29 Haziran 2020 Pazartesi

SAYENİZDE KADININ SADECE ADI KALDI



AKP Milletvekili Özlem ZENGİN ne demişti?
AK Partiden önce kadının adı yoktu”
AKP'li sözde kadın olan Özlem ZENGİN;bir anlamda,kadınlarla ilgili doğru söylemiş bize göre.
Herne kadar,rahmetli gazeteci ve yazar İnci ASENA;kadınların,erkeklerle eşit yurttaşlar olmalarına rağmen,toplumumuzda kadına değer verilmemesini,kadının yok sayılmasını,itibarsızlaştırılmasını,can güvenliklerinden yoksun olmalarını ifade etmek için, “Kadının adı yok”demişse de;tüm sağ iktidarlar ve özellikle de AKP iktidarı döneminde; kadın, toplumdan o kadar dışlandı,soyutlandı,itibarsızlaştırıldı,erkeklerle eşit bireyler olarak kabullenilemez oldular ki;aslında kadının tadı ve tuzu kalmadı,ikinci sınıf insan sayılarak,horlandılar,yaşam hakları ellerinden alındı,sevgilileri, eski ve yeni kocaları tarafından, sokak ortasında, halkın ve kolluğun gözleri önünde canlarına kıyıldı ve kıyılmaya da devam ediyor.
AKP iktidarı,demokrasinin ve demokrasinin gereği tüm kurumların içini boşalttığı ve demokrasiyi yok ettiği gibi,kadının; insan ve erkeklerle eşit birey olmaktan kanaklanan tüm hakları, ellerinden alınmaya başlandı,kadının içini boşalttılar,elma şekerinin sapı gibi,kadının sadece adı kaldı adeta.
Bu nedenle,AKP Milletvekili Özlem ZENGİN çok haklı.Bize göre, istemeden de olsa,çok doğru söylemiş.
AKP iktidarı döneminden önce, birey olarak bazı eşitsizliklere ve haksızlıklara maruz kalsa da,birey olarak iyi kötü,kadının bir varlığı söz konusuydu,en azından can güvenliği ve en doğal hak olan yaşam hakkı vardı.
AKP iktidarından sonra,kadının; eşit birey olarak sahip olması gereken, en başta yaşam hakkı olmak üzere, tüm hakları kadınlara çok görüldü,tüm hakları evrak üzerinde kaldı,kadının kala kala, sadece adı kaldı elinde.
Eskiden olduğu gibi,kadınlara bir yerlere seçilmeleri ve atanmaları için kotalar kondu,bazı makamlar kadınlara hak görülmedi,lütuf olarak, ilan edilen kotalarla sınırlı olarak önemli mevkilere geldiler,bu kotalar da tamamen doldurmadı tabi.
Kadın,her geçen gün artarak, yarım ve eksik etek insan muamalesi görmeye devam ediyor.
Kadın,çocuk doğuran,erkeğine yemek pişiren çamaşırlarını yıkayan,erkeğin seks ihtiyacını gideren,kendisinin arzu,istek ve umutları olmayan,toplum ve aile içinde iradesi yok sayılan,erkeklerle anayasal eşit haklara sahip olan bireyler olarak kabul edilmeyen,insan müsveddesi olarak görülmeye başlandılar.
Özellikle geri kalmış ve kırsal bölgelerimizde;kadınlarımız, çocuk yaşta istemediği halde,yaşça kendisinden çok büyük erkeklerle zorla evlendirilerek,henüz çocukluklarını yaşayamadan, çocuk gelin olarak hayata adımlarını attılar.
En yetkili ağızlar;kadına yüksek sesle gülmeyi yasakladılar,bu kadınlara kötü gözle bakıldı,hamile kadınlar sokakta dolaşamaz dediler,kadının başı zorla örttürüldü,kadınlar doğuracağı çocuk sayısını dahi özgür iradesiyle belirleyemez hale getirildiler,en yetkili ağızlar kadınların doğuracakları en az çocuk sayısını belirlemeye kalkıştılar ve sonra da,ihtiyaç fazlası doğan o masum çocukları aç ve işsiz bıraktılar.
Kadın eğlenemez,gülemez dans edemez,erkeğine itiraz edemez,başını açamaz,kendisini sözde erkekleri tahrik edecek hiçbir insani davranışta bulunamaz,ruhsuz,duygusuz,umutları olmayan bir robot haline getirildi.
Eskiden, özellikle ATATÜRK döneminde, öyle miydi?
Kadınlara,Dünyada ilk kez seçme ve seçilme hakkı veren yasa AKP döneminde değil ATATÜRK tarafından çıkarılmış ve kadınlarımıza layık oldukları değer gösterilmiştir.
ATATÜRK ve devamı dönemindeki başı açık kadınlar,dans eden ve eğlenen kadınlar,özel spor kıyafetleriyle bayram törenlerine katılan kadın ve genç kızlar,anılarda ve fotoğraflarda kaldı adeta.
ATATÜRK;Türk kadınına, eşit bireyler olarak çok değer veren bir devlet adamıydı.ATATÜRK; kurtuluş savaşını da,kadınlarımızla omuz omuza vererek, onların da yardımlarını alarak,kadınlarımızı da cephede savaştırarak kazanmış ve bu ülkenin kurtuluşunda ve Laik Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda kadınlarımıza da aktif rol vererek,kadınlarımızı da bu onura ortak etmiştir.
Bu nedenle;AKP iktidarından önce kadının adı yoktu diyen hanmefendi halt etmiştir.
Eskinin;kırsal kesimler dahil, medeni ve toplum içinde bir yeri ve işlevi olan,can güvenliği korunan ve saygı gören,erkeklerle eşit bireyler olan kadın;an itibariyle,kişilik olarak yok edilmiş ve sadece adı kalmıştır maalesef.
O kadar ki;adına ister yağcılık deyin, ister başka bir şekilde tanımlayın,çocuğumun ömründen bir bölümünü, AKP Genel Başkanına bağışlamak istiyorum,Allah çocuğumun ömründen bir bölümünü alsın ve ERDOĞAN'ın ömrüne ilave etsin diyebilecek kadar kişiliksiz,şahsiyetini ve benliğini kaybetmiş kadın profiline, AKP iktidarından önce asla rastlamadık. 29/06/2020

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

24 Haziran 2020 Çarşamba

SÖYLER MİSİNİZ ELİNİZE NE GEÇTİ?



Baroları ve baroların; her biri çok değerli,ne istediklerini bilen,hukukun üstünlüğünü,yargının bağımsızlığını ve savunma hakkının kutsallığını korumakta kararlı olan,sizlere papuç bırakmayacak kadar yürekli hukukçular olan başkanlarının önüne polis ve polis bariyerlerini koyarak, onları sözüm ona Ankara'ya almadınız ve yağmur altında saatlerce beklettiniz de ne oldu,elinize ne geçti,söyler misiniz?
İktidar hırsınız ve oturmakta olduğunuz sarayların ve koltuğunuzun, ayaklarınızın altından her geçen gün kaydığını,ilk seçimlerde, bir eliniz yağda ve bir eliniz balda,Osmanlının Lale devrini andıran, devlet imkanlarıyla,sorumsuzca yaşadığınız lüks ve şatafatı bırakıp gidecek olmanızın sinir bozukluğu ile ülkeyi anayasa ve yasalarla değil,sarayın keyfi talimatlarıyla yönetmenizin,istediğiniz yasaları meclise verdiğiniz bir talimatla çıkararak ikitidarınızı hukuk dışı zorlamalarla devam ettirme girişiminizin farkında olmasına rağmen,demokrasiye olan saygıları nedeniyle, ya sabır çekerek seçimleri bekleyen halkımızın sabrını daha fazla taşırarak, bindiğniz dalı kesmeye devam etmeyiniz lütfen.
Baroların ve baro başkanlarının,onların temsil ettiği ülkenin en bağımsız ve özgür,değerli hukukukçuları olan avukatların,baro ve avukatları bölmeye ve siyasallaştırmaya,bu suretle zayıflatarak hükmetmeye yönelik yasal düzenlemeye karşı giriştikleri protesto ve anayasal barışçıl yürüyüş haklarını engellemeye kalkışmak suretiyle, hayatınızın en büyük hatasını yaptınız,bugüne kadar tüm hukuksuzluklarınız karşısında seslerini etkili bir şekilde duyurmadıkları için, sürekli eleştirdiğimiz baroları ve avukatları da, nihayet uyandırdınız ve deliklerinden çıkardınız.
Siyasal iktidara,yani sizlere, bu nedenle teşekkür ediyoruz.Şok bir yasaklama ve engelleme, baroları ve mensubu değerli hukukçuları, kış uykusundan uyandırdı,kendi adımıza sevinçliyiz,sizlerin adınıza ise, üzgünüz.
Akıllı olun biraz,akıllı.
Barolar,baro başkanları ve avukatlar,yargının üç ayağından savunma ayağını temsil eden değerli hukukçulardır.Kimseden emir ve talimat almazlar.Ankaraya yürüme demokratik eylemlerine polis ve barikatlarla engel olabileceğinizi zannettiniz.Haksız da değilsiniz,bugüne kadar kime ve kimlere karşı engel koyduysanız, bu engelllemelerinizde başarılı oldunuz.
Ancak,baroların ve onların mensupları avukatların,ülkenin içine düştüğü hukuksuzluğa rağmen,ellerinden geldiğince insanların savunma haklarını korkusuzca kullandıklarının farkına varamadınız.Baroların ve avukatların,asaletten kaynaklı sessizliğini,korkaklık olarak değerlendirdiniz ve yanıldınız.
Baro Başkanlarını da,önlerine polis barikatları kurarak Ankara'ya girişlerine ve Anıtkabirde ATATÜRK'ün huzuruna çıkmalarına kolaylıkla engel olabileceğinizi,onları da yıldırıp korkutarak,kuyruklarını sıkıştırıp geldikleri yerlere geri döneceklerini zannettiniz ve yanldınız.Hayatınızın en büyük hatasını yaptınız.
Baro Başkanlarını,yıldırmak ve geri dönüşlerini sağlamak için.sözde Müslümanlığınızı ve insanlaığınızı dahi inkar ederek,geceyi yağmur altında, aç ve susuz geçirmek zorunda kalan ve herbiri belli bir yaşa gelen baro başkanlarına,Ankara Belediyesi tarafından yapılan yiyecek ve batttaniye desteğine dahi yasak getirerek engel koydunuz,baro başkanlarına kucak açan yiyecek satan iş yerine dahi cezalar kestiniz,baro başkanlarının aç susuz ve yağmur altında kalmalarını sağlayarak uygulamaya koyduğunuz insanlık dışı davranışlarınız,sizleri kesmemiş olmalı ki;aslında, baro başkanlarının sağlıkları için takmaları gereken maskelerini takıp takmadıklarını kontrol ederek,maskesiz olanlara cezalar kesmeye kalkıştınız,aç ve susuz yağmur altında kalmalarına karşılık, maske kontrolü yapmanız,tutarsızlığınızın ve şaşkınlığınızın en güzel kanıtı oldu.Siz,siyasal iktidar olarak;baro başkanlarının sağlığını düşünmek için değil,onları taciz ederek, yıldırmak amacıyla,bizim koyduğumuz yasağa nasıl uymazsınız düşünce ve yasakçı mantığınızla maske kontrolü yaptınız,aç ve suzsuz,yağmur altında kalarak hasta olmalarını,sizlerde olmayan vicdanınıza sığdırdığınıza göre,baro başkanlarının sağlıklarını düşünerek maske kontrolü yaptığınıza kimseleri inandıramazsınız.Daha iyi ya, Korona virüsü kaparak ölsünler ve sizler de rahat ediniz,dikensiz gül bahçesinde lüks hayatınızı ve iktidarınızı sürdürünüz.
Yargının;en bağımsız ve tarafsız tek hukukçuları olan,görevleri insanlara hukuki yardımda bulunmak ve onları savunmak olan yargının savunma ayağını;iddia ve karar ayaklarını kendinize esir ettiğiniz gibi,asla dize getiremeyeceksiniz,kendinize biat ettiremeyeksiniz,baroları ve avukatları asla ayrıştıramayacaksınız.
Unutmayınız,ava giden her zaman avlayamaz.
Avlayacağınız kişi ve kuruluşları iyi seçmek zorundasınız,ava gidenin bazen avlama yerine, kendisinin avlanacağını asla unutmayınız.
Baro Başkanlarını da Ankara'ya sokmayarak, yürüyüş yapmalarını engellemek amacıyla çıktığınız avda,kendiniz avlandınız,hem kendinizi,kendi ototitenizi ve en önemlis de, ülkemizi,ülkemizin aslında kalmayan demokrasisini,tüm Dünya'ya rezil ettiniz.
Yasaklarınızın, haklı ve anayasal direnişlerle delinebileceğini,azim ve kararlı direnişlerle geri adım atabileceğinizi, halkımıza göstermiş oldunuz,anayasa ve yasa dışı tüm engellemelerinize rağmen,haklı ve anayasal direnişlerin önünü açmış, ve yasakçı otoritenizde bir gedik açmış oldunuz.Bu nedenle de;sizlere, özellikle teşekkür ediyoruz.
Siz ne yaptığınızın farkında değilsiniz.Bu demokrasi ve özgürlükleri ayaklar altına almaya devam ettiğiniz sürece,daha da batacaksınz ve ülke ekonomisi için gerekli dış sıcak para ve kredi imkanlarından daha da mahrum kalacaksınız.
İlk seçimlerde,evlerde kaynayamayan boş tencereler ve karşınıza aldığınız barolar ve onların yılmaz ve değerli üyeleri avukatlar,kıdem tazminatlarına göz diktiğiniz sorgulama yeteneklerini kazanmaya başlayan tüm emekçiler; demokrasinin koşulları içinde,yasal ve demokratik seçimlerle, sizleri ülke yönetiminden uzaklaştıracaklardır.
Korkunun ecele faydası yoktur.
SELAM OLSUN, Ankara kapılarında,siyasal iktidarın tüm engelleme ve işkencelerine direnerek,başkalarının haklarını savunmadan önce,kendi haklarını savunarak başarı kazanan,soylu direnişleriyle,fişizmin zulmüne karşı galip gelen TÜM BARO BAŞKANLARIMIZA ve SAVUNMANIN DEĞERLİ MENSUPLARI,HUKUKUN VE BAĞIMSIZ YARGI'nın GERÇEK SAVUNUCULARI,BEKÇİLERİ VE TEMSİLCİLERİ, TÜM AVUKAT ARKADAŞLARIMA,KAHROLSUN, İÇİMİZDEKİ TRUVA ATLARI.24/06/2020

Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu üyesi Avukat (Hukukçu)

22 Haziran 2020 Pazartesi

SİZ HİÇ PATLAYAN DÜDÜKLÜ TENCERE GÖRMEDİNİZ SANIRIM



Düdüklü tencereyi bilmeyenimiz yoktur sanırım.
Basıncını iyi ayarlamak,gerekli hava ve basıncını zamanında dışarıya vererek boşaltmak koşuluyla,kısa zamanda çok güzel ve lezzetli yemekler pişirir annelerimiz ve bayanlarımız,her evde mutlaka bir düdüklü tencrere vardır.
Demokrasiyi de bir düdüklü tencereye benzettiğmizde,demokrasi düdüklü tenceresinin biriken ihtiyaç fazlası toplumsal muhalefet basıncını boşaltan düdüğüne benzetebileceğimiz,barolar,sendikalar ve her türden diğer meslek örgütleri,sivil toplum kuruluşları gibi,demokrasinin vaz geçilemez baskı gruplarının biriken muhalefet basınçlarını,barışçıl ve demokratik protesto ve gösteri özgürlüklerini kullanarak boşaltmalarına, polis zoruyla ve anayasaya aykırı olarak engel olmaya kalkışırsanız,demokrasiyi tanınmaz hale getirirseniz,bir an gelir ve demokrasi düdüklü tenceresi patlar ve bu patlamaya asla engel olamazsınız,bundan siyasal iktidar da,ülkemiz de, tüm yurttaşlar da, büyük zarar görürürler.
Koşulları oluştuğunda, maalesf düdüklü tencerenin patlamasına hiçbir güç engel olamaz.Bu nedenle, demokrasi düdüklü tenceresinin başındaki,yönetimindeki sorumluların, çok dikkatli olmaları,düdüklü tencerenin patlamaması için gerekli tedbirleri alarak,halk da biriken basınç ve gazı boşaltacak olan vanaları aralaması ve halkı rahatlatması gerekir.Bundan en karlı çıkacak olanlar da, işbaşındaki siyasal iktidarlardır.
Seçimler; demokrasinin, zorunlu ama tek koşulu değildir, bunu söyleye söyleye dilimizde tüy bitti.
Seçim kazanarak iktidar olmak,meclis çoğunluğunu ele geçirmek,demokrasiyi yok eden yasaların çıkarılması için ikidara tanınan bir fırsat ve hak değildr.
Seçim kazanan iktidarlar,bir sosyal sözleşme olan ve ilkeleri önceden belirlenerek yazılmış olan anayasalara uygun olarak,anayasal meşruiyet sınırları içinde ülkeyi yönetmek ve bu ilkeler doğrultusunda demokratik yasalar çıkarmak koşuluyla yetkilendirilmişlerdir.
Bu yetkilerinin anayasal ve yasal hudutlarını aşarak,yürütme ve yasama yetkilerini asla kötüye kullanamazlar.
Aksi halde anayasal meşruiyetlerini yitirirler ve yasaların korumalarından asla yararlanamazlar.
Örneğin,siyasal iktidarın başı olan ve kendisine cumhurbaşkanı denilen zat,parlamenter sisteme göre Türk Ceza Yasasında düzenlenen Cumhurbaşkanına hakaret suçu koruma şemsiyesi altında,anayasayı çiğneyerek ülkeyi yönetemez.Kendisi,önüne gelene hakaret ederken,aynı zamanda iktidardaki AKP'nin genel başkanı sıfatıyla yaptığı konuşma ve icraatlarından dolayı kendisine ağır eleştirilerde bulunan vatandaşlar hakkında, cumhurbaşkanına hakaret ettikleri gerekçesiyle suç duyurularında bulunamaz.Bu; eşitliğe de,anayasaya da,yasalara da,insanlığa da,herşeyden önemlisi erkekliğe de açıkça aykırıdır..
Ülkemizde iş başındaki AKP iktidarı ve meclis çoğunluğu,seçimlerde halkın oylarıyla devraldığı ülkenin yönetimi ve yasa yapma yetkisini,kötüye kullanmaya başlamış ve halkdan aldığı yetkiye ihanet etmiş, ülkeyi diktatörlük bile diyemeyeceğimiz bir parti devleti haline getirmiş,ülkenin anayasal ve meşru emniyet teşkilatını,seçimlerle halktan aldığı yönetim ve yasama yetkisinin kötüye kullanılmasında araç olarak kullanmaya başlamıştır.
Bir de, bize diktatör diyorsunuz diye, muhalaefete kızıyorlar,keşke diktatör olsanız ona çoktan razıyız.Diktatörlük rejiminin de bir asaleti ve raconu vardır,şu anda ülkemizde en klasik anlamıyla ve tanımıyla bir diktatörlük rejimi dahi yoktur.
Mevcut rejim;siyasal iktidarın beğenmediği, kendisine yönelik tüm muhalif sesleri,düşünce ve düşünceyi açıklama ve basın özgürlüklerini yok etmek ve iktidarını, seçim kazanamasa da devam ettirmek,koltuğu bırkmamak üzerine kurulu, ucube bir sisteme dönüşmüştür.
Yasaların, anayasanın korumasını hak eden,demokratik ve meşru bir rejim maalesef kalmamıştır ülkemizde.
Bu gerçekleri dile getirmek zorunda bırakıldığımız için, ülkemiz ve demokrasi adına büyük bir üzüntü içindeyiz.
Bizim yazdığımız bu gerçekleri,umarız siyasal iktidar samimi bir uyarı olarak değerlendirir,darbe çığırtkanlığı yaptığımız yalanına sarılmaz.
Bu ülkede darbe yapacak silahlı kuvvetler kalmamıştır,bu ülkede darbe yapacak olan ve yapan tek güç;seçimle halktan aldığı yetkiyi kötüye kullanan,baro başkanlarının üzerine dahi polisi salan ve dövdüren,baroları bölen ve ayrıştıran yasa girişimine yönelik,demokratik protesto haklarını barolarımıza kullandırmayan,meşruiyetini yitirmiş siyasl iktidarın ta kendisidir.
Baroları yok ederek, bölerek savunma hakkını ortadan kaldırma hazırlığı içinde olan siyasal iktidarı uyarmak için demokratik anayasal protesto ve direnme haklarını kullanan Baro Başkanlarının yürüyerek Ankara'ya girişlerine polis gücüyle müdahale eden,kamu görevi yapan yargının üç ayağından birisi olan Baroların başkanlarına şiddet uygulatan,meşruiyetini yitirmiş bir siyasal iktidar,tarihten ders almasını bilmezse, darbe değil,Allah korusun hiç temenni etmediğimiz ve savunmadığımız bir halk ayaklanması beklemelidir.
Sürecin, oraya doğru gitmemesi, siyasal iktidarın şiddet kullanarak değil,demokrasi bilinciyle hareket etmesine,anaysasının sınırları içine girerek ülkeyi yönetmesine,demokrasinin kural ve kuruluşlarına sahip çıkması ve saygı göstermesiyle mümkündür.
Siyasal iktidarın ve onun emir kulu meclis çoğunluğunun, cami duvarına işemeye devam etmesinin hiç kimseye en küçük bir faydası asla yoktur.
Siyasal iktidar aklını başına toplamalıdır.Çuvaldızı başkalarına batırmadan önce, iğneyi kendisine batırmalıdır. 22/06/2020

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

15 Haziran 2020 Pazartesi

BU ALÇAKLIĞA PROVOKASYON DEYİP GEÇEMEZSİNİZ



Buradan AKP iktidarına sesleniyoruz ve ülkesini seven bir aydın olarak uyarıyoruz.
Çok tehlikeli işler yapıyorsunuz.
Bu kaçıncı ve bir türlü arkası kesilmeyen provokasyon?
HDP eski Genel Başkanı, halen tutuklu Selahattin DEMİRTAŞ'ın eşine sosyal medya üzerinden malum çevreye mensup bir aşağılık mahluk tarafından yapılan çok bilinçli ve planlı hakaret,neye hizmet edecek Allahınız aşkına?
Bu ülkeyi karıştırmak, insanları galeyana getirerek çatıştırmak,kaos yaratarak bu kaosu fırsata çevirmek mi istiyorsunuz siz?
Evet,bu provokatif eylem ve söylemler o kadar çoğaldı , sistematik bir hal aldı ve bu provokasyonu yapanlar; o kadar başıboş ve cezasız bırakıldılar ve cesaretlendirildiler ki;artık, bu provokatörlerin siyasal iktidarın desteğini aldıkları kanısı yerleşmeye başladı insanlarda.
Bayan DEMİRTAŞ'a yönelik hakaret içeren paylaşım nedeniyle,Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, "Terör örgütlerine sırtını dayayanları mağdur pozisyona iten bu ahlaksızların kimler oldukları ve neye hizmet ettikleri milletimizin malumudur" demiş.
Fahrettn ALTUN beyefendi;hiç yorum yapmadan,mağdur DEMİRTAŞ'ı, terör örgütüne sırtını dayamakla suçlamadan,ön yargısız,amasız ve fakatsız, çok açık ve net bir şekilde, bu provokasyonu ve yapanı kınayıp lanetleyememiş.
Sarayın sözcüsü,bu açıklamasıyla;hakarete uğrayan DEMİRTAŞ'lar,aslında terör örgütlerine sırtını dayayan hainlerdir,bu tür hakaretleri aslında hak ediyorlar ama,onları mağdur yapan,mağdur pozisyonuna iten bu hakaretleri onlara yaparak, halt etmeyin mesajını veriyor ve bu provokasyon içeren paylaşımı,muhataplarına hakaret edildiği için değil de,onları mağdur pozisyonuna ittiği ve haklı konuma getirdiği,halkın desteğini kazandırdığı gerekçesiye kınıyor adeta.
Ne oldu, İzmirde cami minarelerinden, çav bella şarkısını korsan olarak yayınlayan provokatörler,niçin yakalanmadı bu hain ve alçaklar?
İçişleri Bakanı, kısa sürede yakalayacağız ve onlara ceza olarak ezan sesi dinleteceğiz diyerek latife yapmıştı.İçişleri Bakanı'na soruyoruz,şakadan da olsa, bu failleri yakalayın artık, sizin gibi başarılı bir bakana yakışmıyor;bu eylemin, faili meçhul eylem olarak kalması,yakalayın ve söz verdiğiniz gibi,ezan dinleme cezasına çarptırın hep birlikte eğlenelim,eğlenmeyi unutan halkımıza bir eğlence imkanı bahşedin.
Şaka bir yana,bu gidiş hiç hoş değil.
Haklı ya da haksız,HDP'yi,terör örgütü PKK'yı desteklemekle suçlasanız da,Başak DEMİRTAŞ, HDP eski genel başkanının eşi olsa da, Selahattin DEMİRTAŞ; şu anda tutuklu ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin koruması altında onurlu bir Türk Vatandaşıdır.Sevgili eşi Sayın Başak DEMİRTAŞ da, herkesle eşit haklara sahip,onuru ve şerefi,can güvenliği, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin güvencesi ve emaneti altında onurlu bir Türk Vatandaşıdır.Kimsenin, onlara hakaret etmeye hakları ve yetkileri yoktur.
Başak DEMİRTAŞ;eşinin hapishanede olması nedeniyle;özellikle, toplum ve insanlarımız tarafından korunması ve saygı gösterilmesi gereken bir bayandır.Millet olarak, eşi yanında ve onun koruması altında olmayan yalnız bir bayana yan gözle bakmak,ona kötü davranmak ve hakaret etmek, bizim törelerimize aykırıdır.
HDP'lileri; yaptığınız ayrımcılıklarla,itibarsızlaştırmalarla,hakaretlerle dışlamaya kalkacaksınız ve onları bu suretle terör örgütünün kucağına atacaksınız,ondan sonra da;hiç utanmadan, Terör örgütüne destek vermekle suçlayacaksınız,bu ne perhiz ve ne lahana turşusudur,anlamak mümkün değil.Allah, sizlere akıl ve fikir versin.
Başak DEMİRTAŞ hakkında hakaret içeren paylaşımı yapan kişi sorgulanarak serbest bırakılmış,hadi mahkemelere şimdi talimat vererek bu alçak provokatörü tutuklatın da,bu toplum ilk kez bağımlı bir yargıdan fayda görmüş ve mutlu olsun. 16/06/2020

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

11 Haziran 2020 Perşembe

ÇOK YAZIK ALLAH CHP'YE AKIL VE FİKİR VERSİN!



Bugün,haberlerde duyunca kulaklarımıza inanamadık.
CHP Milletvekili Prof.Dr İbrahim KABOĞLU;öyle bir laf etmiş ki,bir çuval inciri mahvetmiş.
KABOĞLU,Ayasaofyanın cami olarak ibadete açılması tartışmalarına katılarak diyor ki;”Benim görüşüme göre Topkapı Sarayı da müze olarak korunmalı, Ayasofya da müze olarak korunmalı, hatta Sultan Ahmet de müze olmalı çünkü bunlar artık bizim kendi şeyimiz değil, kendimize özgü değil, insanlığın ortak mirasıdır bunlar.”
Bu söz çok açık,hiç düzeltilmeye muhtaç değil.
KABOĞLU;açıkça,Ayasaofya gibi Sultan Ahmet Camisinin de müze olmasını ve müze olarak korunmasını talep etmektedir.Sanki cami olarak kalırsa korunmayacakmış gibi.
Bu beyanın sırası mı şimdi?
İnsanların azımsanamayacak bir bölümü,şu anda müze olan ve kökten bize ait bir eser olmayan Dünya kültür mirası Ayasofya'nın dahi cami olarak ibadete açılmasını istiyorlar,siz ise; AKP ve bugüne kadar gelmiş ve geçmiş sağcı tüm iktidarlar tarafından,haksız ve gerçek dışı olarak, camilerin kapatılarak ahır yapılmasıyla suçladıkları CHP'nin bir milletvekili olarak,parlamentoda bir konuşma yapıyorsunuz ve Sultan Ahmet gibi önemli bir caminin müze yapılarak müze olarak korunmasını dile getirebiliyorsunuz.
Bu kadar siyasi ve politik körlüğe ve cahilliğe pes doğrusu.
Sayın KABOĞLU'nun kötü niyetli olmadığını biliyoruz. Ama, halkının ve seçmeninin büyük bir bölümünün hassas ve duygusal oldukları konuların,doğru da olsalar, siyasette yüksek sesle dile getirilmelerinin partiye verebileceği zararları düşünerek,Sayın KABOĞLU'nun böyle talihsiz bir beyanda bulunmaması gerekirdi.
Siyaset sosyolojisinden ve tolum psikolojisinden habersiz böyle bir beyan, hem konuşmacı ve hem de partisi CHP adına hiç iyi olmamıştır.
Günümüzün yükselişteki ve en büyük iktidar alternatifi CHP;AKP ve yandaşlarına büyük bir koz vermiş bulunmaktadır.
AKP'nin aradığı bir çıkış kapısı, kendisine hediye edilmiştir.
Bundan sonra ERDOĞAN ve yandaşlarını,havuz medyasını dinleyin artık.
Sabah akşam,CHP Milletvekili KABOĞLU'nun beyanlarını dile getirerek,biz söylememiş miydik,bu CHP camileri kapattı ve şimdi de Sultan Ahmet Camisini kapatarak müze yapacaklarmış diyerek, başımzda boza pişirecekler.
Kimsenin,kulakları duymadan,halkın hassasiyetlerini düşünmeden konuşmaya hakkı yoktur,CHP son yıllarda,her görüşten kitlenin,bugüne kadar görmediği teveccüh ve beğenisini kazanmaya başlamışken,böyle densiz konuşmalar,doğru ve iyi niyet içerseler de, CHP'ye zarar verecektir.
Koskoca bir anayasa profesörünün bu basiretsiz tutumu sergilemesini kabul edemiyoruz.
Bu sözlerin düzeltilecek bir yanı asla yoktur.
Biz de,bir hukukçu olarak yorumlayınca,bu sözlerle; Sultan Ahmet Camisinin dahi ibadete kapatılarak,Ayasofya gibi müze olarak korunmasının dile getirildiği sonucunu çıkardık.
Bu itibarla,gereği yapılmalı ve partisi adına bu ağır hatayı yapan İbrahim KABOĞLU, partiden ihraç edilmelidir.
CHP'ye bir tavsiyemiz olacak,politikanın mektebi yoktur.Politikacı,tabandan yetişerek deneyim kazanarak bir yerlere gelmelidir.
Bırakınız artık,televizyonlarda parlayan,mağdur edilmiş akademisyenlerden politikacı devşirme saçmalığını,son yıllarda hiçbirinden CHP'ye bir yarar gelmedi.Akademisyen ve bilim adamlarından danışman olarak yararlanınız,onları anlamadıkları aktif politikanın içine sokarak, bilime de partiye de zarar vermeyiniz
Örneğin,Özgür ÖZEL,Manisa gibi küçük bir ilimizden eczacılık yaparak poltikaya girmiş,ön seçim kazanarak kendi çabasıyla milletvekili olmuş,hiç tanınmadığı halde,tırnaklarıyla kazıya kazıya Grup Başkan Vekilliğine kadar yükselmiş ve ülkemize kendisini kabul ettirmiş,diğer grup başkan vekili arkadaşlarıyla birlikte, aslanlar gibi Mecliste partisi adına mücadele vermekte ve güçlü bir muhalefet örneği göstermektedir.
CHP,yerel yönetimlerdeki haklı başarısını ve kazandığı halk nezdindeki desteğini,böyle kolay hatalarla kaybetme lüksüne sahip olmadığı gibi,bu lükse hiçbir milletvekili de sahip değildir.
İçinde bulunduğu toplumun,dini hassasiyetlerini bilmek,gözetmek ve bunlara saygı göstermek,AKP ve yandaşlarının eline koz vermemek,aklı başındaki,politikadan anlayan her CHP'linin asli görevi olmalıdır. 11/06/2020

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

9 Haziran 2020 Salı

SİZİN BALANS AYARINIZ BOZULMUŞ YALPALAYIP DURUYORSUNUZ!...



AKP iktidarına sesleniyoruz.
Sizin balans ayarınız bozulmuş.Ayar tutmuyor artık.
Gerçekten halkımızı şaşırtıp,yanıltıp duruyorsunuz,siz nesiniz Allahınız aşkına?
Bazen, söylediklerinizin tamamen 180 derece tersini yapıyorsunuz.
Teoriniz ile pratiğiniz arasında bir uyum sağlayamıyorsunuz,söyledikleriniz ile yaptıklarınız arasında, aşılması imkansız uçurumlar yaratıyorsunuz.
Sık sık,”ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” sözünü aklımıza getiriyorunuz.
Bazen, teorik olarak söyledikleriniz çok doğru, altına imza atacak hale getiriyorsunuz bizleri.
Hah şimdi oldu,çok doğruları söylüyorlar diyerek,yeni uygulamalarınızı bekliyoruz.Birden,aynı ve benzer konulara ilişkin eski uygulamalarınızı hatırlayınca, söyledikleriniz doğrularda asla samimi olmadığınız sonucuna varıyoruz ve bizi samimi olmadığınız konusunda sürekli haklı çıkarıyorsunuz.
Bazen,asla yapamayacağınız çok büyük doğruları dile getiriyorsunuz,kulaklarımıza inanamıyoruz,bizleri umutlandırıyorsunuz.
Evet sadece umutlandırıyorsunuz.
Örnek mi istiyorsunuz?
Alın sizlere işte çok çarpıcı bir örnek.
AKP Genel Başkanı; Cumhurbaşkanı şapkasıyla, 23.dönem hakim ve savcı kur'a töreninde yaptığı konuşmada, yeni atanan genç hakim ve savcılarımıza seslenerek;” Mahkeme salonları ve adliye binalarında yazan ‘Adalet mülkün temelidir’ sözü daima sizlerin rehberi olmalı. Vasat bir kanunla bir hakim ve savcılar adaleti temsil edebilir ama vicdanı olmayan hakim ve savcılar elinde en mükemmel kanunlar bile bir zulüm aracına dönüşebilir. İnsanların adalete güvenmediği toplumda ne huzur korunabilir ne de devlet düzeni sağlanabilir.Kimi zaman darbe, kimi zaman FETÖ gibi örgütlerin etkisi altına giren adalet sistemimiz epeyce örselenmiştir. FETÖ’nün kumpasları da acı izler bırakmıştır. Bu yüzden sizden vicdanınızı ve imzanızı hiçbir kimsenin, hiçbir gücün emrine vermemenizi istiyorum.” demiştir.Kulaklarımıza inanamadığımız güzellikte,anayasanın yargı ve hakim bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesine,hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkelerine uygun çok güzel bir konuşma.Yeni atanan hakim ve savcılara, bir Cumhurbaşkanın yapabileceği en güzel ve yerinde tavsiyeler.
AKP Genel Başkanı ERDOĞAN,bir anlık Cumhurbaşkanlığı şapkasıyla söylediği bu güzel ve doğru,anayasal sözleri ve tavsiyeleri,konuşma yaptığı salonu terkeder terketmez mutlaka unutacak ve başka bir törene kadar hiç aklına dahi getirmeyecektir.
Bizim korkumuz şu;mesleğe yeni atanan genç,hukuka saygılı ama tecrübesiz hakimler ve savcılar;mazallah, gittikleri ilçelerde,sizin sözüm ona hukuktan,hak ve adaletten yana tavır alarak,samimi olmayan yanıltıcı tavsiyelerinizi gerçek zannederek, size güvenip,”sizden vicdanınızı ve imzanızı hiçbir kimsenin, hiçbir gücün emrine vermemenizi istiyorum”tavsiyenize uygun davranıp,sizin ve AKP İlçe Başkanlarının hukuk dışı talimatlarınıza aykırı olarak hukuktan yana kararlar verseler,daha mesleklerine ısınmadan mesleklerinden atılırlar ve belki de FETÖCÜ yaftamasıyla tutuklanırlar.
Gelelim bugüne.
AKP iktidarı ve başı, yalpalamaya devam ediyor,bozulan balanslarında en ufak bir düzelme yok.
Ayasofya'nın;hiç gündemden düşmeyen, cami olarak yeniden ibadete açılması konusu,siyasi çıkar için yeniden ısıtılmaya başladı.
AKP ve yandaşları, Ayasofya konusunda da,asla samimi ve inandırıcı değildir.
Bir bakıyorsunuz ibadete açılmasından yana,bir bakıyorsunuz çekimser duruyor.
AKP Genel Başkanı ERDOĞAN'ın samimi kanaati;Ayasofya'nın ibadete açılması yönünde değil,bu konuda eski konuşmaları var. Ayasofya açılırsa, hemen yanındaki Sultan Ahmet Camisini nasıl dolduracaksınız diye soruyor ve Dünya kültür mirası olan Ayasofya'nın cami olarak ibadete açılmasının Dünya kamuoyunda göreceği ülkemiz aleyhindeki olumsuz tepkilerden çekiniyor,bizim de Dünyanın çeşitli ülkelerinde var olan kültür mirası camilerimize yönelik olumsuz tepkilerden çekiniyor hakı olarak.
AKP Genel Başkanı ERDOĞAN; siyasi rant uğruna bu konuda kesin tavrını ortaya koyarak,Ayasofya'nın ibadete açılmaması yönünde açık ve net bir irade ortaya koyamıyor.
ERDOĞAN;ülkemiz hukuk devletidir,konu Danıştaydadır,Danıştay'ın kararına göre karar vereceğiz,Temmuz ayında verilmesi olası Danıştay kararını bekleyeceğiz demekle yetinerek, topu taca atıyor.
Nitekim,AKP'nin; Ayasofya konusunda samimi olup olmadığını test etmek amacıyla, İYİ Parti'nin; Ayasofya'nın ibadete açılmasını isteyen önergesine, AKP ret oyu vermiş ve Milliyetçi Hareket Partisi de olumlu oy vermeyerek çekimser kalmış ve önerge kabul edilmemiştir.
İYİ Parti'nin önergesine çekimser kalan ve reddini sağlayan MHP'nin genel başkanı BAHÇELİ;utanmadan ve sıkılmadan,yüzü kızrmadan,büyük bir pişkinlikle halkımızı enayi yerine koyarak; saygısızca, Ayasofyadaki çan seslerini yok edeceğiz ve ezan sesini getireceğiz diyerek açıkça yalan söylüyor,sözü başka,özü ve eylemi başka yalpalayan, balansı bozuk sözde politikacı örneği veriyor.
Kimse,hiçbir politikacı,hak ettiği eleştirilerden şikayetçi olmasın,politika yapacaklarsa, dürüst ve inandırıcı,istikrarlı bir politik duruş sergilesinler.Politika yapmak o kadar ucuz ve sorumsuz olmamalıdır.
Herkes;kim olursa olsun, haddini bilmek ve egemenliğin kayıtsız ve şartsız tek sahibi olan Türk Milletine saygılı olmak,milletle alay etmemek ve yalpalamamak zorundadırlar.
Yeter artık!09/06/2020

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

6 Haziran 2020 Cumartesi

RÜZGAR GİBİ GEÇEN 50 YIL



İnsanlar;genç iken, yaşamın içinde yoğun ve aktif rol üstlendikleri dönemlerde,o hızlı koşuşturmaya rağmen, yaşamın çok yavaş ilerlediğini,ayların ve yılların bir türlü geçmek bilmediğini düşünürler.
Geleceğe yönelik planlar yaparlar kafalarında,bu planların gerçek olması, sanki kaf dağına ulaşmak kadar zordur,onlar için.
Çocuklarımız büyüsünler,okusunlar, hayata atılsınlar,evlensinler,bizler de bir an önce sağlıklı bir şekilde yüzümüzün akıyla emekli olalım ve köşemize çekilerek, daha sakin bir hayat yaşayalım,ömrümüzü bu şekilde mutlu olarak tamamlayalım diye hayaller kurarız,ama zaman bir türlü geçmek bilmez sanki.
Ama,işin aslı hiç de öyle değildir.
Yıllar ve zaman geçmiyor derken;bir bakmışsınız, yıllar birbirini kovalamış ve rüzgar gibi gelip geçmiş.
Yaşınız yetmişleri bulmuş,çocuklarınız okumuşlar ve evlenerek kendilerine hayat kurmuşlar,yuvadan uçup gitmişler,torunlarınız olmuş,nesil değişmiş,çoktan emekli olmuşsunuz ve eşinizle başbaşa yalnız kalıvermişsiniz.
Zihninizdeki yaşam filminizin makarasını şöyle geriye doğru sarar ve bir gözünüzün önünden film şeridi gibi geçirirsiniz,yaşarken geçmez sandığınız o gençlik yıllarını, gözünüzün önünden yetmiş saniyede geçiriverirsiniz ve yaşamın,aslında çok hızlı bir şekilde, rüzgar gibi gelip geçiverdiği gerçeğiyle yüzleşirsiniz.
Bu sefer de, yaptıklarınız ve yapamadıklarınızla, yaşamınızın rüzgar gibi hızla akıp geçen yıllarına hayıflanırsınız.Birçok keşkeleri sayıklarsınız.Ama, iş işten geçmiştir artık.
Değerli okurlar,bunları niçin yazdığımı merak ettiğinizin farkındayım.
2020 senesinin haziran ayının da yarısına gelmek üzereyiz.
Birden aklıma geldi,her ne kadar Ankara Hukuk Fakültesinin son sınıfında,yani mezuniyet senemizde,68 kuşağının sıkça karşılaştığı öğrenci olayları ve boykotlar nedeniyle,1970 senesinin Haziran ayında yapılması gereken mezuniyet sınavımız Eylül ayına ertelenmiş ve 1970 yılının Haziran ayında A.Ü.Hukuk Fakültesinden mezun olmamız gerekirken,güz döneminde mezun olmuş isek de;normal koşullarda,1970 senesinin Haziran ayı sonunda mezun olacağımız düşünüldüğünde,benim ve sevgili sınıf arkadaşlarımın Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olmalarından bu yana, tam 50 sene geçmiş bulunmaktadır.
Haziran.2020 itibariyle, 50.mezuniyet yılımızı kutluyoruz.
Geçmez sandığımız yıllar,farkında olmadan ne çabuk geçmiş,şöyle geriye dönüp bir baktığımızda,sanki dün gibi.
Tabi, bu rüzgar hızında geçen 50 yıl, acımasızlığını göstermiş ve aramızdan, çok değerli birçok hukukçu sınıf arkadaşımızı da beraberinde sonsuzluğa götürmüş bulunmaktadır.
1970 AÜHF mezunlarını, ulu bir çınar'a benzetirsek,bu koca çınar,yılların ve doğa kanunlarının gereği olarak bazı aşınmalara uğramış, çınarın bazı dalları kırılmış ve bazı yaprakları dökülmüş olsa da, çınar'ın ana gövdesi,henüz dimdik ayakta olup,hayatta kalmayı başaran bizler için,buruk da olsa hayat halen devam etmektedir.
50 yıl önce Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olarak;12 Mart 1971,12.Eylül.1980 askeri darbelerinin antidemokratik olağanüstü ve ağır koşullarında ve sonrasında yargıç,savcı,avukat,hukuk müşaviri,idareci,diplomat, emniyetçi,devletin çeşitli kademelerinde bürokrat olarak, ülkemize başarıyla üstün hizmetlerde bulunan tüm 1970 mezunu arkadaşlarımın 50 mezuniyet yıllarını yürekten kutluyor,bundan sonraki yaşamlarında kendilerine sağlık ve mutluluklar,hayattan koparak aramızdan ayrılan arkadaşlarımıza da,Allahtan rahmetler diliyorum.
Son söz olarak şunu da üzülerek söylemek zorundayım.
1970 Ankara Hukuk Fakültesi mezunları olarak;çoğumuzun, unumuzu eleyip eleğimizi duvara astığımız,hayatımızın son demlerini yaşadığımız içinde bulunduğumuz bu dönemde;yargının, hak,hukuk ve adaletin yok edildiğine,yargı bağımsızlığının ayaklar altında çiğnendiğine,yargıya güvenin kalmadığına,adaletin çöktüğüne,Cumhuriyet Savcılarının ekseriyetinin, cumhuriyetin savcısı olduklarını unutarak,birilerini memnun etmek adına, hukuk dışı iddianamelere ve tutuklama taleplerine imza attıklarına,bazı yargıçların da yasal koşulları olmadığı halde önüne gelen herkesi,kolaylıkla ve acımasızca tutukladıklarına tanık olmak en büyük üzüntümüzdür.
68 kuşağından gelen,çok değerli ve iyi hocalardan,çok iyi eğitim alan,çok iyi hukuk nosyonuna ve bilgisine sahip olarak yetişen 1970 yılı mezunu gerçek hukukçular olarak,ülkemiz ve hukuk adına çok üzgünüz,yüreğimiz yaralı ve kırgınız. 06/06/2020

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

5 Haziran 2020 Cuma

ÜÇ MİLLETVEKİLİNİN VEKİLLİKLERİNİN DÜŞÜRÜLMESİ SİYASİ BİR İNTİKAM KARARIDIR




Dün (04.06.2020) Türkiye Büyük Millet Meclisinde CHP ve HDP'li üç milletvekilinin vekillikleri,anayasaya ve yasalara aykırı olarak,muhalefete göz dağı vermek,iktidarın ve sarayın gücünü göstermek ve muhalefetten intikam almak amacıyla düşürülmüştür.
Niçin bu kanıya varıyoruz?
Zira,bu üç milletvekili hakkında kesinleşen mahkumiyet kararları, çok önceden meclis başkanlığına gelmiş ve bu kararların genel kurulda okunarak,söz konusu milletvekillerinin vekilliklerinin düşürülmesi yoluna gidilmemiş,dün itibariyle aniden düğmeye basılarak,AKP'li meclis başkanı tarafından genel kurulun gündemine alınarak mahkumiyet kararları okunmak suretiyle,üç milletvekilinin vekillikleri düşürülmüş ve üç milletvekili de, aynı gün apartopar yakalanarak cezalarının infazına geçilmiştir.
Bu acele nedendir,anlamak mümkün değil,vekillikleri düşürülen kişilerin haklarındaki cezaların infazına geçilmesindeki acelelik ve sürat de, bu kararın iktidardaki AKP ve küçük ortağının kötü niyetini açıkça ortaya koymaktadır.
Kaldı ki;bu üç milletvekili, hak ihlalinden dolayı bireysel başvuru haklarını kullanarak Anayasa Mahkemesine başvurmuşlar ve Anayasa Mahkemesindeki yargılama süreci henüz devam etmektedir.
Anayasa Mahkemesince,bireysel başvuruları esastan kabul edilerek hak ihlaline uğradıkları,adil yargılanmadıkları kararının verilmesi kuvvetle muhtemeldir.
Örneğin Enis BERBEROĞLU hakkındaki karar, meclis başkanlığında iki seneye yakın bekletilmiş ve ne olduysa dün itibariyle aniden göndeme alınarak meclis genel kurulunda okunmuş ve milletvekilliğine son verilerek,kalan cezasının infazına geçilmesinin önü açılmış,aynı gün büyük bir süratle cezaevine kapatılmıştır.
Tüm bu gelişmeler, AKP'li meclis başkanının kötü niyetini ve saraydan özel talimat aldığını açıkça ortaya koymaktadır.
Bugün,AKP'li Meclis Başkanı; dünkü işlem için kendisini savunmuş ve anayasanın gereğini yerine getirdiklerini beyan etmiştir.
18 aylık bu gecikmenin nedeni,mecliste yapılacak olan infaz iyileştirmelerine ilşkin yasanın belenmesi olarak açıklanmış ise de,bu savunma tutarsız ve çelişkilidir.
Zira;Mecli Başkanı madem ki,vekillikleri düşürülen kişilerin lehlerine olabilecek infaz yasasındaki değişiklikleri beklemiştir,Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuruların kabulü halinde kişilerin uğrayacakarı hak kayıplarını ve mağduriyetlerini niçin düşünememiştir?Bu çelişkiyi anlamak ve izah edebilmek, asla mümkün değildir.
Şu gerçek de asla unutulmamalıdır,evet bir mahkeme kararı kural olarak Yargıtay tarafından onanırsa kesinleşmekteyse de,daha sonra anayasada yapılan bir değişiklikle hukuk sistemimize yeni giren bireysel başvuru hakkı da,anayasal bir kanun yolu olup,bu kanun yoluna başvuran hükümlüler hakkında Anayasa Mahkemesi tarafından verilecek karar, mutlak surette beklenmelidir.
Zira,Anayasa Mahkemesinin hak ihlaline ilişkin kişisel başvuruları esastan kabul etmesi ve hak ihlalinin varlığını saptaması halinde,6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkıda Yasanın 50/2 maddesine göre;tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir........... Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde, mümkünse dosya üzerinden yeniden karar verilir.
Yani,Anayasa Mahkemesinin vereceği karara göre,hak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir.Anayasa Mahkemesinin vereceği karar ile Yargıtayın onaylaması sonucu kesinleşen karar,yeniden yargılama yapılarak ortadan kaldırılabilecektir.
Bu nedenledir ki;Meclis Başkanının o kadar uzun süre beklediğine göre,milletvekilleri hakkında yerel mahkemelerce verilen ve kesinleşen,dün de meclis genel kurulunda okunarak, vekilliklerinin düşürülmesine neden olan kararların,yeniden yargılama yapılarak değiştirilmesine ve ortadan kaldırılmasına neden olabilecek hak ihlali bireysel başvurularına ilişkin Anayasa Mahkemesinin vereceği kararı beklemesi,hukuken zorunludur.
Meclis Başkanı;bu hukuki zorunluluğa uymamış ve makamının gerektirdiği olgunluğu gösterememiş ve Saray'ın talimatına esir düşmüştür.
İşte, tek adam rejimi budur maalesef. 05/06/2020


Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu







4 Haziran 2020 Perşembe

SAYIN ERDOĞAN 2023 HEDEFİ DEDİĞİNİZ ŞEY NEDİR?



Hatırlayınız,AKP Genel Başkanı ERDOĞAN;sık sık, inşallah 2023 hedeflerine ulaşacağız demektedir.
Geçtiğimiz günlerde de, yine bu 2023 hedefini hatırlattı.
Sayın AKP Genel Başkanından soruyoruz,ATATÜRK'ün kurduğu demokratik ve laik Cumhuriyetin 100.yılına denk gelen 2023 hedefiniz nedir sizin,ne yapacaksınız 2023 de,hangi hedefinize ulaşacaksınız?
Bu ülkenin hukukçu bir aydını olarak;o 2023 hedefinizi net bir şekilde açıklamanızı ve Türk Milletini aydınlatmanızı istiyoruz.
Dilinizin altında bir bakla varsa,çıkarınız ağzınızdaki o baklayı,ülkenin tek hakimi ve muktediri olarak açıklayınız lütfen.
Sayın ERDOĞAN;siz açıklamasanız da,son günlerde iyice yoğunlaşan,insan hak ve özgürlüklerine dayalı demokratik ve laik hukuk devletini adım adım yok eden,otoriterleşen ve sertleşen icraatlarınıza,konuşmalarınıza,yaptığınız ve yapmayı planladığınız demokrasi karşıtı tüm tahkimata,ülkeyi soktuğunuz ekonomik krize bakarak,çok emin olamasak da,2023 hedefinizin ne olduğu konusunda bir takım tahminler yapabiliyoruz artık.
Bugünlerde,bir erken seçim balonu uçurulup duruyor.
Biz,aktif siyasetçi ve bir partinin üyesi değiliz ama,kafamız henüz çalışıyor,hukukçu bir aydın olarak,erken ve baskın bir seçim yapılacak diyenlerin aklına şaşıyoruz.
AKP Genel Başkanı ERDOĞAN, aklını mı yitirdi ki;bu aleyhe koşullarda erken seçime gitsin.
Erken seçim tahmini yapan öngörüsüz muhalefet politikacıları diyorlar ki;evet koşullar AKP ve ERDOĞAN'ın aleyhine,Millet İttifakı yükselişt ama,ERDOĞAN durumu daha da kötüleşmeden erken seçime gitmek zorunda kalacak.
Güldürmeyin bizi.
ERDOĞAN'ın önünde daha üç yıllık iktidar dönemi mevcut.Varmak istediği hedef için de acelesi yok,ulaşmak istediği hedef ve menzil için, 2023'ü vade olarak belirlemiş.Bugün,kazanamayacağını bile bile, erken seçime giderek, iktidarını seçimlerle kaybedip,2023 hedefine ulaşma amacından niçin vazgeçsin?
Aslında burada sorulması ve tartışılması gereken husus;bize göre,yapılmayacağı kesin olan erken seçim değil,2023 de,yani zamanında demokratik bir seçimin yapılıp yapılmayacağıdır.
İşte,sayın ERDOĞAN'ın;16 Temmuz hain darbe girişiminden sonra,eski yol arkadaşı ve ortağı FETÖ için söylediği,”aynı menzile birlikte gidiyorduk” sözü, bugün için çok önemli ve belirleyicidir.
FETÖ ile aynı menzile gitmek ne demektir,FETÖ'nün varmak istediği menzil nedir?
Siyasal İslamın,iktidar olması ve ülkede İslami esaslara dayalı,antilaik ve antidemokratik teokratik bir İslam Devletinin kurulması ve uygulamaya geçilmesi değil midir?
Hem Laik hem de demokrat olunamaz.Artık, “demokrasi bir amaç mıdır, yoksa araç mıdır, bu tartışmaya açılmalıdır”diyen kimdir?
AKP Genel Başkanı ERDOĞAN değil midir?
Dini siyasete alet eden,Diyanet İşleri Başkanlığını partisinin arka bahçesi haline getiren,Diyanet İşleri Başkanını,protokol üstü özel bir satatüye kavuşturan,topluma bazı dini dayatmalarda bulunan Diyanet İşleri Başkanını savunan,Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesini her yıl sürekli artıran,Diyaneti kuruluş amacının dışında kullanmaya çalışan, Sayın ERDOĞAN değil midir?
Anayasa mahkemesinin kararıyla,laiklik karşıtı eylem ve faaliyetlerin odağı haline geldiği tescil edilen AKP'nin Genel Başkanı Sayın EDOĞAN değil midir?
ERDOĞAN'ın;18 senelik iktidarı boyunca girdiği tüm seçimleri kazanmasını, muhalefet partileri hazmedip,demokratik seçimlere ve sonuçlarına saygılı oldukları halde,son yapılan yerel seçim mağlubiyetini,İstanbul'u ve diğer büyük şehirleri kaybetmesini hazmedemiyerek,YSK'ya yaptığı baskı ile hukuksuz olarak İstanbul seçimlerini yenileten ve özellikle salgın hastalık döneminde CHP'li belediyelerin halka yaptıkları yardımları, halkın sempatisini kazanacakları ve CHP'nin yıldızının daha da parlayacağı endişesiyle engelleyen ve CHP belediyelerini çalıştırmamak için, Belediye Meclislerindeki AKP ve MHP çoğunluğunu kullanan, Sayın EROĞAN değil midir?
Toplumun güvenlik zafiyeti varsa,polis teşkilatının araç gereç ve personel sayısında artışa gidecek yerde,polis teşkilatına paralel olarak bir bekçi kolluk teşkilatını kurarak,bekçi kadrolarını objektif kriterlere göre değil, subjektif kriterlerle seçtikleri yandaş insanlarla dolduran,adeta kendi iktidarını korumak için özel bir koluk gücü kurarak,yapılacak onca acele işe rağmen,bekçileri büyük yetkilerle donatacak yasa teklifini,AKP ve MHP Meclis çoğunluğuna verdiği talimatla alelacele yasalaştırma gayreti içine giren, AKP genel başkanı ERDOĞAN değil midir?
Yargıyı tamamen kendi boyunduruğu altına alması yetmemiş olacak ki;yargının savunma ayağını teşkil eden avukatları ve baroları bölerek güçsüz ve savunmasız bırakma hazırlığı içinde bulnan, Sayın ERDOĞAN değil midir?
AKP iktidarının,hazine kaynaklarını yandaş müteahhitlere peşkeş çeken yap işlet devret modeli ve kar garantili taşa toprağa,yola,tünele,köprüye yatıran,üretim değil rant amaçlı yatırımlarını mercek altına alarak halkı aydınlatan mimar ve mühendis odalarını dizayn etmeye ve onların seslerini kısmaya çalışan Sayın ERDOĞAN değil midir?
Enis BERBEROĞLU ve iki HDP'li milletvekillerinin; bugün başlarına gelen ve devamı belenen muhalefet milletvekillerinin dokunulmazlık ve vekilliklerinin kaldırılması için düğmeye basarak Meclis Başkanına talimat veren, Sayın ERDOĞAN değil midir?
İktidardaki kalan süresi,yaklaşık üç yıl ile sınırlı olduğu halde,itibardan tasarruf edilmez diyerek,ülkemizde bulunan onlarca saraya ve ülkenin ekonomik sıkıntılarına rağmen,ülkenin her yerinde kendisine saraylar aptırmaya devam eden,ihtiyaç fazlası uçan saraylar edinen, Sayın ERDOĞAN değil midir?
Normal koşullarda; iktidarda yaklaşık üç yıllık süresi kalmasına ve ilk seçimlerde iktidarı kaybedeceğini çok iyi bilmesine rağmen,iktidarda kalmaya devam edeceğinden çok emin bir şekilde,yıllarca sürecek Kanal İstanbul hayal projesinden geri adım atmayan Sayın ERDOĞAN değil midir?
Özetle;iktidarda kalacağı kesinmiş gibi,antidemokratik icraatlarını sürdürmeye kararlı bir şekilde devam eden Sayın ERDOĞAN; sizce, 2023 de,yani normal seçim tarihinde ülkeyi seçime götürür mü?
Ne dersiniz?05/06/2020

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

İŞTE SİZLERE YÜRÜTME VE YASAMA İŞBİRLİĞİYLE YAPILAN GERÇEK DARBE!...


------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------04/06/2020

-Susmak dayanılması çok güç bir cevaptır.G.Chesterton
-Susmak; kimi zaman ateşe su, kimi zaman da ateşe rüzgar olmuştur.Şems-i Tebrizi
-Bazen sesini duyurabilmen için, susman gerekir.Stanislaw J. Lee

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

İŞTE SİZLERE YÜRÜTME VE YASAMA İŞBİRLİĞİYLE YAPILAN GERÇEK DARBE!...


--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 -------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------04/06/2020
-Susmak dayanılması çok güç bir cevaptır.G.Chesterton
-Susmak; kimi zaman ateşe su, kimi zaman da ateşe rüzgar olmuştur.Şems-i Tebrizi
-Bazen sesini duyurabilmen için, susman gerekir.Stanislaw J. Lee 04/06/2020

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

3 Haziran 2020 Çarşamba

NAZIM HİKMET


15 Ocak 1902 yılında Selanik'te dünyaya gelen,
Yazdığı şiir ve yazıları nedeniyle,defalarca yargılanarak hapis cezaları alan,
1951 senesinde Bakanlar Kurulu tarafından Türk vatandaşlığından çıkarılan,
Ömrünün büyük bir bölümünü, yurt dışında vatanından uzaklarda,vatan hasretiyle yaşamak zorunda bırakılan,
Buna rağmen, vatanını ve Türk dilini çok seven ve Türkçeyi en iyi kullanan,
Yaşarken değerini bilemediğimiz,şiirleri birçok ülke dillerine çevrilen,çok okunan Dünyaca ünlü,
Öldükten sonra, sağcısından solcusuna kadar paylaşamadığımız,yere göğe koyamadığımız,
Yerli ve milliyetçi geçinen sözde politikacıların dahi; zaman zaman,değişik platformlarda şiirleini okuyarak,kendisinin uluslararası şeref ve ününden,kendilerine pay çıkarmaya ve siyasi çıkar sağlamaya çalıştıkları,
Dün olduğu gibi, bugün de, artan bir sevgiyle şiirlerini zevkle okuduğumuz,
Millet olarak,kendisine asla layık olamadığımız,ancak bugün en büyük Türk şairlerinden birisi diyerek kendimize övünç payı çıkradığımız ve övündüğümüz,yaşarken kendisine nankörlük ve eziyetler ettiğimiz,
Büyük ve usta şair, gerçek vatansever ve halis Türk,
Vatan hasreti içinde, 3.Haziran.1963 tarihinde Moskovada hayata gözlerini yuman en büyük Türk şair ve aydınlarından, ölümsüz Nazım HİKMET'in,biyolojik ölüm yıl dönümüdür bugün.
Türk olarak,yaşarken değerini anlayamadığımız,fikirlerinden dolayı linç ettiğimiz,ancak ölümünden sonra değerini anlayabildiğimiz, usta ve Dünyaca tanınmış Türk Şairi,gerçek vatansever Nazım HİKMET'i,ölüm yıldönümünde şükran ve minnetle anıyoruz. Nurlar içinde uyusun.
Yazımızı, ölümsüz şair Nazım'ın şiirlerinden mısralarla noktalamak istiyoruz.
Bunları okuyunca;Nazım HİKMET'in ustalığını ve değerini,bir kez daha çok iyi anlayacaksınız.03/06/2020


Güneş birgün herkese eşit doğacak
Ama o günü görmesek de
Bir umuttur yaşamak.
&&&&
Seviyorum seni
ekmeği tuza banıp yer gibi
Geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi
&&&&
Yok öyle umutları yitirip karanlıkta savrulmak.
Unutma; aynı gökyüzü altında, bir direniştir yaşamak.” Nâzım Hikmet
&&&&
Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey,
Dünyanın en güzel sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey...
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
Ben artık şarkı dinlemek değil,
Şarkı söylemek istiyorum.
&&&&
sen esirliğim ve hürriyetimsin,
çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin,
sen memleketimsin.
Sen ela gözlerinde yeşil hareler,
sen büyük, güzel ve muzaffer
ve ulaşıldıkça ulaşılmaz olan hasretimsin…

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

2 Haziran 2020 Salı

NİÇİN TUTUKLATTINIZ NİÇİN SALIVERDİNİZ?


Tutuklanan Çav Bella ve Yüreğir mağdurları, birkaç gün arayla peş peşe salıverildiler.Yani,önce haksız ve hukuksuz olarak tutuklanarak, eşekleri kaybettirildi,sonra tahliye edilerek,eşekleri buldurularak sevindirildiler.
Yaklaşık on beş gün tutuklu bıraktıktan sonra, bu iki CHP'li insanı,ne değişti de kısa sürede salıverdiniz?
Daha doğrusu, kısa sürede salıverecektiniz de, niçin tutukladınız ve tutuklattınız,niçin tutuklama kararlarına yapılan itirazları reddettiniz?
On beş gün önce kaçacaklardı da, şimdi kaçmaktan vaz mı geçtiler.?
On beş gün önce mevcut olan deliller, birden bire yok mu oluverdiler?
Sakın,deliller toplandı ve bu nedenle delillerin karartılması tehlikesi kalmadı,o nedenle salıverdik demeyiniz.
Toplanacak hangi delilden bahsediyorsunuz sizler?
Ortada toplanacak delil mi vardı ki?
Delil de ne demek oluyor,biz astığı astık,kestiği kestik tek adam rejimiyiz,kimselere hesap vermeyiz,delilden sanığa gidecek bir hukuk devleti değiliz,hele bir tutuklayalım,istim arkadan gelsin, belki sanıktan delilllere ulaşırız diye mi düşündünüz?
İzmir cami minarelerinden provokatörler tarafından korsan olarak Çav Bella şarkısının çalındığını, sosyal medyada,sadece yorumsuz olarak haber yapan ve İzmir Müftülüğünden bu saçmalığın hesabını ve sebebini soran,hiçbir suçu olmayan ve tek kabahati, CHP eski il yöneticisi olmak olan masum bayan'ı,CHP'yi itibarsız kılmak için haksız bir şekilde suçlayan sizler,hiç mi utanmadınız,sizlerde vicdan yok mu,vicdanınız hiç mi sızlamadı?
Gözünüzü siyasi ikbal hırsı bürümüş,gözleriniz kör olmuş,vicdanınız dumura uğramış.
Çav Bella şarkısını cami hoparlörlerinden korsan olarak çalan, o aydınlıktan korkan,yüreksiz ve vicdansız yarasalar, hala bulunup yakalanmadılar.
Bu vakitten sonra yakalanacakları da yok.
Zaten,siyasal iktidarda failleri yakalama iradesi ve isteği de yok,kurcalarlarsa bu işin altından bir çapanoğlu çıkacağını çok iyi biliyorlar.
Eylemle hiçbir ilgisi olmadığı halde,eylemi sadece yorum yapmaksızın haber yapan CHP'li bir bayan suçsuz yere tutuklanırken,failleri yakalamakla vazifeli İçişleri Bakanı;her konuda takındığı şahin tutumunu terk ederek,bir güvercin yumuşaklığı ve sevimliliğiyle,müzik yayınını yapanları yakalayacaklarını ve caminin önünde ezan dinlemekle cezalandıracaklarını gülümseyerek açıklayarak,konuya önem vermediklerini,gerçek failleri yalkalamaya niyetli olmadıklarını belli etmiştir.
Yüreğir CHP Gençlik Kolları Başkanının başına gelen de,tamamen vicdansızlık ve hukuksuzluktur.
Bu iki hukuksuz tutuklama ve kısa süre sonra verilen tahliye kararları;hukuki olmayıp,sadece muhalif kesime gözdağı vermeye,muhalefeti korkutarak yıldırmaya yönelik siyasi kararlardır.
Bu talihsiz ve siyasi amaçlı tutuklama kararları;ülkemizde, ceza yargısının,siyasal iktidarın emrine girdiğinin ve siyasal iktidarın sopası haline geldiğinin en önemli kanıtıdır.
Malesef,ülkemizde,siyasal iktidara muhalif hiçbir yurttaşın özgürlüklerinin garantisi kalmamıştır.
Bu ülkede;herkes, siyasal iktidarın bir talimatıyla tutuklanarak özgürlüğünden mahrum bırakılabilir,insanlarımızın özgürlükleri,siyasal iktidarın iki dudağının arasında kalmıştır.
Adalet devletin temelidir ilkesi yok olmuş ve demokrasimiz temelsiz kalarak tamamen çökme aşamasına gelmiştir.
Acı ama,ne yazık ki, gerçek budur. 02/06/2020

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

1 Haziran 2020 Pazartesi

1 HAZİRAN VİRÜS SALGIN GÜNLERİNİN YENİ DÖNEMİNDE YAPILMASI GEREKENLER



Bugün 1.Haziran.2020.
Bugünü, diğer yılların Haziran aylarından farklı kılan, içinde bulunduğumuz Korona Virüs yasaklı salgın günlerinin kısmen sonlandığı,kısıtlı da olsa normal hayata dönüşün ilk günü olmasıdır.
Üç aya yakın süredir ülkemizde de hükmünü sürdüren,binlerce vatandaşımızı yatağa ve binlercesini de mezara sokan bu virüs salgının tamamen sonlanmasını beklemek, akılcı değildir.
Ancak,83 milyonun yaşadığı ülkemizde,ekonomik ve sosyal hayatın bir şekilde ve gerekli tedbirleri alıp uygulayarak devam etmesi de bir zorunluluktur.
Çalışmadan, üretmeden,dört duvarın içinde kalarak yaşamak mümkün değildir.
Bu, insanın doğasına aykırı,insanın sağlığını virüsten koruyacağız derken,onları başka hastalıklara ve açlığa mahkum etmektir.
Salgının kısmen dizginlenmesi nedeniyle,ceza hukukunda olduğu gibi,bir benzetme yaparsak;bazı koşullarla,şartlı salıverme,denetimli serbestlik benzeri döneme geçmemiz çok doğal karşılanmalıdır.
Bugünden geçerli denetimle ve kontrollü serbestlikten, en kısa sürede, 18 yaş altı ve 65 yaş üstü insanlarımızın da yararlandırılacağını umuyor ve bekliyoruz.
Demokrasilerde; herkesin özgürlüğünün sınırı, diğer insanların özgürlüklerinin başladığı yerde,sınırında sonlanır.
Demokrasi, kayıtsız ve şartsız özgürlük değildir.
Kimsenin;başkalarının özgürlüklerini yok etme özgürlüğü olamaz.
Bu nedenle;özellikle, fiziki mesafe ve maske takma koşullarına 83 milyon insan, aynı anda uymak ve uygulamak zorundadır.
Hiç kimsenin;bana bir şey olmaz,virüs de ne oluyor,ben maske takmam, fiziki mesafeye riayet etmem, deme hakkı ve lüksü yoktur.
Bunu söylemek;büyük bir sorumsuzluk,saygısızlık ve bize göre bir insanlık suçudur.
Bunu söyleyenler,tahsilli de olsalar,tahsilsiz de, bize göre zır deli ve zır cahildirler,sorumsuzdurlar,sadece kendilerinin canını tehlikeye atsalar;Allah akıl ve fikir vermiş sen bilirsin arkadaş diyeceğiz ama,kendilerinin sağlıklarından daha çok, masum ve kurallara uyan insanların sağlıklarına ve canlarına kast etmektedirler.
İnanın,Allahın verdiği aklı kullanamayan, idrakten ve sorgulamakdan yoksun,sorumsuz insanlara hiç acımıyorum,en az Korona kadar toplum için tehlikeli bir mikrop oldukları için,bu kafadaki insanların hayattan yok olup gitmelerine, kurallara uyan masum insanların hayatlarına ve özgürlüklerine zarar verdikleri için zerre kadar üzülmeyiz.
Bu itibarla,ülkemizde,demokrasi adına; siyasette,ülkenin kaderinde ve geleceğinde oynadıkları olumsuzluklar nedeniyle, artık bıkkınlık ve ülkeye zarar veren okumuş ve okumamış,insanlık suçu işleyen tüm cahiller;akıllarını başlarına toplayarak,bu ülkede hep birlikte topluca yaşadığımız gerçeğini kabul ederek,akıllarını kullanmalılar,sorumsuzluklarını üzerlerinde atmalılar, en başta fiziki mesafe ve maske takma zorunluluğu olmak üzere, kurallara harfiyen uymalıdırlar.
Burada devletin yetkililerine de büyük görev ve sorumluluk düşmektedir.Bu tür kural tanımayan,fiziki mesafeye ve maske takma zorunluluğuna uymayan sorumsuz cahiller hemen toplanarak karantinaya alınmalıdır.Polislerimizi,anayasal ve barışçıl gösteri yapma özgürlüklerini kullanan insanlarımızın gölge gibi takibinden ve bu kişilere haksız ve orantısız güç kullanmaktan vazgeçilerek,polisimiz,bizim insanlık suçu olarak kabul ettiğimiz, virüs tedbirlerine inatla uymayanların üzerlerine salınmalıdır.
Bu sorumsuz kişiler engellenmeden,onlarla yasal yollardan mücadele edilmeden, bu virüs salgınından tamemen kurtulmamız asla mümkün değildir.
Hiç kimsenin;kendisi demeokrasinin ve özgürlüklerin nimetlerinden yararlanırken,kendi sorumsuz ve cahil davranışlarıyla salgını hortlatarak insanları yeniden evlerine kapatıp,işlerinden ve özgürlüklerinden mahrum etme hak ve özgürlükleri yoktur. 01/06/2020

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu