İstanbul
Lütfi Kırdar Kongre Merkezi'nde düzenlenen DEİK Dünya Türk
Girişimciler Kurultayı'nda konuşma yapan Cumhurbaşkanı
ERDOĞAN'ın; MİT TIR'ları davasında yargılanan Cumhuriyet
Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi
Erdem Gül'e destek için mahkemeye gelen konsoloslar için
söylediği; "Dün malum bir gazetecinin mahkemesi vardı. Bu
yargılamaya katılanların durumu çok önemli. İstanbul'daki
konsoloslar mahkemeye geliyor. Siz kimsiniz ya, sizin ne işiniz var
orada? Yani diplomasinin de bir edebi var, adabı var. Burası senin
ülken değil, Türkiye. Sen konsolosluk binası veya konsolosluk
sınırları içerisinde hareket edebilirsin, diğerleri izne
tabidir.
Bunlar
kalkıp bu ülkenin içerisinde bir gövde gösterisini yapabilecek
kadar haddi tecavüz edebiliyorlar. Oynanan oyunun tarzını
göstermesi bakımından bu çok önemli. Demokrasi, insan hakları,
özgürlük, seçim laflarını dillerinden düşürmeyenlerin,
halkın desteğini alarak iş başına gelenlerle darbeciler karşı
karşıya geldiğinde tercihlerinin hangisinden yana olduğunu hep
birlikte takip ediyoruz, görüyoruz."şeklindeki, bazı Avrupa
ülkelerinin konsoloslarını azarlayan ve onları küçük düşüren
ve hafife alan talihsiz sözlerine, hayret etmemek ve bir Türk
olarak üzülmemek ve utanç duymamak mümkün değildir.
Tayyip
Bey'in; kendisini mağdur kabul ettiği ve bu nedenle de davaya
müdahale talebinde bulunduğu ve mahkemenin kararıyla tartışmalı
bir şekilde müdahilliğine karar verilen, ülkemizdeki ifade,
ifadeyi açıklama, bilgi edinme ve basın özgürlüklerinin
geleceğini yakından ilgilendiren, Can DÜNDAR ve Erdem GÜL davası,
bu yönüyle, alelade basit ve önemsiz bir dava değildir.
Gerçi,
bu davada yasaya aykırı olarak duruşmanın aleniyetinin
kaldırılmasına karar verilmiş olsa da, bizim yasalarımıza göre
esas olan duruşmaların aleniyeti olup, duruşmalar yerli ve
yabancı herkese açıktır.Ceza Muhakemesi Kanununun 182/1
maddesinde; “Duruşma herkese açıktır” hükmüne yer
verilmiştir.
Tayyip
Bey tarafından eleştiriye tabi tutulan bazı Avrupa ülkelerinin
ülkemizdeki temsilcileri olan konsoloslar da, duruşmaların aleni
ve herkese açık olması ve özellikle de; kendilerinin,İnsan
Hakları Sözleşmesini imzalayan, İnsan Hakları Mahkemesinin yargı
yetkisin kabul eden, insan
hakları, hukukun üstünlüğü ve çoğulcu demokrasi ilkelerini
korumak ve güçlendirmek amacıyla kurulan Avrupa Konseyi üyesi
devletlerin temsilcileri olmaları nedeniyle, Can DÜNDAR ve Erdem
GÜL davasını izlemek üzere,
Çağlayan Adliye binasına gelmişlerdir. Gizlilik kararı
alınacağından, önceden haberlerinin olması da mümkün değildir.
Tayyip
Bey konuşmasında diyor ki; “Siz kimsiniz ya, sizin ne işiniz var
orada? Yani diplomasinin de bir edebi var, adabı var. Burası senin
ülken değil, Türkiye.”
Vay,
vay!
Tayyip
Bey bilmiyor mu?
Herbiri
bağımsız bir devlet olan ülkelerin, usulen belirli bir sınırları
ve klasik bazı hükümranlık hakları mevcut ise de; Dünyayı
kasıp kavuran İkinci Dünya Savaşından sonra, bazı Avrupa
ülkeleri bir araya gelerek ve Uluslar arası sözleşmelere imza
atarak, belli konularda ve amaçlarda, bazı ortak değerlerde,
özellikle insan
hakları, hukukun üstünlüğü ve çoğulcu demokrasi ilkelerini
korumak ve güçlendirmek amacıyla, Avrupa
Konseyi gibi Uluslar arası örgütler ve bu örgütlere bağlı olarak İnsan Hakları Mahkemesi kurarak, İnsan Hakları Sözleşmesi
gibi, insan hak ve özgürlüklerine ilişkin sözleşmelere imzalar
atarak, sınırlarını delmişler ve hükümranlık haklarının
bazılarından vazgeçmişler, ya da iyice sınırlandırma yoluna
gitmişler, kendilerini bağlayan bu Uluslar arası sözleşmelere;
anayasalarına koydukları özel hükümlerle, kendi milli
kanunlarının hükmünde değer atfetmişler ve hatta, usulüne göre
yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin Uluslar
arası sözleşmelerle milli kanunların aynı konuda farklı
hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda,
Uluslar arası sözleşme hükümlerinin esas alınacağını ve
üstün tutulacağını kabul etmişlerdir.
Bizim
anayasamızın 90. maddesi ile de; adil yargılanma hakkı, ifade ve
ifadeyi açıklama, bilgi edinme ve basın özgürlükleri gibi,
temel hak ve özgürlüklere ilişkin Uluslar arası sözleşme
hükümleri, kendi milli yasalarımızın hükümlerinden daha üstün
tutulmuştur.
Tayyip
Bey bu hukuki gerçekleri sanırız biliyordur.Cumhurbaşkanı
olduğuna göre, bilmek zorundadır.
Öyleyse,
şimdi buradan Tayyip Bey'e soruyoruz. Siz;
Cumhurbaşkanlığı
koltuğunda oturmakta olduğunuz Türkiye'nin de üyesi olduğu,
ilgili sözleşmelerinde imzalarının bulunduğu, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin milletvekillerinden seçilen belirli sayıdaki üye
ile ülkemizin de temsil edildiği Avrupa Konseyi, Avrupa
Parlamenterler Meclisi, Avrupa Bakanlar Komitesi, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi, Avrupa Konseyine bağlı olarak kurulan Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi gibi Uluslar arası örgütlerden,
mahkemelerden ve sözleşmelerden, bunlarla kendimizi bağladığımızdan
ve bazı hükümranlık haklarımızı sınırlandırdığımızdan
haberdar değil misiniz?
Bu
itibarla; özellikle insan
hakları, temel hak ve özgürlükler, hukukun üstünlüğü ve
çoğulcu demokrasi ilkelerini korumak ve güçlendirmek amacıyla
kurulan
Avrupa Konseyi gibi, üyesi olduğumuz ve Avrupa Birliği gibi, tam
üyelik müzakeresi yapmakta olduğumuz Uluslar arası örgütlerin,
yargı yetkisini kabul ettiğimiz Uluslar arası mahkemelerin ve
imzaladığımız sözleşmelerin denetim ve gözetimi altında olan
Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı olarak; Avrupa Konseyi Üyesi
Devletlerin ülkemizdeki temsilcilerine, burası benim ülkem, sizin
ülkeniz değil, burası Türkiye, siz kimsiniz ya, sizin Çağlayan
Adliyesinde, Can DÜNDAR'ın yargılandığı mahkemede ne işiniz
var demeye,onları küçük düşürmeye, asla hakkınız ve yetkiniz
bulunmamaktadır, Sayın ERDOĞAN. 27/03/2016
Güner
YİĞİTBAŞI
İzmir
Barosu Üyesi Avukat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder