Bir
tarafta avukatlık, öbür tarafta amatör köşe yazarlığı
derken, her ikisini de birlikte ve başarılı bir şekilde
yürütebilmek adına, sürekli okumak, güncel siyasal olayları
ve gelişmeleri, her an sürekli ve hızlı bir şekilde değişen
içerideki ve dışarıdaki tüm gündemi takip edebilmek için,
geceleri oldukça geç yatarız ve gece saat birden önce yatmamız
çok istisnadır.
Dün
(09/12/2015) gece ne olduysa, biraz erken bir saatte, saat henüz
24.00'e gelip ertesi güne geçmeden yatıp dinleneyim dedim, ancak,
bir türlü uyku tutmadı. Ülkemizin içinde ve dört bir tarafında
cereyan eden, bizim için hiç de iç açıcı olmayan olaylar,
çatışmalar, gelen şehit haberleri, harabeye dönen Güneydoğu
illerimiz, yakılan yıkılan tarihi eserlerimiz ve camilerimiz, ateş,
barut ve kan, hepsi birden gözümüzün önünde yeniden canlandı.
Kürt
sorunu, Güneydoğuda iki ateş arasında kalan Kürt kökenli masum
vatandaşlarımızın çektikleri, Kürt sorununun çözümündeki en
büyük engel olarak önümüze çıkan, Kürt kökenli
vatandaşlarımızın değiştirilmesinde, çoğu Türk kökenli
vatandaşlarımızın da değiştirilmemesinde ısrar ettikleri
Anayasamızda yer alan vatandaşlık tanımı, kafamıza takıldı,
vatandaşlık tanımı değiştirilebilir mi, hadi değiştirelim,
bugünkü vatandaşlık tanımı yerine acaba nasıl bir vatandaşlık
tanımını getirebiliriz? Diye kendimizi sorgulamaya ve empati
yaparak düşünmeye başladık, insanın beyni meşgul olmaya
başlayınca, uykuya dalabilmek ne mümkün.
Uykumuz
iyice kaçtı bir kere, şeytan dürttü, haydi Güner kalk
yatağından şu konuya iyice bir kafa yor dedi, saate baktık,
gecenin yarımı olmuş, güya erken yatmaya karar vermiştik.
Şeytana
uyduk ve yataktan kalkarak bilgisayarımızın karşısına geçtik,
1961 ve 1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasalarının ilgili
maddelerini ekranımıza getirdik.
1982
Anayasasının, Devletin şeklini belirleyen 1. Maddesinde; “Türkiye
Devleti bir Cumhuriyettir” yazıyordu.Benzer bir hüküm, mülga
1961 Anayasasında da yer almaktaydı.
Bu
Anayasa hükümlerine göre; vatandaşlık bağı ile bağlı
olduğumuz, bizleri tek bir çatı olarak bir arada tutan ve bizde
bir aidiyet duygusu yaratan siyasi örgütlenmemizin ve ortak
paydamızın, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olduğunu gördük.
Bir
empati yaparak, mülga 1961 ve halen yürürlükte olan 1982
Anayasalarımızın 54 ve 66. maddelerinde yer alan ve benzer bir
şekilde; ”Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan
herkes Türk’tür.” şeklinde tarif edilen, Türklüğe vurgu
yapan ve dayatmacı bir üslupla kaleme alınan vatandaşlık
tanımını beğenmediğimizi, itiraf etmeliyiz.
Oysa
ki; Türk'ü, Kürt'ü, Laz'ı, Çerkez'i, Rum'u,Yahudi'si,
Ermeni'si, Süryani'si, Müslüman'ı, Sünni'si, Alevi'si, Şafi'si,
Hristiyanı,Musevi'si,Katolik'i, Ortadoks'u ve hatta dinsizi,
kısacası; ırkı, etnik kökeni ve kimliği, dini, mezhebi ne
olursa olsun, tasada ve sevinçte ortak, kendi etnik kimliğini ve
bundan kaynaklı kültürel haklarını ve değerlerini, dinlerini ve
mezheplerini,ana dillerini, buna ilaveten de, tarihten bu yana gelen,
bir mozaik'in parçaları gibi, bu ülkede ortak ve birlikte
yaşamanın, herkese kazandırdığı ortak kültürel ve tarihi
değerlerini, Anadolu ve Türkiye olarak tanımladığımız, Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin kara parçası ve ortak vatanı olan bu
topraklarda yaşayan herkesi kucaklayan ve kavrayan, sımsıkı
saran, hiç kimsede, dışlanmışlık ve ötekileştirilmişlik
duygusu yaratmayan, herkese eşit mesafede duran ortak bir kavrama ve
paydaya dayanan, aidiyet duygusunu bu ortak kavram ve paydaya
dayandıran,yeni bir vatandaşlık tanımı yapmak, pekala mümkündür.
Doğrudur,
ülkemizde Türk ve Türklük kavramları, hiçbir şekilde, ırkçı
bir anlayış ve yaklaşımla kullanılmamış, bu kavramlar, hangi
ırktan ve etnik kimlik ve kökenden gelirlerse gelsinler, bu ülke
topraklarında birlikte yaşayan tüm insanlarımızı kavrayan,
içine alan ve kapsayan, şemsiye ve ortak bir üst kimlik anlamında
kullanılmış ise de; sizler ne derseniz deyiniz, bizi bölmek ve
ayrıştırmak isteyen emperyalist devletlerin kışkırtmaları
olarak da değerlendirebilirsiniz, lafzen, Türk ırkı ile aidiyet
kurduğu izlenimi ağır basan bugünkü vatandaşlık tanımı,
özellikle Kürt kökenli çoğu vatandaşlarımız tarafından kabul
görmemekte ve Kürt sorununun çözümünün önündeki en büyük
engel olarak karşımıza çıkmaktadır.
Biraz
empati yaptığımızda, “Türk
Devletine vatandaşlık
bağı ile bağlı olan herkes Türktür.”şeklindeki, Anayasamızda
yer alan bu vatandaşlık tanımlamasının; Türk olsunlar, ya da
olmasınlar, özellikle Kürt kökenli çoğu vatandaşlarımız
tarafından, ırkçı bir dayatma olarak algılanmaya çok müsait
bir tanımlama olduğunu kabul etmek zorundayız.
Anayasanın
66. maddesinin made başlığı,Türk Vatandaşlığı olmasına ve
bu maddede Türk Vatandaşlığına bir tanım getirilmek istenmesine
rağmen, madde içeriğinde vatandaşlık değil, Türk'ün tanımı
yapılmaktadır. Maddenin, hiç değilse, “Türk Devletine
vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür. ” şeklinde
dayatma getirmesi yerine, “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile
bağlı olan herkes, Türk Vatandaşı sayılır” şeklinde olması
ve Türk vatandaşlığına yumuşak bir iniş yapılması gerekirdi
diye düşünüyoruz.
Türk
Vatandaşlığını tarif eden Anayasanın 66.Maddesi,
değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez hükümlerden
olmadığına göre, Anayasanın 66. maddesi değiştirilerek;
Türk'ü,
Kürt'ü, Laz'ı, Çerkez'i, Rum'u,Yahudi'si, Ermeni'si, Süryani'si,
Müslüman'ı, Sünni'si, Alevi'si, Şafi'si,
Hristiyanı,Musevi'si,Katolik'i, Ortadoks'u ve hatta dinsizi,
kısacası; ırkı, etnik kökeni ve kimliği, dini, mezhebi ne
olursa olsun, tasada ve sevinçte ortak, kendi etnik kimliğini ve
bundan kaynaklı kültürel haklarını ve değerlerini, dinlerini ve
mezheplerini,ana dillerini, buna ilaveten de, tarihten bu yana gelen,
bir mozaik'in parçaları gibi, bu ülkede ortak ve birlikte
yaşamanın, herkese kazandırdığı ortak kültürel ve tarihi
değerlerini, Anadolu ve Türkiye olarak tanımladığımız, Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin kara parçası ve ortak vatanı olan bu
topraklarda yaşayan herkesi kucaklayan ve kavrayan, sımsıkı
saran, hiç kimsede, dışlanmışlık ve ötekileştirilmişlik
duygusu yaratmayan, herkese eşit mesafede duran ortak bir kavrama ve
paydaya dayanan, aidiyet duygusunu bu ortak kavram ve paydaya
dayandıran,yeni bir vatandaşlık tanımı yapmak, bize göre, zaten
bölünme aşamasına gelen ülkenin, vatanı ve milletiyle bölünmez
bütünlüğüne zarar değil, bilakis fayda sağlayacaktır.
Örneğin,
Anayasanın 66. maddesi değiştirilerek; “Etnik kökenine, ırkına,
ana diline, dinine, mezhebine ve dinsiz olup olmadığına
bakılmaksızın,Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve vatanına
vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes,Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin vatandaşıdır.” şeklinde, Türkiye Cumhuriyeti
Devletiyle aidiyet kurarak, bu topraklar üzerinde yaşayan herkesi
kucaklayan yeni bir vatandaşlık tanımı yapılabilir diye
düşünüyoruz.10/12/2015
Güner
YİĞİTBAŞI
İzmir
Barosu Üyesi Avukat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder