Anayasa
Mahkemesinin, gazeteci yazar BALBAY hakkında vermiş olduğu olumlu
karar, kamuoyunda tartışılmakta ve bu karardan sonra BALBAY'ın
tahliyesinin an meselesi olduğu görüşleri öne çıkmaktadır.
Bize soracak
olursanız, Anayasa Mahkemesinin olumlu kararına rağmen, BALBAY'ın
tahliyesine karar verileceğine yönelik bir umut taşımadığımızı,
üzülerek belirtmek istiyoruz.
Bizi bu
umutsuzluğa sevk eden neden de, Ceza Muhakemesi Yasasının
tutuklama kurumunu düzenleyen 100. maddesinin 3. kıkrasında yer
alan ve katalog suçlar olarak andığımız bazı ağır cezalı
suçların şüpheli ve sanıkları hakkında tutuklama nedenlerinin
var sayılabileceği karinesini getiren, Anayasaya aykırı, çağ
dışı ve antidemokratik hüküm olup, Ceza Muhakemesi Yasasının
100. maddesinin 3.fıkrasında yer alan ve katalog suçlar için
tutuklama nedenlerinin var sayılabileceği karinesini getiren ve
hakimlerimizin tahliye taleplerini reddederlerken sığındıkları
ve çok sevdikleri bu çağdışı ve antidemokratik hükmü
yasalarımızdan çıkarmadıktan sonra, Anayasa Mahkemesinin BALBAY
hakkında aldığı karar dahi, mahkemelerimizce tartışmaya
açılacak ve kolay, kolay tahliye kararları verilmeyecektir.
Konuya ilişkin
olarak, 2/Eylül/2012 tarihinde yazdığımız, haksız
tutuklamaların önüne geçebilmek için yapılması gerekeni izaha
çalıştığımız, “İŞTE SİZE FORMÜL” başlıklı
makalemizi, aşağıya aynen alıyoruz.
“Tutuklama, bir
emniyet tedbiri olup, asıl olan tutuksuz yargılanmaktır.
Tutuklama, yasada
öngörülen koşulların varlığı halinde başvurulabilen,
istisnai bir durumdur.
Ülkemizde ise,
tutuklama kurumu, yasal koşulları mevcut olsa dahi, mecburi bir
uygulama olmadığı halde, uygulamada, tutuklama asıl, tutuksuz
yargılanma istisna haline gelmiş ve tutuklama kurumu maalesef
amacından saptırılmıştır.
İstatistiklere göre,
ülkemizde tutuklu sayısı, hükümlü sayısını aşmıştır.
Ergenekon ve balyoz
olarak anılan ağır cezalı bazı siyasi davalardan tutuklu bulunup
halkın oylarıyla milletvekili seçilen kişiler dahi, milletin oy
vererek kendilerini doğrudan milletvekili seçmek suretiyle, tahliye
edilip Meclise gelmelerine onay vermelerine rağmen, millet adına
temsilen yargı yetkisini kullanan yargıçların, Milletin iradesine
aykırı kararlarıyla, yıllardan beri tutuklu olarak yargılanmakta
ve kaçma şüpheleri ve delilleri karartma ihtimalleri bulunmadığı
halde, usul yasası çiğnenerek tahliye edilmemektedirler.
Bize göre, bu yasa
dışı uygulamaya çanak tutan ve yol açan tek neden, Ceza
Muhakemesi Kanununun 100. maddesinin 3. fıkrasında yer alan hüküm
olup, bu yasa hükmünde açıkça belirtilen, katalog suçlar
dediğimiz bazı suçları işledikleri hususunda, haklarında
kuvvetli suç şüphesi bulunan kişilerin, kaçacakları ve
delilleri karartacakları var sayılabilmektedir.
Başka bir ifade ile
Ceza Muhakemesi Yasasının 100. maddesinin 3. fıkrasında
belirtilen katalog suçları işledikleri iddiasıyla soruşturma
geçiren ve yargılanan kişiler hakkında, tutuklanmanın
koşullarının var sayılabileceğine dair yasal bir karine
getirilmiş olup, bu suçların sanıkları hakkında tutuklama
kararı verilebilmesinin önü tamamen açılmış ve yargıçlarımız,
kendilerine geniş takdir yetkisi tanıyan bu hükme sığınarak,
kolaylıkla ve korkusuzca tutuklama veya tahliye taleplerinin reddine
yönelik kararları verebilmektedirler.
Yasaya göre, aslında
bu maddede sayılan suçların şüpheli veya sanıklarının
kaçacakları ve/veya delilleri karartacaklarının var sayılacağı
kesin olmayıp, sadece var sayılabileceği belirtilerek, bu konuda
yargıçlarımıza takdir yetkisi tanınmış olup, yargıçlarımız,
100. maddenin 3. fıkrasında belirtilen katalog suçların şüpheli
veya sanıkları yönünden dahi, dava konusu her somut olayın özel
koşullarına göre, kaçma şüphesinin ve/veya delilleri karartma
ihtimalinin mevcut olmadığı sonucuna vararak, tutuklama kararı
vermeyebileceği gibi, daha önce tutuklananların da tahliyelerine
karar verebilecektir.
Ülkemizdeki uygulamaya
baktığımızda ise, bazı yargıçlarımızın, Ceza Muhakemesi
Kanununun 100/3 maddesini, tutuklama kurumunun amacına uygun
kullanmadıklarına, o maddede sayılan suçların faillerini
kolaylıkla tutukladıklarına ve tutuklanmış olanların da
tahliyeye yönelik taleplerini, hiçbir gerekçe göstermeden ret
edebildiklerine tanık olmaktayız.
Bize göre, Anayasaya
aykırı olan bu yasa hükmünün, çıkarılacak olan bir yasa ile
yürürlükten kaldırılması halinde, yargıçlarımız, tutuklama
konusunda karar verirlerken daha dikkatli olacaklar, daha sorumlu
davranacaklar, keyfi olarak tutuklama kararları veremeyecek ve
tahliye taleplerini ret edemeyeceklerdir.
Bu suretle, maalesef,
uygulamada, Türk yargısının yüz karası haline gelen tutuklama
kurumu, amacına uygun bir kurum haline gelecek ve yargısız
infazlar son bulacaktır.
Aksi halde, yani,
yargıçlarımıza, tutuklama veya tutukluların tahliye edilmelerine
ilişkin taleplerinin reddine karar vermelerini çok kolaylaştıran,
hukuken denetlenmesi imkansız ve kötüye kullanılması mümkün
olan çok geniş takdir yetkisi tanıyan, Ceza Muhakemesi Yasasının
100. maddesinin 3. fıkrası yürürlükte kaldığı sürece,
Ergenekon ve Balyoz türü davalardan toplu tahliye kararları
beklemek hayaldir. 2/Eylül/2012”
Bu
ülkenin en akıllı hukukçusu ben miyim ki, bu gerçeği aylar önce
görüp dile getirmişim?
Tabii
ki, bu ülkenin en akıllı hukukçusu ben değilim ama, demek ki,
ülkenin akıllı hukukçulardan ziyade, bazı gerçekleri dile
getirecek duyarlı ve cesur hukukçulara ihtiyacı var. 06/12/2013
Güner
YİĞİTBAŞI
İzmir
Barosu Üyesi Avukat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder