Bugün,
10.Kasım.2012, her geçen gün yokluğunu ve boşluğunu
daha da hissettiğimiz sevgili Atatürk'ümüzün 74.
ölüm yıl dönümü. Bu vesileyle, 14.01.2012
tarihinde yazarak gazetemizde yayınladığımız “SEVGİLİ ATAM”
başlıklı yazımızı, bu günün anısına, yeniden ve
aynen yayınlıyoruz.
SEVGİLİ ATAM
Sevgili
Atam; dün gece için sizden çok çok özür
diliyorum.
Rüyama
girdiniz, hiç beklemiyordum, birden sizi karşımda görünce
çok şaşırdım, ne yapacağımı bilemedim.
Sizin
yüzünüze bakmaya, sizinle konuşmaya yüzüm
yoktu.
Çok
korktum, benimle konuşup bize emanet ettiğiniz laik cumhuriyetin
gidişatı hakkında bir şeyler sorarsınız diye ödüm
patladı.
Size
ne cevap verebilirdim?
Biliyorum
ki, sorularınıza vereceğim cevaplar sizi çok üzecekti,
onun için uyuyor numarası yaptım ve kısa bir süre
sonra kaybolup gittiniz.
Bu
nedenle sizden tekrar özür diliyorum.
Gerçekleri
bir bilseniz, benim suskunluğumu mutlaka anlayışla karşılardınız.
Sevgili Atam;
-Cumhuriyetin
tüm kazanım ve değerlerinin, birer birer yok edilmeye
başlandığını,
-Yurtta
sulh cihanda sulh ilkenizin giderek yozlaştırıldığını,
emperyalist ülkelerle iş birliği yaparak, bize uzak ve komşu
devletlerin içişlerine karışan ve onlarla olan dostluklara
tarafsızlığa zarar veren bir iktidarın iş başında olduğunu,
-İş
başındaki iktidarın; yıllardan beri et ve tırnak halinde
kardeşçe yaşadığımız Kürt kökenli
kardeşlerimizi ayrıştırmak isteyen bölücü PKK
terör örgütü ile mücadelede yanlış
politikalar uygulayarak, Kürt açılımı adı altında
açılımlar ilan edip, amacı ülkeyi bölmek olan PKK
terör örgütü ile görüşmeler yapıp,
ülkenin bölünmesi için elinden geleni yapmakta
olan PKK terör örgütünü ve onların
uzantılarını umutlandırdığını ve Güneydoğu bölgemizin
adeta kurtarılmış bir bölge haline getirildiğini,
-PKK
terör örgütüne binlerce şehit verdiğimizi,
-Ülke
güvenliğinin, sözüm ona bize istihbarat sunacaklarını
vaat eden ABD ve İsrail'e ihale edildiğini, Uludere ilçesinde
35 köylü vatandaşın uçaklarla bombalanarak
ölümlerine yol açan yanlış istihbaratın
kaynağının, aradan geçen uzun zamana rağmen hala
açıklanmamış olması karşısında, bu yanlış
istihbaratın, muhtemelen ABD kaynaklı olup, devletimizin, dış
mihraklar tarafından, Uluslar arası arenada, kendi vatandaşlarını
bombalayan güçsüz devlet konumuna sokularak, küçük
düşürülmek istendiğini,
-Tüm
varlıklarımızın özelleştirme adı altında yabancılara
satıldığını,
-Dış
ülkelere olan borçlarımızın, her yıl katlanarak
çoğaldığını,
-İşsizliğin
kol gezdiğini, hala çok düşük olan asgari ücretle
çalışacak bir iş bulabilenlerin, adeta göbek atarak
sevindiklerini,
-Asgari
ücretliden dahi, acımasız bir şekilde vergi alındığını,
-Sizin
zamanınızda olmayan KDV denen vasıtalı bir vergi var ki, bu
verginin zengin fakir ayrımı yapılmadan, son tüketici
konumundaki her vatandaştan eşit ve peşin olarak tahsil
edildiğini,
-Sizin
kurduğunuz bazı kurumların yönetim kurullarına, bir zamanlar
sizin oturduğunuz Çankayadaki makamınızda oturmakta olan
bugünkü Cumhurbaşkanı tarafından, sizi düşman
belleyen kişilerin atanabildiğini,
-Devrim
Yasası olarak çıkardığınız Öğretim Birliği Yasası
ile eğitimi laikleştirerek, sadece imam yetiştirmek amacıyla
meslek okulu olarak kurduğunuz imam hatip okullarının, daha önceki
iktidarlar tarafından lise haline getirildiğini, buradan imam
olarak mezun olan kişilere istedikleri dallarda üniversite
eğitimi alma ve bunların hakim, savcı, kaymakam ve vali gibi
önemli görevlere getirilmelerinin önünün
açıldığını, imam olmaları mümkün olmayan
kızlar için dahi, ayrı imam hatip liselerinin açıldığını,
-Bugün
ülke yönetiminin başında bulunan iktidar partisinin,
laiklik karşıtı eylem ve faaliyetlerin odağı olduğunun Anayasa
Mahkemesinin kararıyla tescil edilmiş olduğunu, buna rağmen, bu
partimizin iki kişiden birisinin oyunu alarak yüzde elli oy
oranıyla iktidar olabildiğini,
-Devlet
kadrolarının, iktidar partisinin yandaşları tarafından
doldurularak, kadrolaşmaya gidildiğini,
-Siyasal
iktidarın, Avrupa Birliğine gireceğiz balonlarıyla Avrupa ile
dirsek temasına girerek, Avrupalılara, ilerleme raporları adı
altında, ülkemizi eleştiren raporlar düzenlettirerek,
bilinçli olarak Avrupa'nın baskısını arkalarına alıp,
zorunlu bazı yasal değişikliklere giderek, en başta Türk
Silahlı Kuvvetleri olmak üzere, bazı kurumlarımızın içini
oyduğunu,
-Sözüm
ona, Postallı askeri vesayet kaldırılırken, onun yerine, rugan
ayakkabılı sivil vesayetin ikame edildiğini,
-Basının
ve sivil toplum örgütlerinin susturulduğunu, sivil toplum
örgütlerine, bitaraf olan bertaraf olur tehditleri
yapılarak, sivil bir korku imparatorluğunun kurulduğunu,
-Çok
geniş bir okuyucu kitlesi bulunmayan İnternet ortamında yayın
yapan gazetelerde amatörce yazı yazmama rağmen, korku
imparatorluğunun farkında olan yakınlarımın ve arkadaşlarımın,
kişisel güvenliğim açısından, artık yazmamam
gerektiğini çok ciddi bir şekilde benden rica ettiklerini,
-Yargı
bağımsızlığının ayaklar altına alındığını, yargının
bağımsızlaştırıldığı savıyla yürütme erkinin
vesayeti altına alındığını,
-Türk
Silahlı Kuvvetlerinin üst rütbeli subaylarının ve hatta
yakın bir zamanda emekli olan eski Genel Kurmay Başkanının,
Hükumeti devirmek amacıyla oluşturulan illegal örgütlerin
kurucu üyesi ve silahlı terörist olmakla suçlanıp,
tutuklu yargılandıklarını,
-Uygulamalara
bakıldığında, amacın, askeri vesayetten kurtulmak olmayıp,
topluma korku salınarak, kendi sivil vesayetlerini kurmak olduğunu,
-Bunun
için bağımlı olan yargının kullanıldığını,
-Bunun
tipik örneğinin de; 27.Nisan.2007 gecesi İnternet yoluyla
emrinde bulunduğu siyasal iktidarı devirmek için şartlı
tehditler içeren zehir zemberek bir muhtıra vermiş bulunan o
tarihteki Genelkurmay Başkanı olduğunu, kamuoyu önünde
yetmiş milyonun şahitliği altında, bu muhtırayı kendisinin
verdiğini açıkça itiraf etmesine ve aradan beş yıla
yakın bir zaman geçmesine rağmen, muhtıracı emekli
Genelkurmay Başkanı hakkında savcılarımızın bir türlü
harekete geçemediğini,
-Hal
böyleyken, Hükumete muhtıra veren emekli Genel Kurmay
Başkanına nazaran, hakkındaki iddia çok daha hafif olan ve
hakkındaki suçlamaları itiraf da etmemiş bulunan sonraki
Genelkurmay Başkanı hakkında ise, savcılarımız tarafından
soruşturma açılmasının, toplumu hayrete düşürdüğünü,
bunun, adalet duygularını sarsan ve toplumun vicdanını zedeleyen,
tipik bir çifte standart uygulama olduğunu,
-Sevgili
Atam; sizin, unvanlarının başına “Cumhuriyet” sözcüğünü
ekleyerek paye ve onur verdiğiniz, Cumhuriyeti koruyup kollamaları
için kendilerine çok güvendiğiniz savcılarımızın,
Hiçbir makamdan emir ve talimat almaksızın, resen, her suçlu
hakkında soruşturma açmaya yetkili bulunmalarına rağmen,
hakkında soruşturma açamadıkları muhtıracı Genelkurmay
Başkanının, kendisine muhtıra verdiği Başbakan ile muhtıradan
kısa bir süre sonra, sizin hakkın rahmetine kavuştuğunuz
Dolmabahçe Sarayında saatler süren ve içeriği,
hala halkımızdan saklanan, gizli bir görüşme yaparak
barıştıklarını ve kan kardeşi olduklarını, bu muhtıracı
Genelkurmay Başkanı emekli olurken, muhtıraya muhatap olan muhtıra
mağduru Başbakan tarafından üstün hizmet madalyası ve
emrine tahsis edilen zırhlı otomobil ile ödüllendirildiğini,
unvanlarının başına “Cumhuriyet” sözcüğünü
hediye edip onurlandırdığınız Cumhuriyet Savcılarımızın,
muhtıracı Genelkurmay Başkanı ile muhtıranın muhatabı ve
mağduru Başbakan arasında oluşan bu yakınlaşmadan çekindikleri
için olsa gerek, bu muhtıracıdan hesap sorulamadığını,
-Sevgili
Atam; sizin, demokrasi, Cumhuriyet ve laiklik düşmanları
tarafından, korkusuzca ve pervasızca, alenen diktatör olmakla
suçlanabildiğinizi, bu suçlamayı yapanların,
demokrat sayılıp taktir edildiklerini ve el üstünde
tutulduklarını, sizin kurduğunuz Cumhuriyet kurumlarında
görevlendirilebildiklerini,
-İş
başındaki siyasal iktidarın, Osmanlı dönemindeki Ermeni
soykırımı iddialarına karşı Osmanlıyı savunurken, dönemin
koşullarını görmezlikten gelerek, Dersim isyanlarını,
günlerce diline dolayıp kaşıyarak, sizi ve döneminizi
karalamak ve sizi katliamcı ve soy kırımcı ilan etmekten
çekinmediğini,
-İş
başındaki siyasal iktidarın, Van ilimizde meydana gelen depremi
bahane ederek 29.Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını iptal
ettiği yetmiyormuş gibi, henüz bunun şaşkınlığını ve
üzüntüsünü üzerimizden atmadan, dün
aldığımız bir habere göre de, Dini, pardon, Milli Eğitim
Bakanımızın, aldığı bir kararla, kendisinin halkımızca malum
olan dünya görüşüne ve ideolojisine göre,
halkımız için hiç de sürpriz olmayacak şekilde,
sizin Türk Gençliğine hediye ettiğiniz, Kurtuluş
Savaşımızın simgesi, 19.Mayıs Gençlik Ve Spor Bayramı
kutlamalarının, stadyumlardaki spor etkinliklerini yasaklayarak
sizin Türk Gençliğine hediye ettiğiniz bayramı kuşa
çevirdiğini ve bu yasaklama kararını, bir tamimle, tüm
illerin valiliklerine duyurduğunu, sistematik hale gelen ve
süreklilik kazanan bu yasaklarla, Cumhuriyet değerlerinin ve
milli duygularımızın yok edilmeye çalışıldığını,
Size söyleyemedim,
sizi bir kez daha öldürmek istemedim Sevgili
Atam.
Sevgili
ATAM; sizinle söyleşimi, belki bizi af edersiniz düşünesiyle,
bayramları yasaklanan gençlere yine sizin bir armağanınız
olan, yakında okul duvarlarından indirileceğini tahmin ettiğimiz
gençliğe hitabenizle bitirmek istiyorum.
Hoşça
kal, rahat uyu Sevgili Atam. 14.01.2012
"Ey Türk gençliği!
Birinci vazifen, Türk
istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve
müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne
temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir, istikbalde
dahi, seni, bu hazineden, mahrum etmek isteyecek, dahilî ve
haricî, bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl
ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye
atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân
ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait,
çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir.
İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün
dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili
olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün
kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş,
bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi
bilfiil işgal edilmiş olabilir.
Bütün bu şeraitten daha
elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde,
iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet
içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî
menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhid
edebilirler. Millet, fakru zaruret içinde harap ve bîtap
düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı!
İşte; bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk
istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır!
Muhtaç olduğun kudret
damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!"
Mustafa Kemal Atatürk, 20 Ekim 1927
Sevgili
Atamızı, sadece beden olarak, aramızdan ayrılışının 74. yıl
dönümü olan 10.Kasım.2012 bugün, şükran
duygularımızla, sevgi ve saygılarımızla, yürekten anıyoruz.
Gözün arkada kalmasın, rahat uyu sevgili
Atam.10.Kasım.2012
Güner
YİĞİTBAŞI
İzmir
Barosu Üyesi Avukat