Bugün
5.Nisan.2016 avukatlar günü.
Her yılın
belirli günlerinin, vahşi kapitalizmin rant elde etmesi amacıyla
paylaşılarak, çeşitli isimler altında bazı özel günlere
tahsis edilerek kutlanmasından sonra, “anneler günü” dışındaki
bu özel günlere pek iltifat etmemekle birlikte; demokrasinin ve tüm
özgürlüklerin teminatı olan savunma ve hak arama özgürlüğünün
hayata geçirilmesinin mümtaz neferleri, uzun hakimlik ve savcılık
görevinden sonra aralarına katılmakla gurur duyduğum, yargının
üç kurucu unsurundan bize göre en önemlisi olan savunma ayağının
onurlu temsilcileri avukatlarımızın avukatlar gününe de,
anneler günü gibi özel bir değer vermekteyiz.
Avukatlara
verilmesi gereken önem ve değer,onların şahıslarına değil,
temsil ettikleri ve yerine getirdikleri savunmanın ve savunma
hakkının kutsalığından ve tüm özgürlüklerin teminatı
olmasından kaynaklanmaktadır.
Biz,yargının
üç kurucu unsurundan, iddia,savunma ve karar makamlarının tümünde
oturan ve bu makamlarda görev yapan bir hukukçu olarak diyoruz ki;
hakim olsun, savcı olsun, bir hukukçunun erişebileceği en üst ve
son makam, savunma, yani avukatlık makamıdır.
Bu nedenle,
sıfatı,makamı ve mevkii ne olursa olsun, herkesin, avukatlarımıza
hak ettikleri değeri vermeleri, savunma mesleğine saygı duymaları
gerekir.
Hiç dikkat
ettiniz mi? Hakkında en küçük bir iddiada bulunan herkes'in, ilk
önce kapısını çaldığı kişi avukatlardır. Hatta, suçlanan
kişinin bizzat avukat olması halinde dahi, suçlanan o avukatın da
ilk kapısını çaldığı kişi, avukatlar olmaktdır.Bu örnek
dahi, savunmanın ve avukatın önemini gözler önüne sermektedir.
Peki, ülkemizde
savunma mesleğine ve bunu icra eden avukatlarımıza hak ettikleri
gereken önem verilmekte midir?
Malesef bu
soruya olumlu bir cevap verebilmemiz mümkün değildir.
Gerektiğinde
Yüce Divanda yargılanan Başbakanların ve Bakanların dahi
savunmalarını üstlenen avukatlara, ülkemizde verilen değer,
üçüncü dereceden bir devlet memuruna verilen değerin dahi
altındadır.Bu örneği niçin veriyoruz? Niyetimiz üçüncü
dereceden memura değer vermemek, onu küçük görmek değildir,
yanılmıyorsak üçüncü dereceden itibaren, 3,2 ve 1. dereceye
terfi eden devlet memurlarına yeşil pasapor verildiği halde,
avukatlarımıza yeşil pasaport dan yararlanma hakkı dahi
tanınmamaktadır.İzmir Barosu dahil, tüm barolarımızın ve
Türkiye Barolar Birliğinin uzun yıllara dayalı uğraşılarına
rağmen, hem de avukatların söz sahibi olduğu Türkiye Büyük
Millet Meclisinden, avukatlarımıza yeşil pasapor hakkı veren
yasal değişiklik geçememiştir. Bunun asıl sorumluları,
Meclisten çok, Meclise bu konuda yasal değişiklik tasarısını
sunmak istemeyen iş başındaki siyasal iktidarlardır.
Demokrasinin
ilkelerini, insan hak ve özgürlüklerini içlerine sindirememiş
olan siyasal iktidarlar ve onların emir kulu olan emniyet güçleri,
avukatlarımızı, bu ülkede potansiyel suçlu bir kitle olarak
görmekte ve en küçük bir fırsatı yakalamaları halinde
avuakatlarımızı yerlerde sürükleyerek tartaklamayı kendilerine
hak görmektedirler.
Yargının üç
kurucu unsurundan birisi olan ve avukatlarla birlikte görev yapan
hakimlerimizin azımsanamayacak olan bir bölümü de; maalesef,
savunma makamını ve avukatlarımızı, görev yapmalarının önünde
bir engel olarak görmekte, savunma makamının hakkını vermeye
çalışan ve üstlendiği görevi hakkıyla yerine getirmek, maddi
hakikate ulaşmak, adil yargılanma hakkını hayata geçirmek için
çırpınan ve yeri geldiğinde hakim ile hukuki tartışmaya girmek
zorunda kalan avukatlarımızı, dışarı atmakla tehdit
edebilmekte, buna cüret edemese de, avukatlarımızın asaplarını
bozmakta, dikkatlerinin dağılmasına neden olmaktadırlar.
Bunda, bazı
avukatlarımızın da, temsil ettikleri savunma makamının hakkını
vereremeyerek,gerektiğinde hakim karşısında dik duramayışlarının
da büyük katkısının olduğunu biliyoruz.
Şu anda
avukatlık yapan bu satırların yazarı olarak, duruşmalarda
başımıza gelen yaşadığımız canlı olaylardan bir örnek
verecek olursak; ismi lazım değil, yakın bir tarihte, İzmir
ilindeki bir ağır ceza mahkemesinde, avukat olarak savunma makamını
temsil ederken, ihsası rey anlamında ve hatta reddi hakim
koşullarını taşıyan, tarafsız bir hakime yakışmayacak
beyanlarda bulunan mahkeme başkanıyla haklı olarak girdiğimiz
tartışmaya tanık olan tanımadığımız ve o anda farkına dahi
varmadığımız bayan bir stajyer avukatın, duruşmanın bitiminde
arkamızdan yanımıza gelerek, bizi tebrik edişini, savunma
makamının hakkını veren ve gerektiğinde mahkeme başkanıyla
sert tartışmalara girebilen avukatlara pek tanık olmadığını
beyan edişini, savunma makamının hakkını ve itibarını koruyan
ve uyarılarıyla mahkeme başkanına hak ettiği dersi veren bizimle
tanışmak istemesini, üzülerek de olsa burada açıklamak
zorundayız.
Hakimlerimiz,
hiç unutmamalı ve çok iyi bilmelidirler ki; ülkemizde yok olma
noktasına gelen, yerlerde sürünen yargının bağımsızlığını,
demokrasinin ilkelerini, insan hak ve özgürlüklerini savunan
kuruluşlar ve kişiler; barolarımız ve aydın sorumluluğunu
taşıyan avukatlarımızdır. Hakimlerimizin emekli olduktan veya
istifa ederek, oturdukları kürsünün, avukata göre daha rakımlı
koltuğundan indikten sonra ilk çalacakları kapı, avukatlık
ruhsatı talep etmek üzere, Barolarımız olacaktır.Yukarıda
bahsettik, hukuk mesleğinin zirvesi ve en tepe noktası
avukatlıktır.
Nereden nereye,
bir avukatlar gününden de yine uzun bir makale çıkarmış olduk.
Yazacak ve
paylaşacak daha çok sorun var ama, tadında bırakarak, yargının
savunma ayağının mümtaz temsilcileri olan tüm avukatlarımızın,
yargının tüm sorunlarının çözümlendiği günleri görmek arzu
ve özlemi içinde, avukatlar gününü kutluyor ve herkesi, daha
ihtiyaç duymadan, savunma hakkına ve avukatlarımıza sahip çıkmaya
davet ediyoruz. 05/04/2016
Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosuna kayıtlı Avukat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder