31 Ağustos 2015 Pazartesi

İNSANLIĞIMZDAN UTANIYORUZ




Zaman zaman yaşadığımız bazı olaylar sebebiyle insanlığımızdan utandığımız anlar oluyordu, ama son aylarda yaşadığımız ve yaşamaya da devam edeceğimiz insan aklıyla ve düşüncesiyle alay eden, karşıdaki bir insan değil de hayvan olsa dahi kabul edilmesi imkansız, akıl almaz olayları, söylemleri, insan davranışlarını ve sorumsuzluklarını görüp yaşadıkça, emin olun ki, insanlığımızdan utanmaya başladık, insanların; bu kadar robotlaştırılabileceklerini, akıl ve düşüncelerini kullanmaktan aciz kılınabileceklerini, gözlerinin kör edilebileceğini, utanma duygusundan yoksun hale gelebileceklerini düşündükçe, insanlığımızdan utanıyor ve Dünyaya insan olarak gözümüzü açtığımıza sevinemiyoruz.

Aslında, o kadar karamsarız ki; kendi kendimize, aptal Güner, niçin yazıp duruyor ve boşuna çaba sarfediyorsun, doğruları yazıp da eline ne geçecek, doğrulardan anlayan var mı, seni okuyanlar, zaten senin düşüncende olan aklını kullanabilen insanlar, senin düşüncende olmayan, doğruları göremeyen, aklını kullanamayan gözleri kör olan kitle, seni okusa dahi ne değiçek? Otur oturduğun yerde, senin tuzun nasıl olsa kuru, bak keyfine, bir daha yazı falan yazma diyoruz.

Ama yapamıyoruz, aslında, bir daha yazmamayı da düşünmedik değil.Bu yazımızın başlığı, az daha, “Bundan sonra yazmıyorum” olacak ve yazı yazmamaya karar verecektik, ama yapamadık, yazmayacağız deriz, birkaç gün sonra yazmak zorunda kalırsak, okurlara karşı yalancı duruma düşmekten korktuk doğrusu.Biz işte böyleyiz, okurlarımızdan ve herkesten önce de, Allahtan korkarız.Yalanın, ahlaken ve dinen ayıp ve büyük bir günah olduğuna inanırız.

Düşünebiliyor musunuz?

Bu ülkede can güvenliği, kamu düzeni kalmamış, seçim güvenliği hiç yok, hergün birkaç güvenlik görevlisi şehit ediliyor, buna rağmen, kaçak saray sakininin zorlamasıyla, ülkemiz 1 Kasımda erken seçime gidiyor.

7 Haziran seçimlerinde tek başına iktidardan düşen AKP, yine de en fazla oyu alması nedeniyle, koalisyon kurmakla görevlendiriliyor, ancak, kaçak saray sakininin zorlaması sonunda, ne CHP, ne de MHP ile anlaşıp bir koalisyon kurulamıyor.

AKP'den istenenler; yolsuzluk ve rüşvet iddialarına ilişkin dosyaları açalım, kaçak saray sakinini, Anayasal yetki sınırları içine çekelim, AKP cevap veriyor, hayır bu koşulları kabul edemeyiz, koşulsuz gelirseniz anlaşabiliriz.Aslında muhalefetin istediği bu koşullar, demokrasinin,Anayasanın ve yasaların şart koştuğu olmazsa olmaz koşullar olup, yolsuzluk ve rüşvet iddialarının üzerine giderek faillerinden hesap sorulması, dindar geçinen AKP'lilerin de inandığını düşündüğümüz İslam dininin emrettiği ahlak ve din kurallarıdır.

AKP'nin koalisyon kurmakla yetkilendirilen lideri Ahmet Bey, bu gerçekleri ters yüz ediyor ve koalisyonun kurulamamasının sorumluluğunu, CHP ve AKP'ye yükleme arsızlığı içinde, elimden geleni yaptım ama, CHP ve MHP yanaşmadılar, bir koalisyon hükümeti kuramadım diyebiliyor.Bunun la da yetinmiyor, kaçak saray sakininin aldığı seçimlerin yenilenmesi kararının zorunlu gereği olarak kurulan geçici seçim hükümetine de girmediler diyerek, MHP ve CHP yönetimini suçlama haksızlığında ve insafsızlığında bulunuyor.

Ahmet Bey; geçici seçim hükümetinin, Anayasanın 114.madesi gereğince kurulan ve ana işlevi, ülkeyi seçime götürmek olan bir formalite hükümeti olduğu gerçeğini çarpıtıyor ve muhalefet partilerini, ülke yönetiminden kaçmakla suçluyor. Aslında, ülkenin uzun nefesli dört yıl devam edecek bir koalisyon hükümeti ile yönetilmesini ve ülkeye hizmet edilmesini önleyen, Tayyip Bey'in güdümündeki Ahmet Bey'in ta kendisidir. Bir benzetme yapacak olursak;MHP ve CHP, Ahmet Bey'e, gel apartman yapalım uzun süre kullanalım diyor, Ahmet Bey ise, hayır,önümüzdeki kışı geçirmek için geçici olarak bir çadır kuralım, gerisini sonra düşünürüz diyor.Benim halkımın büyük bir ekseriyeti de, aklını ve fikrini kullanarak bu gerçekleri göremiyor veya görmek istemiyor..

MHP lideri BAHÇELİ'nin yaptıklarına gelince; BAHÇELİ, ne istediğini bilmiyor.Amacı, iktidar olmak olan bir siyasal partinin mi, yoksa, başkalarına yardım götüren Kızılay Derneğinin mi Başkanıdır, farkında değil. Kendi partisi kadar 80 milletvekili çıkaran HDP'yi yok sayıyor ve HDP saplantısı yüzünden, muhalefetin çoğunlukta olmasına rağmen, Meclis Başkanlığını, toplamda muhalefete göre azınlıkta olan AKP'ye hediye ediyor, BAHÇELİ'nin bu hediyesi, kırılma noktası oluyor ve Ahmet Bey ile onu perde arkasından idare eden Tayyip Bey, bu sayede rahat bir nefes alarak, seçimlerin yenilenmesinin ve meclisin işlevsiz bırakılmasının yolu açılıyor. Benim saf halkım, Allahın ihsan ettiği akıllarını kullanarak, BAHÇELİ'nin AKP'ye yaptığı bu kıyağı ve bu kıyaktan istifade ederek ülkeyi erken seçime mecbur kılan Ahmet ve Tayyip Beyler'in bu ihanetlerini göremiyor.

Sözüm ona, 30 Ağustos Zafer Bayramını kutluyoruz, Zafer Bayramı nedeniyle, kaçak saray sakini kaçak sarayda bir resepsiyon düzenliyor, bu resepsiyonun baş konukları olmaları gereken, zaferin mimarları, kurtuluş savaşının komutanları ATATÜRK ve İsmet İNÖNÜ başta olmak üzere, zaferin diğer komutanlarının isim ve esameleri okunmuyor, kurulacak dev ekranlarda kurtuluş savaşının görüntüleri eşliğinde bu savaşın ve zaferin sahiplerinin görüntülerine yer verilmiyor, bunun yerine, kaçak sarayda Selçukludan Osmanlıya ismiyle hazırlanan görüntülere yer veriliyor, kutlanan; yıkılan Osmanlının yerine, onun küllerinden yeniden kurulan Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun temelini oluşturan kurtuluş savaşının destanı ve bu destanı yazanların zaferi olmasına rağmen, yıkılan Osmanlının reklamı yapılıyor ve Osmanlı hayranlığı körükleniyor.Kaçak saray sakini, alışık olduğumuz konuşmalarından birisini daha yaparak, AKP'nin, kaçak sarayının ve kendisinin reklamını yapıyor.30 Ağustos Zafer Bayramı nedeniyle verilen resepsiyonda; Zafer Bayramı fon olarak kullanılarak, Osmanlı, AKP, kaçak saray ve muktedirin şahsı,öne çıkarılıyor. Resepsiyona katılanlar da, bu rezalete figüran oluyorlar.

Zafer Bayramı fon yapılarak, kaçak sarayda verilen bu resepsiyonun bir konuğu var ki, evlere ve partilere şenlik. Eski bir din adamı,hem de amir kadrosundan, emekli bir müftü.Adı, İhsan ÖZKES, eski CHP Milletvekili.Yaklaşık beş ay kadar önce Meclis kürsüsünden yaptığı ateşli bir konuşma ile kaçak saraya ve sakinine veriyor veriştiriyor, kudurmuş gibi bağırarak eleştiriyor.Kaçak sarayı israf sarayı olarak nitelendiriyor, Peygamberimiz sağ olsa kaçak saraya gitmezdi diyor, terbiye yoksunu aynı İhsan ÖZKES, insanlığını unutarak, Zafer Bayramı nedeniyle kaçak sarayda verilen resepsiyona katılıyor ve bu kez, kaçak sarayı ve sakini Tayyip Bey'i övüyor, kaçak sarayı savunuyor, peygamberimiz ve Atatürk sağ olsaydı kaçak saraya gelirdi diyebiliyor.Ölmüş Peygamberimize ve ATATÜRK'ümüze iftira atıp, onlara hakaret ediyor.Bu terbiyesiz, dört beş ay araylı yaptığı birbirine taban tabana zıt bu konuşmalarıyla, aklımızla alay ediyor, dinimize ve halkımıza da, adeta hakaret ediyor.

Akıl,fikir ve izan sahibi, ahlaki değerlere sahip, gerçek iman sahibi bir kişi olarak etrafımızda ceryan eden bütün bu olup bitenler karşısında, gel de insanlığından utanma ve karamsar olma. 31/08/2015


Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat



.

27 Ağustos 2015 Perşembe

GEÇİCİ SEÇİM HÜKÜMETİ NASIL KURULUR?



Tayyip Bey'in inadı ve ihtirasları; ülkemizi, seçimlerin yenilenmesi ve yenilenecek olan seçimlere götürecek olan geçici bir seçim hükümetinin kurulması gerçeği ile yüz yüze bırakmıştır.

Öyleyse, geçici bir seçim hükümeti nasıl kurulur sorusuna doğru bir cevap aramak ve bulmak mecburiyetindeyiz.

Ülkemiz, ilk kez bir geçici seçim hükümeti olgusu ile karşılaşmış olup, bu konuda ülke siyasetinin bir deneyimi bulunmasa da, bu sorunun cevabı, Anayasamızın 114. meddesinde açıkça yer almaktadır.

Anayasanın 114. maddesinde;

116 ncı madde gereğince seçimlerin yenilenmesine karar verildiğinde Bakanlar Kurulu çekilir ve Cumhurbaşkanı geçici Bakanlar Kurulunu kurmak üzere bir Başbakan atar.

Geçici Bakanlar Kuruluna, Adalet, İçişleri ve Ulaştırma bakanları Türkiye Büyük Millet Meclisindeki veya Meclis dışındaki bağımsızlardan olmak üzere, siyasi parti gruplarından, oranlarına göre üye alınır.

Siyasi parti gruplarından alınacak üye sayısını Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı tespit ederek Başbakana bildirir. Teklif edilen bakanlığı kabul etmeyen veya sonradan çekilen partililer yerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi içinden veya dışarıdan bağımsızlar atanır.

Geçici Bakanlar Kurulu, yenilenme kararının Resmi Gazete de ilanından itibaren beş gün içinde kurulur.

Geçici Bakanlar Kurulu için güvenoyuna başvurulmaz.

Geçici Bakanlar Kurulu seçim süresince ve yeni Meclis toplanıncaya kadar vazife görür.”denilmektedir.

Anayasanın 114. maddesinde yer alan bu açık hükmü yorumladığımızda;

ilk adım olarak;Cumhurbaşkanı, geçici (seçim) Bakanlar Kurulunu kurmak üzere bir başkan atar.Davutoğlu Başbakan atanarak bu ilk adım gerçekleştirilmiştir.

Geçici Bakanlar Kuruluna, Adalet, İçişleri ve Ulaştırma bakanı olarak,Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bağımsız milletvekillerinden veya Meclis dışındaki bağımsızlardan bakan alınır.Normal seçimlerde de, bu üç bakan, seçim dönemiminde görevlerini bağımsızlara terkederler.

Bağımsız olması gereken Adalet, İçişleri ve Ulaştırma Bakanlıklarına bakan seçme konusunda bir ihtilaf yoktur.

Adalet, İçişleri ve Ulaştırma Bakanlıkarı dışında kalan ve öncelikle bağımsız olmaları gerekmeyen bakanlıklara ise, Mecliste grubu bulunan partilerden, milletvekili sayılarıyla orantılı olarak, bakan alınır. Siyasi parti gruplarından alınacak bakan sayısının belirlenmesi görev ve yetkisi, Anayasamızın 114. maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına bırakıldığından, siyasi parti gruplarından alınacak üye (Bakan) sayısını, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı tespit ederek, Başbakana bildirir.

Anayasamızn 114. Maddesinde “...siyasi parti gruplarından, oranlarına göre üye alınır.” hükmüne yer verilmiş olduğu için, Başbakan atanan kişi, Meclis Başkanının bidirdiği sayıya bağlı kalmak şartıyla, siyasi parti gruplarına mensup olan istediği milletvekiline bakanlık teklifinde bulunma yetkisine sahiptir. Siyasi Partilerin; grubumuzdan, bizim istediğimiz kişiyi bakanlar kuruluna üye alabilirsin deme yetkileri yoktur. Başbakan adayının muhatabı, partiler değil, doğrudan, Mecliste grubu bulunan partilere mensup milletvekilleridir.Beğenseniz de beğenmeseniz de, maalesef, karpuz seçer gibi bakan seçme yetkisi, Başbakana aittir.Ancak, parti disiplini gereği, kendisine doğrudan bakanlık teklifinde bulunulan milletvekili, bakanlık teklifini kabul etmeyebilir.Bu taktirde, bakanlık teklifini kabul etmeyen veya sonradan çekilen partili milletvekilleri yerine, bağımsız milletvekillerinden veya dışarıdan bağımsız bakanlar atanır.

Anayasanın 114. maddesinde yer alan; “Teklif edilen bakanlığı kabul etmeyen veya sonradan çekilen partililer yerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi içinden veya dışarıdan bağımsızlar atanır.” hükmünde, açıkça, bakanlık teklifini kabul etmeyen veya sonradan çekilen partili milletvekillerinden bahsedilmektedir, bakanlık teklifini kabul etmeyen partiler denilmemektedir. Anayasnın bu açık hükmüne göre, Geçici seçim hükümetini kurmakla görevlendirilen Başbakan'ın muhatabı, Mecliste grupları bulunan parti yönetimleri ve parti tüzel kişiliği değil, doğrudan partili milletvekilleridir.

Bu itibarla, Tayyip Bey'in vesayeti altında geçici seçim hükümeti kurmaya çalışan Ahmet Bey; son yılların, ayların ve günlerin, Anayasaya uygun en tutarlı davranışını sergilemektedir.Hakkını buradan teslim ediyor ve kendisini kutluyoruz!

Ancak, Anayasanın 114.maddesine uysa da, muhalefet partilerini dışlayan bu usulle bir seçim hükümeti oluşturulması, demokratik ve etik olur mu, olmaz mı? Tartışması, ayrı bir tartışma konusu olup, Anayasanın 114. maddesine uygun olan, Ahmet Bey'in bu hükümet kurma usulünün, bugün Tuğrul TÜRKEŞ sebebiyle MHP'nin yaşamakta olduğu, etik dışı ve muhalefet partilerinin içini karıştıran sonuçlara yol açacağı itirazlarının suçlusu ve muhatabı, Tayyip Bey'in buna dahi uyma becerisi gösteremediği, 12 Eylül darbe Anayasasının 114. maddesinde yer alan bu düzenlemedir.

Şimdi, Anayasanın 114. maddeine uygun davranan Ahmet Bey'i acımasızca eleştirmeden önce, özellikle MHP ve onun lideri BAHÇELİ; 7 Haziran seçimleriyle ellerine geçen fırsatları değerlendirememesinin, çözümsüzlük batağında çırpınmasının ve koalisyonun oluşamamasının ve seçimlerin yenilenmesi kararının en önemli nedenlerinden birisi olan Meclis Başkanlığını bir inat uğruna AKP'ye hediye etmesinin hesabını, milletimize ve Türk seçmenine vermeye hazırlanmalıdır.

BAHÇELİ; politikanın, bir sonuç alma ve çözüm sanatı olduğunu, asla aklından çıkarmamalı, suçu başkalarına atmadan, politik hatalarının günahını yüklenmelidir. 27/08/2015


Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat


25 Ağustos 2015 Salı

DİK DUR MEHMET YARBAY'IM




PKK militanları tarafından şehit edilen J.Yüzbaşı Ali ALKAN'ın, aynı şekilde Jandarma subayı olan ağabeyi Yarbay Mehmet ALKAN'a, kıral çıplak dediği için,AKP ve yandaşları tarafından yapılan sözlü saldırılara hepimiz tanık olduk.

Buradan Yarbay Mehmet ALKAN'a diyoruz ki; seni, PKK'lı, hain ve parelelci ilan eden, aslında bu ülkenin gerçek hainleri olan, ülkemizin azınlığında kalan ve tek adama tapan biatçı güruha karşı sakın eğilme ve dik dur.

Mehmet Yarbay'ım; bu ülkenin, kalplerinde ve gönüllerinde, Atatürk, vatan ve millet sevgisi olan çoğunluktaki gerçek sevenleri,senin arkanda durmaktadırlar.

1 Kasımda seçimler yenileneceği için, seni bugünden hain ilan edenler ile şimdilik kamuoyundan çekinerek sessiz kalanlar, seçim meydanlarına çıktıklarında, muhtemeldir ki, senin kral çıplak demenin infiali içinde, kendi çevrelerine moral vermek ve tabanlarını bir tutmak için, sana saldıracaklar,adın, sık sık anılacak, soylu ve yürekli çıkışın istismar edilerek vatan haini ve parelelci olmakla suçlanmaya devam edileceksin.

Bunlara hazırlıklı ol ve sakın ola ki korkma,yılma,eğilme ve dik durmaya devam et,.yalnız olmadığını da sakın unutma.

Mehmet Yarbay'ım; ülke için hiçbir şey yapmadıkları, hiçbir cesaret gösteremedikleri halde, Bakanlar Kurulu Kararı ile sözde Devlet Üstün Hizmet ve Cesaret Madalyası alanlara da kulak asma sakın.Senin, yaşadığın acının da etkisiyle, üstün bir cesaret örneği göstererek, kral çıplak demek suretiyle bu ülkeye yaptığın hizmet, senin arkanda duran ülkemizin gerçek vatansever halkı tarafından, Üstün Devlet Hizmet Ve Cesaret Madalyası ile ödüllendirilmiştir, bunu bilesin.

Herkes şunu iyi bilmelidir ki; bu ülkede gerçekten hainler varsa, bu ülkenin gerçek hainleri;

Bu ülkenin kurtarıcısı ve kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'e kem gözle bakan ve dil uzatanlardır.

Bu ülkenin insanlarını, yalan söylemeyi suç ve günah sayan gerçek dinimiz değil, dinci eğitimlerle çağın gerisinde bırakanlardır.

Bu ülkenin insanlarına modern ve laik eğitim vererek onları yetiştirip,aş ve iş sahibi yapacak yerde, sadaka ve biat kültürü vererek kendilerine muhtaç bırakarak, halkımızı oy veren nesne konumunda bırakanlardır.
Yanlış ekonomi politikaları uygulayarak, ülkemizi göz göre göre, sürekli dış ülkelere borçlandıranlardır.Ülkemizin milli değerlerini ve varlıklarını özelleştirme adı altında yabancılara satarak peşkeş çekenlerdir.

Sıfırdan iş başına gelerek, meşru olmayan yollarla aşırı derecede zenginleşenler ve Devlet imkanlarıyla başkalarını zenginleştirenlerdir.

Yolsuzluk ve rüşvet iddialarına karşı, aklanma yolunu seçmeyerek, yolsuzluk ve rüşvet iddialarının üzerlerini kapatıp, yolsuzluk ve rüşvet iddialarının gölgesinin altında yaşamaktan utanıp çekinmeyenlerdir.

Bu ülkeyi bölmek isteyen PKK ile çözüm masasına oturmalarına, çözüm ve barış vaadiyle masaya oturdukları PKK militanlarını bu şekilde umutlandırmalarına ve onlara bazı sözleri vermelerine, onların daha da palazlanmalarını sağlamalarına rağmen, kendi şahsi ve siyasi çıkarları için, bu çözüm iradesini sürdürmekten oy kaygusuyla vaz geçerek, barış ve çözüm masasını devirenlerdir.

Bu ülkenin Anayasasını yok sayan, rafa kaldıran, ülkede yürülükte olan Anayasal Parlamenter sistemi fiilen kaldırarak, fiili ve illegal bir sistem kurarak, bu aymazlıklarına da, doğrudan halk tarafından seçilmiş olmalarını gerekçe yaparak, bu sivil darbenin suçunu da, Türk seçmeninin üzerine atanlardır.

Sayın Yarbay'ım;müsterih olunuz, rütbeniz itibariyle emekli hakkını almış olmalısınız, baktınız, bu halk desteğine rağmen üzerinize gelmeye ve iktidarın tanımadığı yasaları, size uygulamaya kalkıyorlar, şerefinizle istifa edip emekli olur ve halkımızın arasına katılarak, vatan için çalışmaya devam edersiniz.

Bu satırların yazarı bendeniz de; seksenli yılların sonu, doksanlı yılların başlarında, İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesinde C.Savcısı olarak görev yaparken, o dönemin faşist Ceza ve Ceza Usul Yasalarına rağmen, demokrat ve hümanist yorumlarla görev yapmamz ve polislere fazla gözaltı süresi ve dolayısıyla işkence yapma imkanı tanımamamz nedeniyle, dönemin İzmir İl Emniyet Müdürü Şükrü YETİM tarafından, doğrudan Cumhurbaşkanı rahmetli ÖZAL'a “Bu savcı bize görev yaptırmıyor” gerekçesiyle şikayet edilmiş ve dört yıllık görev süremizin sonunda da,İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi C.Savcılığı görevinden alınarak başka göreve atanmıştık. Sonradan değişen, o zamanın faşist yasalarını zorlayarak, insancıl,demokrat ve hümanist yorumlarla,sanıklardan yana olarak, şerefli bir şekilde yürütmeye çalıştığımız görevimizden, albay rütbesine terfime yaklaşık bir buçuk yıl kala istifa ederek emekli oldum ve şu anda avukat ve yazar olarak milletime hizmet etmeye devam ediyoruz.

Yeri geldiği için, kendi özel hayatımızdan bir paragrafı siz okurlarımla paylaşma gereği duyduğum için özür diliyor ve kahraman Mehmet Yarbay'ımıza, milletimizin, kendisinin arkasında olduğunu tekrarlıyarak, onun kardeşi olduğu kadar bizlerin de kardeşi ve evladı olan şehidimiz Ali ALKAN için, kendisine yeniden baş sağlığı dileklerimizi sunuyoruz. 25/08/2015

Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat


23 Ağustos 2015 Pazar

DAHA 2009 DA ERDOĞAN KIVIRMAYA BAŞLADI DİYE BAŞLIK ATMIŞIZ



Bugünkü yazımızın başlığı biraz uzun oldu, ancak yazımız pek uzun olmayacak, bu günleri çok önceden görerek, 24/10/2009 tarihinde, yaklaşık altı yıl önce kaleme aldığımız, bugün yaşamakta olduğumuz olayları ve bugünden sonra da yaşamaya devam edeceklerimizi, o günlerde dile getirdiğimiz, “ERDOĞAN KIVIRMAYA BAŞLADI” başlıklı yazımıza, noktasına ve virgülüne dokunmadan aşağıda aynen yer vermek ve bu yazımızı, Tayyip Bey'e ve tüm AKP'lilere ve yandaşlarına ithaf etmek istiyoruz.

24/10/2009 tarihli, bugünlerde olacakları öngörerek yazdığımız yazımızın daha iyi anlaşılıp değerlendirilebilmesi için, şehit yüzbaşı Ali ALKAN'ın ağabeyinin isyanıyla ilgili haberi, aşağıda özetle veriyoruz.

Şehit yüzbaşı Ali Alkan'ın yarbay ağabeyi isyan etti !!!

Şırnak'ın Beytüşşebap ilçesindeki Ayvalık Jandarma Karakoluna düzenlenen saldırıda şehit olan Jandarma Yüzbaşı Ali Alkan, Osmaniye'de defnedildi. Şehidin kendisi gibi asker olan Yarbay ağabeyi Mehmet Alkan törene üniformasıyla katıldı. Yaşananlara isyan eden şehidin ağabeyi kardeşinin tabutuna sarılarak, "Buranın vatan evladı, 32 yaşında, daha vatanına, sevdiklerine doymadı, dünyaya doymadı, bunun katili kim? Bunun sebebi kim? Düne kadar 'çözüm' diyenler neden şimdi 'sonuna kadar savaş' diyor" dedi.

Bakalım, 24/10/2009 tarihli yazımızda, çözüm süreciyle ilgili olarak, biz neler yazmışız. İşte o yazımız.

ERDOĞAN KIVIRMAYA BAŞLADI.


AKP iktidarının ve iktidarın başı Sayın ERDOĞAN' ın, yoğun muhalefete rağmen, Kürt sorununu çözme konusunda gösterdikleri kararlılığın, yavaş, yavaş sulanmaya başladığını gözlemliyoruz.

Kürt açılımı adına olumlu bir adım olacağı düşünülerek, büyük umutlarla dağdan indirilip Habur sınır kapısından yurda sokulmaları sağlanan (34) kişiden oluşan PKK militan grubunun; en ufak bir pişmanlık göstermemeleri bir yana, kutlamalar eşliğinde Güneydoğu il ve ilçelerini topluca ziyaret ettikten sonra, Diyarbakır ilimize gelerek, burada da büyük ve coşkulu bir halk katılımıyla yapılan mitingli kutlamalarla PKK' nın siyasal uzantısı DTP ve PKK yandaşları tarafından, “Başkente hoş geldiniz” pankartlarıyla zafer kazanmış bir ordunun mensupları gibi karşılanmaları üzerine, ayağı yere değmeye ve gerçeklerle yüzleşmeye başlayan sayın ERDOĞAN, Kürt sorununu çözme rüyasından kısmen uyanmış ve verdiği demeçlerle,“Arzu etmeyiz ama bu işi tamamen sil baştan yaparız. Bu son şanstır diye düşünüyoruz. Bu dönemde başarılırsa, başarılır. Kimse de bizim gibi cesaret etmez bu işe. Birçok riski göze alarak adım attık, tıkanana kadar yolumuza devam edeceğiz, kararlıyız. Biz bunun devamını bekliyoruz. Devamı gelmezse yapacağımız bir şey yok. Arzu ediyoruz ki, bu çerçeve içinde bunun devamı gelsin. ” uyarısında bulunarak, lafla kıvırmaya başlamıştır.

Hayır sayın ERDOĞAN; büyük iddialarla Kürt sorununu çözeceğim diyerek adımınızı atmadan önce, Kürt sorunundan ne anladığınızı açıklamanız, bu sorunun sınırlarını çizerek içini doldurmanız, bu çerçevede nelerin yapılabileceğini ve nelerin yapılamayacağını açık ve net bir şekilde kamu oyuna açıklayarak altını kalın çizgililerle çizmeniz, bu sorun çözülürken ortaya çıkması muhtemel olumlu veya olumsuz her şeyi önceden düşünmeniz ve bu sorunu çözeceğinizden çok emin ise' niz bu hassas konuyu çözme girişiminde bulunmanız gerekirdi.

Sayın ERDOĞAN;
Bugünden sonra, başarısız olma hakkınız ve lüksünüz bulunmamaktadır.
Ok yaydan çıkmıştır.
Hele, bu konuda uğrayacağınız başarısızlığın sorumluluğunu, en başta muhalefet partilerimiz olmak üzere, hiç kimseye, en önemlisi de PKK ve yandaşlarına yüklemeye hakkınız yoktur. PKK ve yandaşları bugüne kadar gerçek niyetlerini açıkça ortaya koymuşlardır. Buna rağmen, PKK ve yandaşları doğrudan veya dolaylı olarak muhatap alınarak, Kürt sorununu çözeceğim diye ortaya çıktığınıza göre, bu sürecin sonunda başa dönülerek, Kürt sorununun çözümünde uğranılacak hüsranın tek sorumlusu, doğrudan AKP iktidarı ve iktidarın başı olarak siz olacaksınız. O nedenle, “bu son şanstır, arzu etmeyiz ama bu işi tamamen sil baştan yaparız.” gibi beyanlarla, lafları eğerek ve bükerek, kıvırmanın hiçbir anlamı yoktur.
Sürecin başarısızlıkla sonuçlanması ve başa dönülmesi halinde, yapmanız gereken davranış, batı demokrasilerinde olduğu gibi, tüm sorumluluğunuzu kabul ve itiraf ederek AKP liderliğini ve Başbakanlığı bırakmak olmalıdır. 24.10.2009


Güner YİĞİTBAŞI ( Emekli Savcı ) “


Tayyip Bey geçen zaman içinde Başbakanlığı bıraktı ama, Cumhurbaşkanı oldu, muktediri o da kesmedi, çözüm sürecinin başarısızlığını umursamadığı ve sorumluluğunu da üzerine almadığı gibi, sivil bir darbeyle, yürürlükteki Anayasal düzeni ve parlamenter sistemi şehit ederek, illegal olarak fiilen diktatörlüğünü (Başkanlığını) ilan etti.Çözüm süreci kumpanyasıyla, Kürtleri, PKK'lıları ve biz Türkleri aldattığını ve ülkeyi kan gölüne çevirdiğini hala kabul etmiyerek tornistan yapıp, şehit yüzbaşı Ali ALKAN'ın ağabeyinin isyanında dile getirdiği gibi, çözüm yerine, sonuna kadar savaş demeye başladı.Sözünde durmadı ve baldıran zehirini içmekten vaz geçti. Tayyip Bey'in, 301 Soma maden işçisinin ölümünden sorumlu bakanı da, utanmadan, onlarca korumaya ve zırhlı makam otosuna rağmen, bir imkansızı başararak, mucizevi bir şekilde, şehit olmak istediğini ilan etti.Sanırız, şehitlerimizin akan kanı, bu arkadaşın akıl ve ruh sağlığını etkilemiş olmalı.

Tüm bu olanlar karşısında haklı olarak isyan eden ve patlayan, doğruları söyleyerek, şehitlerimizin kanlarının akmasının tek sorumlusu olarak, en başta Tayyip Bey olmak üzere,AKP iktidarını sorumlu tutan şehit yüzbaşının ağabeyi yarbay'ın başına, umarız birşeyler gelmez.Şehidimizin ağabeyinin bu haklı isyanı, olmayan hükümete karşı darbeye teşebbüs ve paralelci olarak değerlendirilerek, bu utanma ve aymazlar, şehidimizin ağabeyinin defterini dürmeye kalkışmazlar.

Ülkesini seven ve tüm şehitlerinin kanlarının yerde kalmasını istemeyen Türk Milleti, şehidimiz J.Yzb. Ali ALKAN'ın ağabeyi yarbay'ın başına gelmesi muhtemel olan tüm olumsuzlukların takipçisi olmak ve ona sahip çıkmak zorundadır. 24/08/2015


Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat



21 Ağustos 2015 Cuma

TARİH SİZLERİ LANETLEYECEKTİR




Ülke, göz göre göre, 7 Haziran seçimlerinin yenilenmesine doğru sürükleniyor.

Sürükleniyor demek yanlış olur, Tayyip Bey ve emrindeki Yüksek Seçim Kurulu açıkladı, 1 Kasım 2015 günü seçimler yenilenecek.

Ülkede düzen kalmamış, can güvenliği yok, adeta bir iç savaş yaşanmakta, her gün üç beş asker ve polisimiz, PKK terör örgütü tarafından katledilerek şehit ediliyor, ekonomi bozulmuş, dolar bir hahtada üç lira seviyesine yükselmiş, ülke ve ülke insanı bu oranda fakirleşmiş, dış borç katlanmış, büyüme seviyesi düşmüş, yatırımlar durmuş, terör ve can güvenliğinin olmaması nedeniyle turizm çökmüş ve turizmden beklenen döviz gelirleri taban yapmış, kaçak sarayda muhtarları cebren huzuruna çağırarak nutuklar atan, kaçak sarayda yemekli davetler veren ve bu davete baş misafir olarak Atatürk düşmanı zatları çağırarak ağırlayan, ülkenin Anayasal düzenini değiştirdiğini, fiili başkanlık sistemini kurduğunu korkmadan açıklayan,Tayyip Bey; gözünü toprak doyursun, Atatürk'ün koltuğu Cumhurbaşkanlığı makamını beğenmiyor ve ben balon isterim diye ağlayarak tutturan, ayak direten fakir anne ve babasını güç dumda bırakan yaramaz çocuk misali, cumhurbaşkanlığı beni kesmiyor, ben bu ülkeye illaki başkan olacağım, ülkeyi babamın çiftliği gibi tek başıma idare edeceğim, Roma'yı yakacağım inadından bir türlü vaz geçemediği için, ateş çemberinden geçmekte olan ülkemizi, 1 Kasım 2015 de yeni bir seçime zorluyor.

Bize göre, Anayasal meşruiyetini tamamen yitirmiş,darbeci damgasını yemiş Kenan Evrenden hiçbir farkı kalmamış olan Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı sıfatı fiilen düşmüş olan Tayip Bey, kendi menfaatini ve hırslarını, ülkemizin ve halkımızın menfaatlerinin üzerinde tutarak, ülkemize ve ülke insanına ihanet etmektedir.

Anayasamızızn 116. maddesi çok açıktır. Bu madde de; “.......yeni seçilen Türkiye Büyük Millet Meclisinde Başkanlık Divanı seçiminden sonra yine kırkbeş gün içinde Bakanlar Kurulunun kurulamaması hallerinde de Cumhurbaşkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına danışarak seçimlerin yenilenmesine karar verebilir.” denilmektedir.Anayasanın bağlayıcı olmayan bu açık hükmüne rağmen,Tayyip Bey (dilimiz Cumhurbaşkanı demeye varmıyor) bu 45 günlük süreyi esnetme yetkim yoktur diyor.Allahım sen aklıma ve dilime mukayet ol.

Beni doğrudan halk seçti gerekçesiyle Cumhurbaşkanının tüm yetkilerini lastik gibi uzatarak esnettiği, aslında Anayasaya göre yetkisi olmayan konulara dahi burnunu sokarak karıştığı, parlamenter sistemi bekleme odasına alarak ve hatta fiilen kaldırarak, illegel fiili bir yönetim sistemi kurabildiği halde, aslında açıkça esnetme yetkisi olduğu 45 günlük süre beni bağlıyor, burada taktir yetkim yok, bu bir bağlı yetkidir diyerek, bizimle alay ediyor.Anayasaya gerçekten saygılı olsa,canımız yanmayacak.

Tayyip Bey, 45 günlük süre dolsa dahi, teamüllere göre, ana muhalefet partisi liderine hükümet kurma yetkisini vermeye ve kolisyon arayışlarını sürdürmeye yetkilidir.116. Maddedeki 45 günlük süre, asgari süre olup, bağlayıcı değildir.

Kaldı ki, Davutoğlu'nun başarısız kalarak hükümet kurma yetkisini iade ettiği tarih itibariyle ve henüz, Anayasanın ön gördüğü 45 günlük süre dolmamış olup, bu nedenle KILIÇDAROĞLU'na koalisyon hükümeti kurma yetkisinin verilmesi, Anayasamızın 116. maddesine aykırı değildir. KILIÇDAROĞLU'na 45 gün dolmadan önce verilecek olan yetki, bu arada 45 gün dolsa dahi,koalisyon kurma çalışmalarının devam edeceği makul süre için de geçerli ve meşru olacaktır.Sürenin bitmesine üç beş gün kalmıştır, bu süre içinde koalisyon kurma çalışmaları tamamlanamaz, yeterli süre kalmamıştır gerekçesiyle, KILIÇDAROĞLU'nun yetkilendirilmesi önlenemez.Günlük hayattan bir örnek verecek olursak, bir bankaya mesainin bitimine on dakika kala bir işlem için girdiğinizde,,işlemlerin uzaması nedeniyle, bu arada mesainin dolmasına rağmen, mesai saatleri içinde bankaya giren tüm müşterilerin işlemlerinin tamamlanması nasıl bekleniyor ve bankadaki müşteriler, işleri görülmeden kapı dışarı yapılamıyorsa, 45 günlük süre henüz bitmediğine göre, teamüller gereği, KILIÇDAROĞLU'na hükümet kurma yetkisi verilmeli ve hükümet kurma çalışmaları devam ederken, 45 günlük sürenin dolması halinde de, makul süre içinde hükümet kurma çalışmalarını tamamlamasına imkan tanınmalıdır.Anayasanın ve teamüllerin gereği budur.

Tayyip Bey de, bu gerçeği bal gibi bildiği için, KILIÇDAROĞLU'na yetki vermemek için, bir devlet adamına ve hukuk devletine yakışmayan, keyfi ve akıllara durgunluk veren bir gerekçe icat ederek, “Beştepenin adresini ve yolunu bilmeyenlerle kaybedecek vaktimiz yok” diyerek KILIÇDAROĞLU'nu devre dışı bırakmış ve Anayasa, yasa ve teamülleri bir kez daha açıkça ihlal etmiştir.

Bize göre, Tayyip Bey aslında büyük bir fırsatı kaçırmıştır.İşte sana ne güzel bir fırsat. KILIÇDAROLU'na davetiye göndererek, sana hükümet kurma yetkisi vereceğim, bu nedenle, seni Beştepedeki kaçak sarayımda bekliyorum desene. KILIÇDAROĞLU da, tıpış tıpış kaçak saraya gelsin ve tükürdüğünü yalasın.Bundan güzel fırsat olur mu?Gelmezse kendi bileceği iş.Hükümeti kurma yetkisi vermek üzere saraya çağırmama rağmen gelmedi diyerek, seçim meydanlarında yaygara ve AKP lehine propaganda yapar ve yararlanırsın.

Tayyip Bey; bu imkanlarına rağmen, KILIÇDAROĞLU'nun bir koalisyon hükümeti kurabileceğinden ve kendi kafasındaki seçimlerin yenilenmesi senaryosunun sonuçsuz kalacağından korkarak, risk altına girmemeyi tercih etmiştir.

Gelelim MHP lideri BAHÇELİ'ye; milliyetçi oylara ve şehit cenazelerine bel bağlayan BAHÇELİ, HDP'yi yok sayan, onu sistemin dışına iten tavrıyla, kendi partisine ve bu ülkeye yapabileceği en büyük kötülüğü yapmıştır.HDP takıntısı yüzünden,Meclis Başkanlığını AKP'ye, tabiri caiz ise, Tayyip Bey'e hediye ederek, Tayyip Bey'in elini güçlendirmiştir.

Anayasanın 116. maddesi ne diyordu; “Başbakanın güvensizlik oyu ile düşürülmeden istifa etmesi üzerine kırkbeş gün içinde veya yeni seçilen Türkiye Büyük Millet Meclisinde Başkanlık Divanı seçiminden sonra yine kırkbeş gün içinde Bakanlar Kurulunun kurulamaması hallerinde de Cumhurbaşkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına danışarak seçimlerin yenilenmesine karar verebilir.”

Dikkatinizi çekerim, Anayasanın 116. maddesi; Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına danışarak seçimlerin yenilenmesine karar verebilir diyor.
Anayasanın 114. maddesi de; seçim hükümeti için, “Siyasi parti gruplarından alınacak üye sayısını,Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı tespit ederek Başbakana bildirir. “diyor.

Anayasanın 114 ve 116. maddelerine göre, olası bir seçimlerin yenilenmesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanın önemli yetki ve görevleri bulunmaktadır.

Sayın BAHÇELİ'ye buradan soruyoruz; akıl ve demokrasi dışı HDP takıntınız nedeniyle Meclis Başkanlığını AKP'ye hediye etmekle, AKP'li Meclis Başkanının Anayasanın 114 ve 116. maddelerinde belirtilen seçimlerin yenilenmesine ilişkin yetkilerini, Tayyip Bey'in cebine koymadınız mı?AKP'li bir Meclis Başkanının, Tayyip Bey'e rağmen, Anayasanın kendisine tanıdığı yetkileri hür iradesiyle kullanamayacağını, bu yetkilerini Tayyip Bey'e rehin vereceğini düşünemediniz mi?Şayet, BAYKAL'a oy vererek, onun Meclis Başkanı seçilmesinin yolunu açmış olsaydınız, Tayyip Bey, dereyi görmeden paçayı sıvayamaz ve henüz Anayasanın öngördüğü 45 günlük asgari süre dahi dolmadan, 1 Kasımda seçimlerin yenilenmesi kararını kamuoyuna ilan edemezdi ve KILIÇDAROĞLU'na yetki vermek zorunda kalırdı.

Sayın BAHÇELİ; bu soruların cevabını veremeyeceğiniz çok açık, sizin bu kadar çapsız ve öngörüsüz bir lider olduğunuzu rüyamızda görsek inanmazdık doğrusu.Ama, acı da olsa, gerçek bu Sayın BAHÇELİ, yapacak bir şey yok.Umarız, yenilenecek olan seçimlerde halkımız sizin gerçek çapınızı değerlendirerek oy kullanır, sizi ve partinizi cezalandırır.

BAHÇELİ Bey, sizin yaptığınız bu ağır hata, devlet adamlığı ve parti liderliği ile asla bağdaşmamaktadır. Şimdi ne oldu? Yok saydığınız ve dışladığınız HDP, sizin ve Tayyip Bey'in sayesinde gidilecek olan bir erken seçim hükümetine girerek, ülke yönetiminde söz sahibi olacak ve sizi de yönetecek.HDP saplantınızda samimi iseniz, seçim hükümeti döneminde, umarız ülke dışına çıkar ve HDP'nin yönetimindeki ülkemizde yaşamazsınız.

Ülkenin ateş çemberi içinde yanıp tutuştuğu, seçim güvenliğinin kalmadığı, olağanüstü koşulların hüküm sürmekte olduğu bu ortamda, Türk halkına reva gördükleri bu akıl dışı, parti ve şahsi menfaatlerini ön planda tutan akıl almaz tutum ve davranışları ve politik manevralarından dolayı, tarih; TAYYİP Bey'i ve BAHÇELİ'yi asla affetmeyecek ve lanetleyecektir.22/08/2015

Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat



20 Ağustos 2015 Perşembe

TAYYİP BEY GERÇEKLEŞTİRDİĞİ DARBEYE UYGUN DAVRANIYOR




Ahmet Bey hükümeti kurma görevini Tayyip Bey'e iade ettikten sonra, CHP; hükümet kurma görevinin KILIÇDAROĞLU'na verilmesinin bir teamül olduğunu, CHP olarak bir koalisyon hükümeti kurmaya hazır olduklarını beyan ederek, görevin CHP Genel Başkanına verilmemesine ateş püskürüyor.

Bize göre, CHP, hiç umutlanmasın ve kızmasın.Adam, 7 Haziran gecesi seçim sonuçlarını alır almaz kararını vermiş, bir umutla, seçimlerin yenilenmesine ve başkanlık hayalinin gerçekleşmesine kilitlenmiş olup, dünya yıkılsa, Türkiye batsa erken seçimden asla vaz geçmez artık.

Tayyip Bey, Rizede hemşehrilerine seslenirken ne demişti, “isteseniz de istemeseniz de, ben fiili olarak yönetim sistemini değiştirdim, bundan sonra görev seçmenin, Anayasayı değiştirecek oranda oy vererek Anayasa değişecek ve benim getirdiğim fiili yönetim sistemi onaylanacak, fiili durum Anayasal bir tabana oturacak.” Tayyip Bey'e göre, istim arkadan gelecek.Tayyip Bey haksız da sayılmaz hani, millet olarak, önce şehirleri kurmaya ve daha sonra alt yapıyı tamamlamaya alışkın değil miyiz? Tayyip Bey de bu alışkanlığımıza güvenerek, sivil bir darbe ile arzu ettiği ve ne olduğu belirsiz başkanlık sistemini kurmuş ve bunun Anayasal alt yapısının oluşmasını beklemeye başlamıştır.

Bize göre, öncelikle yapılması gereken husus, hükümet kurma görevinin CHP'ye verilip verilmemesini tartışmak değildir.

Olası bir erken seçimden önce, acilen yapılması gereken; Tayyip Bey tarafından gerçekleştirilen sivil darbenin üzerine gidip, demokratik yollardan,Anayasanın ve yasaların öngördüğü tüm olanakları kullanarak, Tayyip Bey ile savaşmak, muhalefet partileri olarak ellerinde bulunan 290 küsur milletvekili ile ülkeyi ve meclisi ayağa kaldırmak ve Tayyip Bey'den bu sivil darbenin ve Başbakanlığı dönemindeki yolsuzlukların hesabını sormak olmalıdır.

En başta ana muhalefet partisi CHP olmak üzere, tüm muhalefet partilerimizin; halkın verdiği oyların üzerine yatarak, Tayyip Bey'in oldu bittiye getirdiği bu sivil darbesine karşı sessiz kalmaları halinde, Tayyip Bey'in hükümet kurma görevini CHP Genel Başkanına vermemesini eleştirmeye ve karşı çıkmaya hakları yoktur.

Sivil bir darbe ile parlamenter sistemi fiilen yok ederek arzuladığı başkanlık sistemini fiilen kurduğunu açıklayan Tayyip Bey, bir koalisyon kurmaması için emir verdiği, kendisinin mutlak vesayeti altındaki Ahmet Bey'in görevi iade etmesinden sonra, Anayasaya ve teamüllere aykırı olarak, bir Cumhurbaşkanının ağzına hiç yakışmayan sokak çocuğu ağzıyla dile getirdiği, “Beştepenin adresini bilmeyenlerle geçirecek vaktimiz yoktur”gerekçesiyle hükümet kurma görevini CHP Genel Başkanına vermeyeceğini dolaylı olarak açıklamakla, yaptığı sivil darbeyle uyuşan, kendi içinde çok tutarlı bir duruş sergilemiştir.

Tayyip Bey, mealen ne demişti? Yeniden hatırlayalım, isteseniz de istemeseniz de, ben fiilen yeni yönetim sistemimi kurdum, başbakan ve bakanlara dayalı yürütme erkinin yer aldığı parlamenter sistemi fiilen ortadan kaldırdım, başbakanlık koltuğu diye bir koltuk tanımıyorum, başbakanlık koltuğunu berber koltuğu haline dönüştürdüm, ülkeyi kaçak sarayımdan başkan olarak tek başıma yönetmeye başladım, sizlere de, benim durumumu Anayasal bir tabana oturtma görevi düşmektedir dememiş miydi?

Tayyip Bey'in bu oldu bittisine, sivil darbesine ses çıkarmayan, kuru bir eleştiri ile geçiştirerek bu darbeyi hazmeden ana muhalefet partisinin ve diğer muhalefet partilerinin, oturup, erken seçimin sonuçlarını beklemekten başka bir hakları yoktur.

Buradan seçmenlere de bir çift sözümüz var, baylar ve de bayanlar; herşey gözlerinizin önünde ceryan etti, bu ülkeyi çözüm süreci bahanesiyle korumasız bırakan, çözüm sürecine zarar verilmesin, şehit cenazeleri gelmesin de oylarımız azalmasın gerekçesiyle, PKK bölücü örgütünü başıboş bırakarak, asker ve polisi kışlasına ve karakollarına hapsederek PKK militanlarının silah bırakmaları bir yana daha da silahlanmalarına göz yuman ve çözüm süreci ile PKK'yı şımartıp, büyük bir beklenti içinde bıraktıktan sonra, yine oy uğruna çözüm süreci masasını devirerek, PKK'nın azgınlaşmasına ve onlarca şehit vermemize neden olan darbeci Kenan EVREN'in iskarpinli versiyonu Tayip Bey'in, Anayasamızı rafa kaldırarak, fiilen ilan ettiği ve yasallaşması için halkımıza dayatmada bulunduğu diktatörlükten önceki son çıkışta olduğunuzu asla unutmayınız. 20/08/2015



Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat








17 Ağustos 2015 Pazartesi

SENDE BİRAZ GURUR VARSA POLİTİKAYI BIRAKIRSIN




Kendisini, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı zanneden Ahmet Bey, size sesleniyoruz.

Şayet sizde biraz gurur varsa,ülkede parlamenter sisteme son verdiğini, istesek de istemesek de, fiilen yeni bir yönetim sistemi kurduğunu, Anayasayı tanımadığını açıkça itiraf ederek sivil bir darbe yaptığını söyleyen Tayyip Bey'in bu beyanından sonra, fiilen yok edilen ve bir berber koltuğu haline gelen Başbakanlık koltuğunu boşaltarak, politikayı bırakır ve Tayyip Bey tarafından uğratıldığınız bu aşağılanma karşısında, utancınızdan ülkeyi terkedersiniz.

Ama,sizde o gurur ve cesareti göremiyoruz Ahmet Bey.

Sözüm ona siz, görünürde, bir koalisyon hükumeti kurmakla görevlendirildiniz, ama uydusu olmaktan kurtulamadığınız, yaptığı darbeyle, sizi fiilen koltuksuz bırakan, yaptığı Anayasal darbeyi onayladığınız Tayyip Bey'in, kapalı kapılar ardında size verdiği gerçek görevin, bir koalisyon kurmama olduğunu, halkımızdan gizleyerek, halkımızı enayi yerine koyup aldatarak, koalisyon kuruyormuş gibi yaparak, CHP ve MHP ile görüşmeler yaptınız ve Anayasanın hükümet kurulması için ön gördüğü 45 günlük süreyi heba ettiniz, dün (17/08/2015) başarısızlıkla sona eren BAHÇELİ ile yaptığınız son koalisyon arayışı görüşmesinden sonra yaptığınız açıklamada; “koalisyon hükümeti kurmak için elimizden geleni yaptık, çok arzu etmemize rağmen başarılı olup koolisyon kuramadık” diyorsunuz. Bu sözleri söylerken, yalan konuştuğunuz, dilinizin sürçmesinden, tutuk konuşmanızdan açıkça anlaşılıyordu.

Tayyip Bey'in yaptığı darbe sonucunda, bize göre kırıntı halindeki, sembolik ve yetkisiz Başbakanlığı fiilen ve tamamen sonlanmış ve koltuksuz kalmış bulunan Ahmet Bey, Türk Milletinin gözünün içine bakarak yalan söylemektedir.

Ahmet Bey, hiçbir zaman CHP veya MHP ile bir koalisyon kurma niyetiyle hareket etmiş değildir.

Ahmet Bey; Türk Milleti istese de istemese de, fiilen yeni bir yönetim sistemi kurduğunu açıklayarak,yaptığı sivil darbe ile Anayasa tanımazlığını ve diktatörlüğünü ilan eden Tayyip Bey'in arzusu olan seçimlerin yenilenmesi sonucunu doğuracak olan oyalama taktiğini uygulayarak, Türk demokrasi tarihindeki en aciz Başbakan olarak ismini siyah harflerle olmayan demokrasimizin tarihine yazdırmıştır.

Tayyip Bey'in; açıkça itiraf ettiği gibi, isteseniz de, istemesenizde ibaresinde gizli olan, cebir yoluyla, Cumhurbaşkanlığı makamının nüfuzunu ve gücünü, Anayasada yer alan sorumsuzluk statüsünü kötüye kullanarak, parlamenter Anayasal düzeni devirerek, tek adam iradesine ve otoritesine dayalı, diktatoryal yeni bir yönetim sistemini fiilen yürürlüğe koyması nedeniyle, bize göre şu anda, Türkiye Cumhuriyetinin Anayasası askıya alınmış, bu fiili durum karşısında, Anayasanın öngördüğü Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık makamı diye makamlar kalmadığı gibi, Tayyip Bey'in Cumhurbaşkanı, Ahmet Bey'in ise Başbakan sıfatları fiilen kalkmıştır. Tayyip Bey'e, kendi isteği gibi, fiili Başkan dense dahi, Ahmet Bey'e ne denmesi gerektiği için, halkımız arasında ödüllü bir yarışma açılması uygun olacaktır.

Anayasa, Tayyip Bey tarafından fiilen rafa kaldırılarak, fiili yeni bir yönetim şekli kurulduğuna göre, bizim bu yazımız nedeniyle, Cumhurbaşkanlığı makamı ile Başbakanlık makamı hakarete uğramıştır gerekçesiyle, kimse yaygara yapmaya kalkışmamalıdır.Biz yazdıklarımızın arkasındayız.Hodri meydan. O kadar ki, Tayyip Bey'in Anayasa tanımayan, kendisini Anayasanın üzerinde gören, sivil bir darbe ile parlamenter Anayasl düzeni ortadan kaldıran ve suç oluşturan olup bittisi nedeniyle, bundan önce Tayyip Bey ve Ahmet Beylere hakaret edildiği iddialarıyla Cumhurbaşkanına ve/veya Başbakana hakaret suçlarından dolayı açılan tüm davaların, konusuz kaldıkları gerekçesiyle düşürülmesi zorunludur.

Bize göre, Anayasal suç işleyen ve Anayasal meşruiyetini kaybeden Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının, alenen Anayasayı ihlal etmesi ve sivil bir darbe yaptığını açıklaması karşısında, sade vatandaşların ne kanunsuzluklar yapabileceklerini düşünmek dahi istemiyoruz.

Tanrı, AKP iktidarının işgaline ve bundan kaynaklı olarak, bölücü PKK terör örgütünün şiddetine maruz kalan Türkiyemize ve Türk Ulusuna yardımcı olsun.18/08/2015


Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat

15 Ağustos 2015 Cumartesi

TAYYİP BEY'E AÇIK MEKTUP


Sayın Tayyip Bey; bu mektubumuza başlamadan önce, şu gerçeği haykırmak istiyoruz; sizin, Cumhurbaşkanı seçildiğiniz günden bu yana yaptıklarınız ve tüm söylemleriniz, tam anlamıyla, mevcut Anayasal düzene yönelik sivil bir darbedir.

Cumhurbaşkanı seçildiğiniz günden bu yana, sadece vatana ihanetle suçlanarak yargılanabileceğinizi söyleyen Anayasayı, Anayasamızın bu hükmüne güvenerek ve sığınarak, açıkça ihlal etmektesiniz.

Doğrudan milletin oylarıyla Cumhurbaşkanı seçilmenizi, Anayasal sorumsuzluğunuza da sığınmak suretiyle, bilerek ve isteyerek yanlış yorumlamakta ve milletin doğrudan seçtiği bir Cumhurbaşkanı olduğunuzu gerekçe yaparak, kendinizi Anayasanın üzerinde görmektesiniz.

Anayasal bir hukuk devletinde, böyle bir saçmalık asla olamaz. Yanılmıyorsak %52 oy oranı ile Cumhurbaşkanı seçildiniz, halkın %100'ünün oylarıyla Cumhurbaşkanı seçilmiş olsaydınız dahi, durum değişmeyecek ve siz de Cumhurbaşkanı olarak, yürürlükte bulunan Anayasnın tüm hükümlerine uymak zorundasınız.

Tayyip By; bugünkü gazetelerde yer alan, dün memleketiniz Rize'de yaptığınız konuşmada yer verdiğiniz beyanlarınız nedir Allahınız aşkına? Beni doğrudan halk seçti, ben Anayasa falan tanımam, kendi Anayasamı fiilen kendim yaratır ve kafamdan geçen yönetim tarzını fiilen oluşturur ve uygalamya geçerim, daha sonra halk, benim fiili yönetimime, AKP'ye Anayasayı değiştirecek çoğunlukta oy vererek, Anayasal meşruiyet kazandırmak zorundadır, halkımız bunu yapana kadar da, beni Anayasal yetki sınırlarımı aştığım gerekçesiyle sakın eleştirmesinler,şikayet etmeye yeltenmesinler, boşuna nefes tüketiyorlar, Anayasayı bir okusunlar, ben, ancak Vatana ihnat edersem yargılanabilirim demeye getiriyorsunuz.

Bu beyanlarınız; resmen ve alenen, parlamenter sisteme dayalı yürürlükteki meşru Anayasal düzene karşı giriştiğiniz darbenin çok açık ve net bir itirafıdır. Bu cüreti nereden alıyorsunuz?

7 Haziran seçimlerinden önce, Anayasayı ihlal ederek meydanlarda yaptığınız seçim propaganda miting konuşmalarında, parlamenter sistemi bekleme odasına aldığınızı başkanlık sisteminin gelmesi gerektiğini savunarak, bunun için de 400 milletvekili istediğinizi haykırıyordunuz, 7 Haziran seçimlerini, başkanlık sisteminin bir referandumu haline getirmenize rağmen, halkımız, size ve partiniz AKP'ye ancak %41 oy vermek suretiyle, sizin, fiilen bekleme odasına aldığınız parlamenter sistemden vazgeçmediğini açıkça beyan etmiş ve oy istediğiniz eski partiniz AKP'yi de, tek başına iktidardan düşürmüştür.

Sayın Tayyip Bey; 7 Haziran seçimlerinin bu sonucundan sonra kısa bir şaşkınlık dönemi geçirmiş olmanıza rağmen, Sayın BAHÇELİ'nin Meclis Başkanlığını gümüş tepsi içinde AKP'ye hediye etmesinden sonra biraz rahatladınız, eski güveniniz ve cesaretiniz geri geldi ve kısılan sesiniz, yeniden yavaş yavaş açılmaya başladı.

Tayyip Bey; Anayasanın, sadece kendi işinize gelen hükümlerinin varlığını kabul eden kısır hukuk anlayışınıza göre, 45 günlük süre içinde koalisyon hükumeti kurulamaması halinde, seçimlerin yenilenmesini sağlama yetkinize güvenerek, ülkemizde bir koalisyon hükümeti kurulmaması ve seçimlerin yenilenmesi için elinizden gelen gayreti gösteriyorsunuz, seçimler yenilsin ve AKP tek başına iktidar olsun özlemi içinde, başkanlık sistemi hayalinizi yeniden hortlatmış bulunuyorsunuz.

Oysa ki; ateş çenberi içindeki ülkenin, şu anda yönetim sisteminin değiştirilmesi gibi bir önceliği ve lüksü asla bulunmamaktadır. Sayenizde, uyguladığınız yanlış Suriye ve Ortadoğu politikaları ve çözüm süreci aldatmacalarıyla, ülkemiz yangın yerine dönmüş, hergün üç beş askerimizi ve polisimizi, bölücü PKK terörüne kurban vermekteyiz. Ancak, ülkenin acil çözüm bekleyen bu vahim durumu,sizin umrunuzda değil, ülkemiz, güllük ve gülüstanlık ve huzur içindeymiş gibi, rutin dış seyahatlerinize çıkıyor ve muhtarlarımızı kaçak sarayınıza davet ederek konuşuyor, kendinizle kavga ediyor ve kendinizi muhtarlarımıza ayakta alkışlatıyorsunuz, bu alkışlar sizi asla yanıltmasın, etrafınızı saran akılsız dostlarınız,sizin doğru yolda olduğunuz iyimserliğini yayarak, aslında size kötülük etmektedirler. Biz akıllı bir düşmanınız olarak, sizi uyarmak, yanlış yolda olduğunuzu açıklamak, bir yerde size ve güzel ülkemize iyilik yapmak amacıyla, bu açık mektubu yazma gereğini duymuş bulunuyoruz.

Tayyip Bey; siz ise, size karşı iyi niyetli olarak yapılan tüm uyarı ve eleştirileri yanlış yorumluyor, kişisel ve siyasal ihtirasınızın kör ettiği gözleriniz, sizin ve ülkemizin selameti ve iyiliği için yapılan haklı eleştirileri görmenize engel oluyor. Akılsız yüz dostum olacağına, akıllı bir dostum olsun sözü, sizin için hiçbir anlam taşımıyor. Siz, eleştirilere karşı, Cumhurbaşkanlığı makamını ön plana çıkararak, bu eleştirilerin size değil, doğrudan Cumhurbaşkanlığı makamına karşı yapıldığını zannediyorsunuz ve uyarı niteliğindeki demokratik eleştirileri dahi, Cumhurbaşkanlığı makamına karşı yapılmış bir hakaret olarak algılamyı yeğliyorsunuz.

Bu nedenle, biz bu açık mektubu, Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN'a değil, öncelikle vatandaş Tayyip ERDOĞAN'a yazdığımızı, Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanlığı makamı ile asla bir sorunumuzun olmadığını, bir hukukçu ve Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olarak,doğrudan Tayyip Bey'in şahsını ve Anayasa tanımaz tavrını eleştirrip uyarmak amacıyla, bu açık mektubu kaleme alma gereğini duyduğumuzu, özellikle belirtmek istiyoruz.

Sayın Tayyip Bey; seçmler, demokrasilerde gereklidir, ancak, asla yeterli değildir.Cumhurbaşkanlığı makamına, halkımızın yeterli sayıdaki oyu ile meşru bir şekilde seçildiniz, biz dahil, bu gerçeğe kimsenin bir itirazı olamaz Ancak, meşru bir seçimle iş başına gelen Cumhurbaşkanının, göreve başlarken, Anayasanın gereği olarak, namusu ve şerefi üzerine yaptığı tarafsızlık ve Anayasaya bağlılık yeminine uygun davranarak, başlangıçtaki meşruiyetini sürdürmesi de zorunludur.

Tayyip Bey; Anayasamızın, Cumhurbaşkanının vatana ihanet dışında sorumlu tutulamayacağı ve yargılanamayacağına ilişkin ilkesi, Cumhurbaşkanlığı makamına seçilen kişilerin; siyasal ve kişisel olgunluğa erişmiş, kişisel ve siyasal ihtiraslarından arınmış,demokrasi kültürünü özümsemiş ve demokrasiyi içselleştirmiş, demokrasinin nimetlerinden yararlanmak suretiyle bu makama seçilmiş olmaları nedeniyle, Cumhurbaşkanlarının, demokrasiye ve yürürlükteki Anayasanın sadece işine gelen ilkelerine değil, tüm ilkelerine saygı gösterecekleri var sayılarak, Anayasamızda yer almış bulunmaktadır. Bu sorumsuzluk ilkesi, Cumhurbaşkanlarının, Anayasanın hükümlerini rafa kaldırmalarının ve fiili yönetim biçimlerini uygulamaya koymalarının önünü açmak için getirilmemiştir.

Sayın Tayyip Bey; bu itibarla, Cumhurbaşkanının, vatana ihanet suçlaması dışında, Anayasaya göre sorumsuz olduğu ilkesinin ardına sığınarak, Anayasanın öngördüğü parlamenter sistemi rafa kaldırarak, bir dayatma ile “ kabul edin veya etmeyin, Türkiyede yönetim sistemi fiilen değişmiştir,fiili durumun hukuki çerçevesinin yeni Anayasa ile netleştirilmesi gerekiyor” diyemezsiniz. Bunu söylediğiniz anda, sivil bir darbe yapmış sayılırsınız. Ülkenin bir ateş çemberi içinde kaldığı bir dönemde, bu davranışı sergileyen bir Cumhurbaşkanı, bize göre, vatana ihanetin de ötesinde ve üzerinde, çok ağır bir suç işlemiş demektir.

Sayın Tayyip Bey; kendinizi ve ülkemizi gerçekten seviyorsanız, sizi, İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığından, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı ve daha sonra da en üst makam olan Cumhurbaşkanlığı makamına taşıyarak, sizi şereflendiren, onurlandıran ve bir daha kırılması imkansız bir siyasi rekora eriştiren ve size bir mucize yaşatan Türkiye Cumhuriyetinin tüm vatandaşlarına en küçük bir saygınız ve sevginiz varsa, Türkiye Cumhuriyetini kuran unsurlardan biri olan demokrasiye saygılı şerefli ordumuzun ve bugüne kadar demokratik seçimlerin tüm sonuçlarına daima saygılı olan halkımızın sabrını daha fazla test etmeyiniz lütfen.

Sayın Tayyip Bey; son söz olarak şu gerçeğe de dikkatinizi çekmek istiyoruz. Hani siz, Anayasayı ihlal ederken sürekli kendinize gerekçe yapıyorsunuz ya, %52 oranındaki çoğunluk oyuyla millet beni doğrudan Cumhurbaşkanı seçti diyerek kibirleniyorsunuz ya, oysa ki, köprülerin altından çok sular aktı Tayyip Beyciğim,siz herşeyinizi ortaya koyduğunuz, Anayasadaki tarafsızlık yemininizi ihlal edip, AKP adına meydanlara çıkarak, propaganda kouşmaları yaptığınız, başkanlık sistemini halk oyuna sunduğunuz 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarını niçin görmezden geliyorsunuz, bu sonuca niçin saygı göstermiyorsunuz,%41 oy alarak, %52 lerden, %41'lere gerilediğinizi, Anayasayı değiştirecek oyu alamadığınız gibi, desteklediğiniz eski partiniz AKP'nin tek başına iktidardan düştüğünü, halkın size güvensizlik oyu verdiğini, niçin görmezlikten geliyorsunuz? Aslında, 7 Haziran seçim sonuçlarını hiç unutamadınız, hala o yenilginin acısını ve sürprizini yaşıyorsunuz, son bir ümitle, seçmeni kandırmaya ve algı yaratmaya çalışıyorsunuz.

Tayyip Bey; ülkenin içinde bulunduğu bu ateş çemberi altında yapılacak olan yeni bir erken seçimde de yenilgi alacağınız ve başkanlık hevesinizin kursağınızda kalacağı kesin olup, bu taktirde kaybedeceğiniz tek şey'in, seçim ve başkanlık olmayacağını, Cumhurbaşkanlığınızın da tartışmaya açılacağını, sizin iyiliğinizi isteyen akıllı bir düşmanınız (aslında gerçek dostunuz ) olarak belirtmeyi görev sayıyoruz.

Tayyip Bey; sürçü lisan ettik ise, affediniz.Demokratik, düşüğnce ve düşünceyi açıklama özgürlüğümüzü kullanarak yapmış bulunduğumuz tüm eleştiri ve uyarılarımız, sizin ve ülkemizin iyiliği, selameti, huzuru ve demokrasimizin geleceği içindir, bu vesileyle saygılarımızı kabul buyurunuz lütfen.15/08/2015



Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat

10 Ağustos 2015 Pazartesi

LİDERLERİ ORTAK TAVIR ALMAYA ÇAĞIRIYORMUŞ




Müstafi (istifa etmiş) geçici başbakan Ahmet Bey; liderleri, silahların bırakılması için ortak tavır almaya çağırıyormuş.Günaydın Ahmet Beyciğim, muhalefet partileri, siz köşeye sıkışınca mı aklınıza geliyor, çözüm süreci aldatmacasına, muhalefetin mutabakatını alarak mı başladınız, daha birkaç gün önce CHP, PKK ve IŞİD terörünün nedenlerini,boyutlarını ve çözüm tedbirlerini ve alınması gereken önlemleri araştırmak, tartışmak ve belirlemek amacıyla bir meclis araştırması yapılması önergesi vererek, tatildeki meclisi olağanüstü toplantıya çağırmış olmasına rağmen, bu önergeyi elinin tersiyle iterek, MHP'nin de desteğiyle ret edenler, sizler değil misiniz Ahmet Bey? Şimdi hangi suratla liderleri ortak tavır almaya çağırıyorsunuz?

Muhalefet partilerinin elinde, devlet gücü mü var, yetki mi var? Tüm güç ve yetki, müstafi Başbakan olarak, sizin elinizde, gerçekten basiretli bir devlet adamıysanız, silahların bırakılması ve terörün önlenmesi için gereken tedbirleri alınız.

Siz,aslında, muhalefet partilerine, bizim başından beri yanlış olan Kürt ve Suriye politikalarımızı ve çözüm sürecimizi eleştirmeyiniz, bizi daha fazla köşeye sıkıştırmayınız ve lütfen susunuz demek istiyorsunuz.

Ahmet Bey, biz de diyoruz ki; AKP'nin liderleri olarak, tüm bu olayların tek sorumlusu olan sizi ve Tayyip Bey'i, Kürt ve Türk tüm halkımızdan özür dileyerek, görevlerinizden çekiliniz. Belki o zaman günahlarıınızın bir kısmını affettirmiş olabilirsiniz.

Bugün (10/08/2015) haberleri almak üzere, televizyonlarımızı korkarak ve elimiz titreyerek açtık ve yine bombalı ve silahlı saldırı ve şehit haberleriyle karşılaştık.

Kim ne derse desin, tüm gönül rahatlığı içinde iddia ediyoruz, bu olayların tek sorumlusu, sizlersiniz ve tüm AKP iktidarıdır.

Tüm şimşekleri üzerimize çekeceğimizi ve belki de çok ağır eleştiriler alacağımızı bilerek, doğruları söylemekten korkmadan, çok samimi olarak söylüyoruz ki; bugünkü terör eylemlerinin sorumlusu, PKK militanları,sempatizanları ve HDP yetkilileri değildir. Bugün yaşamakta olduğumuz, ülkeyi kan gölüne çeviren terör eylemlerinin sinyalini, PKK yöneticeleri, çatışmazsızlık dönemi içinde defalarca verdiler ve barış ve çözüm süreci adı altında bize vaat ettiklerinizi bir an önce yerine getiriniz, bizi daha fazla oyalamayınız, ne yapacaksanız bir an önce yapınız, aksi halde olacaklardan sorumlu biz değiliz diyerek, sizleri uyardılar.

Şimdi diyeceksiniz ki; ama, PKK'lılar da verdikleri sözü tutmadılar, silahlarını bırakmadılar ve ülkeyi terk etmediler, PKK ve yandaşları, hükumet olarak bize emir ve talimat veremez, biz Türkiye Cumhuriyeti Devletiyiz. Devletimizin itibarı var.

Bizi güldürmeyiniz, siz, AKP iktidarı olarak, devletimizin itibarını daha önce düşünecektiniz, Türkiye Cumhuriyeti Devletinde itibar ve saygınlık mı bıraktınız? Sizin yönetiminizdeki Türkiye Cumhuriyetinin itibarı sıfır zaten.

Siz, barış yapacağız iddiasıyla, halkımızdan ve muhalefet partilerimizden gizleyerek, PKK ile kapalı kapılar ardında masaya oturarak görüşmelere başladıysanız, o kadar ki, bu görüşmelerin dedikodu olarak kamuoyuna sızması üzerine de, bu görüşmeleri inkar ederek, PKK ile görüştüğümüzü iddia edenler alçaktır diyerek yalan söylediyseniz, Kürt sorununu çözme iddiasıyla, bu sorunu, Kürt seçmenlerin oylarını cebinize indirmek için politik çıkarlarınıza ve seçim kazanmaya alet edip istismar ettiyseniz, tüm halk kesimlerinin ve siyasal partilerin üzerinde mutabakata varmaları gereken milli bir sorunu, tek başınıza ve gizlice çözme adına, terör örgütüyle aynı yatağa girdiyseniz, çözüm sürecinin içini doldurmaz, karşı tarafın tüm taleplerini ve buna karşılık sizin karşı önerilerinizi açık ve net bir şekilde ortaya koyarak görüşme yapmak yerine, günü kurtarmak için, oyalama taktikleri ile çözüm süreci tiyatrosunu sahneye koyduysanız, sözünü tutmayarak silahlarını bırakmayan ve ülkeyi terk etmeyen silahlı grupları görmezden gelerek, onların silahlarını bırakmaları bir yana daha da silahlanmalarına, bölgede hakimiyet kurmalarına, yol kesip aramalar yapmalarına, polis teşkilatı kurmalarına, vergi adı altında haraç toplamalarına, alenen silahlı olarak dolaşmalarına göz yumarak, PKK'nin daha da güçlenmesine, yığınak yapmasına ses çıkarmadıysanız, PKK sözünü tutmayarak silahlarını bırakmadığı halde, çözüm sürecini o tarihte askıya alarak, PKK ile mücadele etmediyseniz, askeri, kışlasına ve polisimizi, karakoluna hapsederek, etkisiz bıraktıysanız, tamamen sizin tarafınızdan şımartılan ve nasıl olsa bunlar ne istiyorsak yapıyorlar ve ne yapıyorsak göz yumuyorlar düşüncesine kapılan ve hayal kırıklığı yaşayarak,siyasal iktidar tarafından aldatıldığına inanan ve kaybedecek hiçbir şeyi bulunmayan PKK, size karşı isyan bayrağını açar ve ülke kan gölüne gelir kardeşim.

Bu nedenle, ülkenin bugün içinde bulunduğu bu kan gölünün yegane sorumlusu sizsiniz, bundan sonra, PKKya karşı güvercin olmaktan,şahin olmaya kalkışsanız ve PKK ile onun anladığı dilden mücadele etseniz dahi, sizin bu sorumluluğunuz asla ortadan kalkamaz, ama siz, siyasal ihtirasınızın esiri olarak, dün, ülkedeki çatışmasızlık ortamını, seçim başarınız için kötüye kullandığınız gibi, bugün de atı alan Üsküdarı geçtikten sonra gecikerek ve mecbur kalarak uygulamaya koyduğunuz PKK ile silahlı mücadeleyi de, olası bir erken seçim için propaganda malzemesi olarak kullanacak ve şehitlerimizin kanından, mutlu sona erişmeyi deneyeceksiniz.

Pişkinliğinizi ve aymazlığınızı bırakarak, sorumluluğunuzu kabul edip, halkımızdan ve çok iddialı bir laf olacak ama, şimşekleri üzerimize çekeceğimizi bilerek söylüyoruz, PKK terör örgütünden özür dilemezseniz ve siyasal ihtiraslarınızı tatmin etmek için, burnunuzun doğrultusunda ülkeyi yönetmeye devam ederseniz, bu terörün sonlanmayacağını söylemek için falcı olmaya gerek olmadığını, üzülerek belirtmek zorundayız.

Biz; sizin, yanlış ve gayri samimi,oy avcılığına ve siyasi istismara yönelik çözüm sürecini başlatmanız üzerine yazdığımız eski makalelerimizde, bugün olanları, o günden tahmin ederek;“büyük bir beklenti içine sokulan PKK' nın, beklentilerinde hayal kırıklığına uğraması halinde, terörün, bugünleri de aratacak oranda şiddet kazanacağını düşünüyoruz.” diye yazarak, sizleri uyarmıştık.

Keşke yanılmış olsaydık.

Sayın Ahmet Bey; muhalefet partilerine çağrı yapmanıza hiç gerek yok.Çözüm, Başbakan olarak sizin elinizde, yapmanız gereken tek şey; kaçak saray sakinini, Anayasal yetki sınırları içine çekilmesi konusunda uyarmak ve kaçak saray'ın vesayetinden kurtularak, parlementer sistemin gerçek bir başbakanı olduğunuzu, tüm yetkilerin doğrudan size ait olduğunu hatırlayarak, ülke yönetimine ilişkin tüm kararları, kaçak saraydan bağımsız alarak uygulamaya koymak ve kaçak sarayın erken seçim isteğine şiddetle karşı çıkmak olmalıdır. Bakınız, bu dediklerimizi yapabilirseniz, omuzunuzdan büyük bir yük kalkacak, dünyaya yeniden gelmiş gibi hafifleyeceksiniz ve sorunların çözümünün önündeki engel kalkacaktır.

En başta terör olmak üzere, ülkemizin yaşamakta olduğu tüm sorunların, uzun vadede kesin ve nihai çözümünün olmazsa olmaz tek şartı ise; milletimizin artık uyanarak ve gerçekleri görerek,olası bir erken seçimde kullanacağı akılcı oylarıyla, kaçak saray sakini başta olmak üzere, AKP iktidarını bir daha ayağa kalkamayacak şekilde, demokratik yöntemle sandıkta boğmasıdır. Ülkenin kurtuluşu ve sükunete ermesi için bunun başka yolu yoktur. 10/08/2015


Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat

7 Ağustos 2015 Cuma

SEVGİLİ ATATÜRK



Sevgili ATATÜRK; sizin kurduğunuz ve Türk Gençliğine ve Milletine emanet ettiğiniz Türkiye Cumhuriyetinin, içinde bulunduğu, bugünkü içler acısı manzarasını gördükçe, içimiz kan ağlıyor, kalbimiz sıkışıyor.

Emanetiniz olan ülkemiz ve Türkiye Cumhuriyeti, muhteris, beceriksiz ve beceriksiz olduğu kadar vurdumduymaz, ATATÜRK düşmanı, kendi siyasal ve şahsi çıkarlarını, Türkiye Cumhuriyetinin yüce menfaatlerinin üzerinde gören, ülkemizi, demokratik ve laik hukuk devleti olmaktan çıkaran, milli duygularımızı yok eden, ulus ve millet kavramının yerine, İslam dinine ve Hanefi mezhebine dayalı ümmet kavramını öne çıkaran, ülke insanlarını, dinine,mezhebine,imam hatipte okuyup okumadığına, etnik kökenine göre bölüp ayrıştıran, kamplara bölen, Anayasa, yasa ve hukuk tanımayan, ülkeyi, ben yaptım oldu usulü ile keyfine göre idare etmeye çalışan, yanlış dış politikalar ve icat ettiği Kürt sorunu ve çözüm süreçleriyle ülkeyi adeta iç savaşa sürükleyen, son günlerde hergün birkaç güvenlik görevlimizin şehit edilmelerine neden olan, son yapılan seçimlerde tek başına iktidardan düştüğü halde, alem edip kallem edip, ülkeyi hala tek başına idare etmeye çalışan, seçim sandığına ve buradan çıkan sonuca önem verir gözükmesine rağmen, seçim sonuçlarını bir türlü içine sindiremeyerek, kumarda kaybeden kumarbaz misali, kaybettiği oyları belki geri alırım mantığı ile ülkeyi yeniden gereksiz bir erken seçime sürüklemek isteyen, senin Çankaya Köşkünü beğenmeyerek, daha doğrusu, Çankaya Köşkünde senin rüyalarına gireceğinden ve rahatsız olacağından korkarak, senin Ankara halkına emanetin olan ATATÜRK Orman Çiftliğini talan ederek, buraya, milyarlar harcayıp kaçak saray ve Osmanlı padişahlarına özenerek, külliye inşa ettiren köhne bir zihniyetin işgali altındayız.

Sevgili ATATÜRK, seni çok seven ve özleyen bir Atatürk ve Cumhuriyet çocuğu olarak niyetimiz, asla sizi üzmek değil, içimiz sıkıldı,nasıl sıkılmasın ki, dün (07/08/2015) yine televizyonlarımızdan, Silopi ilçemizde güvenlik güçleri ile bölücü PKK militanları arasında silahlı çatışma çıktığı, PKK militanlarının Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı kalkışma içine girdikleri, üç vatandaşın öldüğü, birisi ağır olmak üzere iki polisimizin yaralandığı, evlerin ve araçların ateşe verildiği haberini almış bulunuyoruz.

Bu koşullarda, bir vatandaş olarak, ne yapabiliriz, sıkıntılarımızı içimizden nasıl atabiliriz diye düşünürken, birden bire aklımıza siz geldiniz sevgili ATAM.Yine sizden medet umarak, sizinle söyleşip içimizi dökmek ve rahatlamak istedik. Sizi üzecek isek, şimdiden özür diliyoruz.

Sevgili ATAM; biz, böyle sıkıntılara ve üzücü olaylara, sizin kadar, pek alışkın değiliz, sizin dış düşmanlara, emperyalistlere karşı verdiğiniz kurtuluş savaşının bir benzerini, iç düşmanlara karşı vermek durumu ile karşı karşıya olduğumuzu üzülkerek beyan etmek zorundayız.

İşin en acıklı yanı da, ülkenin içinde bulunduğu, ülkeyi bölünmeye ve bir iç savaşa götürecek olan bu tehlikeden, iş başındaki siyasal iktidar haberdar değil. Ülkeyi bu duruma getiren de kendileri olduğu için,siyasal iktidar, ülkenin içinde bulunduğu bölünme ve iç savaş tehlikesini bir türlü kabul etmek istemiyor, daha doğrusu işine gelmiyor.

İş başındaki, seçimle iktidardan düşen, seçimlerden bu yana iki ay geçmesine rağmen koalisyon kurma çabalarını hafiften alarak, adeta işgalci konumuna gelen siyasal iktidar, varsa yoksa, ne yaparım da, tekrar tek başına iktidara gelir ve ülkeyi sömürmeye devam ederimin hesaplarını yapmakla meşgul.

İş başındaki siyasal iktidar, Kürt sorununu çözeceğim savıyla, silahlarını bıraktıramadığı halde, bölücü PKK örgütüyle müzakere masasına oturmuş, seçim kazanmak için, PKK örgütüne taviz üstüne tavizler vermiş, Güneydoğu Anadolu Bölgemizin alan hakimiyetini PKK militanlarına terkederek, sizin Türkiye Cumhuriyetini kendilerine emanet ettiğiniz batı bölgelerimizdeki sizin ilkelerinizi savunan, silahsız ve barışçıl gösteri yapan gençlerin üzerine güvenlik görevlilerini saldırtmasına ve orantısız güç ve şiddet kullanmasına rağmen, Güneydoğu başta olmak üzre, ülke genelindeki çoğu illerimizde, sikahlı ve molotof kokteylli şiddet eylemi yapan bölücü PKK militanlarına göz yumulmaktadır.

Siyasal iktidarın; 7 Haziran seçimleri öncesinde, Kürt seçmenine şirin gözükerek, şehit cenazelerinin önünü alarak,seçim kazanmaya yönelik bu hoş görü ve aymazlığı, 7 Haziran seçimlerinde tek başına iktidardan düşmeleri üzerine sonlanmış ve taktik değiştiren siyasal iktidar, milliyetçi ve şahin politikalar izlemeye başlayarak, PKK militanlarıyla olan mütareke koşullarına son vererek, çözüm sürecini rafa kaldırmış ve uygulamaya koyduğu bu yeni şahin politikayla gideceği bir erken seçimle, yeniden tek başına iktidar olma arayışına girmiştir.

Sevgili ATAM, sizin anlayacağınız, iktidardan düştüğü halde, bir koalisyon hükumeti kurma bahanesiyle ülkeyi tek başına idare etmeyi sürdüren siyasal iktidar,sizin kurmuş olduğunuz laik Türkiye Cumhuriyetini adeta ateşe atmış bulunmaktadır. Türkiye Cumhuriyetinin geleceği karanlıktır, ancak, sizin biz Atatürkçü ve yurt severlerin gönlünde ve yüreğinde yakmış bulunduğunuz ve hiç sönmeyecek olan özgürlük ve demokrasi ateşi ile “ne mutlu Türküm diyene” diyerek veciz bir şekilde ifade ve sembolize ettiğiniz millet şuuru, hiç şüpheniz olmasın ki, bu karanlıkları dağıtacak ve Türkiye Cumhuriyetinin üzerindeki kara bulutlar dağılarak, ülkemiz üzerinde yeni bir güneş doğacaktır.

Sevgili ATAM, bencillik yapıp, sıkıntılarımızı dağıtarak moral bulabilmek ve sizden güç ve umut alabilmek için sizinle yapmak zorunda kaldığımız bu söyleşiden, sizin üzülmeyeceğinizi, zira Türk Gençliğine ve Türk Milletine güvendiğinizi, bölünmenin ve bir iç savaşın eşiğine gelen ülkemizin, bu sıkıntıları da kolaylıkla aşabileceğini bildiğinizi ve ülkemiz adına herhangi bir endişeye kapılmayacağınızı bilmemiz nedeniyle,ülkemizin kötü yönetiminden kaynaklı bu sıkıntı ve üzüntülerimizi sizinle paylaşmakta bir sakınca görmediğimizi, özellikle ifade etmek istiyoruz.

Sevgili ATATÜRK; iş başındaki siyasal iktidar, Türkiye Cumhuriyetinin bütün kurumlarını bozduğu gibi, yargıyı da vesayeti altına almış ve senin kurduğun Türk Ordusu, siyasal iktidarın kumpaslarıyla mahkemelerde ve zindanlarda süründürülerek güçsüz bırakılmıştır.

Sevgili ATAM; siz ne ileri görüşlüymüşsünüz ki;siyasal iktidarların emri altına girmesinler, kendilerini siyasal iktidarların savcısı olarak görmesinler diye, savcılarımızın ünvanlarının başına Cumhuriyet kelimesini ekletmiş ve savcılarımızın, psikolojik olarak, kendi aidiyetlerinin siyasal iktidarlar değil, Cumhuriyet ve Cumhuriyetin ilkeleri olduğunu anlamalarının yolunu açmışsınız.

Maalesef, ünvanlarının başnda yer alan Cumhuriyet nitelendirmesine rağmen, azınlıkta da olsalar, kendilerini, siyasal iktidara ait alelade bir memur olarak görerek görev icra eden savcılarımızın açtıkları yasal olmayan usulsüz ve haksız davalarla basınımızın susturulmaya çalışıldığını da bilmenizi istiyoruz.

Sevgili ATAM; ülkemizi bölünmenin eşiğine getiren ve ülkemizde iç şavaş çıkaran bölücü PKK militanlarına karşı, iş işten geçtikten sonra mücadele etmeye başlayan iş başındaki siyasal iktidar, o kadar güçsüz ve itibarsız ki,siyasal iktidarın, ülkemizdeki İncirlik Üssünü kendilerinin savaş uçaklarının kullanımına açtığı sözüm ona stratejik ortağımız ve müttefikimiz olan ABD, siyasal iktidarın, kandildeki PKK kamplarına yönelik göstermelik bombalama girişimlerine müdahale ederek, PKK mevzilerinin bombalanmamasını ima eden açıklamalarda bulunma cüretini gösterebilmiştir.İş başındaki düşük siyasal iktidar, tam bir aymazlık içinde, ülkemize zarar vermeye devam etmekte ve ne yazıktır ki, hiç kimsenin sesi ve soluğu çıkmamaktadır.

Sevgili ATAM gerçekten siz o kadar dahi ve ileri görüşlüsünüz ki, seksen doksan sene öncesinden bugün olacakları görmüşsünüz ve o eşsiz Gençliğe Hitabenizde;

Ey Türk Gençliği!



Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”deme gereğini duymuşsunuz.
Sevgili ATAM; bu günlerde olabilecekleri yıllar öncesinden görebildiğiniz ve Türk Gençliğine ve Milletine yol gösterip güvendiğiniz için, bu söyleşimizden dolayı, ülkemiz ve milletimiz adına bir endişe ve üzüntü duymayacağınızı umuyor ve Türk Milletine güvenmeye devam etmenizi diliyor,sizi rahmetle,minnetle ve özlemle anıyoruz.08/08/2015






Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat