Bu güzel ülkemi çok
sevmeme rağmen, AKP iktidarının yönetimi altındaki ülkemin
bugün içinde bulunduğu durumuna ve genel manzrasına baktığımda,
utanıyorum ve üzüntümden kahraluyorum.
Hergün yataktan,inşallah
bugün ülkemde üzücü bir olaya tanık olmayız, hoş bir gün
geçiririz temennisiyle kalkmamıza rağmen, gün geçmiyor ki, yeni
bir üzücü olayla karşılaşmayalım.
Bugün (25/11/2013) sabah
da, o güzel ve iyi niyetli temennilerle uyandım ve benim gibi
avukat olan ve bir duruşması nedeniyle gittiği Güneydoğu
Anadoludaki bir ilimizde bulunan avukat kızım ile yaptığım
telefon görüşmesinden sonra, kızımın söyledikleriyle irkildim
ve neşem kaçtı.
Anlattıklarına göre,
kızımın bindiği uçak havalanmış ve uçak artık inişe
geçerken tanık olduğu manzara şu; kurallara göre, uçuş
esnasında kapalı olması gerekirken, açık olan ve çalan cep
telefonları ve cep telefonu ile yapılan aleni görüşmeler.
İnanmak istemedim,ama, maalesef kızımın söyledikleri gerçeğin
ta kendisiydi.
Uçağa bindikten sonra, tüm
uyarılara rağmen, hem kendisinin ve hem de uçaktaki diğer
yolcuların hayatlarını riske atarak cep telefonlarını yolculuk
süresince kapatmayan ve gelen çağrılara cevap vererek cep
telefonlarıyla uçakta konuşan azımsanmayacak sayıdaki yolculara
tanık olan kızımın; çok üzüldüğüne, maalesef ülkemizin
diğer yörelerinde de binlercesi bulunan bu kültür seviyesindeki
aynı zamanda seçmen olan bu kişilerle, ülke olarak bir yerlere
varılamayacağına, ülkenin geleceğinin aydınlık olamayacağına
yönelik bir karamsarlığa düştüğünü anladım.
O kadar ki, kızım bu
karamsarlık içinde, bana da bir serzenişte bulunarak, “Baba sen
ne kadar yazarsan yaz, bu ülkede hiçbir şey değişmez, senin
yerinde olsam, artık yazmaktan vaz geçerim.” deyince, ülkesini
seven ve dili döndüğü kadar ülkenin aydınlık geleceği için
düşüncelerini yazan ve halkı aydınlatmaya çalışan bir yazar
ve aydın olarak çok üzüldüm.
Sizin anlayacağınız,
güne, yine iyi ve mutlu başlayamadım.
Önceki günden sarkan üzücü
ve düşündürücü olaylar birden gözümde canlanıverdi.
24.Kasım. Öğretmenler
gününden bir gün önce, bir kısım öğretmenlerimiz, öğretmenler
gününün arefesinde, öğretmenlerin ve eğitim sisteminin bazı
sorunlarını dile getirmek için, Anayasal düşünce ve düşünceyi
açıklama ve gösteri hak ve özgürlüklerini kullanarak, Ankarada
yürüyüp Milli Eğitim Bakanlığının önüne gelerek, burada bir
açıklama yapmak istemişler.
Akşam, günün ana
haberlerini dinlemek üzere televizyonlarımızı açtığımızda
karşılaştığımız manzara korkunç. Gösteriye katılan
öğretmenlerimiz coplanıyor,tekmeleniyor, dövülüyor, üzerlerine
biber gazı ve tazyikli su sıkılarak püskürtülmeye çalışılıyor.
Gezi parkı direnişini hatırlatan korkunç bir manzara, sanki
ertesi gün, bu öğretmenlerimizin öğretmenler günü kutlamaları
yapılmayacak, devleti yönetenler, utanmadan ve sıkılmadan, “bize
bir farf öğretenin kulu ve kölesi oluruz, sevgili
öğretmenlerimiz'in öğretmenler gününü kutluyoruz “ diyerek
sahte nutuklar atmayacaklar.
Evet aynen böyle
oldu.İbretle seyrettik,bir gün önce öğretmenlerimizi
emirlerindeki polisler vasıtasıyla copla ve tekmeyle dövdürüp
üzerlerine biber gazı ve tazyikli su sıktıranlar, ertesi günü,
utanmadan ve sıkılmadan, öğretmenlerimizi ağızlarında sakız
yapıp onlara methiyeler düzmek suretiyle, onların öğretmenler
gününü kutladılar.
Biz buradan sormak
istiyoruz, Ey Tayyip Bey; hem de onların en mutlu olacakları
öğretmenler gününden bir gün önce ve mutlaka sizin bilginiz
dahilinde ve genel talimatınızla, öğretmenlerin, sokak ortasında
alenen polisler tarafından cop ve tekmelerle dövüldüklerine,
üzerlerine acımasızca biber gazı ve tazyikli su sıkıldığına,
kendileri nezdinde kutsal ve saygın olan öğretmenlerinin şeref ve
saygınlıklarının iki paralık edildiğine televizyonları başında
tanık olan minik ve genç öğrencilerimizin uğramış oldukları
ruhsal travmalarını düşünüp hesaba katabiliyor musunuz?
Polislerce, tekme tokat ve
tekmelerle dövülüp, üzerlerine biber gazı ve tazyikli su
sıkılarak yerlerde süründürüldüklerini televizyonlardan görüp,
öğretmenlerinin bu perişan hallerine canlı tanık olan genç ve
minik öğrencilerin, bundan sonra, saygınlıkları iki paralık
edilen bu öğretmenlerine, nasıl saygı duyabileceklerini
düşünebiliyor musunuz?
Düşünemezsiniz tabi.
Düşünebilseydiniz,
öğretmenlerimize bu insanlık dışı davranışı reva görmez ve
onların, Milli Eğitim Bakanlığına kadar yürümelerine ve
açıklama yapmalarına müsaade ederdiniz. Bu davranış sizi
küçültmezdi, bilakis, ülkemizde olmayan, ancak, sizin ileri
demokrasi diye yutturmaya çalıştığınız, Türk halkının özlem
duymakta olduğu gerçek demokrasi adına, çölde bir vaha yaratmış
olurdunuz.
Son sözümüz şudur ki;
Mecliste çoğunluğu teşkil eden AKP iktidarı olarak, iyi ki yeni
bir Anayasa yapma imkanını bulamadınız, tüm söylemlerinize
rağmen, yapmak istediğiniz Anayasanın, yurttaş amaçlı,
özgürlükçü ve demokratik bir Anayasa olmayacağı, bugüne
kadar, iktidar olarak ortaya koyduğunuz uygulamalarınızla çok
açık bir şekilde ortaya çıkmış olup, biz; hem laik, hem de
demokrat olunamaz diyen, laiklik karşıtı eylem ve faaliyetlerin
odağı haline geldiği Anayasa Mahkemesi kararıyla tescillenen AKP
iktidarının, demokratik ve özgürlükçü bir Anayasa
yapamayacağına, onların kafa yapılarının, demokrasi ve özgürlük
anlayışlarının, gerçek anlamda ve batı standartlarında,
demokratik ve özgürlükçü bir Anayasa yapmaya elverişli
olmadığına, baştan itibaren inanan bir kişi olarak, Anayasa
Mahkemesi Başkanı Haşim KILIÇ'ın medyada yer alan beyanlarının
aksine, AKP iktidarının çoğunlukta olduğu bugünkü Meclisin,
demokratik ve özgürlükçü bir Anayasa yapmayı başaramaması
nedeniyle, kendimizi asla kandırılmış saymıyor, bilakis, 12
Eylül darbe Anayasasını dahi, gündüz fenerle aratacak olan anti
demokratik bir Anayasa yapamadıkları için, özellikle mutluluk
duyuyoruz. 25/Kasım/2013
Güner
YİĞİTBAŞI
İzmir
Barosu Üyesi Avukat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder