31 Ekim 2019 Perşembe

KONAKLAMA VERGİSİ



Masrafı çok fazla olan Saraya ve açık veren bütçe'ye yeni girdiler sağlamak için en garantili yol olan vasıtalı vergilere yeni vergiler ilave edileceğini,bu vergilerden birinin de konaklama vergisi olacağı haberini duyunca pes doğrusu bu kadar da olmaz demiş ve inanmak istememiştik.
Evet vergiler,vergiyi ödeyen vatandaşlara hizmet olarak dönsün diye toplanır.
Ancak, vergiler,adil ve vatandaşın kazancı ve ödeme gücüyle orantılı olmalı ve tabana yayılmalı,gerçek kazançlardan alınmalıdır.
Vergi,tabana yayılarak mükellef sayısı artırılmalı,kazanan herkesten vergi alınmalıdır.Vergi mükellefi olan kişlerin üzerindeki vergi yükü,vergi oranlarını artırarak çekilmez ve ödenemez hale getirilmemelidir.
Toplam verginin büyük çoğunluğu, gerçek kazançlardan ve kazananlardan toplanan vergilerden oluşmalı,hizmet ve mal alımları nedeniyle,satın alınan hizmet ve malın değeri üzerinden hesaplanarak alınan ve bu nedenle fakirin de çok zengin holding sahibinin de aynı oranda ve miktarda ödedikleri Katma Değer,Özel Tüketim ve benzeri vasıtalı vergilerin,toplanan tüm vergilerin miktarındaki payı ve oranı,gerçek kazançlardan alınan vergiler toplamından çok daha az olmalıdır.
Ülkemizin vergi düzenine baktığımızda,bunun tamamen tersine işlediğini,tahsili kolay ve garantili olan vasıtalı vergilerin, toplam vergideki payının çok yüksek olduğunu,dar gelirlilerin ezildiğini,zamanımızda artık lüks olmaktan çıkan bazı değerli ihtiyaç mallarını, bir de üzerine binen KDV ve ÖTV gibi çok ağır vasıtalı vergileri ödemek zorunda kalarak satın alabildiklerini veya hiç satın alamadıklarını görüyoruz.
İşte,rantçıların hamisi,milletimizin efendisi değil, hizmetkarıyız diyerek mangalda kül bırakmayan AKP iktidarı,yine gözünü fakirin ve orta direğin cebine dikmiş ve icabında borç alıp,kredi çekerek tatile çıkan vatandaşlarımızdan konaklama vergisi alma insafsızlığına soyunmuştur.
Biz buradan soruyoruz,milletin borç harç yaptığı tatil nedeniyle, konakladığı yerlerden konaklama vergisi almak, çok mu gerekliydi,milletin tatil yapması ve konaklaması, sizin nerenize battı beyler?
Her evlenen vatandaşa, en az dört çocuk yapmalarını tavsiye edenler,doğacak dört çocuğunu yanına alarak tatil yapmak isteyen ve bir tesiste konaklayan insanlardan, konaklama vergisi almanın insanlıkla bir ilgisi olabilir mi?
Vatandaş;bizim ülkemizde amaç değil araçtır.Devlet, vatandaşı mutlu ve ona hizmet edecek araç,vatandaşının hizmetkarı değil,vatandaş, Devletine hizmet eden devletin hizmetkarı ve aracı haline getirilmiştir.Devlet,vatandaş için değil,vatandaş devlet için vardır.
Hazır yeri gelmişken,lükse,israfa ve paraya doymayan siyasal iktidara,buradan bir tavsiyede bulunmak istiyoruz.
Evli çiftlerin yaşadıkları her haneden,ortalama haftada bir olarak hesaplayarak, muamele vergisi getirirseniz,toplayacağınız garanti para muamele vergisiyle, bütçemizin açık değil fazlalık vereceğinden emin olabilirsiniz.Bu kaynağı değerlendirin deriz.
Son sözümüz,Allah gözünüzü doyursun.01/11/2019

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

30 Ekim 2019 Çarşamba

İSTİKLAL MÜCADELESİ


AKP Genel Başkanı ERDOĞAN; istiklal mücadelesi veriyoruz demiş.
Nedir istiklal?
Kelime anlamı olarak bağımsızlık,özgürlük demektir,istiklal.
Demek ki;bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi veriyormuş ERDOĞAN.
AKP Genel Başkanı istiklal mücadelesi veriyoruz derken,Suriye'nin orasında burasında yaptığımız terör koridorunu yok etme amaçlı askeri operasyonları kast ediyor olmalıdır.
Böyle istiklal,bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi olmaz.
Bağımsız ve özgür olmak için,güçlü devlet olacaksın ve güçlü devlet olmanın gereklerini yerine getireceksin.
Güçlü devlet olacaksın ki;kimsenin gözü senin topraklarında olmayacak.Ülkende terör eylemleri yapmaya cesaret edemeyecek.
Güçlü devlet olacaksın ki;Rusya ve Amerika arasında gidip gelen pingpong topu olmayaksın.Sıkışınca Rusya'ya uçup yardım dilenmeyeksin,hep sen gitmeyeceksin onların ayağına,onları da gerektiğinde ayağına getireceksin.Rusyanın politik desteğini arkana alabilmek için, milyon dolarlarla,kullanmayacağın füzeler satın almak zorunda hissetmeyeceksin kendini.
Güçlü devlet olabilmek için;ABD Başkanı Trump'un, Türk Milletine hakaret içeren şahsınıza gönderdiği mektubu, halkından gizlemeden şamar gibi cevap yazarak bu mektubu Trump'a yedireceksin.
Güçlü devlet olabilmek için,öncelikle ekonomini güçlendireceksin,ekonomik bağımsızlığını,özgürlüğünü, istiklalini elde edeceksin öncelikle. Üreteceksin,her sene dış borçlarını çoğaltmayacaksın,ödemeler dengesini bozmayacaksın,üretmeden dış borçlarla tüketmeyeceksin,üreten sanayi tesislerini ve kuruluşlarını özelleştirme adı altında satarak elde ettiğin paraları; yollara,köprülere,binalara taşa toprağa yatırmayacaksın,devletin parasını israf etmeyeceksin,saraylar yaptırarak lale devrini geride bırakan debdebeye dalmayacaksın,Cumhuriyet resepsiyonu adı altında sarayında şatafatlı beş bin kişilik yemeli içmeli toplantılar düzenleyerek, varlıklı insanları yedirip içirip ağırlamayacaksın,uçak ve lüks otomobil saltanatına son vereceksin,tahsis edilen örtülü ödenekleri, dibine kadar ve ne olduğu belirsiz işler için harcamayacaksın,önce vatandaşların kendilerini bağımsız ve özgür hissedecekler,bu nedenle insan hak ve özgürlüklerine saygılı olacaksın,parlamentonu güçlü kılacaksın,pozitif ilime ve laik eğitime değer vereceksin,düşünen ve üreten beyinler yetiştireceksin,eskiye özlem duymayacaksın,dini siyasete alet etmeyeceksin,aklımıza hemen geliverenler bunlar.
Bunları yapamıyorsan ve yapmak istemiyorsan Suriye'nin otuz değil,altmış kilometre derinliğine gir,girdiğinle kalırsın Sayın ERDOĞAN,İstiklalimiz ve bağımsızlığımız kendi avuçlarımızın içinde,Suriye topraklarında değil.30/10/2019

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu



28 Ekim 2019 Pazartesi

DEĞERLİ DOSTLAR





Erciş depreminde hayatını yitiren Atatürkçü bir öğretmenimizin ağzından,Cumhuriyet Bayramına ithaf'en 29/Ekim/2011 tarihinde yazıp yayınladığım yazıyı,Cumhuriyet Bayramı nedeniyle,aşağıda noktasına virgülüne dokunmadan aynen yayınlıyorum.Tüm okurların ve milletimizin;bayramların bayramı, en büyük bayram Cumhuriyet Bayramı, kutlu ve mutlu olsun.Yaşasın Cumhuriyet ve ona bekçilik yapan Cumhuriyetin evlatları.Güner YİĞİTBAŞI

ŞİMDİ GERÇEKTEN ÖLDÜM İŞTE!


Ben, Van ve Erciş de yüzlerce kişinin enkaz altında kalarak öldükleri depreme Erciş de yakalanarak enkaz altında yaşamını yitiren onlarca öğretmenden biriyim.

Ben, Cumhuriyet çocuğuyum, bu nedenle, Cumhuriyetin kazanımlarından yararlanarak ve Cumhuriyetin ilkelerini benimseyerek okudum ve öğretmen oldum.

Cumhuriyetin kazanımlarını ve ilkelerini benimseyerek, bunların savunuculuğunu yapacak ve Türkiye Cumhuriyetini daha da ileriye götürecek olan genç nesiller yetiştirmek üzere, tüm sıkıntılarına, yokluklarına ve zorluklarına katlanarak, Erciş ilçesinde severek ve isteyerek öğretmenlik yapmaya başladım.

Hayatın cilvesi işte, her şey iyi ve yolunda giderken, tabii bir afet olan depremin, Van ve Erciş'i vurması üzerine, yıkılan bir binanın enkazı altında kalarak, hayata veda ettim.

Beni bu fani dünyadan uzaklaştıran depremden üç beş gün sonra, 29.Ekim.2011 de, Cumhuriyetimizin 88. kuruluş yıl dönümü kutlanacaktı. Tek arzum; öğrencilerimle birlikte 29.Ekim Cumhuriyet Bayramını kutlamak ve bu vesileyle, ülkemizde Cumhuriyeti kuran Atamızı ve diğer büyüklerimizi anıp, onlara şükranlarımızı sunmak ve öğrencilerime, Cumhuriyetin ilkelerini ve pozitif kazanımlarını anlatarak, onların Cumhuriyetin ilkelerine ve Türkiye Cumhuriyeti Devletimize dört elle sarılmalarına katkı sağlayabilmekti.

İnanın, depremde enkaz altında kalarak bedenen sizlerden ve aile yakınlarımdan ayrılmış olmam, beni hiç üzmedi, tek üzüntüm, 29.Ekim.2011 tarihinde Cumhuriyetimizin 88.kuruluş yıl dönümünü kutlama imkanından mahrum kalmış olmamdı.

Aslında daha yolun başındaydım ve bu vatana ve bölge halkına yapacağım ve yapmak istediğim daha çok güzel şeyler vardı. Ancak, benim için kısmet bu kadarmış.

Ülkemizde, Cumhuriyetin ilkeleri doğrultusunda yetişmiş, insan hak ve özgürlüklerini ve demokrasiyi benimsemiş ve özümsemiş çok sayıda insan ve öğretmenin var olduğunu bildiğim için, deprem yüzünden hayatımı kaybederek, Cumhuriyetimizin 88. kuruluş yıl dönümünü kutlayamamaktan kaynaklanan üzüntüme rağmen, teselli buluyor ve gözüm arkada kalmıyordu.

Canlı bedenim sizlerden ve ülkemden kopmuş olsa da, ruhum sizlerle ve ülkemle birlikte tüm canlılığı ile yaşamaya devam edecek, Mustafa Kemal ATATÜRK ve arkadaşlarının yadigarı olan, insan hak ve özgürlüklerine dayalı demokratik ve laik sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin yaşatılması ve daha da ileriye götürülmesi için yapılacak olan icraatları uzaktan izleyerek, teselli bulacaktım.


Biliyordum ki; benim yapamadıklarımı, arkamda bıraktığım arkadaşlarım yapacaklar, Cumhuriyetimizin kuruluşunun 88.yıl dönümü, tüm ülkede coşkuyla kutlanacak, Cumhuriyetimizi kurarak bize emanet eden Mustafa Kemal ATATÜRK ve arkadaşları, minnetle anılacak, bu coşkulu kutlamalarla, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyetinin her kesimden tüm iç ve dış düşmanlarına korku salınacak ve hak ettikleri cevap verilecekti.

Heyhat!

Bir de ne duyayım; her fırsatta insan hak ve özgürlüklerinden, demokrasiden, Cumhuriyetten dem vuran ve daha özgür bir yeni Anayasa yapma hazırlığında olan Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı Recep Tayyip ERDOĞAN, bir genelge yayınlamış ve tüm yurtta, çelenk sunumu ve tebriklerin kabulü dışında, Cumhuriyetimizin 88.kuruluş yıl dönümü olan bu seneki Cumhuriyet Bayramı kutlamaları ve resmi geçit törenlerini iptal etmiş.

Gerekçe olarak da, benim de enkazı altında kalarak hayata veda ettiğim Van depremini göstermiş. Asıl beni üzen husus da, Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının iptaline, benim de enkazı altında kalarak bu hayattan göçmeme neden olan Van depreminin gerekçe yapılarak, benim cansız bedenimin, bu gereksiz iptal kararına alet edilmiş olmasıdır.

Oysa ki, benim tek arzum ve vasiyetim, geride bıraktığım arkadaşlarım tarafından, Cumhuriyetin 88. kuruluş yıl dönümü olan 29.Ekim.2011 bugün, Cumhuriyet Bayramının coşkuyla kutlanmasıydı. Şunu da ilave edeyim; Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını iptal ettiniz ama, görüyorum ki, ölenle ölünmüyor ve herkes, olduğu gibi günlük yaşantısına aynen devam ediyor.

Kaldı ki, ülkemiz, tabii afet olsun, PKK terörü olsun çok sık aralıklarla onlarca toplu ölümlere maruz kalıyor, bu koşullarda, Milli Bayramlarımızı iptal etmeye kalktığımızda, hiçbir bayramı kutlama imkanı bulamayacağımız çok açık. Önümüzde, bir de dini Kurban Bayramı var. Kurban Bayramı için Sayın ERDOĞAN ne düşünüyor bilemiyorum.

İşte, en önemli Milli Bayramız olan 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının, hem de, benim de içlerinde bulunduğum Van depreminde ölenler gerekçe gösterilerek iptal edilmesiyle, şimdi ben gerçekten öldüm.

Sizlerin, kutlanması yasaklanan, ancak hepinizin gönüllerinizde yürekten kutladığınızdan emin bulunduğum 29 Ekim Cumhuriyet Bayramınızı kutluyorum.

Hoşça kalın. 29.Ekim.2011

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu







27 Ekim 2019 Pazar

SİZ CUMHURİYET'İN VALİSİ DEĞİL MİSİNİZ SUÇ İŞLİYORSUNUZ



Nevşehir CHP İl Başkanlığının 29/10/2019 Cumhuriyet Baayramı günü saat 14.00 de yapacağı Cumhuriyet yürüyüşüne Nevşehir Valiliğince izin verilmediğini, basından üzülerek ve hayretler içinde öğrenmiş bulunuyoruz.
Aslında üzülerek demek daha doğru olur,hayret edecek bir durum yok çünkü.
Cumhuriyet ve ATATÜRK düşmanlarının kol gezdiği, en başta diyanet olmak üzere,tüm Devlet kurumlarını işgal ettiği,korunup kollandıkları bugünlerde, Nevşehir Valisinden gelen bu yasaklama kararına,aslında hayret etmemek gerekiyor.
Sözde demokratik bir ülkede yaşıyoruz öyle değil mi?
T.C.Anayasası;
Madde-1Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
Madde-13 Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın ................ ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ............. aykırı olamaz.
Madde-34 Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı;ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, .............. başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu;
Madde-1 Herkes, önceden izin almaksızın, bu Kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Madde-4 İstisnalar.Yani, bu kanuna tabi olmayan hiçbir şekilde yasaklanamayacak toplantı ve gösteri yürüyüşleri, bu 4.madde de sayılmıştır.Buna göre;”Kanunlara uymak, kendi kural ve sınırları içinde kalmak şartıyla, kanun veya gelenek ve göreneklere göre yapılacak toplantı, tören, şenlik, karşılama ve uğurlamalar”2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa ve bu kanunda gösterilen yasak ve sınırlamalara tabi değildir.
Sizlere, Anayasanın ve uygulama yasası olan 2911 sayılı Toplantı Ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasının ilgili maddelerini,aynen alınt yaparak sunmuş bulunuyoruz.
12.Eylül Askeri Darbesinin liderleri tarafından yapılarak uygulamaya konulan ve bazı maddelerinin değiştirilmesine rağmen, hala yürürlükte olan darbe anayasasının 34.maddesine ve 2911 sayılı yasanın 1. maddesine göre,herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.Bunu biz söylemiyoruz darbe anayasasının 34. maddesi ile ilgili yasanın 1. maddesi söylüyor bunları.
Darbe anayasası bu hakkın;ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabileceğini öngörüyor.
CHP'nin Cumhuriyet yürüyüşüne izin vermeyerek yasaklayan Nevşehir Valisi;Anayasada ve ilgili yasada, bu özgürlüğü sınırlama nedeni olarak gösterilen hususları, bir şablon olarak sıralayarak yasaklama kararına gerekçe yapmıştır.
Her şeyden önce şu bilinmelidir ki;Cumhuriyet Bayramının kutlandığı gün,yani 29.Ekim günü Nevşehirde yapılmak istenen Cumhuriyet yürüyüşü;2911 sayılı yasaya tabi,rutin olağan bir toplantı ve gösteri yürüyüşü değildir.Bu yürüyüş;Cumhuriyet Bayramı kutlaması içinde yer alan,29.Ekim gününü bayram olarak ilan eden yasadan kaynaklı,toplantı,şölen ve şenlik vasfında bir Cumhuriyet Bayramını kutlama yürüyüşüdür.Bu Cumhuriyet yürüyüşü,29.Êkimi Cumhuriyet Bayramı olarak kutlamamıza olanak tanıyan yasadan kaynaklı, bu yasaya göre yapılan bir kutlama,tören ve şölen olduğu içindir ki;Nevşehir Valisinin,kanunlara uymak, kendi kural ve sınırları içinde kalmak şartıyla yapıldığı sürece, bu kutlama yürüyüşünü yasaklamaya kesinlikle hak ve yetkisi yoktur.Bu yasaklama, bir özgürlük ve Anayasa ihlali ve bir anayasa suçudur.
Dini gelenek ve göreneklere göre yapılan cenaze törenleri,cenaze eşliğinde yapılan ve trafiği dakikalarca felç eden,başkalarının hak ve özgürlüklerini geçici olarak ihlal eden, onları trafikde uzun süre bekleten uzun cenaze kortej ve yürüyüşleri, nasıl yasaklanamıyorsa,bu ülkenin en önemli milli bayramında,ülkenin ana muhalefet partisi olan CHP Nevşehir İl Başkanlığının düzenlediği Cumhuriyet yürüyüş de, asla yasaklanamaz.
Kaldı ki;bir an için,bu yürüyüşün de,2911 sayılı toplantı ve gösteri yürüyüşü yasasının kapsamı içinde kaldığını kabul etsek dahi,yasal dayanağı olan, şölen ve Cumhuriyet Bayramını kutlama amaçlı bu Cumhuriyet yürüyüşünde, anayasanın ve yasaların belirttiği sınırlamaların koşulları asla yoktur.
Kamu düzenini sağlamak,suç işlenmesini önlemek,yürüyüşün güvenli ve kamu düzeninin bozulmadan yapılmasını sağlamak için gerekli olan emniyet tedbirlerini almak, yasakçı bu valinin en temel görevidir.
Bize göre,anayasadan,toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasasından habersiz,yasakçı ve Cumhuriyet düşmanı olduğunu gösteren bu vali, derhal görevden alınmalıdır.
Şimdi, tüm okurların;ağlanacak bu halimize gülmeye başladıklarını,bu yönetim mi bu valiyi görevden alacak diye bana sorduklarını,görüp duyar gibi oluyorum.
Hepinizin Cumhuriyet Bayramı,bugünden kutlu ve mutlu olsun.27/10/2019

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu



24 Ekim 2019 Perşembe

SAYIN ERDOĞAN



Öyle anlaşılıyor ki;ABD Başkanı, o densiz Trump'ın davetine icabet ederek 13.Kasım da ABD seferine çıkacaksınız.
ABD Başkanı Trump'ın;bu kadar yüz kızartıcı, T.C.Devletini ve Türk Milletini küçük düşüren,sizi kendisinin bir eyalet valisi gibi küçük gören attığı deli saçması twitlerinden ve mektuplarından sonra, birbirinizin yüzüne nasıl bakacaksınız?Asil Türk Milletinin bir ferdi olarak, gerçekten merak ediyoruz
Bu ziyaret;Beyaz Sarayda ağırlanmanız,tokalaşarak vereceğiniz samimiyetten uzak sahte gülücüklerle süslenecek olan görüntü ve pozlarınız, çekilecek görüntüleriyle, aile albumunuzu zenginleştirecek,size,evlatlarınıza ve torunlarınıza onur kazandıracak olsa da,ülkemize hiçbir şey kazandırmayacak, onurlu Türk Milletini üzecektir.
Suriye sorununun çözümünde hala Trump dan bir beklentiniz varsa,şaşarım size.
Siz,gerçekten ülkemizin güvenliğini ve yüce menfaatlerini düşünüyorsanız, derhal gidip görüşeceğiniz adres,ŞAM sayın ERDOĞAN.
Sayın ERDOĞAN;ABD, başkanlık sistemiyle yönetiliyorsa da,kuvvetler ayrılığının var olduğu, gerçek anlamda demokratik bir ülke,oradaki başkanlık sistemi,bizde olduğu gibi çakma değil, gerçek başkanlık sistemi.Bu nedenle,sizin görüşeceğiniz Trump;sizin gibi, astığı astık, kestiği kestik, tüm devlet yetkilerinin kendisinde toplandıpı tek adam konumunda değil,bizler inanmasak da,sizin var olduğuna inandığınız şahsi dostluğunuzun,ABD'nin Suriye ve Büyük Ortadoğu projesini,ülkemiz yararına tek başına revize etmeye gücü yetmez.Trump da sizin gibi,koltuğunu koruyabilmenin endişesi içinde, istikrarsız ve ne yapacağı belli olmayan kendi siyasi geleceği ve yararı için,ülkemizin aleyhine her türlü girşimde bulunabilecek bir ruh hali içinde, sözüne güvenilemez bir konumda bulunmaktadır.
Sayın ERDOĞAN;ABD Başkanı Trump'ın, can düşmanımız PYD/YPG'nin liderlerinden general diye bahsettiği Mazlum Kobani'yi,sizin gibi Beyaz Saray'a davet ederek ağırlamak ve şereflendirmek istediğinin farkında değilsiniz herhalde.Sizin terörist olarak kabul ettiğiniz Mazlum Kobani'ye general payesi veren ve onu Beyaz Saray da görmek istediğini söyleyerek alenen Beyaz Saray'a davet eden Trump ile karşılıklı oturmayı ve görüşme yapmayı düşündüğünüz, Beyaz Saray'ın yabancı devlet adamlarının ağırlandığı salondaki aynı koltuğa,Mazlum Kobani'nin de oturacak olması, sizi rahatsız etmeyecek mi?
Sayın ERDOĞAN;ABD'ye Beyaz Saray'a davet edilmek ve tüm olumsuzluklara rağmen bu daveti kabul edip koşarak gitmek, bir meziyet ve itibar göstergesi değildir.Bazen,tıpkı susarak haykırmak gibi,gitmeyerek isyanımızı haykırmak da onurlu bir duruş,meziyet ve eşsiz bir itibar göstergesidir.
Sayın ERDOĞAN;başarmanız imkansız ama,herkes biliyor ki;yaptıklarınızla ve yapacaklarınızla, bu ülkeye damga vurmak,ülkenin ikinci bir Atatürk'ü olmak gibi bir niyetiniz var.ATATÜRK olmak öyle kolay değil,adeta imkansız,bir kere ATATÜRK olabilmek için,demokrat,devrimci ve özgür bir ruha sahip olmak gerekir,birileri gel deyince, her koşulda her yere koşarak gidilmez,bundan onur duyulmaz,bazen de, ayağa çağırmak ve bu çağrıyı kabul ettirebilmektir büyük devlet adamlığı.
Sayın ERDOĞAN;siz bilmiyor olabilirsiniz,bilmemek ayıp değil,ayıp olan öğrenmemek,etrafınıza bir sorunuz,ATATÜRK hiç başka devlet adamlarının ayağına gitmiş mi öğreniniz.
Sayın ERDOĞAN;Türk Milletinin bir ferdi olarak,sizin, Türkiye Cumhuriyetinin Cunhurbaşkanı sıfatıyla ve onuru kırılmış Türk Milleti adına, ABD'ye, deli Trump'un ayağına gitmenizi istemiyoruz.Sizin bir de AKP Genel Başkanı sıfatınız var biliyorsunuz,Trump'u şahsi bir dostunuz olarak seviyor ve onun davetini geri çevirmek sizi üzecekse,isterseniz tarifeli bir uçağa binerek ABD'ye gidip Trump'ı şereflendirebilirsiniz. 25/10/2019

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

23 Ekim 2019 Çarşamba

EL ŞEYİYLE GERDEĞE GİRMEK



Halk dilinde güzel bir laf vardır.
Sansürleyerek söylersek,el şeyiyle gerdeğe girmek şeklinde ifade edebiliriz.
Konu, Suriye ve ülkemizin sınır güvenliği,sorunun doğrudan tarafları; Türkiye ve Suriyenin Esad liderliğindeki meşru ŞAM yönetimi.
Biz ne yapıyoruz?
Şam yönetimini,yani evin asıl sahibini, yok sayıyoruz ve ESAD ile doğrudan görüşmeyiz diyoruz.
Suriye'nin meşru Şam yönetiminin içini, mezhepsel nedenlerle oymaya,Esad yönetimini devirerek Müslüman Kardeşler idelojisine dayalı yeni bir rejimi iş başına getirme çabası içine girerek Suriye bataklığına dalan ve şimdi ülkemizin güneyine yerleşmeye çalışan,silahlı PYD örgütünün otorite boşluğundan yararlanarak bölgeye yerleşmesinin önünü açan, kendi yanlış politikalarıyla sebep olduğu bu PYD belasından kurtulmak için Fırat'ın doğusuna harekat yapmamızı zorunlu kılan, bizzat biz,yani AKP iktidarı değil midir?
Sınır güvenliğimizi sağlamak ve 30 kilometre derinliğinde güvenli bölge oluşturmak için alınması gereken önlemleri görüşmek için,ev sahibi Suriye'yi değil,Suriye üzerinden bölgede kendilerine çıkar ve hakimiyet sağlamaya çalışan ABD ve Rusya'yı muhatap kabul ediyor ve bölgedeki Rus ve ABD varlığına meşruiyet kazandırıyoruz.
İş başındaki iktidara soruyoruz,Suriye sorununu çözmek için, Suriye yerine doğrudan ilişkiye geçtiğiniz müzakereler ve mutabakalar yaptığınız,Suriye üzerinden sıcak denizlere açılma imkanı bulan dostunuz Putin ve Rusya, PYD'den daha mı az tehlikeli, ülkemizin çıkarları ve güvenliği için?
Putin ve Rusya; bugün,çıkarlarını gözeterek size dost görünebilir,bu işin ilerisini,yarınlarını da düşünmek zorundasınız.
Soçi'de Rusya ile yaptığınız görüşmede,Suriye ile sınır güvenliğimiz için 1998 yılında yaptığımız Adana mutabakatının uygulanacağını karar altına alıyorsunuz,Suriye'nin toprak bütünlüğüne saygılıyız diyorsunuz ama, bu Adana mutabakatının diğer tarafı Esad ile doğrudan temasa geçmemekte direniyorsunuz.Bu akıl dışı bir çelişkidir,üzüm yemek değil bağcı dövmektir.
Bu yanlış politikalar sonucunda,kısa vadede PYD'yi sınırımızdan kovabilirsiniz ama, ABD ve Rusya'yı;Suriyede elde ettikleriyle,güneyimizde sınır komşularımız yaptığınızın farkında mısınız? 23/10/2019

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

21 Ekim 2019 Pazartesi

ABD İLE YAPILAN ATEŞKES ANTLAŞMASI




Ne garip değil mi?
Suriye; Birleşmiş Milletler üyesi,kendi kaderini kendisinin çizme hakkı olan bağımsız bir devlet,seçilmiş meşru bir yönetimi var,bu nedenle biz dahil herkes;sözde, Suriye'nin toprak bütünlüğüne saygılıyız diyor ama,Suriye'nin toprak bütünlüğü ile geleceğine önemli etkileri olacak görüşmelerin ve yapılan antlaşmaların tarafları arasında, Suriye'nin temsilcisi, meşru yönetimi yok.
Görüşmenin bir tarafında,perde arkasından da olsa, terör örgütü PYD ve ABD var,ama Suriye yok.
Herkes,bu ateşkes antlaşmasının taraflarından birinin ABD ve diğerinin ise, Türkiye olduğunu sanıyor ve öyle takdim ediliyor.Bir düşünün ve kendi kendinize bir sorun bakalım,Fırat'ın doğusunda başlattığımız askeri harekatı, biz kime karşı yapıyoruz, kiminle karşılıklı ateşleşiyoruz,bizim sınır boyundaki şehirlerimizi kim bombalıyor ve sivil vatandaşlarımızı şehit edip yaralıyor,harekatımızın muhatabı, ülkemizin güneyinde, Suriyenin kuzeyinde yapılanan YPG silahlı Kürt terör örgütü değil mi?
Bu fiili gerçek karşısında; ister kabul edin, ister etmeyin,ABD ile varıldığı söylenen ateşkes antlaşmasının en önemli taraflarından biri,kimse kusura bakmasın ama,ateşi kesecek ve geri çekilecek olan YPG silahlı terör örgütü değil midir?
Öncelikle sormak gerekmiyor mu;Suriye'nin tapulu arazisinde, ABD'nin ne işi var?
Suriye ile bir santim ortak toprak sınırı olmayan emperyalist ABD ile Suriye'nin tapulu arazisinin kullanımıyla ilgili, ateşkes ve 30 kilometre derinliğinde bir geri çekilme anlaşması yapılması,YPG ve PYD adına,onun hamiliğini yapan ve onu silahlandıran ABD'nin muhatap kabul edilmesi,işgalci ABD'ye,onun uydusu PYD/YPG silahlı terör örgütüne ve ABD'nin bölgede gerçekleştirmek istediği nihai gizli ajandasına meşruiyet kazandırmıyor mu sizce?
Nedir o “ABD'yi dize getirdik,hem sahada, hem de masada kazandık” naraları?
Ülkemizin sınır güvenliği için,meşru müdafaa amacıyla,Suriye bataklığına ve topraklarına girmek zorunda kaldık,onlarca asker ve sivil şehit ve yaralı verdik,ABD'ye inanarak,ABD'nin; herkesin çok iyi bildiği,bölgedeki nihai amaçlarına göz yumarak,Suriye üzerinde yasal ve meşru hiçbir hakkı ve yetkisi olmayan ABD ile yapılan geçici ateşkes antlaşmasının;ABD'nin, bize sus payı olarak sunduğu bir ödül olduğunu fark edemeyerek,bu antlaşmayı, masada kazanma ve ABD'ye diz çöktürme olarak değerlendirerek iç politikaya alet etmek,bu antlaşmayla,aslında ABD'ye ve YPG'ye bölgede meşruiyet kazandırdığımızın farkında ve bilincinde olamamak ne hazin.
Suriye'nin meşru ESAD yönetimiyle doğrudan ilişki ve işbirliği yapmadan;Suriye'nin toprak bütünlüğünü sağlayarak garantiye almanın,bunun sonucunda da,ülkemizin sınır güvenliğini kalıcı olarak sağlamanın,asla mümkün olmadığını görüp kabul ederek, bu yolda gerekli olan adımları atmadan,ABD ile yapılan antlaşma uyarınca,PYD militan ve güçleri,sınırımızın otuz değil,elli kilometre aşağısına çekilse ne olacak ki;böylece YPG/PYD ve Kürt oluşumu tehdidi, nihai olarak sonlanacak mı sanıyorsunuz?
YPG unsurlarının boşalttığı otuz kilometrelik güvenli bölge ve koridorda, ülke olarak ne kadar süreyle kalacağız ve bu bölgenin bekçiliğini yapmaya devam edeceğiz,ne kadar süreyle,terör korkuları içinde yaşayacağız,bölgeye paralar akıtmaya devam edeceğiz,geçici olduğunu söylediğimiz Suriye topraklarındaki silahlı varlığımızın uzaması halinde,oradaki varlık sebebimizin, zaman içinde sorgulanmaya başlanacağını,işgalcilikle suçlanabileceğimizi hiç düşündünüz mü?
Bu gerçekleri göz ardı ederek,ABD'ye diz çöktürdük hem sahada ve hem de masada kazandık naraları atmak,ne kadar inandırıcı ve gerçekçi olabilir ki? 21/10/2019

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu



14 Ekim 2019 Pazartesi

ESAD İLE DİPLOMATİK İŞBİRLİĞİNE GİRMEK ŞART




Keşke,güvenilmez ortak ABD'nin dolduruşuna gelerek en baştan Suriye'nin içişlerine hiç karışmasaydık ve başımıza gelen sınırımızdaki bu terör belasına yol açmasaydık.
Ama, olan oldu artık,hiç değilse bundan sonra doğru yolu bularak ESAD ile doğrudan görüşerek,diplomatik barış elini uzatabilmeliyiz.
Harekatın adına ne derseniz deyiniz, askeri başarı kazansanız da,Barış Pınarı harekatı;sonuçları itibariyle, kalıcı bir çözüm getiremeyecektir.
Bize göre,ülkemizin menfaatlerine en uygun çözüm, ESAD yönetimi ile derhal doğrudan ilişki kurularak,Suriye'nin toprak bütünlüğünü sağlamaya yönelik diplomatik çözüm yollarını denemektir.
Barış Pınarı harekatı nedeniyle,ABD ile Avrupa Birliği ülkelerinin ve Arap aleminin ülkemiz aleyhine takındıkları düşmanca tavır ve almaya çalıştıkları yaptırımlar bir yana,bize göre asıl tehlike, Suriye meşru ESAD yönetiminin YPG ile uzlaşarak,YPG ile birlikte bize karşı, silahlı bir karşı koyma ve ülkesini savunma askeri harekatını başlatma riskidir.
Silahlı Kuvvetlerimizin harekat yaptıkları ülke toprakları,Suriye'nin toprak bütünlüğüne dahil topraklardır.
Şu anda,Fırat'ın doğusunda, bizim güneyimizde ve Suriye'nin kuzeyinde kalan bölgedeki, harekatın uygulanmakta olduğu topraklarda, YPG terör örgütünün fiili bir işgali ve yapılanması mevcut ise de;YPG'nin ABD'yi arkasına alarak gerçekleştirdiği bu fiili işgali,bu toprakların Suriye'ye ait olduğu gerçeğini ortadan kaldıramaz.
Şu anda,bizim başlattığımız askeri harekat,uluslararası hukuka göre,ülkemize yönelik muhtemel terör saldırısı nedeniyle, meşru müdafaa gerekçesiyle meşru ise de;şayet, Suriye'nin meşru ESAD yönetimi ile anlaşmazsak,Suriye'nin YPG işgaline uğrayan bölgesini,Suriye yönetimi ile işbirliği halinde temizleyerek, ülkemizin sınır güvenliğini bu yoldan ve kalıcı olarak sağlamada gecikirsek,YPG'nin; Suriye'nin meşru ESAD yönetimiyle anlaşarak, bizim harekatımızın meşruiyetine gölge düşürme riskinin varlığı unutulmamalıdır.
Suriye'nin meşru ESAD yönetimi;ben YPG ile anlaştım,onları ben etkisiz hale getireceğim,size yönelik saldırılarını ben önleyeceğim,bu konuda size garanti veriyorum,onlara orada muhtariyet tanıyacağım,ülke benim değil mi,size ne, çekilin topraklarımdan, aksi halde sizi işgalci olarak Birleşmiş Milletlere şikayet edeceğim derse ne yapacağız?
Çok geciksek de;her sıkıştığımızda başvurduğumuz Putin'e koşarak,ESAD ile doğrudan diplomatik görüşmelere başlama isteğimizi iletip,uygulamaya koymalıyız. 14/10/2019

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

11 Ekim 2019 Cuma

KİMSENİN BİR FELAKETİ FIRSATA ÇEVİRMEYE HAKKI OLAMAZ




Bu yazı,Fırat'ın doğusuna yönelik Barış Pınar'ı harekatını övme veya yerme'ye yönelik değildir.
Bu harekat,gerekliydi veya gereksizdi, onu da irdeleyecek ve tartışacak değiliz.
Bugün gelinen şartlarda,ülkenin ileriye dönük menfaatleri ve varlığı için zorunlu bir harekat olsa dahi,bu harekat'a,önce eşeğini kaybettirip sonradan buldurma harekatı diyebiliriz.
Bu harekata karşı olduğunu, suç oluşturmayan, makul ve insani nedenlerle açıklamak;açıklayanın, suçlu ve vatan haini olarak yaftalanmasını haklı kılamaz.Harekatı desteklemediklerini açıklayanlar da,kural olarak, bu ülkeyi seven insanlardır.
Bu harekat'dan siyasi yarar elde etmek ve harekatın bu amaçla yapıldığına yönelik toplumda bir şüphe ve algı yaratan eylem ve söylemlerde bulunmak, bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülük olup,etik dışıdır.
Sayın ERDOĞAN'ın;harekatın başladığı günün hemen ertesinde,AKP Genel Başkanı şapkasıyla yaptığı,halkın kendi partisine katılmasına yönelik çağrısı,büyük bir talihsizliktir.
Harekat kararını alan ve uygulamaya başlayan siyasal iktidar;çuvaldızı harekat karşıtı olanlara batırmadan önce, iğneyi kendisine batırmalıdır.
Siyasal iktidar ve destekçileri;şu veya bu makul nedenlerle, harekata karşı olduklarını açıklayarak demokratik haklarını kullanan insanlarımızı dışlayan ve onları vatan hainliği ile yaftalayan,kendilerini kutsayan beyan,söylem ve eylemlerden uzak durmalı ve ülkenin güvenliği ve yüce menfaatlerini düşünerek bu harekata karar verip uyguladıklarına halkımızı inandırmalıdır.
Ülkenin içinde bulunduğu bu ekonomik ve askeri zor ortamında,etnik kökenlerine,mezheplerine, inançlarına,siyasi düşüncelerine göre bölünerek paramparça olan halkımızı;bir de, harekatı destekleyenler ve harekata karşı çıkanlar olarak bölerek ayrıştırmaktan, en başta siyasal iktidar olmak üzere, herkes vazgeçmelidir.
Ülkemizin birlik ve beraberliği ve ilelebet payidar kalabilmesi;millet olarak, bu olgun ve sorumlu tutumu sergileyebilmemize bağlıdır.
Unutmayınız;
Zaman,ayrışma,ayrıştırma ve açıkça suç oluşturmayan eleştirel düşünce ve düşünceleri açıklama özgürlüklerini baskılama ve herkesi harekatı beğendirmek için baskı altına alma değil,şeffaf ve her zamandan daha fazla özgürlüklere saygılı olma zamanıdır.
Dikkatimiz çeken bir hususu da burada dile getirmek istiyoruz.
Televizyonlardan izlediğimiz kadarıyla,bu harekat; saraydan, neredeyse ilgili ilgisiz tüm bakanların da hazır oldukları bir merkezden idare edilip izlenmektedir.Eski Genelkurmay Başkanı da olsa,siyasi bir kişilik olan Milli Savunma Bakanı,fiilen genekurmay başkanının görevini üstlenmiş,genelkurmay karargahı ve harekat merkezi dışlanmıştır.Askeri bir harekat'ın, adeta sivil siyasiler tarafından yönetilmekte olduğuna ilişkin bir görüntü yaratılmaktadır.Ben,hala genelkurmay başkanının ve kuvvet komutanlarının adlarını duyamadım bu harekat boyunca.
Bu ilginç görüntüyü de, kamuoyunun dikkatlerine sunuyoruz.11/10/2019

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu



10 Ekim 2019 Perşembe

BARIŞ PINARI HAREKATI ÜZERİNE


Dün itibariyle, nihayet Fırat'ın doğusuna harekat başlatıldı.
Ülkemiz ve Dünya barışı için hayırlı ve uğurlu olmasını diliyoruz.
Türk Silahlı Kuvvetlerine başarılar diliyoruz, inşallah burunları dahi kanamadan tümü başarı ile ülkemize dönerler.
Bu harekat; ülkemizin, başka bir bağımsız devletle girdiği topyekun klasik bir savaş değildir.
Adı üzerinde, ülkemize yönelik olduğu iddia edilen muhtemel terör saldırılarının önlenmesi,kaynağında yok edilmesi için başlatılan, terörist bir gruba yönelik büyük bir askeri operasyondur.
Önemlidir.Fakat, özgürlüklerin tamamen askıya alınmasını,harekatı eleştirenlerin hain olarak ilan edilmelerini,harekat muhalifleri hakkında anında soruşturmalar açılmasını gerektirmemektedir.
Suriye'ye barış getirme ve sınır güvenliğimizi sağlama iddiasındaki bir harekat;eleştiri sınırlarını aşmayan,harekatı yasa dışı ilan etmeyen,harekata katılan ordumuzun azim ve şevkini kırmayan,bu harekata karşı,düşünce özgürlüğü çerçevesinde insani düşünce açıklayan,bu harekatın yapılmasını zorunlu hale getiren iktidarın, önceki hatalı Suriye politikasını haklı olarak eleştiren kişiler üzerine ceza ve soruşturma tehditleriyle gidilerek,ülkemizdeki toplumsal barışın bozulmasına neden olmamalıdır.
Yasal bir parti olan,hakkında Yargıtay C.Başsavcılığı tarafından kapatma davası dahi açılmadığı için, hukuken yasallığını muhafaza eden, etnik bir parti olan HDP'nin; harekatı desteklemeyen, ancak açıkça somut bir suç teşkil etmeyen beyanları,asla abartılmamalı ve HDP hedef tahtasına oturtulmamalıdır.
Bu harekat nedeniyle,eleştiri, düşünce ve düşünceyi açıklama özgürlüğü hudutlarını aşan ve somut bir suç teşkil eden eylem ve beyanlarda bulunan kişiler hakkında, C.Savcılarımızın yasal gereğini yapmaları görevleridir.Ancak,bu yazıyı yazarken bir il savcılığımızın yaptığı açıklamayı da uygun bulmadığımızı belirtmeliyiz.
Savcılıklar,basında ve sosyal medyada harekatla ilgili olarak suç teşkil eden düşünceler açıklayan kişileri tespit ederek gereğini yapmalıdırlar.Ancak,kişilerin düşünce ve düşünceyi açıklama özgürlüklerini olumsuz etkileyecek ve onları suç teşkil etmeyen düşünce açıklamalarından dahi otokontrol yoluyla vazgeçirecek açıklamalarda bulunmamalıdırlar.
Örneğin biz,bugüne kadar yazdığımız onlarca makalelerimizde,siyasal iktidarı Suriye politikasının yanlışlığı nedeniyle bir çok kez ağır şekilde eleştirdik,ülkemiz doğru Suriye politikası izleseydi,Suriye'nin bağımsızlığına saygı göstererek,ABD'nin dolduruşuyla Suriye bataklığına saplanmasaydı,öncekilere ve dün başlayan Barış Pınarı Harekatına gerek kalmayacaktı.
Bu tür eleştirileri yapmak, her Türk vatandaşının demokratik yasal hakkıdır.Bu eleştiriler,bugün yapılmakta olan Barış Pınarı Harekatına yönelik olmayıp,bu harekatı haklı ve zorunlu hale getiren siyasal iktidarın kınanmasından ibarettir.
Bu nedenle,bu harekatın kaçınılmaz hale gelerek başlatılmasını desteklemelerine, harekat aleyhinde beyanda bulunmamalarına rağmen;bu harekatı, yanlış dış politikalarıyla zorunlu hale getiren siyasal iktidarı eleştirenlerin üzerlerine gidilerek,siyasal iktidarın yandaşlığına soyunmak, ülkenin huzuru içi büyük bir tehlikedir.
Ülkenin birlik ve beraberliğini,T.C.Devletini,milletin birliğini temsil eden Cumhurbaşkanının, partili ve taraflı olmasının ve bundan doğan olumsuzlukların faturası,suç teşkil etmeyen düşünce açıklayanlara çıkarılmamalıdır.
Partili ve taraflı Cumhurbakanı; bugün, Barış Pınarı Harekatı ile ilgili televizyonlarda yayınlanan bir açıklama yaptı.Bu açıklamaya AKP Genel Başkanı şapkasıyla başladı ve bu harekattan yararlanarak AKP'nin propagandasını yapan beyanlarda bulundu,harekatı siyasi ranta çeviren bir görüntü sergiledi.
Bu nedenle;bu kritik dönemde, asıl sorumluluk,harekatı siyasi ranta çevirme anlamına gelecek konuşmalardan uzak durma,tüm milleti kucaklama görev ve sorumluluğu Cuhurbaşkanına düşmektedir.Onun,AKP Genel Başkanı sıfatıyla,taraflı ve harekattan partisi lehine rant çıkarmaya yönelik konuşmalar yapması,buna karşılık halkın ve muhalefet partilerinin susmalarının istenmesi, antidemokratik haksız bir uygulamadır.
Harekat nedeniyle halkımızdan anlayış ve sorumlu davranış bekleyen siyasal iktidarın;bu harekat dolayısıyla,kendilerine siyasal rant elde etme gayreti içine girmeyeceklerini,buna yönelik beyan ve açıklamalarda bulunmayacaklarını, muhalefetin eleştiri haklarına saygı göstereceklerini, düşünce açıklamalarında bulunan ve bundan sonra da bulunacak olan kişiler hakkında işlem yapma hazırlığında olan Cumhuriyet Savcılarımızın da; demokratik bir ülkenin ve Cumhuriyetimizin savcıları olduklarını gözeterek,yasalarımızı zorlamadan, görevlerini yasalar çerçevesinde tarafsız olarak yapacaklarını, umuyor ve bekliyoruz. 10/10/2019
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

9 Ekim 2019 Çarşamba

AH KILIÇDAROĞLU AH!...




Ah KILIÇDAROĞLU ah,çok yazık, sana da ülkemize de!

Bir seçim kazanıp iktidara gelemediğin gibi,muhalefet görevini de yapamadın şu ülkeye!

KILIÇDAROĞLU;On yedi yıldan bu yana, bu ülkeye olumlu ne yaptın ki!

Ülkenin dış borçlarını, üçe beşe katladın.

Yol arkadaşın, aynı menzile kol kola yürüdüğün Gülen Cemaatinin; devletin ordusunu,emniyetini,yargısını ve tüm kurumlarını ele geçirmesine göz yumdun,göz yummak bir yana, kendi ellerinle devletin kurumlarını Gülen Cemaatine teslim ettin ve bir cemaatin silahlı terör örgütü haline gelebileceğinin en canlı örneğine imza attın.

Kendi ellerinle koruyup kolladığın ve yetiştirdiğin Gülen örgütünün,ele geçirdiği Türk Yargısını kullanarak, Türk Silahlı Kuvvetlerine kumpaslar kurarak,kumpas davalarla Türk Silahlı Kuvvetlerinin içini boşalttın,bu da yetmiyormuş gibi,senin eserin olan Gülen Silahlı Terör Örgütünün,sana savaş açarak, seni devirmek amacıyla giriştiği 15.Temmuz darbesini dahi fırsata çevirerek,ilan ettiğin olağanüstü hal den yararlanarak çıkardığın amaç dışı KHK'larla, ülkenin yerleşik tüm kurumlarını yerle bir ettin.

Şu anda savaş açtığın bölücü PKK Terör Örgütü ile müzakere masalarına oturdun mutabakatlar imzaladın,PKK ile barış ve açılım süreçlerine girdin,PKK'nın; Güneydoğuda adeta fiili bir yönetim kurmasına,vergi toplamasına,gençleri askere alarak dağa çıkarmasına,trafik ve asayiş kontrolleri yapmasına izin verdin, göz yumdun,İl Valilerine, barış sürecine ve açılımlarına zarar verir gerekçesiyle, PKK'ya yönelik operasyon yasakları getirdin,seçimde tek başına iktidarı kaybedince,o panikle yüz deksen derece dönüş yaparak PKK silahlı terör örgütüne gecikmiş bir savaş açtın.

Korkulu rüyan olan Atatürkçü Türk Silahlı Kuvvetlerinin vesayetinden kurtularak, kendi gizli ajandanı rahatlıkla uygulamaya sokabilmek için,Avrupa Birliğine yanaştın ve girmek istiyormuş gibi yaptın,müzakereleri başlattın ama,Avrupa Birliği üzerinden elde etmek istediklerine kavuşunca,Avrupa Birliğine sırtını döndün.

Ülkenin tüm ekonomik kazanımlarını özelleştirme adı altında, değerlerinin çok altında sattın ve buradan elde ettiğin milyar dolarları;yollara,köprülere,tünellere, inşaatlara yatırdın,ithalat patlama yaptı,lüks ve israfla devletin artan cari harcamalarıyla sıfırı tükettin,şu anda zam üstüne zam yapıyorsun.

Ülkenin sanayisini,tarımını ve hayvancılığını yok ettin,üretmeden tükettin,ihracat ve ithalat dengesini bozarak,cari açığı büyüttün,dışarıdan et ve tarım ürünleri ithal etmek zorunda bıraktın ülkeyi.

Sayın KILIÇDAROĞLU; ülkede işsizliği ve pahalılığı patlattın,Türk Lirasının değeri düştü pula döndü.Enflasyon tavan yaptı.Enflasyonu, ekonomik tedbirlerle değil,ancak İstatistik Kurumunun enflasyon rakamlarında tahrifatlar yaparak halkımızı kandırmak suretiyle tek haneli çakma rakama indirebildin.

Getirdiğin, partili cumhurbaşkanı ve cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi adlı bir örneği Dünyada olmayan sistemle,kuvvetler ayrılığını,yargı bağımsızlığını, özgürlükleri yok ettin,meclisi işlevsiz kıldın,yasama,yürütme ve yargıyı tamamen kendine bağladın ve tek adamlığını ilan ettin,tüm bunlara rağmen,hala halinden memnun değilsin.

Dış politikaya gelince, hiç sorma Sayın KILIÇDAROĞLU;

Ülkemizi, tüm yakın ve komşu devletlerle düşman ettin.İktidarın,ERDOĞAN'ın;aklı selime ve büyük devlet adamlığına dayalı olarak yaptığı tüm uyarılarına (!) kulağını tıkadın,Amerika'nın dolduruşuna gelip, Suriye'nin içişlerine burnunu sokarak,partinin kurucusu ATATÜRK'e ihanet edercesine, Yurtta Sulh Cihanda Sulh ilkesini çiğneyerek Suriye'ye savaş açtın, Ortadoğu bataklığına girdin!

Sen Şam'daki Emevi Camisine girip cuma namazı kılacağını söylemene rağmen,Şam'a giremedin ama,Suriye'nin dört milyon vatandaşı, sığınmacı olarak senin ülkene girdi,onlara şimdi milyar dolarlar harcamak zorunda kaldın.

Suriye'nin toprak bütünlüğünü kaybetmesinde rol üstlendin,Suriye'nin toprak bütünlüğünü ve ülkemizin güvenliğini sağlama adı altında, nafile harekatlar yaptın ve şimdi de Fırat'ın Doğusunu PYD yapılanmasından temizleme iddiasıyla, Fırat'ın Doğusuna harekat başlatmak zorunda kaldın,asıl yapılması gerekeni yapmıyorsun, Suriye'nin yasal ve meşru lideri Esad ile doğrudan görüşme yapmamakta direniyorsun,yanlışlarına bir yanlış daha eklemek üzere olduğunun farkında değilsin.

Evet KILIÇDAROĞLU;özetle, ülkenin on yedi yılda getirmiş olduğun kötü manzarası bu!

KILIÇDAROĞLU;bir Türk vatandaşı ve aydını olarak sizden rica ediyorum,ülkeye ve partine daha fazla zarar vermeden bırak şu koltuğu ve politikayı,inan ki;sen gidince, ülke rahatlayacak ve kendine gelecek, tekrar eski huzuruna kavuşacaktır!

Çekileceğin köşende, sen de bu huzurdan bir pay alsan kötü mü olur Sayın KILIÇDAROĞLU!09/10/2019

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

7 Ekim 2019 Pazartesi

HEDEFTEKİ ADAM KILIÇDAROĞLU


İktidar ve onun yavru ortağı;CHP Genel Başkanı KILIÇDAROĞLU'nun haklı ve yerinde olan demokratik eleştirilerinden iyice bunaldılar,bu nedenle KILIÇDAROĞLU'nu hedef tahtasına koyarak yemek ve onun eleştirilerinden kurtulup rahat bir nefes almak istiyorlar.
Bu konuda, üstüne vazife olmadığı halde, sözde bir muhalefet partisinin başı çekmesi,demokrasimiz ve demokrasimizin geleceği adına üzüntü ve utanç verici bir durumdur.
MHP artık bir karar vermelidir,Cumhur İttifakına rağmen, bir muhalefet partisi olduğunu hatırlamalı veya Olağanüstü bir kurultay yaparak AKP'ye iltica etmelidir.
MHP'nin tüzüğündeki kuruluş amacı arasında; mutlaka, seçim kazanarak tek başına iktidar olup ülkeyi yönetmek vardır.Ama görüyoruz ki;MHP bu açıdan tüzüğünü ihlal etmekte ve kuruluş amacına ihanet içindedir,iktidar olma gibi bir hesabı, niyeti ve çabası yoktur.
MHP;CHP lideri KILIÇDAROĞLU ile uğraşacağına, partisinin ve liderinin içler acısı bu durumuna bakmalı ve çare aramalıdır.
MHP,savcılığa soyunmuş ve KILIÇDAROĞLU'nun konuşmalarıyla suç işlediğini iddia etmekte ve onu hedef göstermektedir,bu konuda komisyon oluşturmuşlar ve KILIÇDAROĞLU'nun suç teşkil eden konuşmalarını belirleyeceklermiş.
Demokrat Parti döneminin Tahkikat Komisyonunu hatılatan bu girişim,siyaseten çok sakıncalı ve tehlikelidir.
Siyasal iktidar ve onun yavru ortağı;demokrasinin en doğal gereği olan, muhalefetin iktidarı eleştiri hakkına ve özgürlüğüne ilişerek,demokratik muhalefet görevini yapan ve iktidarı eleştiren beyanlarından dolayı KILIÇDAROĞLU'nun dokunulmazlığını kaldırıp onu susturarak zindana attırma planlarından vazgeçmelidir.
Aklın ve demokrasinin yolunu bularak kendilerine çeki düzen vermeleri,demokrasinin ve kendilerinin siyasi geleceği için zorunludur. 07/10/2019
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

4 Ekim 2019 Cuma

İYİ PARTİ VE MUHALEFET PARTİLERİNİN KORKU DUVARLARI



İYİ PARTİ;31.Mart yerel seçimlerinde,Millet İttifakı adı altında CHP ile seçim ittifakı yaparak, ülkemize ve demokrasimizin geleceğine yönelik olarak,en önemlisi de kendi geleceği için, çok yerinde ve önemli bir karara imza atmıştır.

İYİ PARTİ,bu davranışıyla,demokrasi karşıtı olan AKP'nin gerçek yüzünün ve seçmen nezdindeki itibar kaybının net bir şekilde ortaya çıkmasına,AKP'nin büyük şehirlerde belediye başkanlıkları koltuklarını kaybetmesine katkı sunmuştur.

İYİ PARTİ'nin, demokrasi ve özgürlük karşıtı iktidara yönelik bu muhalif ve memleket sever tavrı, genel başkanı Meral AKŞENER'in kadın olması ve seçmene güven veren beyan ve tavırları,partiye sempati duyulmasına ve belli bir seçmen kitlesinin bu partiye yönelmesine neden olmuştur.

Bu itibarla,İYİ PARTİ; Bahçeliden dolayı MHP den uzaklaşanlardan daha çok,AKP içindeki laik orta sağ muhafazakar kesimden ve bugüne kadar alternatifsizlik nedeniyle CHP'ye kerhen oy veren, CHP'li müzmin CHP muhaliflerinden oy alarak,eğer başarı ise bugünkü başarısına erişmiştir.

İYİ PARTİ liderinin ve ileri gelenlerinin;sıkça, biz kilit partiyiz söylemlerinin bir karşılığı asla yoktur.İYİ PARTİ veya bir başkası, hiçbir zaman kilit parti olamaz.Biz kilit partiyiz böbürlenmesi, seçmen kitlesinin hiç hoşuna gitmeyen çok iddialı bir sözdür.

İYİ PARTİ;demokrasinin gereği olarak,kendisine en zor zamanında elini uzatarak,milletvekili takviyesiyle grup kurmasının ve seçimlere katılmasının önünü açan,partiyi ipten alan,belki de kuruluş aşamasında yok olmasının önüne geçen CHP'nin bu demokratik jestini, ömür boyu hatırlamak zorundadır.

Bu itibarla,CHP'yi; yasal bir parti olan ve milyonlarca Kürt seçmenin oyunu alarak parlamentoda grup oluşturan HDP'ye yanaşmakla,iktidara karşı onlarla dirsek temasında bulunmakla suçlamak,hatta bu suçlamayla,CHP'nin; PKK terörüne de destek olduğunu ima etmek, büyük bir haksızlık,densizlik ve nankörlüktür.

ATATÜRK'ün partisi CHP'nin;tavrı bellidir, her türlü teröre ve terör odaklarına karşı olduğu,terörü asla desteklemeyeceği,demokrasi ve özgürlüklerden yana bir parti olduğu,en başta İYİ PATİ yetkilileri olmak üzere, herkes tarafından kayıtsız ve şartsız kabul edilmelidir.

İYİ PARTİ yetkilileri,henüz kemikleşmiş bir seçmen tabanına sahip olmadıklarını, emekleme döneminde olduklarını,MHP,AKP ve CHP'den şu veya bu nedenle kaçıp gelen emanet oylarla ayakta durduğunu, asla unutmamalı ve kilit parti olduğuna yönelik boyunu aşan,çok iddialı ve gerçeklerle örtüşmeyen beyanlardan uzak durmalı ve haddini bilmelidir.

İYİ PARTİ başta olmak üzere,iktidardaki AKP ve tüm muhalefet partileri, şunu da çok iyi bilmelidirler ki;CHP'nin,hakkında kapatma davası dahi omayan,bu nedenle yasal bir parti olan HDP'le,demokrasi ve özgürlük karşıtı iktidarı iş başından uzaklaştırmak amacıyla, seçim iş birliği yapması,milyonlarca Kürt seçmenin oy desteğini alabilmesine yönelik, ülkenin gerçeklerine uygun pragmatik,zorunlu bir strateji ve akılcı bir çözüm yoludur.

İktidardaki AKP'nin;24 Haziranda tekrarlanan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi öncesinde,bırakınız yasal bir parti olan HDP'yle iş birliğini, doğrudan bölücü terör örgütü PKK ile iş birliği yaptığı,ÖCALAN'dan yardım dilendiği,kardeşi ÖCALAN'ı TRT ekranlarına çıkardığı ve doğrudan terör propagandası yaptığı unutulmamalı,yasal bir parti olan HDP ile seçim iş birliği arayışına girebilecek olan CHP'ye haksızlık yapılmamalıdır

En başta İYİ PARTİ olmak üzere,muhalefetteki tüm siyasi partilerimiz de; en az,bölücü terörö örgütü PKK ile doğrudan seçim iş birliği yapabilen iktidardaki AKP kadar cesur olmalı,yersiz korku duvarlarını yıkarak,yasal bir parti olan,milyonlarca Kürt seçmenin oylarını alarak Mecliste grubu olan HDP'ye seçim ittifakı için yanaşmaktan korkmamalı,demokrasiye saygılı olmalıdırlar. 04/10/2019

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

1 Ekim 2019 Salı

SAYIN ERDOĞAN YOK ÖYLE YAĞMA!...



Milli irade diyenleri,üst üste onlarca seçim kazandık diyerek böbürlenenleri,seçimlere daha uzun süre olmasına rağmen, bugünden korku sarmış sanki.

Bayram değil seyran değil,seçimlere daha çok zaman var ama,tam meclisin açılacağı günden bir gün önce,iktidardaki AKP'nin eski bakanlarından Faruk ÇELİK, ansızın bir görüş attı ortaya ve dedi ki;bundan sonraki seçmlerde, ilk turda %40+1 oy alan Cumhurbaşkanı seçilsin,%50+1 milleti yorar.

Haydaaa!

Gerçekten korku dağları sarmış.

ERDOĞAN sürekli ne diyordu?

İstanbul'u alan Türkiye'yi alır.Yani İstanbul seçimlerini kazanamayan, Türkiye genelinde kaybeder.

ERDOĞAN;31.Martta yapılan yerel seçimlerde kendisini ve itibarını ortaya koyduğu halde, İstanbul Büyükşehir Belediyesini kaybetti,mızıkçılık yapıp,YSK'ya baskı yaparak tekrarlattığı Haziran seçimlerinde de, daha büyük fark yiyerek İstanbul'u tekrar kaybetti.

ERDOĞAN; bu kayıp sonucunda ve yaptırdığı anket sonuçlarına bakarak, paniğe kapılmış olmalı, biriken ekonomik sorunlar,Suriye sorunu,dayanacak bir günümüz dahi kalmadı demesine,Amerika'ya Eylül sonuna kadar mühlet vererek,anlaştık anlaştık, aksi halde göbeğimizi tek başımıza kendimiz keseriz diyerek yüksek perdeden uçmasına rağmen,bir türlü giremediği Fıratın doğusundaki Kürt oluşumu,partisinden ayrılanların yeni parti kurma girişimleri,alıp başını giden işsizlik,pahalılık karşısında, yıprandığının ve önemli miktarda oy ve güç kaybına uğradığının çok farkında olarak,bu 40+1 tezine sarılmış ve Faruk ÇELİK vasıtasıyla bu yeni tezini dillendirmeye başlamıştır.

Sayın AKP Genel Başkan ERDOĞAN;yok öyle yağma.

Hem,tek adam olarak Sarayında lüks ve israf içinde tüm devlet yetkilerini tek başına elinde tutacaksın,yargıya ve yasamaya hükmedecek ve Büyük ATATÜRK'ün dahi sahip olmadığı,Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tek söz sahibi olacaksın,üstüne üstlük bir de, seçim kazanmayı kolaylaştırıp seçimi çocuk oyuncağına çevireceksin.Biraz utanmak gerekir, insaf ki ne insaf.SAyın ERDOĞAN;Kanarya Sevenler Derneğine başkan seçilmeyecek, koskocaman T.C.Devletine çok geniş yetkileri olan Cumhurbaşkanı seçilecek.Bu nedenle; katılımın, temsil oranının en az %50+1 olması zorunludur,bize göre bu denli yetkilere bu dahi azdır.

Cumhurbaşkanının yetkilerinin fazlalığı ile doğru orantılı olarak, seçim için zorunlu oy oranın artması,daha nitelikli oy oranı getirilmesi, demokrasinin olmazsa olmazıdır.

Hangi demokraside görülmüş bu bolluk,çok az bir oy oranı ile birinci turda ülkenin kaderiyle oynayacak büyüklükte yetkilerle donatılmış, tek adam konumunda Cumhurbaşkanı seçil,ama iş sorumluluğuna,hesap vermene gelince, Yüce Divana gitmen için çok büyük miktarlarda, nitelikli milletvekili oyu gerekli olsun,bu komedinin adına da demokrasi diyelim.

Olmaz böyle saçmalık.Bu girişim, oyunun ortasında mızıkçılık yapmaktır.Sandıktan ve seçmenden kaçmaktır,kendine güvenin yitirildiğinin açık bir itirafıdır,böyle bir girişim ERDOĞAN'a seçim kazandırmaz,eksilen itibarını ve desteğini tamamen yitirmesine neden olur.ERDOĞAN; yenilenen İstanbul seçimlerinde düştüğü, 800.000 oy farkı yediği aciz durumunu, asla göz ardı etmemeli ve bu sevdasından vaz geçmelidir.

ERDOĞAN'ın; bugün Meclisin açılışında yaptığı konuşmasında,her zaman olduğu gibi, öncelikle yer verdiği 15.Temmuz darbe girişmine dayalı Gazi Meclis tanımlamasını da asla kabul etmiyoruz.

Evet,Orduya ve devletin tüm hücrelerine sızan FETÖ laneti,15.Temmuzda darbe girişiminde bulunmuştur,bunu ülkesini seven hiçbir Türk vatandaşı inkar edemez,ama aynı hedefe,menzile birlikte ilerledikleri bu FETÖ belasını bu ülkenin başına saran en yetkili kişinin kendisi olduğunu ERDOĞAN asla unutmamalıdır.Fetö hain darbe girişimi gecesi,uçaklardan Meclisin bombalandığı da maddeten sabittir.Ancak, siyasal iktidarla bir iktidar mücadelesine giren FETÖ haramilerinin başarısız kalan bu darbe girişimlerinde Meclise bomba atmaları asla savunulamaz ise de,iki eski yoldaşın aralarında anlaşamayarak giriştikleri iktidar mücadelesinin tezahürü bir darbe girişiminde meclisin bombalanarak yara alması,ATATÜRK'ün;işgalci düşman devletlere karşı giriştiği İstiklal Savaşını, halkıyla birlikte yönlendirdiği,önemli kararları aldığı Türkiye Büyük Millet Meclisinin,İstiklal Savaşı nedeniyle almış olduğu gazilik ünvanının önüne asla geçemez.

Sayın ERDOĞAN;bugünkü meclisin açılış konuşmasında 15.Temmuza öncelik vermiş ve 15.Temmuz örneğinden Kurtuluş Savaşına dönüş yapmıştır.Bize göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gazilik ünvanı tektir ve o da Kurtuluş Savaşı sebebiyle almış olduğu Gazi Meclis ünvanıdır.Bu Unvan da Meclisimize yeterlidir.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adıyla kurulan ve Cumhurbaşkanına yasaya ihtiyaç duymadan kararnamelerle ülkeyi yönetme yetkisi tanıyan,yasama,yürütme ve yargı organlarının tek hakimi kılan bu sistem, Türkiye Büyük Millet Meclisini işlevsiz kılmış olup,asıl bu sebeple meclisimiz belki ikinci bir gazi ünvanını hak etmiş olabilir,hatta bu kadar devre dışı ve işlevsiz bırakılması nedeniyle, Meclisimizin şehit olduğunu dahi kabul edebiliriz.

Sayın ERDOĞAN'a buradan sesleniyoruz;Milletimiz,er meydanı olan sandıktan kaçan ve korkanları asla affetmez.Bizden söylemesi,Dimyata pirince giderken sakın bulgurdan da olmayınız. 01/10/2019

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu