ERDOĞAN'IN
GERÇEK YÜZÜ
Son günlerde
söylediği sözlere, yaratmak istediği beyhude gündemlere
bakıldığında, duyarlı bir yurttaş olarak, aklımıza, Sayın
ERDOĞAN acaba neyi amaçlıyor sorusu takılıyor ve ülkemizin
içinde bulunduğu ve acil çözümler bekleyen sorunlar yumağının
yarattığı günümüz ortamında, ERDOĞAN adına, bu soruya
verilebilecek akılcı ve mantıklı bir cevap bulamıyoruz.
Sayın ERDOĞAN;
ülkemiz için, alelade bir vatandaş değildir, ülkenin içinde
bulunduğu, en başta, bölücü PKK terörü ve top mermileri hudut
boyundaki il ve ilçelerimize kadar dayanan ve burada yaşan
yurttaşlarımıza zarar verir hale gelen Suriye sorunu olmak üzere,
çözüm bekleyen bir çok sorunun çözüm mercii olan Başbakanlık
koltuğunda oturan ve Mecliste çoğunluğu elinde tutan iktidardaki
AKP'nin genel başkanıdır.
AKP'nin genel
başkanı olarak, 12 Eylül Anayasasının yerine, daha demokratik
yeni bir Anayasa yapacakları konusundaki iddiası da işin
cabasıdır.
Bu konumda olan
sorumlu bir kişinin, kendisiyle ve ülkesiyle olduğu kadar, tüm
muhalefet partileri ile barışık olması, içinde bulunduğu
sorunlar nedeniyle iyice gerilmiş olan ülkemizde, gerginliği en
aza indirecek şekilde sükunetini muhafaza etmesi gerekirken,
davranışları, sözleri ve yarattığı sun'i gündemlerle, var
olan gerginliği daha da pompalayarak arttırmasının, ülke için bir
faydası ve gereği var mıdır?
Bize göre,
ERDOĞAN'ın sergilediği gerginlik politikasının, ülkeye ve ülke
insanına hiçbir yararı yoktur.
Daha çok
muhalefet partilerine yakışan ve yarar sağlayan gerginlik
politikasının, Sayın RDOĞAN'ın kendisine ve de iktidarda bulunan
partisine, hiçbir yararı bulunmamaktadır.
ERDOĞAN, bu
ülkenin hiçbir sorunu kalmamış gibi, bir süre önce, 18
yaşındaki kişilere seçilme hakkı tanınması konusunu aniden
gündeme getirmiş ve bu konudaki bir Anayasa değişiklik teklifini
imzaya açtırmış, bu da yetmemiş olacak ki, arkasından, yaklaşan
seçimler nedeniyle, PKK terörünü önlemekte gösterdiği
başarısızlığı perdeleyerek, ulusalcı kesimin oylarını
alabilmek amacıyla, mademki terörü önleyemiyorum, hiç değilse,
terör suçlularını asmaktan yana gayri samimi tavır sergilemek
adına, Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde, daha önce
kaldırılmış olan idam cezasının yeniden yasalarımıza
konulması için bir tartışma açarak, toplumu bölen ve geren yeni
bir gündemle karşımıza çıkmıştır.
Bu ülkede
gerçekten idam edilmeyi hak eden birinci sıradaki kişinin ÖCALAN
olduğunda herkes hem fikir olduğu halde, hakkında verilen idam
kararının infazından önce, ülkemizde, idam cezasının
kaldırılması nedeniyle, ÖCALAN bu lehe yasal değişiklikten
istifade etmiş ve hakkındaki idam cezasının infazından kesin
olarak kurtulmuş olup, idam cezasının tekrar kabul edilmesi
halinde dahi, aleyhe olan bu sonraki yasanın geriye yürütülerek,
ÖCALAN'a tatbik edilmesi, hukuken olanak dışıdır. Bu hukuki
gerçeği, Sayın ERDOĞAN da bilmekte olmasına rağmen, politik
nedenlerle, siyasal rant elde etmek ve bazı kesimlerin nabzına göre
şerbet vermek amacıyla, beyhude olduğunu bildiği idam cezasının
yeniden yasalarımıza konulmasını gündeme taşımakta hiçbir
mahzur görmemektedir.
Geçtiğimiz
günlerde, BDP Eş Başkanı yaptığı bir konuşmada, sanırız
ÖCALAN posterlerine yönelik bir eleştiriye verdiği cevapta, kitle
psikolojisi ve kızgınlıkla, hızını alamayarak, ÖCALAN' ın
heykelini de yapacağız şeklinde bir söz sarf etmiş ve arkasından
verdiği bir demecinde de, gerçekte böyle bir niyetlerinin
olmadığını, sözün gelişi ve kızgınlıkla böyle bir söz
sarf ettiğini söyleyerek, bu konudaki konuşmasına bir açıklama
getirmiş olmasına rağmen, Sayın ERDOĞAN; iktidar partisi genel
başkanı ve Başbakan olma sıfat ve sorumluluğuna yakışmayacak
şekilde, 13/11/2012 günü Meclis grup toplantısında yaptığı
konuşmasında, BDP Eş Başkanının konuşmasını istismar edip
saptırarak, gerçek olmadığı halde, BDP' yi ÖCALAN heykeli
yapmakla itham edebilmiş ve gerginlik politikasını sürdürmüştür.
Sayın ERDOĞAN;
hepimizin çok iyi bildiği gibi, çok demokrat ve özgürlükçüdür
(!)
Yine hepimizin
bildiği gibi, her türden darbeye ve muhtıraya çok karşı bir
kişi olup, bu needenle de, Anayasanın geçici 15. maddesinin
kaldırılıp, 12 Eylül darbesini yapanların yargı önüne
çıkarılmalarının baş mimarıdır (!)
Darbeleri ve
Muhtıraları Araştırma Komisyonunu kurduran da kendisidir.
Darbeleri Ve
Muhtıraları Araştırma Komisyonu, bugüne kadar, eski ve yeni
politikacıları, emekli ve görevdeki üst düzey askerleri
çağırarak bu konuda bilgilerine başvurmuştur. Aynı komisyon,
geçtiğimiz gün, Sayın ERDOĞAN'ın da dinlenmesini
kararlaştırmıştır.
Darbelere ve
muhtıralara, askeri vesayete, samimi olarak ve gerçekten karşı
olan, gerçekten, özgürlüklerden ve demokrasiden yana olan bir
kişiden, bu çağrı üzerine beklenen davranış ne olmalıdır?
Bize göre, bu
çağrı üzerine ERDOĞAN'dan beklenen davranış, Başbakan
sıfatına bakmadan, bir üstünlük kompleksine kapılmadan, bu
çağrıya uyarak, en kısa zamanda, komisyonun önüne çıkıp,
özgürlükler ve demokrasi adına, darbeler ve muhtıralar
hakkındaki tüm bildiklerini, canlı olarak, yüz yüze komisyon
üyeleri ile paylaşmak olmalıdır.
Peki, bu çağrı
üzerine, Sayın ERDOĞAN, nasıl bir tavır sergilemiştir?
Medyadan
öğrendiğimize göre, kendisini ülkenin tek adamı sayan ve
herkesten üstün gören Tayyip Bey, Brunei Sultanının davetini
mazeret göstererek, 10.Kasım.Atatürk'ü anma gününde
Anıtkabirdeki törene katılmadığı gibi, bu sefer de, iş
yoğunluğunu mazeret göstererek, komisyonun sorularına yazılı
olarak cevap vereceğini açıklamıştır.
Bize göre,
darbelere ve muhtıralara gerçekten ve samimi olarak karşı,
özgürlükçü ve demokrat olan bir kişinin, iş yoğunluğu
mazeretine sığınmadan, iki eli kanda da olsa, bu davete icabet
ederek, tüm bildiklerini canlı olarak komisyona anlatması gerekir.
Bu
davranışıyla, Sayın ERDOĞAN, özgürlüklerin ve demokrasinin,
kendisi için bir amaç olmayıp, bir araç olduğu konusundaki
gerçek yüzünü ve samimiyetsizliğini, ortaya koymuş
bulunmaktadır.15/Kasım/2012
Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi
Avukat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder