En
kötü ve zararlı virüs, korku virüsüdür.Zira diğer virüslerde
olduğu gibi, korku virüsü'nün de bir ilacı yoktur.
İnsanın
beynine korku virüsü girdi mi,o beyin artık sağlıklı çalışma
ve karar alma yeteneğini yitirir ve insanlar sürekli hata yapmaya
başlarlar.
Bu
korku virüsünün etkisiyle alınacak olan yanlış kararlar;hem
kararı alana ve hem de o kararın muhataplarına büyük zararlar
verir.Korkunun kazanan tarafı yoktur,korkan ve bu korkunun esiri
olarak yanlış ve hatalı kararlar alıp uygulayanlar, sonunda
kaybetmeye mahkumdurlar.
Korkular,
yeni korkuları doğurur,korkulara önlem olarak alınarak uygulamaya
konulan hatalı kararlar;duyulan korkuları gideremediği gibi,
korkunun eseri olan bu hatalı karar ve davranışların toplumda yol
açacağı yeni oluşumlar ve haklı tepkiler, yeni korkuları doğur
ve korkular çığ gibi büyüyerek ortaya çıkan korku sarmalı,
tüm topluma hayatı zehir eder.
Bunları
niçin yazıyoruz?
Tek
suçları,KHK ile görevlerine son verilmesi üzerine, hukuksuz
olduğuna inandıkları bu görevden alınma işlemi nedeniyle,
seslerini ilgililere duyurmak için, demokratik ve barışcıl
protesto haklarını kullanarak, bireysel olarak açlık grevi
yaparlarken, eylemlerinin 76.gününde durduk yere gözaltına
alınarak, yasal koşulları olmadığı halde tutuklanan iki
eğitimcinin açlık grevinden korkan ve bu barışcıl direniş
eyleminin diğer insanlara da örnek teşkil ederek, tüm yurt
sathına yayılacağı endişesine kapılan siyasal iktidarın, bu
iki eğitimciye reva gördüğü hatalı ve hukuka aykırı tutumu ve
sergilediği ruh halini, başka türlü izah etmek mümkün değildir.
Siyasal
iktidarın; yersiz evham,endişe ve korkuları, iki eğitimciyi
tutklamaya sevk eden sayın savcının, bu iki eğitimciye sorduğu
sorulardan açıkça anlaşılmaktadır.
Bu
iki eğitimcinin, hiçbir yasal nedeni olmadığı halde,yasada
yazmayan "delillerin henüz tam toplanmamış olması,
tutuklanmamaları halinde adaletin işleyişine zarar verecekleri ve
eylemlerin ceza süreleri dikkate alındığında adli kontrol koruma
tedbirlerinin yetersiz kalacağı"gerekçesiyle tutuklanmaları
da, yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını tamamen
yitirdiğini açıkça ortaya koymaktadır.
İki
eğitimcinin tutuklanmalarına ilişkin kararda yer alan;
“tutuklanmamaları halinde adaletin işleyişine zarar verecekleri”
şeklindeki gerekçe, Ceza Muhakemesi Kanununda tutuklama nedeni
olarak gösterilmediği gibi,bu gerekçe ile neyin anlatılmak
istendiği de açık değildir.
Delillerin
henüz tam toplanmamış olması da, tek başına tutuklama nedeni
olamaz,öncelikle kuvvetli suç şüphesinin varlığını ortaya
koyan deliller olacak,bu tutuklamanın olmazsa olmaz ön koşuludur,
bu koşul olacak ki,ondan sonra tutuklamanın ek koşullarının var
olup olmadığı tartışılabilsin.
Delillerin
henüz tam olarak toplanmamış olması da tek başına yeterli
değildir, henüz tam olarak toplanmamış olan bu delillerin,
şüpheli veya sanık tarafından karartılacağına dair somut
olguların bulunması da gerekecektir,henüz toplanmamış olan
deliller, resmi mercilerden sorulan ve/veya istenen bilgiler,kayıtlar
raporlar ise, şüpheli veya sanıkların resmi mercilere etki
yaparak henüz toplanmamış olan bu delilleri karartmaları ve yok
etmeleri mümkün olmayacağından, henüz delillerin tam olarak
toplanmamış olması da, çoğu hallerde yasal bir tutuklama nedeni
olamaz.
Eylemlerin
ceza süreleri de, tutuklama nedeni olamaz.Zira, tutuklama kurumu,
maddi hakikate ulaşmanın önündeki engelleri aşmak amacıyla
getirilen bir emniyet tedbiri olup, ileride verilmesi muhtemel bir
ceza hükmünün peşinen infazı kurumu değildir.Asıl olan
tutuksuz yargılanmaktır. Tutuklama; yasada öngörülen nedenlerin
varlığı halinde,istisna'en başvurulabilen bir kurumdur.Asıl
önemlisi de,bizim yargı sistemimizde, mecburi tutuklama yoktur,yani
tutuklamanın yasal koşulları bulunsa dahi, hakim tutuklama kararı
vermeyebilir,tutuklama ihtiyaridir.
Tutuklama
kurumu ülkemizde yozlaştırılmış ve özellikle son yedi sekiz
yıl içinde, siyasi bir sopa olarak kulullanılmaya başlanmştır.
Adalet
devletin temelidir sözü,boş yere söylenmiş bir söz değildir.Bu
söz,içinde bulunduğumuz bu günler öngörülerek, adaletin
önemine vurgu yapmak için söylenmiştir.Devleti temelsiz,yani
adaletsiz bırakmaya kimsenin hakkı yoktur.24/05/2017
Güner
YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder