CHP Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz salı günü grupta yaptığı konuşmasında; “Bugün geldiğimiz nokta yeni bir süreçtir. Anayasası askıya alınmış bir devlet var. Parlamentosu yürütmenin baskısı altında, yargı yürütmenin kontrolü altında, dolayısıyla bu süreç biraz daha hızlanarak giderse halkın direnme hakkı ortaya çıkacaktır” diyerek, demokrasimizin geleceği ve insan hak ve özgürlüklerimiz açısından çok önemli bir vurgu yapmıştır.
Ahmet
Bey, KILIÇDAROĞLU'nun direnme hakkını gündeme getirmesinden
hemen sonra bunun bir kışkırtma olduğu açıklamasını yapmış
ve KILIÇDAROĞLU'nu kışkırtıcı olmakla suçlamıştır.
Görülüyor
ki, direnme hakkı kavramı Ahmet Bey'i çok korkutmuş.Demokrasiye,
insan hak ve özgürlüklerine sahip çıkan ve saygı gösteren
iktidarların, direnme hakkı kavramından çekinip korkmalarına
gerek yoktur.
Direnme
hakkı kavramı, siyasi literatürde yeri olan meşru bir kavram
olup, bu kavramdan otoriter iktidarlar korkarlar.
Ülkemizin
kurtarıcısı ve devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
de, Gençliğe Hitabe'sinde; Türk gençliğine, yeri geldiğinde ve
koşulları gerçekleştiğinde, iç ve dış düşmanlara ve siyasal
iktidarlara karşı direnme hakkının kullanılması direktifini
vermekte olup, Ahmet Bey'in mantığını kabul ettiğimizde, Sevgili
ATATÜRK'ümüz de kışkırtıcılıkla suçlanmış olmuyor mu?
Demokrasileri,
sağ, sol ve dini esaslara dayalı tüm dikta rejimlerinden ayıran
en temel ve belirgin özellik; yönetilenlerin, kendilerini yöneten
siyasi iktidarlara karşı sahip oldukları demokratik hak ve
özgürlüklerdir.
Ülkeyi
yönetecek olanları belirlemek amacıyla yapılan seçimler,
demokrasinin gerekli, ancak yegane koşulu değildir.
Dikta
ile yönetilen ülkelerde de, seçimler yapılmakta ve ülkeyi
yönetenler seçimlerle belirlenmektedir.
İleri
derecede demokrasi ile yönetildikleri halde, kadınlarının, seçme
ve seçilme hakkını, ülkemizin kadınlarından çok daha sonra
kazandığı ülkelerin varlığı unutulmamalıdır. Bu da
göstermektedir ki; ülkeyi yönetecek olanları belirleyen seçimler,
tek başına demokrasinin koşulu ve ölçütü olarak kabul
edilemez.
Bu
itibarla, gerçek demokrasilerde, ülkeyi yönetecek olan siyasal
iktidarlar; demokratik seçimlerle iş başına gelmeleri kadar,
kendilerini seçerek iş başına getiren vatandaşların, Anayasa ve
yasalarla tanınmış bulunan hak ve özgürlüklerine saygılı
olmak ve iş bu hak ve özgürlükleri, antidemokratik bir şekilde
sınırlandırmaya yönelik girişimlerden sakınarak,
meşruiyetlerini tartışılır hale getirmekten uzak durmak
zorundadırlar.
Seçimle
iş başına gelen siyasal iktidarların; yönetimleri
altındakilerin, demokrasinin gereği olan hak ve özgürlüklerine
ilişmeye başlayarak meşruiyetlerini yitirmeye başlamaları
halinde, vatandaşların, mevcut hak ve özgürlüklerine sahip
çıkarak, hak ve özgürlüklerini savunmak amacıyla yapacakları
ve ortaya koyacakları bireysel veya örgütlü yasal ve barışçıl
her tepki ve karşı koyma eylemi, direnme hakkı içinde mütalaa
edilmelidir.
Demokrasilerde,
direnme hakkı Anayasal bir haktır.
Anayasamızda,
direnme hakkı madde başlığı altında, açık bir düzenlemenin
mevcut olmaması, siyasal iktidarların, Anayasaya ve rejime saldırı
niteliğindeki girişimlerine sessiz kalınacağı, bu girişimlere
yasal ve demokratik barışcıl tepki konulamayacağı anlamına
gelemez.
Direnme
hakkı, demokrasinin doğasında mevcut olan tabii bir haktır.
Direnme
hakkına, ülkemizde demokrasinin gelişmesine büyük bir katkı
yapmış bulunan 1961 Anayasasının başlangıç bölümünde açıkça
yer verilmiştir.
Bu
itibarla, insan hak ve özgürlüklerini alabildiğine sınırlandırmak
amacıyla çıkarılmaya çalışılan iç güvenlik yasası,
başkanlık tartışmaları karşısında, iyice otoriterleşmeye
başlayan AKP iktidarına karşı, Sayın KILIÇDAROĞLU'nun, halkın
direnme hakkının ortaya çıkacağı vurgusunu yapması, doğal
karşılanmalıdır.
Yasalaştırılmak
üzere olan İç Güvenlik Yasa tasarısı, demokratik hak ve
özgürlükleri,özellikle, şu anda dahi kullanılamayan toplantı
ve gösteri yürüyüşü hak ve özgürlüğünü, kişi güvenliğini
tamamen yok edecek ve ülkemizi demokratik bir hukuk devleti
olmaktan çıkararak, şu anda otoriterleşen AKP iktidarına yönelik
barışcıl protesto hakkının kullanılmasını ortadan kaldıracak
ve ülkemizde tamamen otoriter bir rejimi hakim kılacaktır.
İç
Güvenlik Yasasının, Kobani olayları nedeniyle Güneydoğu
Bölgemizde vukubulan terör olayları sebebiyle çıkarılmakta
olduğu algısı yaratılmaya çalışılmakta ise de, Güneydoğu
bölgesindeki asayiş ve iç güvenliğin temini işini PKK ve
yandaşlarına terketmiş olan AKP iktidarının; bu bölgemizde,
çözüm sürecine zarar gelmesin gerekçesiyle, mevcut yasaları
dahi uygulamadığı ve uygulatmadığı, talimat vererek, güvenlik
güçlerine görevlerini yaptırmadığı dikkate alındığında,
AKP iktidarının, çıkarmayı planladığı İç Güvenlik
Yasasını; ancak, çözüm sürecinde uğranılacak olan bir
başarısızlık üzerine bölgede çıkacak olan bölücü ve
kitlesel terör olayları sebebiyle kullanmak üzere yedekte
bekleterek, şimdilik kaydıyla Güneydoğudaki asayişi ve güvenliği
sağlamak için değil, git gide otoriterleşen Tayyip Bey destekli
AKP iktidarına yönelik demokratik ve barışcıl protesto haklarını
kullanan ve Sayın KILIÇDAROĞLU'nun, kendilerine direnme haklarını
kullanma çağrısı yaptığı demokrasi mücadelesi içindeki
halkımıza karşı kullanacağı anlaşılmaktadır. 05/02/2015
Güner
YİĞİTBAŞI
İzmir
Barosu Üyesi Avukat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder