GAZZE
FATİHLİĞİNDEN ESER KALMAMIŞ
İsrail'in,
Gazze'ye yaptığı vahşi füze saldırılarını,
televizyonlardan ibretle ve büyük bir üzüntü
içinde izliyoruz.
Gazze'
ye yapılan İsrail saldırısı üzerine, bu saldırıya karşı
nasıl bir tutum sergileyeceği merak edilen ve objektiflerin
kendisine yöneleceği ilk akla gelen kişi, tahmin ettiğiniz
gibi, Gazze fatihi Tayyip Bey olmalıydı. Nitekim öyle de oldu.
Televizyonlarda
boy gösteren ve saldırı hakkında görüşü
sorulan Tayyip Bey'de, sergilediği görüntüsüne
ve beyanlarına baktığımızda, Gazze fatihliğinden eser
kalmamıştı.
Nerede,
o geçmişte kalan, van minit çıkışı?
Van
minit'den eser yok.
Van
minit'i ara da bulasın.
Nerede
o kendinden emin ve rahat, kendine güvenen insan görüntüsü
ve kükreyen ses?
Dün
ve bugün televizyonlardan izliyoruz, üzgün ve ürkek
bir surat ve çok cılız bir ses tonu.
Saldırgan
İsrail Hükumetini kastederek,“İlişkimiz yok” demekle
yetiniyor, yani, ateşkes için, İsrail ile Gazze arasında
ara buluculuk yapma konusundaki aczini ve iflasını açıklıyor,
topu Birleşmiş Milletlere atarak, ilaveten de, Obama ve Putin ile
telefonla görüşeceğini dile getirebiliyor.
Bizim
dikkatimizi çekti, Obama ile telefonla görüşeceğim
dedikten sonra, bir randevu ayarlamasından bahsetmediği halde,
Putin ile yapacağı telefon görüşmesi için,
ilgililerin randevu ayarladıklarından bahsediyor.
Acaba
diyoruz, Obama ile çat kapı görüşebildiği halde,
bugünlerde, Putin ile aralarındaki samimiyette, çat kapı
görüşebilmelerine engel olan bir azalma mı oldu diye
düşünüyoruz.
Öyle
ya, Putin'in; kendisi tarafından desteklenen Suriyedeki Esad
rejiminin bir an önce devrilmesini isteyen ve bunun için
Suriye'deki iç savaşta, açıkça ve fiilen
muhaliflerin safında yer alarak, her konuda onları destekleyen
Tayyip Bey'e tavır alması, çok doğal.
Neyse,
biz dedikoduları bir kenara bırakarak, asıl konumuza devam edelim.
Tayyip
Bey'in, İsrail'in Gazze'ye yönelik füze saldırısı
üzerine düşmüş bulunduğu çaresizlik içeren
görüntüsüne baktığımızda, Gazi Mustafa Kemal
Atatürk' ün büyüklüğünü bir kez
daha anlamış olduk.
Gazi
Mustafa Kemal ATATÜRK, boşuna, “Yurtta Sulh Cihanda Sulh”
dememiş.
Keskin
sirkenin küpüne zarar vereceği sözü de boşuna
söylenmemiş.
Tayyip
Bey; dış politikada, hislerle,duygularla,dini inanışlarla,bazı
dış güçlerin dolduruşlarıyla hareket edilmesinin
yerine, hislerden duygulardan, dış etkenlerden ve dini inanışlardan
arınmış, barışçı, akılcı, faydacı, gerçekçi
ve ilerideki günlerde bir takım riskleri oluşturmayacak
politikalar izlenmesinin gerekliliğini zamanında anlamış
olmalıydı.
Mavi
Marmara Gemisi gerilimi yüzünden, İsrail ile hiç
gereği yokken bir sürtüşmeye girilerek, diplomatik
ilişkinin kesilmesi, pire için yorgan yakmak anlamına
gelecek kadar, büyük bir dış politika hatasıdır.
Bu
yüzden, İsrail ile diplomatik ilişkilerimiz koptuğu gibi,
Mavi Marmara Gemisinde öldürülen yurttaşlarımız
için, artık o aşamada, haklı olarak, İsrail Hükumetinden
beklediğimiz özür' ün de karşılanmamış olması
nedeniyle, maalesef, ülkemiz, küçük de
düşürülmüştür.
Suriye
konusuna gelince, muhaliflerin yanında fiilen taraf olmamız, Suriye
Devleti ile de diplomatik ilişkimizi sonlandırarak, ülkemizi
savaşın içine girme riskiyle yüz yüze getirdiği
gibi, bölgedeki etkinliğimize ve saygınlığımıza gölge
düşürmüş ve ekonomik olarak da, büyük
kayıplara uğramamıza neden olmuştur.
Umarız,
dış politikada yapılan yanlışlar ve bu nedenle uğradığımız
kayıplar, Atatürk'ün, Yurtta Sulh Cihanda Sulh düsturuna
uygun, hislerden, duygulardan, dini inanışlardan ve dış
etkilerden arınmış, sulh' e yönelik, tarafsız, akılcı ve
gerçekçi dış politikalara dönüşümüzün
itici gücü olur.17/Kasım/2012
Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder