Düdüklü
tencereyi bilmeyenimiz yoktur sanırım.
Basıncını
iyi ayarlamak,gerekli hava ve basıncını zamanında dışarıya
vererek boşaltmak koşuluyla,kısa zamanda çok güzel ve lezzetli
yemekler pişirir annelerimiz ve bayanlarımız,her evde mutlaka bir
düdüklü tencrere vardır.
Demokrasiyi de
bir düdüklü tencereye benzettiğmizde,demokrasi düdüklü
tenceresinin biriken ihtiyaç fazlası toplumsal muhalefet basıncını
boşaltan düdüğüne benzetebileceğimiz,barolar,sendikalar ve her
türden diğer meslek örgütleri,sivil toplum kuruluşları
gibi,demokrasinin vaz geçilemez baskı gruplarının biriken
muhalefet basınçlarını,barışçıl ve demokratik protesto ve
gösteri özgürlüklerini kullanarak boşaltmalarına, polis zoruyla
ve anayasaya aykırı olarak engel olmaya kalkışırsanız,demokrasiyi
tanınmaz hale getirirseniz,bir an gelir ve demokrasi düdüklü
tenceresi patlar ve bu patlamaya asla engel olamazsınız,bundan
siyasal iktidar da,ülkemiz de, tüm yurttaşlar da, büyük zarar
görürürler.
Koşulları
oluştuğunda, maalesf düdüklü tencerenin patlamasına hiçbir güç
engel olamaz.Bu nedenle, demokrasi düdüklü tenceresinin
başındaki,yönetimindeki sorumluların, çok dikkatli
olmaları,düdüklü tencerenin patlamaması için gerekli tedbirleri
alarak,halk da biriken basınç ve gazı boşaltacak olan vanaları
aralaması ve halkı rahatlatması gerekir.Bundan en karlı çıkacak
olanlar da, işbaşındaki siyasal iktidarlardır.
Seçimler;
demokrasinin, zorunlu ama tek koşulu değildir, bunu söyleye
söyleye dilimizde tüy bitti.
Seçim
kazanarak iktidar olmak,meclis çoğunluğunu ele
geçirmek,demokrasiyi yok eden yasaların çıkarılması için
ikidara tanınan bir fırsat ve hak değildr.
Seçim kazanan
iktidarlar,bir sosyal sözleşme olan ve ilkeleri önceden
belirlenerek yazılmış olan anayasalara uygun olarak,anayasal
meşruiyet sınırları içinde ülkeyi yönetmek ve bu ilkeler
doğrultusunda demokratik yasalar çıkarmak koşuluyla
yetkilendirilmişlerdir.
Bu yetkilerinin
anayasal ve yasal hudutlarını aşarak,yürütme ve yasama
yetkilerini asla kötüye kullanamazlar.
Aksi halde
anayasal meşruiyetlerini yitirirler ve yasaların korumalarından
asla yararlanamazlar.
Örneğin,siyasal
iktidarın başı olan ve kendisine cumhurbaşkanı denilen
zat,parlamenter sisteme göre Türk Ceza Yasasında düzenlenen
Cumhurbaşkanına hakaret suçu koruma şemsiyesi altında,anayasayı
çiğneyerek ülkeyi yönetemez.Kendisi,önüne gelene hakaret
ederken,aynı zamanda iktidardaki AKP'nin genel başkanı sıfatıyla
yaptığı konuşma ve icraatlarından dolayı kendisine ağır
eleştirilerde bulunan vatandaşlar hakkında, cumhurbaşkanına
hakaret ettikleri gerekçesiyle suç duyurularında bulunamaz.Bu;
eşitliğe de,anayasaya da,yasalara da,insanlığa da,herşeyden
önemlisi erkekliğe de açıkça aykırıdır..
Ülkemizde iş
başındaki AKP iktidarı ve meclis çoğunluğu,seçimlerde halkın
oylarıyla devraldığı ülkenin yönetimi ve yasa yapma
yetkisini,kötüye kullanmaya başlamış ve halkdan aldığı
yetkiye ihanet etmiş, ülkeyi diktatörlük bile diyemeyeceğimiz
bir parti devleti haline getirmiş,ülkenin anayasal ve meşru
emniyet teşkilatını,seçimlerle halktan aldığı yönetim ve
yasama yetkisinin kötüye kullanılmasında araç olarak kullanmaya
başlamıştır.
Bir de, bize
diktatör diyorsunuz diye, muhalaefete kızıyorlar,keşke diktatör
olsanız ona çoktan razıyız.Diktatörlük rejiminin de bir asaleti
ve raconu vardır,şu anda ülkemizde en klasik anlamıyla ve
tanımıyla bir diktatörlük rejimi dahi yoktur.
Mevcut
rejim;siyasal iktidarın beğenmediği, kendisine yönelik tüm
muhalif sesleri,düşünce ve düşünceyi açıklama ve basın
özgürlüklerini yok etmek ve iktidarını, seçim kazanamasa da
devam ettirmek,koltuğu bırkmamak üzerine kurulu, ucube bir sisteme
dönüşmüştür.
Yasaların,
anayasanın korumasını hak eden,demokratik ve meşru bir rejim
maalesef kalmamıştır ülkemizde.
Bu gerçekleri
dile getirmek zorunda bırakıldığımız için, ülkemiz ve
demokrasi adına büyük bir üzüntü içindeyiz.
Bizim
yazdığımız bu gerçekleri,umarız siyasal iktidar samimi bir
uyarı olarak değerlendirir,darbe çığırtkanlığı yaptığımız
yalanına sarılmaz.
Bu ülkede
darbe yapacak silahlı kuvvetler kalmamıştır,bu ülkede darbe
yapacak olan ve yapan tek güç;seçimle halktan aldığı yetkiyi
kötüye kullanan,baro başkanlarının üzerine dahi polisi salan ve
dövdüren,baroları bölen ve ayrıştıran yasa girişimine
yönelik,demokratik protesto haklarını barolarımıza
kullandırmayan,meşruiyetini yitirmiş siyasl iktidarın ta
kendisidir.
Baroları yok
ederek, bölerek savunma hakkını ortadan kaldırma hazırlığı
içinde olan siyasal iktidarı uyarmak için demokratik anayasal
protesto ve direnme haklarını kullanan Baro Başkanlarının
yürüyerek Ankara'ya girişlerine polis gücüyle müdahale
eden,kamu görevi yapan yargının üç ayağından birisi olan
Baroların başkanlarına şiddet uygulatan,meşruiyetini yitirmiş
bir siyasal iktidar,tarihten ders almasını bilmezse, darbe
değil,Allah korusun hiç temenni etmediğimiz ve savunmadığımız
bir halk ayaklanması beklemelidir.
Sürecin, oraya
doğru gitmemesi, siyasal iktidarın şiddet kullanarak
değil,demokrasi bilinciyle hareket etmesine,anaysasının sınırları
içine girerek ülkeyi yönetmesine,demokrasinin kural ve
kuruluşlarına sahip çıkması ve saygı göstermesiyle mümkündür.
Siyasal
iktidarın ve onun emir kulu meclis çoğunluğunun, cami duvarına
işemeye devam etmesinin hiç kimseye en küçük bir faydası asla
yoktur.
Siyasal iktidar
aklını başına toplamalıdır.Çuvaldızı başkalarına
batırmadan önce, iğneyi kendisine batırmalıdır. 22/06/2020
Güner
YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder