Bu
makaleyi,şu anda 25 senelik avukat ve öncesinde de, 25 sene Askeri
savcı ve Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapmış, 50 yıllık
faal ve tatbikatın içinde yoğrulmuş bir hukukçu kimlik ve
deneyimimizle yazıyoruz.
Cumhuriyet
Savcısı, adı üzerinde, Cumhuriyetimizi, Cumhuriyetimizin
Anayasamızdaki ilkelerini benimseyen, savunan ve koruyan savcı
demektir.
Peki,
Cumhuriyetimizin ilkeleri nelerdir?
Darbe
Anayasası diyerek horlanan ve suçlanan, ancak, onu dahi uygulayacak
kadar Cumhuriyet ve demokrasiden nasibini almamış olan AKP iktidarı
tarafından tam olarak uygulanmayan ve çoğu demokratik maddeleri
askıya alınan 1982 Kenan EVREN Anayasasının 2. maddesinde,
Türkiye Cumhuriyetinin ilkeleri; insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk
devleti olarak belirtilmiştir.
Gerçek
Cumhuriyet Savcıları; Cumhuriyetimizin, insan haklarına saygı
göstermeyi, Atatürk milliyetçiliğine bağlılığı, demokrasinin
ilkelerini, laikliği ve hukukun üstünlüğünü benimsemek ve bu
ilke ve değerleri ülke genelinde hakim kılmak için uğraş vermek
zorundadırlar.
Cumhuriyetin
savcısı olduklarını unutarak, kendi ikballeri, koltukları ve
gelecekleri için, iş başındaki siyasal iktidar tarafından
Anayasaya aykırı olarak yaratılan zor koşullara karşı, meslek
onurlarını ve direnme güçlerini kullanmayıp kolay yolu seçerek
iktidara teslim olan, hal ve hareketleriyle, verdikleri kararlarıyla,
iktidara hizmet eden ve iktidarın savcısı görüntüsünü
vererek, Cumhuriyetin ilkelerini savunan savcılar oldukları
konusunda halkımızda kuşku uyandıran savcılar; Cumhuriyet
Savcısı unvanlarını taşısalar dahi, milletimizin vicdanlarında,
gerçek anlamda bir Cumhuriyet Savcısının saygınlığını asla
kazanamazlar.
Gerçek
Cumhuriyet Savcılarının önemi; Cumhuriyetin ilkelerini amaç
olarak benimsemeyen, Cumhuriyetin ilkelerini kendilerine vasıta
yaparak, gizli amaçlarını tesis etmek üzere sandıktan çıkmayı
başaran, Cumhuriyet ve demokrasi düşmanı kişilerin iktidar
olabildikleri zor dönem ve koşullarda ortaya çıkar. Halkımız,
bu zor dönem ve koşullarda Cumhuriyet Savcılılarının varlığını
fark ederler ve ararlar.
Cumhuriyet
Savcıları; sadece ve sadece, işsiz ve güçsüz oldukları için
çalmak zorunda bırakılan hırsızların, adam yaralayan, öldüren,
gasp yapan ve sair, arkası olmayan gariban adi suçluların peşine
takılan,en önemlisi de,siyasi iktidarların, muhalefete sopa olarak
kullandıkları savcılar konumunda olmamalıdırlar.
Cumhuriyet
Savcıları;yani, Laik ve Demokratik Cumhuriyetin Savcıları,
Cumhuriyetin ilkelerinin çiğnendiği dönemlerde, bu ilkeleri
çiğneyen siyasal iktidarların ve yandaşlarının karşısında da
dik durabilmeli, tüm siyasal baskılara karşı koyup direnerek,
saygınlıklarını koruyabilmeli ve maruz kalabilecekleri her türlü
olumsuzluklara rağmen, laik ve demokratik cumhuriyetin ilkelerini
korumaya yönelik görevlerini, korkusuzca yerine getirebilmelidir.
Diyanet
işleri Başkanının,Ramazan Cuma Hutbesinde eşcinsellere ve
nikahsız beraberlik yaşayanlara yönelik olarak;onları, bulaşıcı
hastalık gibi her kötülüğün sebebi olarak gösteren,insanları
onlarla mücadeleye davet eden,onları hedef gösteren beyanları
sebebiyle,din ve vicdan özgürlüklerini,özel yaşamı,cinsel
tercihleri yok sayan,insanları sözüm ona ahlaklı olmaya
zorlayan,değersizleştiren,itibarsızlaştıran,demokratik ve laik
cumhuriyet karşıtı dayatma ve zor içeren beyanları üzerine,AKP
Genel Başkanının; görev ve yetki hudutlarını aşan Diyanet
İşleri Başkanına sahip çıkarak,bu beyanları sebebiyle Diyanet
İşleri Başkanı hakkında suç duyurusunda bulunan Ankara
Barosunu, Diyanet İşleri Başkanına yapılan bu saldırı, devlete
yapılmış saldırıdır diye beyanda bulunması üzerine,Ankara
Cumhuriyet Savcılığının;asıl suçluyu bırakarak,aslında laik
ve demokratik cumhuriyeti savunan Ankara Barosu hakkında, hem de
resen, soruşturma açması, çok düşündürücü ve laik ve
demokratik cumhuriyetimiz adına çok üzücü ve korkutucudur.
ATATÜRK;
savcılarımızın ünvanlarının başına,”Cumhuriyet”
ekleyerek,onları sebepsiz Cumhuriyet Savcıları olarak
onurlandırmamıştır.
ATATÜRK'ün;hiçbir
kamu görevlisine layık görülmeyen cumhuriyet payesini
savcılarımıza vererek onları onurlandırması, savcılarımızın
demokratik ve laik cumhuriyeti koruyup kollama konusundaki görev ve
sorumluluklarını daha da artırmış ve onalara bu görev ve
sorumluluk, yasaların yanında ATATÜRK tarafından adeta vasiyet
edilmiştir.
Diyanet
İşleri Başkanının;özel yasasında belirtilen görev ve yetki
sınırlarını aşarak söylediği,eşcinselleri ve zina yapanları
hedef gösteren dayatıcı sözlerine, Ankara Barosunun ve diğer
demokratik ve laik çevrelerin gösterdikleri tepkiler;evet,çok
doğru, AKP Genel Başkanının söylediği gibi, devlete yapılan
bir saldırıdır.
Ancak,Ankara
Barosun saldırısına uğrayan devlet; meşru,laik ve demokratik
Türkiye Cumhuriyeti Devleti değildir.
Ankara
Barosunun sorumluluğu gereği haklı olarak saldırdığı
devlet;Diyanet İşleri Başkanının,meşru demokratik ve Laik
Türkiye Cumhuriyeti Devletine yaptığı saldırıyı püskürtmek
amacıyla yapılan, defakto oluşturulmaya çalışılan ve adım
adım sona yaklaşılan,paralel antilaik şeriat devletine karşı
yapılan bir saldırıdır.
Bu
nedenle,en başta Cumhuriyet Savcılarımız olmak üzere,ATATÜRK
tarafından kurulan,meşru laik ve demokratik cumhuriyetin tüm
sevdalılarının, Ankara Barosuna destek vermeleri, ATATÜRK
severliğin ve cumhuriyetimizin demokratik ve laik niteliğine sahip
çıkmanın zorunlu bir gereğidir.01/05/2020
Güner
YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder