6 Aralık 2013 Cuma

BENİM UMUDUM YOK

Anayasa Mahkemesinin, gazeteci yazar BALBAY hakkında vermiş olduğu olumlu karar, kamuoyunda tartışılmakta ve bu karardan sonra BALBAY'ın tahliyesinin an meselesi olduğu görüşleri öne çıkmaktadır.

Bize soracak olursanız, Anayasa Mahkemesinin olumlu kararına rağmen, BALBAY'ın tahliyesine karar verileceğine yönelik bir umut taşımadığımızı, üzülerek belirtmek istiyoruz.

Bizi bu umutsuzluğa sevk eden neden de, Ceza Muhakemesi Yasasının tutuklama kurumunu düzenleyen 100. maddesinin 3. kıkrasında yer alan ve katalog suçlar olarak andığımız bazı ağır cezalı suçların şüpheli ve sanıkları hakkında tutuklama nedenlerinin var sayılabileceği karinesini getiren, Anayasaya aykırı, çağ dışı ve antidemokratik hüküm olup, Ceza Muhakemesi Yasasının 100. maddesinin 3.fıkrasında yer alan ve katalog suçlar için tutuklama nedenlerinin var sayılabileceği karinesini getiren ve hakimlerimizin tahliye taleplerini reddederlerken sığındıkları ve çok sevdikleri bu çağdışı ve antidemokratik hükmü yasalarımızdan çıkarmadıktan sonra, Anayasa Mahkemesinin BALBAY hakkında aldığı karar dahi, mahkemelerimizce tartışmaya açılacak ve kolay, kolay tahliye kararları verilmeyecektir.

Konuya ilişkin olarak, 2/Eylül/2012 tarihinde yazdığımız, haksız tutuklamaların önüne geçebilmek için yapılması gerekeni izaha çalıştığımız, “İŞTE SİZE FORMÜL” başlıklı makalemizi, aşağıya aynen alıyoruz.


Tutuklama, bir emniyet tedbiri olup, asıl olan tutuksuz yargılanmaktır.

Tutuklama, yasada öngörülen koşulların varlığı halinde başvurulabilen, istisnai bir durumdur.

Ülkemizde ise, tutuklama kurumu, yasal koşulları mevcut olsa dahi, mecburi bir uygulama olmadığı halde, uygulamada, tutuklama asıl, tutuksuz yargılanma istisna haline gelmiş ve tutuklama kurumu maalesef amacından saptırılmıştır.

İstatistiklere göre, ülkemizde tutuklu sayısı, hükümlü sayısını aşmıştır.

Ergenekon ve balyoz olarak anılan ağır cezalı bazı siyasi davalardan tutuklu bulunup halkın oylarıyla milletvekili seçilen kişiler dahi, milletin oy vererek kendilerini doğrudan milletvekili seçmek suretiyle, tahliye edilip Meclise gelmelerine onay vermelerine rağmen, millet adına temsilen yargı yetkisini kullanan yargıçların, Milletin iradesine aykırı kararlarıyla, yıllardan beri tutuklu olarak yargılanmakta ve kaçma şüpheleri ve delilleri karartma ihtimalleri bulunmadığı halde, usul yasası çiğnenerek tahliye edilmemektedirler.

Bize göre, bu yasa dışı uygulamaya çanak tutan ve yol açan tek neden, Ceza Muhakemesi Kanununun 100. maddesinin 3. fıkrasında yer alan hüküm olup, bu yasa hükmünde açıkça belirtilen, katalog suçlar dediğimiz bazı suçları işledikleri hususunda, haklarında kuvvetli suç şüphesi bulunan kişilerin, kaçacakları ve delilleri karartacakları var sayılabilmektedir.

Başka bir ifade ile Ceza Muhakemesi Yasasının 100. maddesinin 3. fıkrasında belirtilen katalog suçları işledikleri iddiasıyla soruşturma geçiren ve yargılanan kişiler hakkında, tutuklanmanın koşullarının var sayılabileceğine dair yasal bir karine getirilmiş olup, bu suçların sanıkları hakkında tutuklama kararı verilebilmesinin önü tamamen açılmış ve yargıçlarımız, kendilerine geniş takdir yetkisi tanıyan bu hükme sığınarak, kolaylıkla ve korkusuzca tutuklama veya tahliye taleplerinin reddine yönelik kararları verebilmektedirler.

Yasaya göre, aslında bu maddede sayılan suçların şüpheli veya sanıklarının kaçacakları ve/veya delilleri karartacaklarının var sayılacağı kesin olmayıp, sadece var sayılabileceği belirtilerek, bu konuda yargıçlarımıza takdir yetkisi tanınmış olup, yargıçlarımız, 100. maddenin 3. fıkrasında belirtilen katalog suçların şüpheli veya sanıkları yönünden dahi, dava konusu her somut olayın özel koşullarına göre, kaçma şüphesinin ve/veya delilleri karartma ihtimalinin mevcut olmadığı sonucuna vararak, tutuklama kararı vermeyebileceği gibi, daha önce tutuklananların da tahliyelerine karar verebilecektir.

Ülkemizdeki uygulamaya baktığımızda ise, bazı yargıçlarımızın, Ceza Muhakemesi Kanununun 100/3 maddesini, tutuklama kurumunun amacına uygun kullanmadıklarına, o maddede sayılan suçların faillerini kolaylıkla tutukladıklarına ve tutuklanmış olanların da tahliyeye yönelik taleplerini, hiçbir gerekçe göstermeden ret edebildiklerine tanık olmaktayız.

Bize göre, Anayasaya aykırı olan bu yasa hükmünün, çıkarılacak olan bir yasa ile yürürlükten kaldırılması halinde, yargıçlarımız, tutuklama konusunda karar verirlerken daha dikkatli olacaklar, daha sorumlu davranacaklar, keyfi olarak tutuklama kararları veremeyecek ve tahliye taleplerini ret edemeyeceklerdir.

Bu suretle, maalesef, uygulamada, Türk yargısının yüz karası haline gelen tutuklama kurumu, amacına uygun bir kurum haline gelecek ve yargısız infazlar son bulacaktır.

Aksi halde, yani, yargıçlarımıza, tutuklama veya tutukluların tahliye edilmelerine ilişkin taleplerinin reddine karar vermelerini çok kolaylaştıran, hukuken denetlenmesi imkansız ve kötüye kullanılması mümkün olan çok geniş takdir yetkisi tanıyan, Ceza Muhakemesi Yasasının 100. maddesinin 3. fıkrası yürürlükte kaldığı sürece, Ergenekon ve Balyoz türü davalardan toplu tahliye kararları beklemek hayaldir. 2/Eylül/2012”

Bu ülkenin en akıllı hukukçusu ben miyim ki, bu gerçeği aylar önce görüp dile getirmişim?

Tabii ki, bu ülkenin en akıllı hukukçusu ben değilim ama, demek ki, ülkenin akıllı hukukçulardan ziyade, bazı gerçekleri dile getirecek duyarlı ve cesur hukukçulara ihtiyacı var. 06/12/2013


Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder