İçlerinde
Atila TAŞ'ın da bulunduğu FETÖ'nün medya ayağı olmakla
suçlanan bazı gazetecilerin tahliyelerine karar veren yargıçların
açığa alındıklarına ilişkin medyada yer alan haberler,
yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı adına çok üzücü
ve korkutucudur.
İnsanlar;
yargının üzerindeki bu baskıyı gördükçe, geleceklerinden,
özgürlüklerinden daha da korkar hale geleceklerdir. Zira, bağımsız
ve tarafsız bir yargı, insan hak ve özgürlüklerinin yegane
garantisidir. Bu garantinin olmadığı ülkelerde, insan hak ve
özgürlüklerinin varlığından bahsedilemez.
Tutuklamanın
ne olduğunun ve ne olmadığının çok iyi anlatılması ve
anlaşılması, bu nedenle çok önemlidir.
Tutuklama; ceza
yargılamasında, yargılamanın selametle yürütülüp
sonuçlandırılması, delillere zarar verilmeden, maddi gerçeğin
ortaya çıkarılması, gerçek adaletin sağlanması amacıyla ve bu
amaçla sınırlı olarak, yasanın açıkça belirttiği koşulların
varlığı halinde, istisna’ en başvurulan ve kendisine bir suç
isnadında bulunulan kişiyi geçici olarak hürriyetinden mahrum
kılan bir emniyet tedbiridir. Asıl olan tutuksuz yargılanmaktır.
Tutuklama; asla ve asla,
ileride hükmolunması olası bir cezanın, peşinen infazını veya
infazının garanti altına alınmasını sağlayan bir müessese
değildir.
Ceza hukukunun, hukukçu
olmayan kişiler tarafından dahi çok iyi bilinen evrensel bir
kuralı vardır, “masumluk karinesi”..
Masumluk karinesine göre;
haklarında, görevli ve yetkili mahkemeler tarafından verilen ve
her türlü yargısal denetim yollarından da geçtikten sonra
kesinleşen bir mahkumiyet kararı bulunmadıkça, herkes, masum,
yani suçsuz sayılırlar.
Türk hukuk sisteminde,
mecburi tutuklama yoktur. Tutuklama yargıç'ın taktirine
bırakılmıştır.
Yani, yasada açıkça
belirtilen tutuklama nedenlerinin var olması halinde dahi, yargıç,
şüpheli veya sanığı tutuklamak zorunda değildir.Yasa, bu halde
dahi, yargıç’ın elini bağlamamış ve ona taktir yetkisi
tanımıştır.
Bir kişinin
tutuklanabilmesi için; Ceza Muhakemesi Kanununun 100.maddesinde
açıkça belirtilen koşulların bulunması şarttır
Bir kişinin
tutuklanmasına karar verilebilmesi için,öncelikle;
o kişinin bir suç işlediğine dair, kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren somut delillerin bulunması şart olup,
tutuklama için tek başına bu da yeterli değildir.
Bu
koşula ilaveten ayrıca, şüpheli veya sanığın; kaçması,
saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların
var olması ve/veya sanık veya şüphelinin; delilleri yok etme,
gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde
baskı yapılması girişiminde bulunacağı konusunda, kuvvetli
şüphe uyandıran davranış sergilemesi de zorunludur.
Ceza
Muhakemesi Kanununun 100.maddesinin 3.fıkrası ile bu fıkrada
yazılı,katalog suçlar denilen bazı suçlardan şüpheli veya
sanık olanlar hakkında, tutuklama nedenlerinin var sayılabileceği
konusunda bir karine getirilmiş ise de; bu karinenin aksi, her zaman
savunulabileceğinden, bu karineye rağmen, yargıç; bu katalog
suçlarda dahi, dava konusu olayın ve sanığın somut özel
koşullarını dikkate alarak, tutuklama nedenlerinin var olup
olmadığını taktir etme yetkisine sahiptir.
Bu
katalog suçlarda tutuklama nedenlerinin varsayılabileceğine
ilişkin hüküm,kötüye kullanılması mümkün olan, çok
tehlikeli bir hüküm olup,bu hüküm yasada yer aldığı sürece,
bir kişiyi kolaylıkla tutuklayabilmek için, o kişi hakkında
katalog suçlardan birisiyle suç isnadında bulunulabilecek,kötü
niyetli, bağımlı ve taraflı bir yargıç da, bir sanığı veya
şüpheliyi,yasada ön görülen tutuklama nedenleri olmadığı
halde, salt katalog suçlardan birisiyle suçlandığını gerekçe
yaparak,çok uzun süre tutuklu tutabilecek ve kendisinden hiçbir
hesap sorulamayacaktır, işin en kötüsü de, katalog suçlardan
birisiyle suçlanan bir tutukluyu, gerçekten tutuklama nedenleri
kalktığı gerekçesiyle, iyi niyetli olarak tahliye eden yargıçlar,
kolaylıkla suçlanabilecekler, açığa alınabilecekler ve hatta
meslekten ihraç dahi edilebileceklerdir.
Bu nedenle; ülkemizde,
ceza mahkemelerinde çalışan yargıçlarımızın, uygulamada en
büyük sorun ve sıkıntı yaşadıkları konu, verdikleri tutuklama
ve tahliye kararlarıdır.
Yargıçlarımızın;
özellikle, kamuoyuna da mal olan medyatik ve politik davalar da,
tutuklu bir sanığın tahliyesine karar vermeleri halinde, hemen
veya en geç ertesi gün, tüm yazılı ve görsel medyada tahliye
kararını veren mahkemenin yargıç veya yargıçlarını eleştiren
ve hatta daha da ileri giderek, onları töhmet altında bırakan,
imalı bir takım başlık ve haberlerle yüz yüze geliriz.
Tüm medya ve kamuoyu,
aralarında sözleşmiş gibi, dava dosyasında yer alan delilleri,
delillerin tamamen toplanmış olup olmadığını, tutuklu sanığın
kaçma şüphesini uyandıran somut olguların bulunup bulunmadığını
ve dava konusu somut olayın özel koşullarını bilmedikleri,
kısacası tutuklama nedenlerinin ortadan kalktığını taktir
edecek bilgi ve donanıma sahip olmadıkları halde, kulaktan dolma
bilgilerle ve suçun kendilerince belirledikleri vahametini öne
sürerek, tahliye kararını eleştirerek, bu kararı veren
yargıçları adeta sorgularlar.
Ülkemizde; yargıçlık
mesleği,gerçekten çok zor ve riskli bir meslek haline
getirilmiştir.Allah yargıçlarımıza kolaylıklar ve sabırlar
versin.
Verdikleri bir tahliye
kararından dolayı açığa alınan yargıçları gören diğer
yargıçlarımızdan, hukuku tarafsız,dürüst ve doğru olarak
uygulamalarını nasıl isteyeceğiz?
16.Nisan da yapılacak
olan referandumdan EVET çıkması halinde, yargıçlarımızın ve
yargının karşılacakları, bugüne göre daha da artacak olan
zorlukları, düşünmek dahi istemiyoruz.04/04/2017
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder