Emine BULUT
isimli kadının, eski eşi tarafından boğazından bıçaklanarak
öldürülmesinin üzüntüsüyle, dün KADIN CİNAYETLERİ başlıklı
yazıyı yazarak yayınlamıştık.
Bugün SÖZCÜ
Gazetesini okurken,bu sefer kızgınlıkla karışık bir üzüntü
kapladı içimizi.
Habere
göre;ölmek üzere olan talihsiz kadının kızı;”Anne lütfen
ölme” diyerek çığlık atarken,anne de kızına “Ölmek
istemiyorum” diyerek son nefesini vermiş.
Bu
yazdıklarımız,Türk filimlerinden alışık olduğumuz hayali bir
film senaryosu değil,keşke öyle olsaydı.Gerçek bir hayat ve ölüm
sahnesi.
Ülkemiz,bugüne
kadar bu tür cinayetlerin ve acı sahnelerin binlercesine tanık
oldu.
Ama,bugüne
kadar kadın cinayetleri hep gözardı edildi ve iki gün
sonrasında,bir yenisi işlenene kadar unutulup gitti.
Emine BULUT
cinayeti de;diğer yüzlercesi gibi,devlet ve siyasal iktidar olarak
önleyemediğimiz utanç verici kadın cinayetlerinden,şimdilik
sonuncusu.Ama biz toplum ve bu toplumun insanları olarak,Türk
filmlerinden böyle çarpıcı ;”Anne lütfen ölme”, “Ölmek
istemiyorum kızım”gibi ve benzeri hayali senaryolara, gerçek
olmadığını bilmemize rağmen gözyaşı dökmeye ve mendiller
ıslatmaya, o kadar çok alıştık ki; halkımız ve
politikacılarımız,kış uykusundan ancak uyanarak, bremen
mızıkacıları gibi hep bir ağızdan Emine BULUT'a ağıt yakmaya
ve üzüntülerimizi bildirmeye soyunduk.
Bu cinayetlere
neden olan asıl nedenleri ve bataklığı yok edecek
ekonomik,sosyal, kültürel,eğitimsel,dinsel,kadılara yönelik
zihinsel çözüm yollarını arayıp bularak gereğini yapacak
yerde,failin en ağır ceza ile cezalandırılacağını söylemekle
yetiniyoruz.
Kardeşim, sen
devlet olarak,faile en ağır cezayı versen,hata yasalar imkan verse
de,faili idam edip hayatına son versen,öldürülen Emine BULUT
hayata geri dönebilecek mi?Bırakın bu züğürt
tesellilerini,kadınlarımızı oyalayıp kandırmayı,bataklığı
kurutun, bataklığı.
Faile en ağır
cezayı vermeliyiz demek; devletin ve iktidarın, çaresizliğini
itirafıdır.
Ne demek,fail
hak ettiği en ağır cezayı alacaktır?Sen söylemesen de, yargı
çalışacak ve gereğini yapacaktır zaten.Ben bu sözleri bir
hukukçu olarak hiç sevmiyorum ve tasvip de etmiyorum.Bu sözler,
bir acizliğin ifadesidir.Kaldı ki;bu tip sözler, halkın
öfkesini,hıncını ve öc alma,kısas ve intikam duygularını
kabartan tehlikeli sözlerdir,faile en ağır cezanın verileceği
vaadi ile kamu vicdanını rahatlatmaya kalkışmayınız,cinayetlerin
kaynağında kuruması ve önlenmesi için alınması gereken kalıcı
tedbirleri somut olarak alınız, polisiye tedbirler bu sorunun
çözümü için asla yeterli değildir,her kadının başına bir
polis mi dikeceğiz?
Sağlık
anlayışımız da öyle değil mi?Önce insanlar bir hastalansınlar
sonra onları iyi etmek için uğraşırız.Kardeşim,sen önce
insanların hastalanmamaları için alınması gereken sağlık
tedbirlerini alacaksın.Koruyucu tıp ve hekimlik diye bir kavram var
Dünyada.
Zabıta ve
asayiş konusunda da aynı geri zihniyete sahip değil miyiz?önleyici
zabıta diye bir kavram yok ülkemizde.Bizim ülkemizde,yasal
silahsız barışçıl bir gösteri yürüyüşü ve toplantısı mı
yapılacak,polis hemen yollara barikat kurarak, insanların yasal
haklarını kullanmalarını zora dayalı olarak engellemey
çalışır.Bizdeki koruyucu zabıta anlayışı da budur
işte,özgürlükleri koruma yerine, özgürlüklerin kullanılmasını
yasaklama,biz de koruyucu zabıta olarak nitelendirilir.
Dünkü KADIN
CİNAYETLERİ başlıklı yazımızı;
“İşsizliği
önleyemeyen,vatandaşlarını eğitemeyen,dini duyguları ön plana
çıkaran,kadını hor gören,kadına toplumda erkekle eşit bir rol
tanımayan bir devlet yönetiminde kadın cinayetlerini asla
önleyemezsiniz beyler. “ diyerek bitirmiştik.
Bu yazımızı
okuyan bir okur bayan;yazımızın tamamına aynen katıldığını
belirtmesine rağmen, yazının sonundaki,”beyler” kelimesine
takılmış ve bunu beğenmediğini kabul etmediğini yazmış.
İşte,erkekleri
adam yerine koyan,kadınları toplumdan dışlayan,bizim önceki
yazımızın sonunda hitap ettiğimiz bu beyler var ya; kadın
cinayetlerinin temelinde, kadına değer vermeyen, onu toplumun
dışına iten, sosyal alanda ve devlet yönetiminde kadına yer
vermek istemeyen, onu kişi değil,erkeğini cinsel yönden tatmin
etmekle ve en az üç dört çocuk doğurmakla görevli, değersiz ve
adı olmayan bir dişi varlık olarak gören çarpık zihniyetin
sahipleridir.
Kadına
yönetimde etkin bir rol vermek istemeyen ve bunda başarı da
gösteren bu beylerin çarpık ve çağ dışı ilkel zihniyeti
yüzünden ortaya çıkan, kadınların can güvenlikleri dahil tüm
sorunlarını çözme mevkiinde,malesef kendilerini adam sayan bu
beyler bulunduğu için,biz de yazımızın sonundaki çözüm
bölümünde,beyler yazmak zorunda kaldık.
İşte, kadın
cinayetlerinin niçin önlenemediğini daha iyi anlamış
olmalısınız.
Kadının,çözümünde
etkin bir şekilde rol alıp içinde olmadığı hiçbir sorunu
çözemezsiniz beyler.
Malesef,bu
yazımızı da “Beyler” diyerek bitirmek zorunda
kaldık.Kadına,toplumun her alanında,yönetimde,sosyal yaşamda,evde
sokakta her yerde hak ettikleri gerçek değeri ve rolü
verelim,kadınları beylerle eşit yurttaşlar haline
getirelim,kadının da bir adı ve kimliği olsun ki,cinayetler
önlensin ve biz de kadınlara yönelik yazılarımızı “Beyler”
kelimesiyle bitirmeyelim.24/08/2019
Güner
YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder