Diyarbakır Baro Başkanının;
CNN Televizyonunda katıldığı Tarafsız Bölge programında
yaptığı konuşmada, “PKK bir terör örgütü değildir”
demesi üzerine başına gelenlere hepimiz tanık olduk.
Diyarbakır Baro Başkanının
bu sözünün; hukuken, PKK terör örgütünün propagandasını
yapmak ve örgüte yardım etmek ve övmek anlamına gelip
gelmediğini, bu yazımızda enine boyuna tartışacak değilsek de,
bize göre, baro başkanının bu sözü, PKK terör örgütünün
propagandasını yapmak ve örgüte yardımcı olmak,onu övmek amaç
ve kastıyla söylediği kabul edilemez.Bu beyan, tartışmanın
bütünlüğü içinde ele alınarak, Anayasal bir hak ve aynı
zamanda demokrasinin olmazsa olmaz ilkelerinden olan, düşünce ve
düşüncenin açıklanması özgürlüğü kapsamında
değerlendirilmelidir.
Her şeyi bir yana
bırakalım, bu sözlerinden dolayı İstanbul Bakırköy
C.Başsavcılığı tarafından hakkında açılan soruşturma
nedeniyle Diyarbakır Baro Başkanına uygulanan yöntem, açıkça
usul yasamıza aykırıdır, kendisinin kaçma şüphesi yoktur,
Diyarbakır Adliyesinde makam odası bulunan bir Baro Başkanı olup,
bugünkü teknoloji ve UYAP avantajları kullanılarak, Diyarbakır
C.Başsavcılığı kanalıyla, suçlamayla ilgili sorgusu
yaptırılabilir veya bizzat Bakırköy Adliyesinde hazır bulunması
isteniyorsa da, adına davetiye çıkarılması veya telefon mesajı
ile Bakırköy C.Başsavcılığına çağırılması mümkündür.
Ne yazık ki, en
güvendiğimiz kurumlardan biri olması gereken yargımız, giderek
siyasallaşmakta ve üst düzey yönetim kadrolarındaki
idarecilerimizin sorumsuz beyan ve demeçlerinden etkilenen yargı,
usul yasalarını bir kenara koyarak, suçlamaya konu eylemle ve
şüphelinin görev ve içtimai konumuyla bağdaşmayan sert ve yasa
dışı tedbirlere başvurabilmektedir.
Diyarbakır Baro Başkanına
yapılan uygulama, aynı zamanda, günün koşullarına uyan çifte
standart bir uygulamadır.
Defalarca yazdık, 7.Haziran
seçimleri öncesinde, henüz, sözde çözüm süreci masası
devrilmeden önce, özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizin il
ve ilçelerinde, silahlı PKK militanları alenen dolaşmakta,
mahkemeler kurup, vergi toplamakta, özel güvenlik birimleri kurarak
yol kesip kimlik kontrolleri yapmaktaydı.
PKK'nın doğal lideri
ÖCALAN ile devletin yetkilileri masaya oturarak, sözde barış
müzakeresi yapıyorlardı, ÖCALAN; PKK lideri ve hükümlü olduğu
halde, bir dediği AKP iktidarı tarafından iki yapılmıyor, her
istediği talep yerine getiriliyordu.ÖCALAN, en ziyade müsaadeye
mazhar suçlu ve hükümlü konumuna getirilmiş ve eşitlik kuralına
ve yasalara aykırı olarak, kendisine, yazılı olmayan çok özel
bir infaz sistemi uygulanıyordu ve halen de uygulanmaktadır.
PKK lideri ÖCALAN'ın
ayağına, kendisiyle görüşme yapmaları için, devlet
imkanlarıyla HPP'li milletvekilleri gönderiliyor, Nevruz
kutlamalarında Diyarbakır meydanında okunmak üzere konuşma
metinleri hazırlaması için, gözünün içine bakılıyordu. Tüm
bunlar, PKK terör örgütünü görmezlikten gelen, onu adeta suç
ve terör örgütü olmaktan çıkararak aklayan, PKK terör
örgütünün barıştan yana iyi bir örgüt olduğunun
propagandasını oluşturan,ÖCALAN'ı, adeta Nobel Barış Ödülü
adayı haline getiren, PKK örgütü militanlarına yardım eden
eylem ve davranışlar değil miydi?
Bu hoşgörü ve gerçek
suçluların ve teröristlerin üzerine gidilmemesi nedeniyle, 7
Haziran seçimleri sonrasında, bölgeyi silah ve cephanelerle
donatan PKK tarafından günahsız onca vatan evladı şehit edildi
ve öldürüldü.
Bu olup bitenlerden
sonra,düşünce ve düşünceyi açıklama özgürlüğü
çerçevesinde söylediği bir sözden dolayı, Diyarbakır Baro
Başkanını gözaltına alarak sorgulayan savcılarımızın
şahsında, ilgili tüm savcılarımıza buradan soruyoruz, 7.Haziran
seçimleri öncesinde vukubulan ve geçmişte kalan tüm bu olup
bitenler karşısında, kime veya kimlere ne yapıldı?
Şimdi ne yapılıyor? Yeri
yurdu belli, Adliye binasında makam odası olan Diyarbakır Baro
Başkanı hakkında yakalama kararı çıkarılarak gözaltına
aldırılıyor ve sorgulandıktan sonra serbest bırakılıyor.
Yapılmak istenen, korkutmak
ve gözdağı vermektir.
Biz istersek, çifte
standart bir uygulama da olsa, yasa, usul falan tanımayız, Baro
Başkanı da olsa, insanı gözaltına alır, sorgulatır ve daha
sonra serbest bıraktırarak korkuturuz ve huzursuz ederiz, ayağınızı
denk alın mı denmek isteniyor?
Onun için, 1.Kasım
seçimleri, demokrasimizin ve özgürlüklerimizin dönüm noktası
ve sigortası olacaktır.Bu böyle biline.21/10/2015
Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder