Sayın
Cumhurbaşkanı, zat-ı alinize bu açık mektubu yazmak durumunda
kalan bendeniz, Askeri Hakimlik, Askeri Savcılık ve daha sonra da,
atandığı İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesinde dört yıl boyunca
Cumhuriyet Savcılığı yaparak emekli olan ve meslek hayatıma
avukat ve köşe yazarı olarak devam eden, yaklaşık elli yıllık
bir hukukçuyum.
Lütfen yanlış
anlamayınız, kendimizi methetmek için değil, deneyimli bir
hukukçu olduğumuzu ifade etmek için, kendimizi tanıtma gereği
duyuyoruz.
Bir hukukçu ve
demokrat bir aydın olarak, sürekli dürüst ve şeffaf olmuş ve
kimliğimi, siyasi düşüncemi, hiçbir partiye kayıtlı üye
olmadığım halde hangi partiye oy verdiğimi, hiçbir zaman
gizlememişimdir.
Sayın
Cumhurbaşkanı, sizin Başbakanlığınız döneminde, size yasa ile
çözülmesi gerekli olan bir özlük hakkıma ilişkin
mağduriyetimin giderilmesine yardımcı olmanız dileğimi içeren
özel bi mektup yazmış ve bu mektupta da, siyasi düşüncemi ve
hangi partiye oy verdiğimi, sizin partiniz olan AKP'ye hiç oy
vermediğimi ve vermeyeceğimi, köşe yazarı olarak yazdığım
sayıları o tarihte beş yüz olan makalelerimin büyük
çoğunluğunda sizi ve partinizi ağır şekilde eleştiren bir kişi
olduğumu size açıkça yazmış ve tabiatımda yağcılık
olmadığını, buna rağmen yardım elinizi uzatacağınızdan emin
olduğumu belitmiştim.
Bu anektoda,
size yazdığım bu açık mektupdaki fikir ve düşüncelerimin ve
haddim olmadan size yapacağım uyarılarımda samimi olduğumu, bazı
acı gerçekleri çekinmeden yazan ve dile getirenlerin, sizin gerçek
dostunuz olduklarını vurgulamak için yer verdiğimi belirtmek
isterim.
Sayın
Cumhubaşkanı; bu açık mektubuma başlarken,dış güçlerce de
desteklenen Fetullah Gülen Cemaatinin Türk Silahlı Kuvvetlerine
nüfuz eden bir cuntası tarafından gerçekleştirildiği artık
iyice açığa çıkan demokrasimize yönelik 15.Temmuz darbe
girişiminin, sizin hayatınıza da kasteden yönünü de dikkate
alarak, devletimizin yanısıra, özel olarak şahsınıza da geçmiş
olsun dileklerimi sunuyorum
Sayın
Cumhurbaşkanı; yukarıda bahsettim, görevim icabı çok önemli
soruşturma ve kovuşturmalarda bulundum. Fetullah Gülen Cemaatinin
Türk Silahlı Kuvvetlerindeki uzantıları tarafından
gerçekleştirilen 15.Temmuz darbe girişiminin temellerinin nasıl
atıldığını göstermesi açısından,İzmir Devlet Güvenlik
Mahkemesinde Cumhuriyet Savcısı olarak görev yaparken, yaklaşık
otuz sene önce bire bir bizzat soruşturma ve kovuşturmasına
katıldığım bir eylemi size anlatmak ve daha otuz sene önce
geliyorum diyen tehlikeye dikkatinizi çekmek istiyorum.
Yıl 1987-1988
hepimiz biliyoruz, Fetullah Gülen hareketinin merkezlerinden olan
İzmir ilinde Maltepe Askeri Lisesi vardır.Bu Askeri Lisemizde bazı
askeri lise öğrencilerinin Fetullah Gülen Cemaati ile olan
ilişkilerinin tespit edilmesi üzerine, İzmir Devlet Güvenlik
Mahkemesi C.Savcılı olarak yaptığımız soruşturma ve açtığımız
davanın kovuşturması sonunda; bu öğrencilerin, Fetullah Gülen
Cemaati tarafından,daha orta okul son sınıfta iken elde edilerek
kandırıldıkları, akıllı ve zeki olan bu öğrencilerin, cemaat
tarafından, evlerin bodrum katlarında açılan ruhsatsız
dershanelerde eğitilerek askeri lise sınavlarına hazırlandıkları,
sınavı kazanan bu çocukların akeri liseye kayıtlarında almaları
gereken sağlık raporlarının askeri hastanelerden alınmasında da
bu öğrencilere cemaat mensupları tarafından yardım edildiği, bu
şekilde Maltepe Askeri Lisesine kayıt yaptıran öğrencilerle
cemaat ilişkisinin sürdürüldüğü, hafta sonu tatillerinde çarşı
ve evci iznine çıkan öğrencilerin, cemaat mensubu kişiler
tarafından arabalarla alınarak cemaat tarafından hazırlanan ışık
evlerine götürülerek misafir edildikleri, fakir aile çocuğu olan
bu öğrencilerin, o güne kadar tanık ve sahip olmadıkları,
bilgisayar,atari ve benzeri elektronik alet ve oyuncakların olduğu
bu lüks evlerde misafir edildikleri, ağırlandıkları, yedirilip
içirildikleri, elektronik alet ve oyuncaklarla vakit geçirtildiği,
kendilerine çok sıcak ve yumuşak bir şekilde yaklaşılarak, bu
lüks ve eğlence ortamında, ürkütmeden ve zolamadan ufak,ufak
dini eğitimlerin verildiği,namaz kıldırıldığı ve bunun her
hafta sonu tekrarlandığı, bu yolla askeri lise öğrencilerinin
cemaat yanlısı olarak yetiştirilmek üzere beyinlerinin yıkandığı,
askeri liseden mezun olan bu öğrencilerin, otomatikman daha
bilinçli ve yetişmiş olarak Harp Okullarına girdikleri, Fetullah
Gülen Cemaatinin uzun vadeli sabır isteyen ve kaleyi içeriden
fetheden, Türk Silahlı Kuvvetlerini topsuz ve tüfeksiz olarak
kolay bir şekilde ele geçiren çok garantili bir strateji izlediği
açığa çıkmış, cemaatin kurbanı olan öğrencilerin
okullarıyla ilişkilerinin kesilmesi yeterli görülerek, perde
arkasında kalan tespit edebildiğimiz örgüt mensupları hakkında
o tarihte yürürlükte olan eski 765 sayılı Türk Ceza Kanununun
163 maddesi uyarınca kamu davası açılmış ve yapılan yargılama
sonunda mahkum olan örgüt mensupları, daha sonra merhum ÖZAL
tarafından 163. maddenin yürürlükten kaldırılmasından sonra,
mahkum edilen örgüt mensubu kişiler de özgürlüklerine
kavuşmuşlar ve toplum içinde dindar ve muteber kişiler olarak
hayatlarını sürdürmeye ve Türk Silahlı Kuvvetlerini ele
geçirerek içeriden işgal etme eylemlerine gizliden gizliye devam
etmişler ve yaklaşık otuz seneden bu yana, kesintisiz olarak devam
eden silahlı kuvvetleri işgal süreci,şimdilik kaydıyla
15.Temmuz.2016 gecesi sona ermiştir.
Sayın
Cumhurbaşkanı, ben korkusuzca doğruları söyleyen ve yazan bir
kişi olarak,görevim sebebiyle yaşadığım bir olayı size
naklederek, önemli bir görevi yerine getirdiğime inanıyorum.
Bilmiyorum,
sizi ve iktidarıızı çok ağır şekilde eleştiren, ancak asla
hakaret etmeyen bazı makalelerim, belki size sunulmuş ve hakkımda
şikayetçi olmanız istenmiş olabilir.Ancak, memnuniyetle ifade
edeyim ki; ağır eleştiri içeren ve ancak suç teşkil etmeyen
size ve iktidarınıza yönelik makalelerimden dolayı, sizin
hışmınıza hiç uğramadım, ancak,salmış olduğunuz korkudan
dolayı olsa gerek,benim adıma korkuya kapılan ve biraz da şakayla
karışık, Güner Bey; ERDOĞAN seni ne zaman gözaltına aldıracak
sözlerine çok muhatap oldum,buna ve darbe ortamına rağmen, biz
kimseye hakaret etmeden, demokrasinin gereği düşünce ve düşünceyi
açıklama ve basın özgürlükleri çerçevesinde, doğru
bildiklerimizi yazarak dile getirmeye, haddimiz olmadan sizleri
demokratik bir şekilde uyarmaya devam edeceğiz.
Sayın
Cumhubaşkanı; kızmayın ve kabul edin lütfen, yıllarca beraber
aynı yollarda yürüdüğünüz ve işbirliği yaptığınız,
ülkeyi birlikte yönetmeye çalıştığınız, ne istedilerse
esirgemeyip verdiğiniz, bir zamanlar üzerlerine toz kondurmadığınız
Fetullah Gülen ve Cemaatinin gerçek yüzünü 15.Temmuz darbe
girişimi ile çok iyi gördünüz, bir zamanlar siz de,hem laik ve
hem de Müslüman olunmaz diyordunuz. Hem laik, hem de Müslüman
olunur Sayın Cumhurbaşkanı, sizin dediğiniz gibi hem laik hem
Müslüman olunmazsa, hem demokrat ve demokrasi ve hem de Müslüman
ve Müslümanlık da olmaz.Zira, laikliğin olmadığı, dinin
siyasete alet edildiği, din kuralarının;devletin sosyal, ekonomik
ve hukuki temel yapısına dayatmalarla egemen kılındığı
devletlerde, gerçek bir demokrasi de olamaz.
Sayın
Cumhurbaşkanı; demokrasi dört yılda bir sandık başına giderek
oy verip iktidara gelecek olan siyasi parti tercihini yapmaktan
ibaret değildir. Seçim, demokrasinin olmazsa olmaz, zorunlu bir
koşulu olmakla birlikte, seçim demokrasinin tek ve yeterli koşulu
değildir. Demokrasiden bahsebilmek için, kuvvetler ayrımı olmalı,
yasama, yürütme ve yargı bağımsız olarak ve ancak uyum içinde
çalışmalıdır. Yargının bağımsız ve dolayısiyle tarafsız
olmadığı, hukukun üstün olmadığı, anayasaya saygının
olmadığı, en başta düşünce ve düşünceyi açıklama ve
basın, toplantı ve gösteri yürüyüşü, özel mülkiyet, can
gvenliği olmak üzere, insan hak ve özgülüklerinin bulunmadığı
bir yönetimde, sadece yöneticelerin seçimle iş başına
getirilmeleri,o ülkede demokrasinin olduğunu göstermez.
Sayın
Cumhurbaşkanı; demokrasi aynı zamanda şeffaflık rejimidir.
Şeffaflığın, özgürlüklerin, laikliğin, yargı bağımsızlığının
bulunmadığı,dinin kul ile Allah arasında uhrevi ve manevi bir bağ
oluşmasına katkı sağlayan, insanları ahlaklı ve dürüst kılan
kuralları belirleyip gösteren kutsal bir kavram ve kurum olduğunun
ve her Müslümanın kendi bacağından asılması gerektiğinin
kabul görmediği toplumlarda demokrasi vardır diyemeyiz.
Sayın
Cumhurbaşkanı; ülkemizin allak bullak olmasına, üç yüze yakın
şehit vermemize, büyük acılar çekmemize rağmen, bize göre
15.Temmuz darbe girişimi, bin nasihatten ziyade, gördüğü tek
müsibetlerden ders çıkaran Türk Milletine Allahın bir lutfu
olmuş, darbe öncesinde, dinine, mezhebine, etnik kökenine, siyasi
düşüncesine ve tutmuş olduğu siyasi partiye göre derin bir
şekilde ayrışan ve bölünen Türk Halkı, Fetullah Gülen
Cemaatinin Silahlı Kuvvetlerimize sızan uzantıları tarafından
gerçekleştirilen darbe girişimi üzerine yeniden kenetlenmiş ve
yek vücut olmuş ve darbecilere karşı canları pahasına direnmiş
ve hala dirinmeye devam etmektedir.
Darbe
karşısında, öncesinde bölünmüş olan Türk siyaseti de birlik
olmuş ve hep beraber darbeye karşı çıkarak, darbeyi
lanetlemişlerdir.
Sayın
Cumhubaşkanı, ülkemizde darbe girişimine karşı birdenbire ve
kendiliğinden oluşan bu olumlu birlik ve beraberlik ve dayanışma
manzarasına baktığımızda, darbe girişiminin, Türk Halkına
Allahın bir lutfu olduğuna ilişkin değerlendirmemizde abartı
yapmadığımız, yadsınamaz.
Halk, parti
ayrımı yapmadan ellerinde Türk Bayrakları günlerdenberi
meydanlarda olup, halkımızın bu tavrı, bu birlik ve
beraberliğimizi açıkça göstermektedir.
Siyasi
Partilerimiz de, dabeye karşı ortak bir bildiriye imza atarak,
birlik ve beraberliklerini ortaya koymuşlardır.
Sayın
Cumhurbaşkanı; bugün, Beştepe'deki Sarayınıza çağırdığınız
CHP lideri dahi, bu olağanüstü koşulu gözeterek, davetinize
icabet edecek ve bugüne kadar gelmemekte direndiği Sarayınıza
gelecek ve sizinle darbe girişimi eylemini değerlendirerek,ana
muhalefet görevini ve sorumluluğunu yerine getirecektir.
Sayın
Cumhurbaşkanı; zaman, iktidarıyla ve muhalefetiyle birlik ve
beraberlik içinde olmak, bu sorunun ve diğer sorunlarımızın
üstesinden gelmek üzere, hep birlikte katkı sunma zamanıdır. Bu
birlik ve beraberliğin bozulmaması ve sürdürülmesi,iktidarıyla
muhalefetiyle bu dar boğazdan en az zararla çıkılması,
demokrasimizin asla zarar görmemesi için, en büyük görev ve
sorumluluk size düşmektedir.
Sayın
Cumhurbaşkanı; sizin asıl göreviniz şimdi başlıyor,
anayasamız;sizin tarafsız ve partisiz olmanızı, işte içinde
bulunduğumuz darbe girişimi gibi olağanüstü dönemlerde,siyasi
düşüncesine, partisine, dinine, mezhebine, etnik kökenine
bakmaksızın herkesi kucaklamanız ve Türk Halkının birliğini
temsil etmeniz, ülkemize liderlik yapmanız için istiyor.
Sayın
Cumhurbaşkanı; meydanlardaki kalabalıklara bakarak,bunu fırsata
çevirmeye, başkan olma konusundaki ısrarınızı sürdürerek, bu
milletin birlik ve beraberliğine zarar vermeye kalkışmayacağınızı,
darbe girişimi nedeniyle halkımızda ve siyasi partilerimiz
arasında oluşan bu birlik ve beraberliği fırsat bilerek, bu
ülkenin tarafsız bir cumhurbaşkanına olan ihtiyacını
gidereceğinizi umuyor ve en derin saygılarımızı sunuyoruz.
25/07/2016
Güner
YİĞİTBAŞI
Hukukçu