15 Kasım 2012 Perşembe


ERDOĞAN'IN GERÇEK YÜZÜ


Son günlerde söylediği sözlere, yaratmak istediği beyhude gündemlere bakıldığında, duyarlı bir yurttaş olarak, aklımıza, Sayın ERDOĞAN acaba neyi amaçlıyor sorusu takılıyor ve ülkemizin içinde bulunduğu ve acil çözümler bekleyen sorunlar yumağının yarattığı günümüz ortamında, ERDOĞAN adına, bu soruya verilebilecek akılcı ve mantıklı bir cevap bulamıyoruz.

Sayın ERDOĞAN; ülkemiz için, alelade bir vatandaş değildir, ülkenin içinde bulunduğu, en başta, bölücü PKK terörü ve top mermileri hudut boyundaki il ve ilçelerimize kadar dayanan ve burada yaşan yurttaşlarımıza zarar verir hale gelen Suriye sorunu olmak üzere, çözüm bekleyen bir çok sorunun çözüm mercii olan Başbakanlık koltuğunda oturan ve Mecliste çoğunluğu elinde tutan iktidardaki AKP'nin genel başkanıdır.

AKP'nin genel başkanı olarak, 12 Eylül Anayasasının yerine, daha demokratik yeni bir Anayasa yapacakları konusundaki iddiası da işin cabasıdır.

Bu konumda olan sorumlu bir kişinin, kendisiyle ve ülkesiyle olduğu kadar, tüm muhalefet partileri ile barışık olması, içinde bulunduğu sorunlar nedeniyle iyice gerilmiş olan ülkemizde, gerginliği en aza indirecek şekilde sükunetini muhafaza etmesi gerekirken, davranışları, sözleri ve yarattığı sun'i gündemlerle, var olan gerginliği daha da pompalayarak arttırmasının, ülke için bir faydası ve gereği var mıdır?

Bize göre, ERDOĞAN'ın sergilediği gerginlik politikasının, ülkeye ve ülke insanına hiçbir yararı yoktur.

Daha çok muhalefet partilerine yakışan ve yarar sağlayan gerginlik politikasının, Sayın RDOĞAN'ın kendisine ve de iktidarda bulunan partisine, hiçbir yararı bulunmamaktadır.

ERDOĞAN, bu ülkenin hiçbir sorunu kalmamış gibi, bir süre önce, 18 yaşındaki kişilere seçilme hakkı tanınması konusunu aniden gündeme getirmiş ve bu konudaki bir Anayasa değişiklik teklifini imzaya açtırmış, bu da yetmemiş olacak ki, arkasından, yaklaşan seçimler nedeniyle, PKK terörünü önlemekte gösterdiği başarısızlığı perdeleyerek, ulusalcı kesimin oylarını alabilmek amacıyla, mademki terörü önleyemiyorum, hiç değilse, terör suçlularını asmaktan yana gayri samimi tavır sergilemek adına, Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde, daha önce kaldırılmış olan idam cezasının yeniden yasalarımıza konulması için bir tartışma açarak, toplumu bölen ve geren yeni bir gündemle karşımıza çıkmıştır.

Bu ülkede gerçekten idam edilmeyi hak eden birinci sıradaki kişinin ÖCALAN olduğunda herkes hem fikir olduğu halde, hakkında verilen idam kararının infazından önce, ülkemizde, idam cezasının kaldırılması nedeniyle, ÖCALAN bu lehe yasal değişiklikten istifade etmiş ve hakkındaki idam cezasının infazından kesin olarak kurtulmuş olup, idam cezasının tekrar kabul edilmesi halinde dahi, aleyhe olan bu sonraki yasanın geriye yürütülerek, ÖCALAN'a tatbik edilmesi, hukuken olanak dışıdır. Bu hukuki gerçeği, Sayın ERDOĞAN da bilmekte olmasına rağmen, politik nedenlerle, siyasal rant elde etmek ve bazı kesimlerin nabzına göre şerbet vermek amacıyla, beyhude olduğunu bildiği idam cezasının yeniden yasalarımıza konulmasını gündeme taşımakta hiçbir mahzur görmemektedir.

Geçtiğimiz günlerde, BDP Eş Başkanı yaptığı bir konuşmada, sanırız ÖCALAN posterlerine yönelik bir eleştiriye verdiği cevapta, kitle psikolojisi ve kızgınlıkla, hızını alamayarak, ÖCALAN' ın heykelini de yapacağız şeklinde bir söz sarf etmiş ve arkasından verdiği bir demecinde de, gerçekte böyle bir niyetlerinin olmadığını, sözün gelişi ve kızgınlıkla böyle bir söz sarf ettiğini söyleyerek, bu konudaki konuşmasına bir açıklama getirmiş olmasına rağmen, Sayın ERDOĞAN; iktidar partisi genel başkanı ve Başbakan olma sıfat ve sorumluluğuna yakışmayacak şekilde, 13/11/2012 günü Meclis grup toplantısında yaptığı konuşmasında, BDP Eş Başkanının konuşmasını istismar edip saptırarak, gerçek olmadığı halde, BDP' yi ÖCALAN heykeli yapmakla itham edebilmiş ve gerginlik politikasını sürdürmüştür.

Sayın ERDOĞAN; hepimizin çok iyi bildiği gibi, çok demokrat ve özgürlükçüdür (!)

Yine hepimizin bildiği gibi, her türden darbeye ve muhtıraya çok karşı bir kişi olup, bu needenle de, Anayasanın geçici 15. maddesinin kaldırılıp, 12 Eylül darbesini yapanların yargı önüne çıkarılmalarının baş mimarıdır (!)

Darbeleri ve Muhtıraları Araştırma Komisyonunu kurduran da kendisidir.

Darbeleri Ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu, bugüne kadar, eski ve yeni politikacıları, emekli ve görevdeki üst düzey askerleri çağırarak bu konuda bilgilerine başvurmuştur. Aynı komisyon, geçtiğimiz gün, Sayın ERDOĞAN'ın da dinlenmesini kararlaştırmıştır.

Darbelere ve muhtıralara, askeri vesayete, samimi olarak ve gerçekten karşı olan, gerçekten, özgürlüklerden ve demokrasiden yana olan bir kişiden, bu çağrı üzerine beklenen davranış ne olmalıdır?

Bize göre, bu çağrı üzerine ERDOĞAN'dan beklenen davranış, Başbakan sıfatına bakmadan, bir üstünlük kompleksine kapılmadan, bu çağrıya uyarak, en kısa zamanda, komisyonun önüne çıkıp, özgürlükler ve demokrasi adına, darbeler ve muhtıralar hakkındaki tüm bildiklerini, canlı olarak, yüz yüze komisyon üyeleri ile paylaşmak olmalıdır.

Peki, bu çağrı üzerine, Sayın ERDOĞAN, nasıl bir tavır sergilemiştir?

Medyadan öğrendiğimize göre, kendisini ülkenin tek adamı sayan ve herkesten üstün gören Tayyip Bey, Brunei Sultanının davetini mazeret göstererek, 10.Kasım.Atatürk'ü anma gününde Anıtkabirdeki törene katılmadığı gibi, bu sefer de, iş yoğunluğunu mazeret göstererek, komisyonun sorularına yazılı olarak cevap vereceğini açıklamıştır.

Bize göre, darbelere ve muhtıralara gerçekten ve samimi olarak karşı, özgürlükçü ve demokrat olan bir kişinin, iş yoğunluğu mazeretine sığınmadan, iki eli kanda da olsa, bu davete icabet ederek, tüm bildiklerini canlı olarak komisyona anlatması gerekir.

Bu davranışıyla, Sayın ERDOĞAN, özgürlüklerin ve demokrasinin, kendisi için bir amaç olmayıp, bir araç olduğu konusundaki gerçek yüzünü ve samimiyetsizliğini, ortaya koymuş bulunmaktadır.15/Kasım/2012



Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder