Ülkemiz;
süratle, kalıcı bir dikta rjeimine doğru emin adımlarla
ilerlemektedir.
Ülkede, sözüm
ona yürürlükte bulunan bir Anayasa, bu Anayasanın koruması
altındaki bir demokrasi, insan hak ve özgürlükleri, kuvvetler
ayrılığı,bağımsız bir yargı ve parlamenter sistem vardır.
Ancak, bugün
için ülkenin fiili yönetimine şöyle bir baktığımızda;
Ülkenin
Anayasasının rafa kaldırıldığını,
Demokrasisinin,
insan hak ve özgürlüklerinin ayaklar altında paspas edildiğini,
Yargı
bağımsızlığının kalmadığını, yargının bir
bölümünün;kaçak saraydaki Tayyip Bey'in, doğrudan veya
konuşmalarıyla dolaylı olarak verdiği talimatları emir
saydığını, yargıya, AKP iktidarının güdümündeki HSYK'nın
ve Adalet Bakanının yön verdiğini, bu nedenle savcı ve
hakimlerimizin kendilerini özgür ve bağımsız hissetmediklerini,
bu durumun yargıyı olumsuz olarak etkilediğini ve yargının
siyasalaştığını,
Ülkede
parlamento diye bir kurumun kalmadığını ve parlamentonun
çalıştırılmadığını,
Yürütmenin
başı olan ve ülke yönetiminden tek sorumlu olan Başbakan'ın,
kaçak sarayın güdümüne girdiğini, ülkeyi Anayasaya ve
yasalara, kendi iradesine ve anlayışına göre yönetemediğini,
çift başlı bir ynetimin, daha da doğrusu, bir buçuk başlı bir
yönetimin ülkeye hakim olduğunu,bunun da yönetimde istikrar diye
halka yutturulmak istendiğini,
Görsel ve
yazılı basının susturulmaya çalışıldığını, iktidara ve
saraya karşı ve muhalif olan, iktidarı ve sarayı yasadışı
yönetim tarzları nedeniyle ağır bir şekilde eleştiren görsel
ve yazılı basının tamamen suturulması ve kaçak sarayın,
ülkeyi tek başına dikensiz gül bahçesi içinde istediği gibi
yönetebilmesi için, bir elin beş parmağı kadar dahi kalmamış
olan mhalif medyanın boğularak nefesinin kesilmesi ve burada yazı
yazan yazarlara ceza ve işkence uygulanması için, 1.Kasım
seçimlerinin beklendiğinin, bazı saray ve iktidar yandaşları
tarafından, alenen ve korkusuzca dile getirildiğini,
Üzülerek ve
dehşete kapılarak görmekteyiz.
Söylendiği
gibi, adaletin, devletin temeli olduğunu, tüm halkımızın bizzat
içinde yaşayarak gördüğü, çok zor günleri yaşamaktayız.
Koza İpek
Grubu Şirketlerine ve medyasına, hukuksuz bir şekilde el konulup,
ilk iş olarak da, gruba mensup görsel ve yazılı basının
susturulduğuna, uyduruk gerekçelerle alına bu el koyma kararı
yoluyla, muhalif basının yok edildiğine, ekranlarının
karartıldığına, hepimiz tanık olduk, demokrasimizden, insan hak
ve özgürlüklerimizden, basın ve düşünce özgürlüğünden
geriye kalan çok az bir kırıntının da yok edileceğini,
ülkemizin koyu bir dikta rejimine doğru koşar adım gitmekte
olduğunu,kısacası, kalıcı bir dikta rejiminin ayak seslerini
ensemizde hissettiğimizi, bir aydın kişi ve hukukçu olarak
belirtmek zorundayız.
Bu nedenle,
1.Kasım seçimleri;bu ülkedeki dikta heveslileri ve bunlara kendi
rant ve çıkarları için biat eden varlıklı, karnını doyurma
endişe ve telaşından etrafında olup bitenleri göremeyen ya da
görmek istemeyen yoksul yandaşları ile hiçbir karşılık
beklemeden ülkesini, demokrasiyi ve ögürlükleri seven her
kesimden demokrat insanlarımız arasında geçecek ve demokrasimizin
kaderini belirleyecek, bir ölüm kalım savaşı olacaktır.
Şu gerçeği
artık herkes bilmeli ve unutmamalıdır ki; 1.Kasım seçimlerinde;
dikta ile demokrasi ve özgürlükler oylanacak, 2.Kasım sabahı
Türkiye, halkın oylarıyla maalesef ya bir dikta rejimine ya da
demokrasi ve özgürlüklere uyanacaktır.
Başka bir
anlatımla, olmak veya olmamak.
Türk
Milletinin;2.Kasım sabahı, Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük
ATATÜRK'e yakışır şekilde, demokratik ve özgürlükçü, gerçek
bir Cumhuriyete uyanması dilek ve temennisiyle, tüm okurlarımızın
ve Türk Milletinin 29.Ekim Cumhuriyet Bayramını yürekten
kutluyoruz.29/Ekim/2015
Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder