bahçesi konumundaki İmam Hatip Liselerini savunmasından doğal başka bir şey olamaz.

AKP lideri ve Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN, haksızlık yapmayalım, tıpkı kendisinden önceki çoğu Başbakan gibi, yürürlüğe girişinin yıl dönümünü geçtiğimiz 3.Mart gününde idrak ettiğimiz, Anayasamızın 174. maddesinde devrim yasası olarak kabul edilen ve koruma altına alınan, ülkemizin laik eğitime geçmesini sağlayan ÖĞRETİM BİRLİĞİ (TEVHİD-İ TEDRİSAT) YASASINI görmezlikten geliyor.

Oysa ki; Öğretim Birliği Yasamızın da, diğer devrim yasalarımız gibi, Türk toplumunu, çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyetinin laik niteliğini koruma amacını güden bir devrim yasası olduğu, Anayasanın 174.maddesinde açıkça belirtilmiştir.

Anayasamızın, devrim yasalarını koruma altına aldığı 174.maddesi; Anayasanın hiçbir hükmünün; Öğretim Birliği Yasasının yürürlükte bulunan hükümlerinin, Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılıp yorumlanamayacağını açıkça hüküm altına almıştır.

Bir devrim yasası olan 3.3.1340 tarih ve 430 sayılı Öğretim Birliği yasası ile dini eğitim ve öğretime son verilerek, laik eğitim ve öğretim düzenine geçilmiş ve eğitim ve öğretimde birlik sağlanmıştır.
Öğretim Birliği Yasasının;
1.maddesi ile Türkiye dahilindeki bütün ilim ve öğrenim müesseseleri Milli Eğitim Bakanlığına bağlanmış,
2.maddesi ile Şer’ iye ve Evkaf Vekaleti veyahut hususi vakıflar tarafından idare olunan bilcümle medrese ve mektepler,Milli Eğitim Bakanlığına devir ve bağlanmış olup,
4.maddesi ile de,Milli Eğitim Bakanlığının, yüksek din uzmanları yetiştirmek üzere, üniversitede bir ilahiyat fakültesi kurması, imamlık ve hatiplik gibi din hizmetlerinin ifasıyla görevli memurların yetiştirilmesi için ayrı mektepler açması öngörülerek, dini eğitim ve öğretim; yüksek din uzmanları ile imamlık ve hatiplik gibi din hizmetlerinin ifasıyla görevli memurların yetiştirilmesi amacıyla ve bu amaç ve ihtiyaçla sınırlı sayıda açılacak olan, ilahiyat fakültesi ve bir meslek okulu olan imam hatip okullarıyla sınırlı tutulmuş ve bu şekilde, Türk toplumunun, çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkması ve laik devlet düzenine kavuşmasının önündeki engellerin kaldırılması amaçlanmıştır.

Üzülerek söylemek gerekirse; dini eğitim ve öğretimi kaldırarak, eğitim ve öğretimi laik hale getiren ve Türkiye Cumhuriyetinin laik niteliğini korumak amacı taşıyan Öğretim Birliği Yasası, gelmiş geçmiş çoğu politikacılarımız tarafından, din siyasete alet edilerek, amacı doğrultusunda uygulanamamıştır.

Bu nedenle, en başta Sayın ERDOĞAN olmak üzere, politikacılarımız'ın, 28.Şubat hareketini, imam hatip liselerinin önünü tıkadı gerekçesiyle suçlamaya, vicdanen ve de yasal olarak hakları yoktur.

Gerçekten, bugün ülkemizdeki imam hatip liselerinin ve mezunlarının sayılarına bakıldığında, bu sayının, imamlık ve hatiplik gibi, dini hizmetlerin ifasıyla görevli memur ihtiyacının çok üzerinde olduğu görülecektir. İmam hatip lisesi mezunlarının tümünün, din hizmetlerinde çalışmadıkları, İslam dininin kurallarına göre, imam ve hatip gibi, bayan din hizmeti görevlisi olmadığı halde, kız çocuklarının devam etmeleri için, ayrıca kız imam hatip liselerinin açıldığı da dikkate alındığında;Türkiye Cumhuriyetinin laik bir devlet olduğuna ilişkin Anayasamızın 2.maddesine, eğitim ve öğretimin Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre yapılacağını ve bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerlerinin açılamayacağına ilişkin 42.maddesine ve 430 sayılı Öğretim Birliği Yasasının 1,2 ve 4.maddelerine aykırı bir uygulamanın yürürlüğe sokulduğu, bütün çıplaklığı ile görülmektedir.Tüm Anayasal ve yasal engellere rağmen, böyle bir uygulamanın yürürlüğe sokulmasında, iyi niyet aramak, saflığın da ötesinde, açık bir aymazlıktır.

1739 sayılı Milli Eğitim Temel Yasasının, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan Hükumet Tasarısında,İmam hatip okulları, imamlık ve hatiplik gibi, din hizmetlerinin yerine getirilmesiyle görevli kimseleri yetiştirmek üzere, Milli Eğitim Bakanlığınca temel eğitime dayalı olarak ve yalnız erkek öğrenciler için açılmış, ayrı meslek okullarıdır” şeklinde bir hükme yer verilmiş iken, Türkiye Cumhuriyetinin laik niteliğini koruma amacı güden Öğretim Birliği Yasasına uygunluk arz eden Hükumet Tasarısındaki bu hüküm; Meclis Milli Eğitim Komisyonunda, Türkiye Cumhuriyetinin laik niteliğine ve Öğretim Birliği Yasasına aykırı olarak, tamamen değiştirilmiş ve meclisteki görüşmeler sonunda, tasarıdaki imam hatip okullarıyla ilgili 31.madde; imam hatip okulu olan ismi de, ”İmam Hatip Lisesi” olarak değiştirilmek suretiyle, “İmam hatip liseleri, imamlık, hatiplik ve kur’ an kursu öğreticiliği gibi dini hizmetlerin yerine getirilmesi ile görevli elemanları yetiştirmek üzere, Milli Eğitim Bakanlığınca açılan orta öğretim sistemi içinde hem mesleğe hem yüksek öğrenime hazırlayıcı programlar uygulayan öğretim kurumlarıdır” şekline sokulup, 32.madde olarak yasalaşmıştır.

Hükumet Tasarısındaki maddenin, Öğretim Birliği Yasasının 4.maddesine tamamen uygun olmasına rağmen; Mecliste değişiklik görerek yasalaşan ve halen yürürlükte bulunan imam hatip okullarını düzenleyen 32.maddeye göre, imam hatip okullarının; yalnız erkek öğrencilerin değil, kız öğrencilerin de öğrenim görebilecekleri, sadece din adamı yetiştiren meslek okulu olma niteliğine aykırı olarak, aynı zamanda, yüksek öğrenime hazırlayıcı programları da uygulayan genel liseler haline getirilmeleri, Demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyetine yapılmış en büyük kötülük ve ihanet olmuştur.

1739 sayılı Milli Eğitim Temel Yasasında, imam hatip liseleri ile ilgili olarak yapılan yasal düzenlemelerin sonraki aşamalarına da bir göz atacak olursak;

Sistemli ve sabırlı bir şekilde, dini eğitim ve düşünce sistemi ile dinin katı dogmatik kurallarına göre yetiştirilmiş kadrolar oluşturup, bu kadroları, devletin üst düzey bürokrasi mevkilerinde görevlendirip yetkilendirmek suretiyle, özledikleri, dini esaslara dayalı düzeni kolaylıkla kurmayı amaçlayan kökten dinci çevreler;

İmam hatip lisesi öğrencilerinin, sadece branşları ile ilgili yüksek öğrenim kurumlarında öğrenim görmelerini de yeterli bulmayarak, Milli Eğitim Temel Yasasının 31.maddesinde yer alan, “Orta öğretimin hem mesleğe hem de yüksek öğretime hazırlayan programlarını bitiren öğrencilere, yetiştirildikleri yönde, üniversitelere, akademilere ve yüksek okullara girmek için aday hakkı tanınır” şeklindeki hükmünü, siyasal yandaşlarının yardımıyla, 16.6.1983 tarih ve 2842 sayılı yasayla, ”Lise ve dengi okulları bitirenler, yüksek öğretim kurumlarına girmek için aday olmaya hak kazanır” şeklinde değiştirterek,İmam hatip lisesi mezunlarına, sınırlı olarak, sadece, yetiştirildikleri yönde yüksek öğrenim yapmaları imkanının tanınması ile aralanan kapı, ardına kadar açılmış ve İmam Hatip Lisesi mezunlarına da, tüm dallarda üniversitelere, akademilere ve yüksek okullara girme hakkı tanınmak suretiyle, Öğretim Birliği Yasasının 4.maddesine göre, sadece din adamı yetiştiren bir meslek okulu olan imam hatip okulları, meslek okulu olma özelliklerini tamamen yitirerek, her dalda yüksek öğrenime aday öğrenci yetiştiren bir öğretim kurumu haline getirilmekle, Anayasamızın laiklik ilkesi ve Öğretim Birliği Yasası açıkça ihlal edilmiştir.

28.Şubat sürecinde; bugünkü haliyle Anayasanın 174 ve Öğretim Birliği Yasasının 4. maddelerine aykırı olan İmam Hatip Liselerinin orta bölümlerine son vermek amacıyla, ilk öğretimde zorunlu sekiz yıllık eğitime geçilmesi, İmam hatip lisesi mezunlarının, yukarıda belirttiğimiz sakıncalar dikkate alınarak, alanları dışındaki üniversitelere girmelerinin zorlaştırılması amacıyla, üniversitelere girişte kendilerine uygulanan katsayılarının azaltılması yoluna gidilmesi, Anayasamızın 174. maddesine göre bir devrin yasası olan ve Anayasa tarafından koruma altına alınmış bulunan Öğretim Birliği Yasasına aykırı uygulamalara son veren yasal ve Anayasal uygulamalar olup, Anayasaya bağlılık yemini etmiş bulunan AKP Genel Başkanı ve Başbakan ERDOĞAN'ın ve seçilmiş tüm milletvekillerinin, 28.Şubat sürecinin İmam Hatip Liselerine yönelik uygulamalarını eleştirmeye, hakları ve yetkileri bulunmamaktadır. 07.03.2012

Son söz;

Ülkeyi,hatalı Ortadoğu politikası nedeniyle Suriye bataklığına sokan,ülkenin hiçbir sorununa çözüm getiremeyen,ülke kaynaklarını çarçur eden,iş başındaki AKP iktidarının;on altı yıllık iktidarına ve tüm bu başarısızlıklarına rağmen, bugün hala en kuvvetli iktidar adayı olması, boşuna mı sanıyorsunuz. Laiklik karşıtı dini eğitim ile yetiştirilen ve politikacıların dini istismarlarıyla uyutulmaya çalışılan halkımızdan, daha ne bekleyebilirsiniz ki? 03/03/2018


Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

1 Mart 2018 Perşembe

CÜMBÜŞ İTTİFAKI




Yurt dışına kaçarak siyasi iltica talebinde bulunan hainleri hepiniz çok iyi bilirsiniz. Bu hainler, kendi kıçlarını kurtarabilmek için Türkiye Cumhuriyeti Devletini haksız bir şekilde suçlayarak ifira atarlar ve siyasi iltica talep ederler,Türkiye düşmanı bu devletler de, bundan yarar sağlamak,Türkiye Cumhuriyetini küçük düşürmek amacıyla bu iftiraları doğru kabul ederek, o hainlerle ittifak edip siyasi iltica taleplerini kabul ederler.

8.Nisan.2014 tarihinde yaptığı konuşmada AKP'yi ve ERDOĞAN'ı sert sözlerle eleştirerek, “Cumhurbaşkanlığına seçilecek şahsiyetin şaibeden uzak temiz sicile sahip olması şarttır,Türk Milleti kral seçmeyecek,sultan atamayacak,emir tayin etmeyecek,cumhuru temsil edecek,milli kimliğe saygı duyup benimseyecek, hakkında şaibe olmayan kişiye onay verecektir.Önce özerkliğe,arkasından Kuzey Kürdistan'a açık kapı bırakandan cumhurbaşkanı olmaz,Türkiye'yi birbirine düşürmeye çalışandan cumhurbaşkanı olmaz,bebek katili ile müzakere edenden,teröristlere kucak açandan cumhurbaşkanı olmaz,milleti 36'ya ayırmaya çalışandan ,twitter kapatandan cumhurbaşkanı olmaz,adaletten kaçandan,rüşvetçilere kol kanat gerenden cumhurbaşkanı olmaz,evdeki paralarını sıfırlarken haysiyeti sıfıra düşürenden cumhurbaşkanı olmaz,milliyetçiliği ayaklar altına alandan Türkiye Cumhurbaşkanı olmaz olmayacak.İki yanlıştan bir doğru çıkmaz,tekeden süt sağılmaz,balda tuz bulunmaz,suda ateş yanmaz,Recep Tayyip Erdoğan'dan da Cumhurbaşkanı olmaz”diyerek avazı çıktığı kadar bağıran BAHÇELİ,bu sözlerini yok sayarak,önceden savunduğu milliyetçiliği,Atatürk Cumhuriyetini arkadan vurma pahasına,kendi koltuğunu kurtarmak için AKP Cumhuriyetine iltica talebinde bulunmuş ve ERDOĞAN'a yönelik yukarıda tırnak içinde arşivlerden aldığımız zehir zemberek sözlerine rağmen bu iltica talebi kabul görmüş ve AKP ile BAHÇELİ, aralarında karşılıklı bir çıkar ittifakı kurmuşlar ve bu ittifakın adına da hiç hak etmediği halde cumhur ittifakı demişlerdir.

Bu ititfakın öbür tarafında bulunan ERDOĞAN da, zamanında BAHÇELİ'ye yönelk olarak ağıza alınmayacak ağır sözler söylemiştir.

Buna rağmen ERDOĞAN ile BAHÇELİ'nin; koltuk uğruna,birbirlerine yönelik olarak sarf ettikleri eski sözlerini unutarak aralarında bir seçim ittifakı yapmaları, anlaşılır gibi değilse de,içine düştükleri bu etik dışı durum bizleri ilgilendirmez,millet etik dışı,karşılıklı şahsi çıkar ilişkisine dayalı bu zoraki itttifakı, seçimlerde oylarıyla müspet veya menfi olarak bir değerlendirmeye tabi tutacaktır.

Bu ittifakta bizi üzen husus şu olmuştur.Zamanında ağır eleştirilerle ERDOĞAN'a demediğini bırakmayan BAHÇELİ(kurımsal olarak bir suçu bulunmayan MHP'nin ve seçmenlerinin adını anmadan doğrudan Bahçeli diyoruz);partisi MHP'nin kapısına kilit vuran,partisini iğdiş eden bu ittifak girişiminden dolayı utanç duyacak,yüzü kızaracak ve insan içine çıkamayacak durumda olmasına rağmen,yüzü kızarmadan kürsülere çıkarak iyi halt işlediğini savunabilmekte ve diğer muhalefet partilerinin de cümbüş ittifakı yapmalarını önerecek kadar densiz bir tutum sergileyebilmektedir.

BAHÇELİ,baraj altında kalarak koltuğunu kaybetme korku ve kabusu içinde şuurunu yitirmiş ve cümbüş ititfakı kurmalarını isteyerek, partilerinin kurumsal kimliğine ve seçmenlerine saygı duyan ve sahip çıkan diğer muhalefet partilerinin liderlerini, sözüm ona aşağılamaya,itibarsızlaştırmaya çalışmıştır.

BAHÇELİ'nin önerdiği “cümbüş ittifakı” nitelendirmesinde yer alan cümbüş sözü;sazlı,sözlü eğlenti anlamına gelmekte olup,Afrinde harekat yapan ordumuzun içinde bulunduğu zor koşullar,şehit ve gazilerimiz,ülkenin diz boyu olan iç ve dış çözüm bekeyen devasa sorunları göz önüne alındığında,bu sorunları umursamayan,sadece kendi koltuğunu düşünen BAHÇELİ'nin; muhalefete layık gördüğü cümbüş ittifakının cümbüşçülüğüne kendisinin çok yakışacağını düşünüyoruz. 02/03/2018


Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu