Ben.
Lugatında, biz
yok, sürekli ben.
Anlayışında
ve zihniyetinde, bilgi ve fikir paylaşımı, görüş alma, danışma
yok.
Bilgiye ve
ihtisasa saygı yok.
Hep ben, her
şeyi en iyi ben düşünürüm ve ben bilirim.
Bakmayınız
siz, Başbakan ve parti genel başkanı iken, kendisini ilgilendiren
önemli konularda kesin karara varmadan önce, istişare adı
altında, parti yetkili kurulları, il başkanları ve partili
milletvekilleriyle görüştüğüne ve onların düşüncelerini
sorduğuna, o da göstermelik görüşmeler olup, Cumhurbaşkanlığına
aday olma konusunda da, aynı şekilde göstermelik istişare yapan
Tayyip Bey, çoktan Cumhurbaşkanlığına adaylığına karar vermiş
ve Başbakanlık hizmet binası olarak kamufle ederek, Cumhurbaşkanı
seçildiğinde kullanacağı yaklaşık iki katrilyon (eski parayla)
Türk Lirasına mal olan kaçak sarayının inşaatına çoktan
başlamıştı bile.
Aksi
düşünülemezdi zaten.
Benim bakanım,
benim milletvekilim, benim genelkurmay başkanım, benim genel
müdürüm, benim müsteşarım, benim valim, benim memurum diyen
Tayyip Bey değil miydi?
Çalışmayı,
koşmayı, yorulmayı ve icracı olmayı çok sevdiğini beyan
etmesine rağmen, Başbakan olarak icranın başında iken, kendi hür
iradesi ve arzusuyla, temsil yönü ağırlıklı Başbakanlığa
nazaran daha pasif bir görev olan Cumhurbaşkanlığına talip olup
Cumhurbaşkanı seçilen Tayyip Bey, ben odaklı egosu nedeniyle,
kendi altında yetkileri daha geniş bir Başbakanın varlığını
kabullenemediği için, devletin yönetimini Başbakan ile birlikte
iki başlı olarak yürütme yerine,yetkileri daha geniş olan
Başbakanın başını kesip, başkan sıfatıyla devleti tek başına
yönetme egosunu gerçekleştirmek amacıyla, parlamenter sistem
yerine, başkanlık adı altında, ne idiğü belirsiz, muhtemelen
bir dikta rejimine geçilmesinin propagandasına soyunmuştur.
Bu arada boş
durmayan Tayyip Bey, söz verdiği gibi, koşup terlemek istediğini
halkımıza göstermek amacıyla, hergün bir yere koşarak,
Cumhurbaşkanlığı ambleminin yapışık olduğu kürsülerden
konuşarak, başta muhalefet partilerimiz olmak üzere, her kesimi,
bağımsız kurumları ve yöneticilerini azarlamayı ve fırçalamayı
kendisine birincil görev bellemiştir.
Bağımsız bir
kurum olan Merkez Bankası Başkanını diline dolamış ve faiz
indirimi için baskı yapmaya ve suçlamaya başlamış, Merkez
Bankası için, “Bağımsız olunca gelinen nokta bu” diyerek,
yasama ve yargı gibi, Merkez Bankasının bağımsızlığına da
karşı çıkmış, Merkez Bankasının dahi kendisine bağlanarak,
talimatları doğrultusunda faiz indirimine gidilmesi arzusunu
ortaya koymuştur.
Faiz
indirilirse, üretimin artacağını ve enflasyonun düşeceğini,
enflasyonun neden değil bir sonuç olduğunu, engin ekonomi bilgisi
ile açıklamış, açıkladığı bu ekonomi kuralının, başka
bir ülkenin ekonomisi için faydalı sonuçlar vermesine rağmen,
ülkemizin bugün içinde bulunduğu kendi özel koşulları dikkate
alındığında zararlı sonuçlar doğurabileceği, bu nedenle,
Merkez Bankasının daha fazla faiz indirimine gitmediği gerçeğini
kabullenememektedir.
Tayyip Bey'in
sergilemekte olduğu hepinizin izlediği hal ve hareketleriyle,
yaptığı konuşmalarını içine olan seyir defterine bakıp bir
değerlendirme yaptığımızda; Tayyip Bey'in nereye doğru
koştuğunu ve ülkemizin başına musallat etmek istediği başkanlık
sisteminin, ne menem bir sistem olacağını tahmin etmek, zor olmasa
gerek. 07/02/2015
Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi
Avukat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder