Bir
önceki aynı başlığı taşıyan yazımızda, seçilmiş olmasına
rağmen, anayasanın öngördüğü niteliklere uygun bir şekilde
cumhurbaşkanlığı yapmadığı, anayasaya bağlılık ve
tarafsızlık yeminine uymadığı, partisi ile ilişiğini
kesmediği,parlamenter sistemi bekleme odasına alarak başkanlık
adı altında fiili ve illegal bir sistem kurduğu ve tüm bunları
çok açık ve net bir şekilde beyan ve kabul ettiği için, Tayyip
Bey'in Türk Ceza Kanununun 299. maddesinde düzenlenen
cumhurbaşkanına hakaret suçunun mağduru olamayacağına, bu
maddenin himayesinden yararlanamayacağına ilişkin görüş
açıklamış ve bu nedenle Tayyip Bey'e hakaret ettikleri iddiasıyla
haklarında cumhurbaşkanına hakaret suçundan davalar açılan
kişileri yargılayan bir hakim olsaydık, eylemlerinde bu suçun
unsurları oluşmadığı için, sanıklar hakkında cumhurbaşkanına
hakaretsuçundan beraat kararı vereceğimizi, şayet eylem başka
bir suçu oluşturuyorsa, bu suçtan ihbarda bulunacağımızı dile
getirmiştik.
Bu
yazımızda açıkladığımız hukuki görüşlerimiz, okurlar
arasında büyük oranda destek görmesine rağmen, en başta benim
sürekli ve dikkatli okurum olan ve eleştirel yorumları sebebiyle
görüşlerimizi daha detaylı olarak açıklama imkanını bize
sağlayan meslektaşımız Sayın Zafer ORUS olmak üzere, bazı
okurlardan da olumsuz tepkiler aldık.
Bırakınız
hukukçu olmayan okurları, hukukçu olan ancak siyasi görüşleri
bizden farklı olan bazı hukukçuların dahi kafalarının
karıştığını gözlemledik.
Bu
nedenle, konuya biraz daha açıklık getirmek ve oluşan kafa
karışıklıklarını gidermek için, aynı başlık altında 2. bir
açıklayıcı yazı yazma gereğini duymuş bulunuyoruz.
Eleştirenlerden
Sayın ORUS özetle diyor ki;”Hayret edici bir düşünce
tarzı.Yasa koyucu kanun çıkarıyor,hakim kendi anlayışına bu
kanunu uygun görmüyor. Bu durumda ;kamu düzeni sağlama
sorumluluğu kime ait olacak. Her hakim ceza kanunundaki bir suçu
kendi anlayışına göre cezasız bırakırsa bu hukukçuluk
mudur?......esas olan milli irade ve onun temsilcisidir. Yasama ve
yürütme halk tarafından seçilmiş olmasına rağmen Yargı da
halktan kimse yok. Bir de kalkmışlar her kararın başına Türk
milleti adına ibaresi koyuyorlar. kaldı ki ; hakim önüne gelmemiş
bir ihtilafı çözemez. İhtilaf ta yaratamaz.Ülkede kamu düzeni
ve hukuki sulh yok gibi.Bunun sorumlusu acaba kim ? cumhurbaşkanının
üstünde sadece TBMM vardır.”
Bu
okurumuz, bazı hususlarda temelde haklı gibi gözüküyor ise de;
eleştiri ve karşı görüşlerini,anayasasıyla, yasalarıyla,
cumhurbaşkanının eylem ve söylemleriyle, yasama ve yürütmesiyle,
tam ve eksiksiz bir şekilde tıkır, tıkır işleyen, hukukun
üstünlüğüne dayalı demokratik bir sistemin ülkemizde var
olduğunu kabul ederek, yani anayasaya ve yasalara göre olması
gereken legal gerçeklere göre açıklıyor ve ülkemizdeki,
anayasanın rafa kaldırıldığı, başbakanı tarafından anayasa
ne derse desin mantığıyla icraat yapıldığı fiili durumu
görmezlikten geliyor ve işte burada yanılıyor.
Anayasası
ve yasaları tam olarak uygulanan, yargısı tam bağımsız ve
tarafsız olan, Cumhurbaşkanı; anayasaya bağlılık ve tarafsızlık
yeminine saygılı olan, partisi ile ilişiğini kesen, tarafsızlığı
ile tüm milletin birliğini temsil edebilen, yasama organının
iktidar partisinin çoğunluğunu teşkil eden milletvekillerinin,
anayasayı rafa kaldıran ve fiili bir başkanlık sitemini kurduğunu
açıklayan bir cumhurbaşkanının vesayeti altında bulunmadığı,
yürütmenin başı olan Başbakanının, taraflı ve partili olan ve
anayasa tanımayan bir cumhurbaşkanının kayıtsız ve şartsız
emri altına girmediği, onun iki dudağına bağımlı olmadığı,
meclisin yürütmeyi denetleyebildiği, sistemi tıkanmamış normal
işleyen demokrasilerde, iş yargıya düşmez ve sistem kendi içinde
işler ve çalışır.
Ülkemizdeki
fiili durum böyle midir? Okurum diyor ki; cumhurbaşkanının
üzerinde sadece TBMM vardır, ülkemiz gerçeklerine göre, bu görüş
çok gülünç bir saptamadır. Ülkemizdeki fiili duruma
baktığımızda, olması gerektiği gibi TBMM cumhurbaşkanının
üzerinde değil, cumhurbaşkanı Tayyip Bey, TBMM. nin üzerindedir,
TBMM avcunun içine almış ve istediği yasayı en kısa sürede
çıkartabilmektedir.
İllegal
bir şekilde oluşturulan fiili durum böyle olunca, anayasa rafa
kaldırılınca, keyfi ve anayasa dışı bir sistem oluşturularak,
oluşturulan bu sistemin başına da, tek yetkili olarak, kendisine
yönelik eleştirileri önleyebilmek için cumhurbaşkanına hakaret
suçunu silah olarak kullanan ve önüne gelen muhalifler hakkında,
haksız bir şekilde, cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla
davalar açtıran Tayyip Bey oturursa, tıkanan demokratik sistemi
işletebilmek için, Allah saklasın darbeciler değil, anayasayı ve
yasaları uygulamakla görevli olan yargı, yani hakimler devreye
girerler.
Mahkeme
salonlarının duvarlarına, “Adalet Devletin Temelidir” tümcesi
boşuna kazınmamıştır. Hukukun üstünlüğüne dayanan
demokrasilerde, sistemi ve devleti yargı ve hakimler korurlar,
adalet bunun için devletin temelidir, devletin temellerinin yerinden
oynadığını gören hakimler, oynayan o temelleri, yerli yerine
oturtmakla görevli ve yetkilidirler.
Unutmayınız,
demokrasilerde son sözü daima yargı söyler.
Türk
Medeni Kanununun başlangıç hükümleri vardır, bunun ilk iki
maddesi çok önemli olup, bize göre sadece özel hukukta değil,
hukukun tüm dallarında geçerli olması gereken hukukun genel
kurallarıdır.
Buna
göre, bir ülkenin anayasaya uymak bir yana, anayasanın
uygulanmasını gözetme görevi bulunan cumhurbaşkanı, anayasayı
takmıyorsa, anayasayı ilga etmiş ve fiili bir sistem kurmuşsa,
anayasa koyucunun, anayasayı yaparken öngöremediği,daha doğrusu
öngörmek dahi istemediği için, böyle illegal bir sistem kurarak
demokrasinin kanallarını tıkayan bir cumhurbaşkanına karşı
önlem alma konusunda oluşan hukuki boşluğu,kendisi kanun koyucu
olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verme
yetkisine sahip olan hakimlerimiz doldurarak,hakarete uğradığını
iddia eden Tayyip Bey'in; Türk Ceza Kanununun cumhurbaşkanına
hakaret suçunu düzenleyen 299. maddesinde öngörülen nitelikte
hukuken himaye görmeye mazhar bir cumhurbaşkanı olup olamadığını
taktir ve tayin etme ve buna göre karar verme yetkileri mevcuttur.
Özel
hukuk kuralı omakla birlikte,herkes haklarını kullanırken
dürüstlük ve iyiniyet kurallarına uymak zorunda olup, hak ve
yetkilerin kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.
“BİZ
OLSAYDIK NE KARAR VERİRDİK?” başlıklı ilk yazımızı bu
anlayış içinde kaleme aldığımızı, samimi görüşümüzün bu
olduğunu, okurlarımızla paylaşmayı görev sayıyoruz.
Son
söz; bu ülkeye, ileride milli irade aldatmacasıyla saltanat ve
hilafet geri getirilecek olursa, milli irade adına, bu saçmalığı
da kabul mü edeceğiz? 08/06/2016
Güner
YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder