Cumhuriyet
Savcısı, adı üzerinde, Cumhuriyetimizi, Cumhuriyetimizin
Anayasamızdaki ilkelerini benimseyen, savunan ve koruyan savcı
demektir.
Peki,
Cumhuriyetimizin ilkeleri nelerdir?
Darbe Anayasası
diyerek horlanan ve suçlanan, ancak, onu dahi uygulayacak
kadar Cumhuriyet ve demokrasiden nasibini almamış olan AKP iktidarı
tarafından tam olarak uygulanmayan ve çoğu demokratik
maddeleri askıya alınan 1982 Kenan EVREN Anayasasının 2.
maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin ilkeleri; insan haklarına
saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik,
laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak belirtilmiştir.
Gerçek
Cumhuriyet Savcıları; Cumhuriyetimizin, insan haklarına saygı
göstermeyi, Atatürk milliyetçiliğine bağlılığı,
demokrasinin ilkelerini, laikliği ve hukukun üstünlüğünü
benimsemek ve bu ilke ve değerleri ülke genelinde hakim kılmak
için uğraş vermek zorundadırlar.
Cumhuriyetin
savcısı olduklarını unutarak, kendi ikballeri, koltukları ve
gelecekleri için, iş başındaki siyasal iktidar tarafından
Anayasaya aykırı olarak yaratılan zor koşullara karşı, meslek
onurlarını ve direnme güçlerini kullanmayıp kolay
yolu seçerek iktidara teslim olan, hal ve hareketleriyle,
verdikleri kararlarıyla, iktidara hizmet eden ve iktidarın savcısı
görüntüsünü vererek, Cumhuriyetin ilkelerini
savunan savcılar oldukları konusunda halkımızda kuşku uyandıran
savcılar; Cumhuriyet Savcısı unvanların taşısalar da,
milletimizin vicdanlarında, gerçek anlamda bir Cumhuriyet
Savcısının saygınlığını asla kazanamazlar.
Cumhuriyet
Savcılarının önemi, Cumhuriyetin ilkelerini amaç
olarak benimsemeyen, Cumhuriyetin ilkelerini kendilerine vasıta
yaparak, gizli amaçlarını tesis etmek üzere sandıktan
çıkmayı başaran, Cumhuriyet ve demokrasi düşmanı
kişilerin iktidar olabildikleri zor dönem ve koşullarda ortaya
çıkar. Halkımız, bu zor dönem ve koşullarda
Cumhuriyet Savcılılarının varlığını fark ederler ve ararlar.
Cumhuriyet
Savcıları, sadece, işsiz ve güçsüz oldukları
için çalmak zorunda bırakılan hırsızların, adam
yaralayan, öldüren, gasp yapan ve sair, arkası olmayan
gariban adi suçluların peşine takılan savcılar konumunda
olmamalıdır.
Cumhuriyet
Savcıları, yani Cumhuriyetin Savcıları, Cumhuriyetin ilkelerinin
çiğnendiği dönemlerde, bu ilkeleri çiğneyen
siyasal iktidarların ve yandaşlarının karşısında da dik
durabilmeli, tüm siyasal baskılara karşı koyup direnerek,
saygınlıklarını koruyabilmeli ve maruz kalabilecekleri her türlü
olumsuzluklara rağmen, görevlerini korkusuzca yerine
getirebilmelidir.
Hem de
Cumhuriyet Savcısı olarak değil, yasalara göre, kurumsal
olarak daha bağımlı olan Askeri Savcı olarak görev yapan ve
emekli olduktan sonra avukatlık yapmaya başlayan, askeri savcılık
döneminde kendi koltuğuna oturan bir komutan karşısında esas
duruşta beklememiş olan, Cumhuriyet ve demokrasi aşığı bir
hukuk adamı olarak, bugün (23/Eylül/2014) SÖZCÜ
GAZETESİNİN birinci sayfadan verdiği, Van, Diyarbakır ve Hakkari
illerimizin C. Başsavcıları ile Cizre ilçemizin C.
Başsavcısı'nın, kendi makamlarını Adalet Bakanının işgaline
bırakarak, Adalet Bakanın karşısında ayakta ve esas duruşta, el
pençe divan duruşlarını, makamlarını koruyamadıkları
gibi, Bakan karşısında eğilip bükülen görüntülerini
görünce, yargı bağımsızlığı ve güçler
ayrılığı ilkeleri adına çok üzüldüğümü
ve yerin dibine girdiğimi açıklamak zorundayım.
Bu görüntü
ile ülkemizde Cumhuriyetin ilkelerinin, demokrasi, yargı
bağımsızlığı ve yargının tarafsızlığının kalmadığı
gerçeği tescillenmiştir. Hiç kimse aksini iddia
etmeye kalkışmasın.
Bu görüntü
karşısında, halkımızı, özgürlüklerinin güvencesi
olan bağımsız ve tarafsız bir yargının varlığına inandırmak,
asla mümkün olamayacaktır.
Bu görüntünün
oluşmasında, başsavcı koltuğunu tamamen kaybetme korkusu içinde,
koltuk ve makamlarını bir süreliğine siyasi bir kişiliği
olan Adalet Bakanına terk ederek karşısında ayakta ve esas
duruşta bekleyen, öz güvenden ve meslek onurundan yoksun
ve işgal ettiği makamın öneminden habersiz oldukları
izlenimi veren savcılarımızın olumsuz katkıları yanında,
kasaba avukatlığından siyasete atılarak, hasbelkader Adalet
Bakanı olan ve şuur altında, kasaba avukatlığı dönemindeki
hakim ve savcılara karşı duyduğu eziklikler yatan bir siyasinin;
güçler ayrılığı ilkesine aykırı olarak,
yürürlükteki yasa gereği, hakim ve savcılarımızın
mesleğe kabul, atanma, yükselme ve terfilerinde söz sahibi
olan Hakimler Ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkanlığı
koltuğunda oturmakta olması olgusu yatmaktadır. (Kasaba avukatı
benzetmesi, teşbihte hata olmaz görüşünden
hareketle, gerçeklerin daha iyi ifadesi amacıyla yapılmış
olup, ülkemizin küçük şehir ve kasabalarında
güç koşullarda savunma hizmeti veren avukatlarımızı
küçük görme amacı taşımamaktadır. Buradan
hepsine selam olsun.)
SÖZCÜ
GAZETESİNİN birinci sayfasından verilen ve bu koşullarda yargının
tarafsız ve bağımsız olamayacağını kanıtlayan bu görüntüler;
ülkemizde, hukukun üstünlüğü ve yargı
bağımsızlığının yeniden tesis edilebilmesi için, Adalet
Bakanı ve müsteşarı ile bir kısım bakanlık üst düzey
yöneticinin, Hakimler Ve Savcılar Yüksek Kurulunun
oluşumundan çıkarılmalarının gerekliliğini tüm
çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. 23/Eylül/2014
Güner
YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu
Üyesi Avukat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder