Sizden yaşça
büyüğüm,bu nedenle ve izninizle, size kardeşim EROĞAN diye
hitab edeceğim.
Ülkemizin
içinde bulunduğu zor günlerinde, bu makale çerçevesinde sizinle
dostça sohbet etmek ve haddim olmayarak, sizi bazı konularda
aydınlatmak istiyorum.
Keşke,salgın
hastalık olmasaydı ve sizin huzurunuza çıkabilme kudretine sahip
olsaydım da,sizinle yüz yüze sohbet edebilseydik.
Kardeşim
ERDOĞAN;Sohbetimize başlamadan önce, sizi rahatlatmak için, şunu
ifade edeyim ki;AKP'li değilim ama,oy versem de CHP'li de
değilim,hiçbir partide kaydım yoktur.Hiçbir partiye bir diyet
borcum da bulunmamaktadır.
1150 odalı
saray da mesai yapıyorsun,bakanların, ayrıca saray da görevli
birçok danışmanın ve baş danışmanların,hukuk danışmanların
var.Bunlara,her ay hatırı sayılır ücretler ödüyorsun,etrafın
oldukça kalabalık,çok geniş bir kadroyla çalışıyorsun.
Etrafında bir
çok bakan ve bürokrat,danışman ordusu olduğu halde,inan
ki;sen,bu kalabalık görüntü içinde çok yalnızsın,bu nedenle
işin çok zor.
Ekmek ve iş
verdiğin etrafındaki o kişiler, görevlerini yapmıyorlar olmalı
ki,ihtisasınız ve tahsiliniz gereği,haklı olarak bilemediğiniz
konularda sizi hiç aydınlatmıyorlar, sizi
bilgilendirmiyorlar,eylem ve söylemlerinizden öyle anlaşılıyor.
Bazen öyle bir
söz söylüyor veya eylem de bulunuyorsunuz ki;ben bir hukukçu
olarak hayretler içinde kalıyorum.
Bu
nedenle,çalışma arkadaşlarınızı lütfen sözünü esirgemeyen,
doğruları çekinmeden size söyleyerek aydınlatan,aldığı ücreti
hak eden bilgili ve cesur kişilerden seçiniz.
Kardeşim
ERDOĞAN;kırılması adeta imkansız bir rekora sahipsin.İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanlığından başladığın kamusal ve
devlet adamlığı yolculuğunda,adım adım koşarak
ilerledin,belediye başkanlığının ardından milletvekilliği,
Başbakanlık ve en son da bu ülkenin Cumhurbaşkanı
seçilerek,ATATÜRK'ün otuduğu koltukda oturmaktasın.
Cumhurbaşkanlığı
koltuğunda sonlanan bu yolculuğun, gerçekten bundan sonra yıllarca
kırılması mümkün olmayan rekor bir başarıdır.
Bu nedenle,bu
kırılması imkansız rekorla ifade ettiğim başarıya,insan hak ve
özgürlüklerine,hukukun üstünlüğüne dayalı,çoğulcu
demokrasi sayesinde ulaştığını asla unutmamalısın ve sana bu
başarıyı armağan eden demokrasiye ve özgürlüklere, bırak
ihanet etmeyi,herkesten daha fazla sahip çıkmalısın.
Demokrasiyi
araç olarak değil, amaç olarak benimsemelisin.Benden sonra tufan
dememelisin.
Kardeşim
ERDOĞAN;rahmetli annenizden Cumhurbaşkanı olarak
doğmadın,parmaklarınla kazıya kazıya,çalışarak ve emek sarf
ederek bu koltuğa oturdun,bağlı olduğun parti muhalefette
iken,muhalif olarak iş başındaki iktidarları sen de insafsızca
eleştirdin,seçim propagandalarında demokrasinin,insan hak ve
özgürlüklerinin,düşünce ve düşünceyi açıklama ve basın
özgürlüklerinin nimetlerinden yararlandın, demokrasi ile
yönetilmen,hak ve özgürlüklerden düşünce ve düşünceyi
açıklama özgürlüklerinden yararlanman fenamı oldu?Hiç de fena
olmadı ki,şimdi bu koltukta oturuyorsun.
Düşünce ve
düşünceyi açıklama özgürlükleri ile bu özgürlüğü
uygulamaya geçiren basın özgürlükleri,demokrasinin olmazsa olmaz
koşullarıdır.
Kardeşim
ERDOĞAN;senin zannettiğin gibi,demokrasi sadece seçim ve sandık
değildir.Evet sandık,demokrasinin olmazsa olmaz en önemli koşulu
olmakla birlikte, tek koşulu da değildir.
Demokrasi;seçimle
başlayarak,seçim sonuçlandıktan sonra,bir sonraki seçime kadar
rafa kaldırılan çoğunlukçu değil, çoğulcu;azınlığın da,
muhalefetin de,muhaliflerin de düşünme ve düşündüklerini
serbestçe açılayabildikleri ve yazabildikleri,hiç korkmadan ve
çekinmeden,iş başındaki siyasi iktidara yönelik en ağır
eleştirileri yapabildikleri çok sesli,en başta düşünceyi
açıklama ve basın özgürlükleri olmak üzere, bir özgürlükler
rejimidir.Demokrasinin güzelliği de budur.
Demokrasiler
çok seslidir dedik.
Evet
demokrasiler çok seslidir.Sadece, sandıktan seçimi kazanarak çıkan
sen konuşamazsın,aznlık da sana karşı en ağır eleştirilerini
yapabilirler,sadece sizin konuştuğunuz ve savunduğunuz şeylerin,
herkes tarafından doğruluğunun kabulünü kimseden
bekleyemezsin.Demokrasi; bir monolog ve o monoloğu yapan kişiye
sadece alkış tutma rejimi değildir.
Demokrasilerde;düşünen
ve düşüncelerini açıklayan,konuşan sivil toplum
kuruluşları,sendikalar,meslek odaları,Barolar ve
Üniversiteler.basın gibi baskı grupları vardır.Muhalefet
partileri vardır.İki seçim arasında,seçmen bu baskı grupları
vasıtasıyla iktidarı eleştirerek, seslerini duyurmaya devam
ederler.Bunlar demokrasinin emniyet siboplarıdır.
Demokrasilerde,seçimi
kazanıp üzerine yatmak, hep bana demek yoktur.
Demokrasiler,muhalif
görüşlere kulaklarını tıkama ve onlara baskılar uygulayarak
seslerini kesme değil,muhalif seslere tahammül edebilme,muhalif
sesleri ve barışçıl toplantı ve gösterileri, hükümeti
devirmek isteyen teröristler olarak suçlamaya kalkışmama
rejimidir.
Sayın Kardeşim
ERDOĞAN;sen, işte demokrasinin tüm bu nimetlerinden yararlanarak
bu koltuğa kadar ulaşabildin.Bu nedenle, senin herkesten daha
fazla, gerçek demokrasiye ve özgürlüklere saygılı olman, namus
borcun olmalıdır.
Değerli
Kardeşim ERDOĞAN;Gezi Parkı paranoyasını çıkar artık
aklından.
İnsanların,anayasal
haklarını kullanarak,özel günlerinde bile, barışçıl ve
silahsız olarak bir araya gelip yürümek,basın açıklaması
yapmak istemelerine dahi tahammül edemiyor ve bunların üzerlerine
polisleri sürerek biber gazı ve jop kullandırıyorsun,aynı şeyler
yurt dışında yapılınca onları eleştiriyorsun.Örneğin
geçtiğimiz.günlerde Dünya Kadınlar Günü nedeniyle toplanan ve
basın açıklaması yapmak isteyen,bu ülkenin en çok ezilen ve
horlanan,koca ve sevgili şiddeti gören kadınlarımızın, bu özel
gününe dahi saygı göstermedin,koca şiddeti yetmiyormuş gibi
onlara polis şiddetti uygulattın,üzerlerine biber gazı püskürttü
polisler.Sakın ha,benim haberim dışında yapılmış demeye
kalkma,bu ülkede senin haberin olmadam sinek uçamaz
biliyorsun.Peki,diyelim ki, haberin yoktu,televizyonlardan ve yazılı
basından,kadınlara yönelik polis şiddetini görüp öğrendikten
sonra ne yaptın.Bildiğim kadarıyla sessiz kalarak, bu şiddete göz
yumdun ve onay vermiş oldun.
Değerli
Kardeşim ERDOĞAN;lütfen bu ülkenin fakir halkından vergi yoluyla
topladığın paraları,anayasanın da emri olan öncelikli ve planlı
yatırımlarda kullan ve şu Kanal İstanbul macerasından kesinlikle
vaz geç ve halkımıza bunu açıkla lütfen.
Geçenlerde
basından öğrendim,18 yıllık tek başına iktidarında 2,5
trilyon dolar vergi toplamışsın ve devlet kaynağı
kullanmışsın,senin iktidarından önceki tüm Cumhuriyet
Hükümetleri bir trilyon dolar dahi harcamadan onlarca fabrika ve
tesisler açarak halka hizmet etmelerine rağmen,sen üç katı
kaynak kullanarak,önceki iktidarların açtıkları fabrikaları
satarak,İstanbulu taşa ve gökdelenlere boğdun,kar garantili yap
işlet devret modelli yollar,köprüler ve tüneller yapmayı tercih
ettin,mevcut hastaneleri kapatarak,Korona virüs salgınında
görüldüğü gibi; işlevsiz,bir salgın hastalıkta kullanım dışı
kalabilecek, hasta garantili devasa şehir hastaneleri inşa
ettirdin,üretim yapan hiçbir tesis yapmayarak,sadece hizmet ve
inşaat sektörüne yatırım yaparak,üretmeden harcadın, bu
nedenle şimdi hazine tamtakır olduğu için,salgın nedeniyle iş
yerlerini kapatmak zorunda kalan,çalışamaz hale gelen emeğiyle
günü birlik kazanarak geçinen halkının cebine para koyamıyorsun
ve üstüne üstlük, onların evden çıkmayarak kendilerini izole
etmelerini,çıkanların da maske takmalarını istiyorsun, ama
parasız maske dahi dağıtamıyorsun,onu da belediyeler sağlıyorlar.
Hem halka nakti
yardım sunamıyorsun, hem de CHP'li belediyelerin açtıkları bağış
toplama kampanyalarına yasaklar getiriyor ve toplanan paraaları
bloke ederek halka dağıtılmasına engel oluyorsun.
Değerli
Kardeşim ERDOĞAN;sen bindiğin dalı kesiyorsun,bak ne güzel,CHP'li
belediyeler işsiz kalan halka yardım için çırpınarak, aslında
sana yardımcı olmaya,senin merkezi idare olarak yapamadıklarını
yapmaya çalışmalarına rağmen,sen politik nedenlerle, onların
yardımlarına engel oluyor ve halkını iyice mağdur ediyorsun ve
kendinden uzaklaştırıyorsun.Seni anlamak mümkün değil,yapma
kardeşim.
Değerli
Kardeşim ERDOĞAN;sen,yardım kampanyaları açan CHP'li
belediyeleri, hükümet içinde hükümet olmakla, çift başlılık
yaratmakla suçluyorsun ama,bu anayasanın emri,anayasaya, sen dahil,
her Türk Vatandaşı uymak zorunda.Anayasanın 126. ve 127.
maddeleri çok açık.Türkiyenin idari yapısını ikiye
ayırmış,yani çift başlı yapmış,merkezi idare ve mahalli
idareler olarak.İşte mahalli idare denen şey,belediyeler.Yani
yerinden yönetim.
Değerli
Kardeşim ERDOĞAN;senin anlı şanlı anayasa profesörü hukukçu
danışmanın Burhan KUZU bey var,o ne yapar Allahın aşkına,bana
inanmıyorsan git ona danış istersen.
Belediyeler,mahalli
idare kamu kuruluşlarıdır.Kendileri vergi tolayabilir,cezalar
kesebilir,milyonlarca dolar borç alabilirler,borç alabilen,ceza
kesebilen,vergi toplayabilen bir belediye, karşılıksız bağışı
niçin kabul edemesin ki?Özel yasalarında bağış alabileceklerine
dair çok açık ve net hükümler var.Bırak siyaset yapmayı,hiç
değilse bu salgın hastalık döneminde ayrımcılık yapma
lütfen.Bu sana hiç fayda sağlamaz,bilakis seni seçimlerde çok
zora sokar sakın unutma.
Değerli
Kardeşim ERDOĞAN; sohbetimiz çok uzadı,daha konuşacak çok
şeyler var ama, zaman oldukça gecikti,benim yapacak başka işlerim
var,senden müsaade istemeden önce, çok önemli bir konuyu son
olarak dile getirmek zorundayım.
Dost acı
söyler ama doğru söyler.Şu, sana muhalif gazetecilerle,basınla
uğraşmaktan,onları sudan sebeplerle hapse attırmaktan vazgeç
lütfen,bunun faydasını görmüyor iktidarlar,hayırlı sonuçlar
vermiyor.Aman,yanlış anlama,darbe teşvikçiliği yapıyor anlamı
çıkarma lütfen,zaten eskiden olduğu gibi darbeci asker de kalmadı
biliyorsun,askerin başında çok güvendiğin eski genel kurmay
başkanı var, asker emin ellerde.
Değerli
Kardeşim ERDOĞAN;beni sabırla dinlediğin için teşekkür
ediyorum.Bu sohbetten yararlanırsın umarım.
Allaha emanet
ol.08/04/2020
Güner
YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder