Neredeyse
hergün tekrarlanan,bir kadına,eşi,boşandığı veya boşanma
aşamasındaki eşi tarafından yöneltilen ve çoğu ölümle
sonuçlanan şiddet olaylarının giderek çoğalması üzerine, son
iki gündür bu konuda makaleler yazdık.
İlki “KADINA ŞİDDET”
ve sonrasında “ENAĞIR CEZAYI VERSEN NE DEĞİŞECEK?”
başlıklarıyla yazdığımız ve sosyal medyada da yayınladığımız
yazılarımıza, çoğunluğu itibariyle, çok olumlu tepkiler
aldık,yazılarımızın beğenildiğini gördük.Çok doğal olarak,
AKP yanlısı birkaç olumsuz ve çatlak ses de çıkmadı değil
tabi.
Bu
yazılarımızda belirttiğimiz, kadınlarımızı koruma amaçlı
görüş ve değerlendirmelerimizin, bazılarınca eleştirilmesine
üzülmedik.Ancak,haklı bir karşı görüş sunmadan, yazıyı
sadece kötülemek ve aşağılamak ve bunların arasında başının
türbanla örtülü olduğunu anladığımız ve şimdi gerilerde
kalan ve sorun olmaktan çıkan,türban yüzünden eğitim ve çalışma
özgürlüğünün sınırlandırıldığından dem vuran kadınların
da bulunmasına hayret ettik ve çok üzüldük.
İşte temel
konu burası,bu hanım kadın kardeşimiz, kadınlara yönelik
şiddeti eleştirdiğimiz yazımıza karşı çıkıyor ve yazımızda,
şiddete uğrayan kadınların arasında türbanlı mütedeyyin
kadınların çoğunluğu oluşturduğuna ilişkin gözlememizden
rahatsız oluyor ve konuyu saptırarak,bir zamanlar başını
türbanla örttüğü için eğitim ve çalışma özgürlüğünün
engellendiği şikayetinde bulunuyor.
Şu
anda,tarışılacak konu mu Allahınız aşkına bu? Türk
halkı,iktidarıyla muhalefetiyle bu konuyu aştı ve toplumsal bir
mutabakatla bu türban konusu çözüldü.Şimdi, türban ne eğitim,
ne de kamu görevi için bir engel değil,türbanlı hakim de avukat
da,milletvekili de,bakan da var daha ne olacak?
Aslında,kadınlara
yönelik şiddet eylemini,bizzat kadınların kendileri;kendi karar
ve azimleriyle önleyeceklerdir.Önce kendilerini,bir dişi
değil,erkeklerle eşit medeni bir kişi olarak kabul etmeleri ve
sorunu kendi beyinlerinde çözmeleri gerekir.
Kadınlar,şöyle
bir düşünmelidir,ana karnından türbanla doğmadıklarına ve
belli yaşa kadar da türban takıp başlarını örtmediklerine
göre,bir an gelip de niçin türban takıyorlar?Erkek egemen
toplumun,dinin çağ dışı kurallarının,din adına verilen yalan
yanlış fetvaların,mahallenin,siyasal İslamcı iktidarların baskı
ve yönlendirmeleriyle.Erkeklerin,kadınları tahrik eden hiç mi
yanları yok,erkekler niçin bazı yerlerini örtmüyorlar?
O zaman biz
diyoruz ki;bir kadının; eşinin,babasının,abisinin,mahallenin,sosyal
çevresinin,siyasal İslamcı iktidarların
yönlendirmeleri,dayatmaları,teşvikleri ve baskılarıyla,sözde
erkekleri cinsel yönden tahrik etmemek için, türban takarak başını
kapatmaya başlaması,başlıbaşına kadının özgürlüğünün
kendi elleriyle sınırlanmasıdır.Sen kadın olarak,sözüm ona
erkeği tahrik etmemek için,dinin açık bir emri olmadığı halde,
başını türbanla örterek, kendi özgürlüğünü
sınırlayacaksın, ondan sonra da, türbanla beni okullara ve resmi
işlere almıyorlar,özgürlüğüm engelleniyor diye
hayıflanacaksın.
Sen kadın
olarak,dolaylı veya direkt baskılara göğüs geremeyerek türbanı
başına takmakla,tüm özgürlüklerini,hatta can güvenliğini, o
şiddet yanlısı erkeklerin ellerine emanet ettin gitti.Onlar artık
seni erkekle eşit bir kişi olarak değil,saçının telini
gördüklerinde şehvet uyandıran bir dişi olarak görmeye
başladılar bile.
Şimdi,siz
değerli okurlara bir soru sorarak,bu sorunun üzerinde düşünmenizi
istiyorum.
Bugün
yoğunlaşan, erkeğin kadına uyguladığı şiddet,siyasal İslamcı
AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılından önce ve çok daha önceleri
bu kadar yoğun muydu?Bir hatırlamaya çalışın lütfen.Bize göre
bu kadar fazla ve yoğun değildi.
Öyleyse,AKP'nin
iktidara geldiği dönemden günümüze kadar kadına yönelik şiddet
niçin tavan yaptı?İşte bu sorumuzun doğru ve tarafsız cevabını
bulmadan,kadına yönelik şiddeti cezai tedbirlerle önlememiz asla
mümkün değildir.
AKP
iktidarı;ülkemizde dini siyasete alet etti,siyasal İslam esasına
dayalı bir devlet anlayışını ve düzenini hakim kılmaya
çalıştı,İslamın yalan söylememe,yolsuzluk yapmama,kul hakkı
yememe,iftira atmama gibi ahlaki değerlerini topluma benimsetme ve
kendisi de bu değerlere uyarak ülkeyi yönetme yerine,”dinimizde
yuvanın reisi ve sorumlusu erkektir.Sevk ve idare ondadır.Erkek
hakka uyduğu,hayırlı ve doğru olanı istediği sürece,kadının
kocasına itaat etmesi farzdır” gibi fetvalarla, laiklik
ilkesini,laik sosyal ve eğitim düzenini yok etti,sosyal hayatı ve
eğitimi dini esaslara uydurmak için elinden geleni yaptı,hem laik
hem de demokrat olunmaz dedi,dinin kadını erkeğe göre hor
gören,kadını eksik etek olarak nitelendiren İslamın sosyal temel
nizamlarını ülkemiz toplumuna hakim kılmak için elinden geleni
yaptı,Cumhuriyet döneminin tüm üretim tesislerini fabrikalarını
özelleştirme adı altınfa sattı ve satılan tesisler üretemeyince
ve yerlerine yenileri de kurulmayınca iç ve dış borçlar
arttı,işsizlik çoğaldı,hızlı nüfus artışı teşvik
edildi,artan nüfusa yeterli çalışma alanları
yaratılamadı,ekonomi felç oldu, ekonominin bozulması ailelerin
ekonomilerini de bozdu,boşanmalar arttı,ailevi
geçimsizlikler,çocuğunu alıp baba evine sığınan kadınların
sayısı arttı,malesef adına ne derseniz deyiniz,ister
cahillik,ister dinin etkisi,ister yıllardan gelen örf ve adetler
deyiniz, erkeği kadından üstün gören erkek egemen toplum olmanın
psikolojik ve ruhsal bozukluğuyla kendini üstün gören, yeterli
eğitim alamamış, ekonomik özgürlüğünü elde edememiş ama
egosundan hiçbir şey kaybetmemeş bazı erkekler; kendilerinden
ayrılan eşlerini,kendileine ait bir malın elinden alınmış
olmasının yarattığı hınç ve intikam duygularıyla, yaralamaya
ve öldürmeye başladılar.
Erkeğin,kadından
üstün olduğuna ilişkin ve de kadını sahiplenme duyguları, şuur
altında uyur vaziyette, hiçbir zarar vermeden yatmakta iken, bize
göre genellikle ekonomik yetersizlikten kaynaklı aile kavgaları
başlayıp aile dağılınca,erkeğin şuur altındaki o uyuyan
üstünlük ve kadına sahiplenme duygusu uyanarak şuur altından
çıkıp kadına şiddet olarak patlamaktadır.
Erkeğin,kadından
üstün olduğuna dair,daha düne kadar medeni yasalarımızda
da,akıl almaz hükümler vardı, Avrupa Birliğinin
baskılarıyla,kadın erkek ayrımcılığı yaptığı için siyasal
iktidarın mecbur kalarak, adalet reformu adı altında Medeni
Kanunda sanırız 2002 yılında yaptığı değişiklikten önce;
eski Medeni Kanuna göre;ailenin reisi koca.yani erkekti.Evlenen
kadın evlenene kadar taşıdığı soyadını bırakır ve kocası
erkeğin soyadını alırdı, kendi kızlık soyadını
kullanamazdı,nüfusu kocasının nüfusuna nakledilir,doğan
çocuklar da babanın soyadını alırlar, Eski Medeni Kanunda yer
alan eşlerin çocukların velayetini birlikte kullanacağı,
anlaşmazlık halinde ise babanın reyinin üstün olacağı hükmü
değiştirilerek, eşlerin velayeti birlikte kullanacakları hükmü
getirilmiştir.Yine,müşterek konutun seçimini kocanın yapacağı
hükmü değiştirilerek, eşlerin oturacakları evi birlikte
seçecekleri hükmü getirilmiştir.Eski Kanunda evlilik birliğini
temsil hakkı bazı haller dışında kocaya ait iken, yeni Medeni
Kanunda evlilik birliğinin temsili eşlerin her ikisine
verilmiştir.Bu örnekler daha da uzatılabilir.
İslam dininin
ve Medeni Yasanın dahi,daha düne kadar yürürlükte iken yakın
zamanda değişen yukarıda örneklerini verdiğimiz kadını erkeğe
göre eşit görmeyen erkeği üstün kılan yıllarca uygulanan bu
hükümleri, bize göre,kadına yönelik şiddetin kılcal
damarlarını oluşturmuştur.
Bir de bizim toplumda,yerleşik bir
üvey kardeş tanımı vardır ki; bu üvey kardeş tanımı dahi,
erkeği üstün gören bir anlayışı sergiler.Derler ki;baba bir
anne ayrıysa, üvey değil öz kardeştir.Anne bir baba ayrıysa
üvey kardeştir.
Yine
toplumumuzun yerleşik çarpık ve yanlış telakkilerine göre,baba
olmazsa çocuk olmaz,çocuğun mimarı babadır.Ne münasebet?
Çocuk; kadın
ve erkeğin ortak eseridir.Erkeğin spermi olmazsa, nasıl çocuk
olmuyorsa,kadının döllenmeye elverişli yumurtası olmazsa, yine
çocuk olmaz.Baba;bir inşaata, hazır beton döken kamyon
misali,dışarıdan hortumuyla kadının yumurtasına spermini
döktüğü için mi imtiyaz sahibi oluyor anlamak mümkün
değil.Tohum, sadece sperm değil,kadının yumurtası ve erkeğin
spermi birleşince döllenip tohum oluyor ve çocuklar dünyaya
geliyorlar,unutmayınız ki,tarla da,bebeğin doğana kadar oturduğu
ev de kadına ait.Yani kadın ikiye bir önde bize göre.
Bugün,hukukçu
olmanın adalet duygusu ve sinirden, çok gevezelik yaptık.
Kadına
şiddet;geçmiş yıllara dayalı yerleşmiş örf ve
adetlerden,törelerden,çarpık zihniyetten, din kurallarından,Medeni
Yasanın değişene kadar yıllarca uygulanarak belleklere
yerleşen,erkeği kadına göre üstün gören bazı çağ dışı
kadın erkek eşitliğine aykırı
kurallarından,cahillikten,eğitimsizlikten,laiklik ilkesinden
kopuştan,dinin siyasete alet edilmesinden kaynaklı olup, bazı
erkeklerin şuur altında uyur vaziyette bekleyen ve bir kıvılcımla
ateş alan nedenleri ve alt yapısı, ülkemizde fazlasıyla mevcut
olup,ekonomik nedenler bardağı taşırmakta ve bu önlenemez kadına
şiddet hergün ortaya çıkmaktadır.
Yazdıklarımızdan
da anlaşılacağı üzere;kadına şiddet, öyle yasal ve cezai
tedbirlerle,bugünden yarına, hemen önlenebilecek bir sorun
değildir.Kökleri derinlerdedir, bu sorunu çözmek için, önce
ülkemizde laik bir siyasal iktidarın iş başına gelmesi ön şart
olup,çözümü de kısa değil, orta ve uzun vadeli bir iştir.
25/08/2019
Güner
YİĞİTBAŞI
Hukukçu