31 Mayıs 2016 Salı

SAYIN YARGITAY BAŞKANI HODRİ MEYDAN!...




Resmi sıfatı Cumhurbaşkanı olmasına rağmen, asıl yaptığı iş; AKP'nin fiili Genel Başkanlığı ve fiili Başbakanlık olan, siyasi kişiliğini aynen muhafaza eden, taraflı, devletin ve miletin birliğini değil, sadece AKP ve yandaşlarını temsil eden Tayyip Bey'in bu konumunu bildikleri halde, büyük bir vurdum duymazlık içine girerek, Anayasamızın öngördüğü, partisi ile ilişkisini kesen, partilerüstü ve tarafsız, anayasaya bağlılık ve tarafsızlık yeminine riayet eden, her haliyle meşruiyetini anayasadan alan saf ve temiz bir Cumhurbaşkanıymış gibi, Cumhurbaşkanının siyasi gezilerine katılan ve bunu protokol'ün bir gereği olarak savunmaya çalışan Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay Başkanlarına yönelik eleştiriler, tüm hızıyla gündemdeki yerini muhafaza etmektedir.

Yargının bağımsızlığına gölge düşüren, halkımızın; yargının tarafsızlığına ve güvenilirliğine olan inancını yok eden yüksek yargı organlarmızın başkanlarının taraflı ve partili Cumhurbaşkanının siyasi gezilerine katılarak yanında görüntü vermelerine ve onu alkışlamalarına yönelik eleştiriler karşısında, Danıştay ve Sayıştay Başkanlarının sessiz kalmalarına rağmen,Yargıtay Başkanının ise, bu hatalı tutumunu kabul etmediği gibi, bir de kendisini savunmaya kalkışması ve kendilerine yönelik eleştiri ve yorumların devam etmesi halinde yargıya başvuracağını beyanla, bir de zeytinyağı gibi suyun üstüne ve güçlü çıkmaya çalışması, büyük bir aymazlıktır.

Yargıtay Başkanını eleştirenlerden birsi de biziz, bizi izleyen sayın okurlarımızın da bildikleri gibi, bu konuda iki makale yazıp yayınladık ve Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay Başkanlarını en ağır şekilde eleştirdik.

Biz, bu ülkeye hakim ve savcı olarak yirmi beş sene hizmet etmiş ve emekli olduktan sonra da, yirmi yılı aşkın bir süredir İzmir Barosuna kayıtlı Avukat olarak Türk halkına ve yargısına hizmet etmeye devam eden yaklaşık elli yıllık hukukçu ve bir köşe yazarı olarak, kimden gelirse gelsin, sıfatı ve makamı ne olursa olsun, anayasa, yasa ve hukuk dışı her davranışı eleştiririz, bu eleştiriyi yapmak; demokatik bir hakkımız olduğu gibi, aynı zamanda aydın ve hukukçu sorumluluğumuzdan kaynaklı en önemli görevlerimizden en önde gelenidir.

Sayın Yargıtay Başkanı; keşke, yapılan bu çok haklı eleştiri ve yorumlardan ders çıkararak, adına yargı yetkisi kullandığı milletimizden özür dileseydi, haydi özür dilemedi, bari suskun kalsaydı ve zaman içinde sessizce hatasından dönme olgunluğunu gösterebilseydi.

Maalesef bunları yapamadığı gibi, bir de göz dağı vermeye çalıştı ve kendisini eleştirenler hakkında yargıya başvuracağını açıkladı.

Demokrasilerin en büyük özelliği, güzelliği ve erdemi;kişilik haklarına tecavüz etmemek koşuluyla, sıfatı, görevi ve makamı ne olursa olsun, herkesin eleştiriye açık olması ve eleştirilebilmesidir. Hele, hele, eleştirilen o kişi; çok göz önüne çıkmışsa, davranışlarında gerçekten kusurluysa, davranışlarıyla halka örnek ve görevinde tarafsız ve bağımsız olması gereken, yaptığı görev itibariyle halkın hak ve özgürlükleriyle yakından ilgili, yargının en tepe noktasını işgal eden bir kişi ise, kendisine yönelik en ağır eleştirilere dahi tahammül etmek ve özeleştiri yaparak, hatasını kabullenmek zorundadır.

Tayyip Bey; anayasayı rafa kaldırarak sivil bir darbe yaptığını ve bunun üzerine yatacağını sanıyor ve bu sanı ile ülkeyi, anayasayı yok sayarak,keyfine göre ve tek başına fiilen yönetmeye çalışıyorsa da; Yargıtay Başkanı, bir hukukçu olarak çok iyi bilmelidir ki; bu fiili duruma rağmen,Türkiye Cumhuriyeti hukuken, insan hak ve özgürlüklerine ve hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik ve laik bir hukuk devletidir.

Bu nedenle, hem suçlu olan ve hem de güçlü olmaya çalışan Yargıtay Başkanı'na, biz buradan diyoruz ki; Sayın Başkan, hodri meydan. 31.05.2016


Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

29 Mayıs 2016 Pazar

BEDEN VE AKIL SAĞLIĞIMIZI KORU YÜCE RABBİM!..

BEDEN VE AKIL SAĞLIĞIMIZI KORU YÜCE RABBİM!


Tayyip Bey;inan artık çok fazla olmaya başladın.

İnsanları adeta suç işlemeye, hakaret etmeye tahrik ediyorsun, insanların da bir dayanma gücü var, insanlar artık patlamak üzereler.

Hakaret ederek başımızı belaya sokmaya değer bir şey olsa, anayasa ve yasa tanımayan, her an ağırlaştırılmış müebbet hapislik suç işleyen zatınız, ders alıp doğru yolu bulacak olsa, belki onu da göze alırız ama, bu konuda bir umut ışığı görmediğimiz için, terbiyemizi bozmak istemiyoruz.Terbiyemiz korkumuzdan değil.

Tayyip Bey; terör, şehitler diye bahaneler uyduruyor ve milli bayramlarımızı kutlatmıyorsun ama, İstanbul'un fetih yıl dönümü nedeniyle milyonları toplayarak sözüm ona kutlama yapıyorsun.

Aslında, onda da samimi değilsin, asıl amacın, siyasi çıkarın için dini siyasete alet ettiğin gibi, İstanbul'un fethini de siyasi emellerin için istismar ederek, fetih kutlaması adı altında insanları huzuruna toplayıp siyasi konuşmalar yaparak, insanların beyinlerini yıkamak ve kendi propagandanı yapmaktır.

Bir ara istemeden de olsa senin fetih törenindeki konuşmanla yüz yüze geldim, yine arabın yalellisi gibi,paralel devlet yapılanmasından, paralelcilerden bahsediyordun, sanki paralel devlet yapılanmasını ben yaptım, insanda biraz utanma olur, bu yapılanma tamamen senin eserin, şimdi yarattığın eser ile kavga ediyorsun ve bu milletin çoğu da sana inanıyor, tıpkı PKK canavarını yaratarak şimdi bu canavar ile boğuşman gibi.

Konuşma yaptığın halkımıza, tıpkı başbakan iken yaptırdığın gibi, papağan misali, beraber yürüdük biz yollarda nakaratını tekrarlatıyorsun.Hani sen İstanbul'un fethini kutlayacaktın?Vallahi, asılsız propaganda da, Joseph Goebbels'e dahi nal toplatırsın. Sizin bu konudaki hakkınızı teslim ediyor ve şapkamı çıkarıyorum.

Seçilmiş olmak dışında, Türkiye Cumhuriyetinin anayasanın öngördüğü (tarafsızlık,partisler üstü, anayasaya bağlılık gibi) zorunlu koşulları taşımadığınız için, anayasal meşruiyeti olmayan bir cumhurbaşkanı olmanıza rağmen, emrinizin altına aldığınız, başkanlarını siyasi gezilerinize malzeme yaptığınız yargının, sizi hala meruiyetini anayasadan alan bir Cumhurbaşkanı zannetmeleri ve Türk Ceza kanununun koruması altında tutmaları nedeniyle, sizin anayasayı ihlal ederek yaptığınız tüm tahriklere rağmen, terbiyemizi muhafaza edecek ve sizin için başımızı belaya sokmayacağız, tabi beden ve akıl sağlığımız el verirse.

Bunun için de, sizi görsel medyada gördüğümüz anda, derhal ekranı karartacağız.

Sık sık Yüce Allah'a soruyoruz, biz sana karşı ne günah işledik diye.

Artık Allah'a bunu sormayacağız, Allah'ım, bu dertten kurtulana kadar, beden ve akıl sağlığımızı koru diyerek dua edeceğiz. 19/05/2015


Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu







28 Mayıs 2016 Cumartesi

SİZLER TAYYİP BEY'İN VOKALİSTLERİ MİSİNİZ?




Gerekli ama tek başına yeterli olmayan cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmış olmak dışında, Cumhurbaşkanının anayasl hiçbir niteliğine sahip olmayan partili Tayyip Bey'in siyaset içeren Rize ziyaretine katılan ve Tayyip Bey ile birlikte çay toplayarak şov yapan Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay Başkanlarının, dün de 29. Ahilik Haftası kutlamaları için Kırşehir'e giden Tayyip Bey'in peşine takılarak, birlikte Kırşehir'e gittiklerini ve Tayyip Bey'e konu mankeni olmaya devam ettiklerini üzülerek gördük.

Yüksek Yargı Organlarının Başkanlarının, Tayyip Bey'in Rze gezisine katılarak onun yanında yer almaları nedeniyle, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı adına duyduğumuz üzüntü ve eleştirileri ifade eden bir makale yazmış olmamıza rağmen, yine de iyi niyetimizi muhafaza edip, başkanların; aksi bir tesadüf ve bir olup bitti ile karşı karşıya kalarak, anayasal niteliklerine sahip olmasa da, görünürde ülkenin cumhurbaşkanı kabul edilen Tayyip Bey'in Rize ziyaretine, arızen ve kerhen katılmak zorunda kaldıklarını düşünerek, kendi kendimize, başkanların lehine bir empati yapmaya çalışmıştık.

Ama bir de ne görelim, bizim Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay Başkanlarımız,aradan geçen çok kısa süre sonra, üçü bir yerde, dün de Tayyip Bey'in Kırşehir ziyaretine katılmışlar, o zaman içimizden dedik ki; tamamdır, bu başkanlar Tayyip Bey'in siyasi amaçlı gezilerinin ayrılmaz parçaları, mütemmim cüzü olmuşlar.Tayyip Bey'in başkan olması için yanında durarak konu mankeni olmayı kabul edip içlerine sindirebilmişler.

Laf aramızda, başkanlarımız haksız da değiller. Türk kamuoyunda yargının itibarı iyice düştü ya, başkanlarımız da yargının düşen bu itibarını yeniden yukarılara çekmek ve yargıya itibar kazandırmak için, kendilerinden ve yargıdan ümidi kesmiş olacaklar ki, saray'ın ihtişam ve şatafatının Tayyip Bey'e ve ülkemize kazandırdığı (!) iibardan yararlanmayı uygun bularak, Tayyip Bey'in kuyruğuna takılarak onun gezilerinde boy göstermeyi marifet saymışlar.

Yüksek Yargının Başkanlarına buradan soruyoruz. Sizlerin meslek onurunuz ve şerefiniz yok mudur, sizler anayasamıza göre yasama ve yürütmeden ayrı bağımsız bir erk olan ve Türk Milleti adına yargı yetkisini kullanan yüksek yargı'nın başkanları değil misiniz, yüksek yargının başkanları olmak sizlere şeref ve onur kazandırmaya yetmiyor mu, bu nedenle mi, partili ve anayasal niteliklere sahip olmayan taraflı ve sadece AKP'nin cumhurbaşkanı olan Tayyip Bey'in peşine takılıyorsunuz, sizler Tayyip Bey'in yanında ve arkasında durarak, onun yapmış olduğu siyasi ve taraflı beyan ve konuşmalarına vokal mi yapıyorsunuz, sziler Tayyip Bey'in vokalistleri misiniz?

Sayın Başkanlar; sizler de çok iyi biliyorsunuz ki, birlikte gezilerine katılarak yanında durduğunuz Tayyip Bey; görevine başlamadan önce Türk Milleti önünde namusu ve şerefi üzerine yapmış olduğu anayasaya bağlılık ve tarafszılık yeminine bir saniye dahi uymayan, anayasayı tek yanlı olarak ilga eden, parlamenter sistemi fiilen kaldırarak, fiili bir başkanlık sistemini kuran, fiilen ortadan kaldırılmasına rağmen, hukuken yürürlükte bulunan Türkiye Cumhuriyeti Anayasasından meşruiyet alan ve devletin ve milletin birliğini temsil eden bir cumhurbaşkanı olamadığı için, gezilerine katılarak onun yanında boy göstermek suretiyle,suç işliyorsunuz, yargının düşen itibarını daha da düşürüyor ve yargının çok ağır yara alan bağımsızlığını ve tarafsızlığını tamamen yok edecek veya en azından insanlarda bu düşünceyi ve güvensizliği yaratacak olan çok tehlikeli bir yolda ilerliyorsunuz.
Yargıtay, Danıştay ve Sayıştayın ilgili ve yetkili kurul ve organlarını, başkanlarının bu anayasa dışı durumlarını değerlendirmek, tartışmak ve gereğini yapmak üzere toplanmaya davet ediyoruz. 28/05/2016


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

27 Mayıs 2016 Cuma

SEÇİMLER VE DEMOKRASİ


Bu ülkede, sıfatları ne olursa olsun; ister Cumhurbaşkanı, ister Başbakan, ister Bakan, ister Milletvekili, ister Anayasa Profesörü,ister sade bir vatandaş, her ne halt olurlarsa olsunlar, herkes; seçimlerin, demokrasinin vaz geçilemez zorunlu bir unsuru olmasına rağmen, demokrasilerin yegane unsurunun seçimler olmadığını, demokrasinin seçimler kadar zorunlu ve önemli birçok unsuru içerdiğini, açıkça kabul edip kafalarının içine kazısın lütfen.

Demokrasi ile yönetilmedikleri halde, seçim yapılan ve yönetimin usulen yapılan seçimlerle iş başına getirildiği diktatörlüklerin var olduğu, sakın unutulmasın.

Demokrasi ile yönetildikleri halde, kadınlarının seçme ve seçilme haklarına Türkiye'den çok daha sonra kavuştukları, Türkiyeden çok daha ileri demokrasiye sahip olan ülkelerin varlığı da unutulmamalıdır.

Demek ki, demokrasilerde seçimler zorunlu olmakla birlikte, yöneticilerinin seçimlerle iş başına getirildiği ülkelerde dahi, gerçek bir demokrasinin var olup olmadığını ortaya koyan, seçimlere ilave başka çok önemli kriter ve unsurların var olması da zorunludur.

Ülkeyi yönetecek olanların, adil ve hür seçimlerle belirlenmesinin, gerçek bir demokrasi için önemi kadar, seçimlerle iş başına gelen yönecilerin; seçimlerle kendilerine verilen ülkeyi yönetme yetkilerini, yani iktidarlarını, o ülkenin yürürlükte olan, en başta anayasası olmak üzere, tüm yasalarına uygun ve saygılı olarak, anayasa ve yasaların kendilerine tanıdıkları görev ve yetkilerinin sınırları dışına çıkmadan kullanmalarının da çok önemli ve zorunlu olduğu, asla unutulmamalıdır.

Demek ki, adil seçimlere ilaveten, demokrasilerin en belirgin özelliği; yöneticilerinin, yani yürütme organının görev ve yetkilerini, halkın hak ve özgürlüklerini, bu özgürlüklerin sınırlarını, çuğulculuğu, azınlığın çoğunluk karşısındaki haklarını, yasama ve yargının görev ve yetkilerini, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını hüküm altına alan, Cumhurbaşkanını, Başbakanı, Bakanları, Milletvekillerini, tüm bürokrasiyi ve tüm bireyleri bağlayan, hiçbir kişi ve organın kaynağını anayasadan ve yasalardan almayan bir görev ve yetkiyi kullanamayacağını açıkça belirten, herkes tarafından uyulması zorunlu, herkesi bağlayan bir kurallar sistemi olmasıdır.

Hal böyle iken; ülkemizdeki fiili duruma bir bakıyoruz, bizim yukarıda tanımlamaya çalıştığımız gerçek demokrasiden eser yok. Sadece, iktidar olmaktan kaynaklanan devlet imkanlarını sonuna kadar kullanarak, susturulmuş ve yandaşlaştırılmış medyadan yararlanarak, eşit imkanlarla yapılmayan, göstermelik ve gayri adil seçimler sonunda iş başına gelen taraflı ve partili bir Cumhurbaşkanı ve onun vesayeti altındaki bir bakanlar kurulu var ama, bu yönetim kadrosu, kendilerini anayasa ve yasalarla bağlı saymıyor, ülkenin Cumhurbaşkanı seçilen zat, evlere şenlik, beni halk seçti, ben anayasa ile belirlenen yetkilerimi az buluyorum, istediğim yetkiyi kullanırım havasında. Hergün anayasayı ihlal ediyor, istediği zaman hükumet deviriyor ve yenisini kuruyor, ülkeyi tek başına ve keyfine göre yönetiyor.

Kimse alınmasın ve gücenmesin, ülkemizde, bizim bilimsel olarak yukarıda izahına çalıştığımız gerçek demokrasiden eser bulunmamaktadır. Anayasa hukukuna göre, bugün ülkemizdeki mevcut fiili yönetimin özelliklerine baktığımızda, ülkemizdeki fiili yönetim şekli, maalesef diktatörlük tanımına girmektedir.

Bunun aksini, doğrudan halkın seçimiyle iş başına gelen Cumhurbaşkanı, anayasadaki görev ve yetki sınırlarını aşabilir görüşünü savunanlar yanılıyorlar ve bu ülkeye ihanet edip suç işliyorlar, bir kere daha söylüyoruz; halkın doğrudan ve tamamının oyunu alarak iş başına gelseniz de, her ne sıfata sahip olursanız olunuz, halkın oylarıyla seçilen yasama organı tarafından değiştirilmediği sürece, yürürlükteki mevcut anayasaya ve yasalara uymak zorundasınız, kaynağını anayasadan almayan hiçbir yetkiyi asla kullanamazsınız, mevcut koşullarda size engel olacak yasal bir güç ve mekanizma mevcut olmayabilir, ülkenin aydınları ihanet içinde bulunabilirler, halk korkudan sinmiş ve sesini çıkaramıyor olabilir, sizler de, bu boşluktan yararlanarak anayasayı ihlal edebilirsiniz,demokrasinin defterini dürebilirsiniz, ancak; tüm bunlar, ileride iktidar değiştiğinde, bu anayasa ve yasa ihlallerinizin hesabının, sizlerden er ya da geç sorulacağı gerçeğini, asla ortadan kaldıramaz. 27/05/2016


Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu




25 Mayıs 2016 Çarşamba

İKTİDARDA OLMANIN DAYANILMAZ GÜCÜ



2002 yılında yapılan seçimle iktidara gelen AKP ve onun lideri Tayyip Bey; iktidarda olmanın dayanılmaz gücünü fark etmiş ve iktidar olarak elinde tuttuğu kamu kudretini, devletin en başta mali olmak üzere, tüm imkanlarını ve kurumlarını, kendi siyasi çıkarları için sonuna kadar kullandığında, basını susturarak,tek yanlı propaganda aracı haline getirdiğinde, başında bulunduğu parti içindeki demokrasiye tamamen son vererek partide tek adam olduğunda, iktidardan düşürülmesinin çok zor olduğunu fark etmiş ve Cumhurbaşkanı seçildiği halde, partisi AKP ile olan bağını koparmamış, bilakis bu bağı daha da güçlendirmiş, parti içinde kendisine muhalefet edebileceklerini düşündüğü partiyi birlikte kurdukları ve iktidara taşıdıkları en yakın çalışma arkadaşlarını birer birer tasfiye etmiş,Cumhuriyet Tarihinde bir ilki gerçekleştirerek, sadece Başbakanlara tanınan örtülü ödenekten, denetimsiz, hesapsız ve kitapsız olarak yararlanma olanağının Cumhurbaşkanı olarak kendisine de sağlamasını başarmıştır.

Tayyip Bey; partili bir Başbakan iken Cumhurbaşkanı seçilen politikacılardan en şanslı olanıdır. Zira, Turgut ÖZAL'ın ANAP'ından ve Süleyman DEMİREL'in AP'sinden deneyim kazanmış, ANAP'ın Genel Başkanı iken Cumhurbaşkanı seçilen Turgut ÖZAL ile AP'nin Genel Başkanı iken Cumhurbaşkanı seçilen Süleyman DEMİREL'in, Anayasanın amir hükmüne uyarak partileriyle ilişiklerini kesmeleri nedeniyle, partinin siyasi gücünden yoksun kaldıklarını ve denizden çıkan balığa döndüklerini, zaman zaman zor durumlara düştüklerini, yaşayarak görmüş ve deneyim kazanmış, aynı duruma düşmemek, iktidarı kaybederek silinip gitmemek ve yargı önünde yaptıklarının hesabını vermekten kurtulmak için, Anayasayı ihlal etme pahasına, kurum olarak seçmenin kendisine doğrudan muhatap aldığı, seçmen tabanını temsil eden partisiyle ilişiğini kesmeyerek, partili cumhurbaşkanı kalmayı tercih etmiş ve anayasaya aykırı olarak, fiili bir şekilde partili cumhurbaşkanı modelini hayata geçirmiştir.

Bu itibarla, AKP içi muhalefetin de, AKP dışındaki muhalefet partilerinin de işleri, bu anlamda çok zordur.

İşin başında, AKP içinde diğer kuruculardan tek farkı, sadece eşitler arasında birinci olmak olan Tayyip Bey'in; AKP'yi kurarlarken ve iktidara taşırlarken birlikte hareket ettikleri, AKP içinde bir tabanları ve özgül ağırlıkları olan en yakın partili çalışma arkadaşlarını birer birer tasfiye etmesi, son olarak da, cumhurbaşkanı seçildikten sonra kendi eliyle patinin başına ve başbakanlık koltuğuna getirdiği DAVUTOĞLU'nu, onurunu kıracak bir şekilde, partinin başından ve başbakanlık koltuğundan kovması dahi, bize göre, Tayyip Bey'in AKP üzerindeki gücünü ve vesayetini zayıflatamayacak ve yok edemeyecektir.

Zira; en başta GÜL, DAVUTOĞLU ve Bülent ARINÇ olmak üzere, tasfiye edilen tüm ağır top muhaliflerin; 14 yıllık AKP iktidarı döneminde yapılan yasa dışı icraatlardan dolayı eski bakan olarak, kendilerinin de sorumlu olacaklarını, bu nedenle kendisine muhalefet ederek altını oyamayacaklarını, buna tevessül ettiklerinde, en büyük zararı kendilerinin göreceklerini, en basitinden, hoşa gitmeyen icraatları nedeniyle koruma altında yaşamak zorunda olan muhaliflerin, kendilerine tahsis edilen araçların ve koruma ordusunun kaldırılarak, sadece bir polisin koruması altında kalma riskini taşıdıklarını çok iyi bildiklerini gören ve hissedenTayyip Bey; adına ağır top denilen, aslında hiç ağırlıklarının bulunmadığı anlaşılan parti içi muhalifleri, zerre kadar dikkate alma gereği duymayarak, onları yok saymaktadır.

Tayyip Bey'in elinin altında olan örtülü ödenek, cumhurbaşkanlığından kaynaklı devlet otoritesi ve kudreti, hukuken sorumsuz kişiliği, istediği yasayı çıkartabildiği Türkiye Büyük Millet Meclisi çoğunluğu,büyük oranda bağımsızlığını kaybetmiş olan Yargı, kolu kanadı kırılmış olan TSK, korkmuş ve sinmiş Sivil Toplum Kuruluşları ve suskun halk dikkate alındığında; AKP'nin dışında kalan muhalefet partilerinin cılız muhalefetleri ise; tek adam Tayyip Bey'i hiç etkilememektedir.

Durum, bu nedenle çok vahim olup, tek çözüm; halkın, yatmış olduğu kış uykusundan biran önce uyanarak, ülkenin içinde bulunduğu gerçekleri görmesidir. 25/05/2016

Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

24 Mayıs 2016 Salı

ÜLKENİN GETİRİLDİĞİ BUGÜNKÜ ACIKLI DURUMUN ADINI SİZ KOYUN




Ülkenin çivisi çıktı çiviyi yerine çakan yok.

Kime ve/veya kimlere güveneceğimizi ve sığınacağımızı şaşırmış durumdayız.

Ülkenin Cumhurbaşkanı olduğunu söyleyen zat; beni doğrudan halk seçti, bu nedenle ben anayasa babayasa falan tanımam, halk beni devirmediği sürece, ülkeyi kendi yarattığım şahsi anayasama göre istediğim şekilde yönetirim kararlılığı içinde.

Partimle ilişiğimi asla kesmem, partili cumhurbaşkanı gibi işime bakarım, yargı margı tanımam, bizzat kendi ellerimle ilga ettiğim anayasaya göre sorumsuz bir kişiyim, sadece vatana ihanet ile suçlanarak yüce divanda yargılanabilirim, ancak meclis çoğunluğu benim emrimde, anayasanın öngördüğü ezici çoğunluk oy'unu sağlayarak, beni Yüce Divana sevk edemezler, Ergenekon, Balyoz ve benzeri kumpas davaları sonunda, Atatürçü subayları da tasfiye ettik, bu nedenle ordu'dan yana da bir sıkıntım olamaz, kaldı ki;ordu'nun başkomutanı da benim, Genelkurmay Başkanı da nikah şahidim ve kankam, Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay gibi yargının en tepe noktalarında başkanlık yapan sözüm ona yüksek hakimler de bana biat ediyorlar, onlara geliniz diyorum, geliyorlar ve birlikte çay toplamaya Rize'ye dahi gidebiliyoruz, onlar da çantada keklik, Barolar, Sendikalar,Üniversiteler, Sivil Toplum Kuruluşları ve halkın büyük kesimi korkmuş,sinmiş ve suskun, daha ne isterim,böyle fırsat bir daha ele geçmez, bundan daha iyisi Şamda kayısı.

Mantık ve düşünce bu. Cüret, buradan geliyor. Tek adam,Hükümet deviriyor, Hükümet kuruyor.

Kovulan DAVUTOĞLU'nun yerine, bizzat AKP Genel Başkanı olarak atadığı Binali YILDIRIM'ın bu atama kararının şeklen onaylanması için toplanan AKP Kongresinde Divan Başkanlığı yapan, bu ülkenin; aldığı dini temel eğitiminin temelleri üzerinde bina ettiği hukukçu kimliğini taşıyan Adalet Bakanı,anayasayı ve yasaları bir kenara koymuş ve eline aldığı mikrofanla konuşuyor ve “AK Parti Tayyip'in partisidir ve öyle olmaya devam edecektir. Cumhurbaşkanımızı AK Parti'den, AK Parti'yi cumhurbaşkanımızdan ayrı düşünmek mümkün değildir. Sayın cumhurbaşkanım yolun yolumuz, davan davamızdır…” diyebiliyor.

Partili Cumhurbaşkanı Tayyip Bey, kongreye bir mesaj yollamış, divan başkanı Adalet Bakanı bu kutsal mesajı (!) okumaya başlıyor, mesajın okunması öncesinde abdest dahi aldıklarını zannettiğimiz delegeler ve tüm kongre katılanları,içlerinden gelen ilahi bi emirle, hep beraber ayağa kalkıyorlar ve kutsadıkları, ilahlaştırdıkları, kendisine taptıkları, kulluk yaptıkları o tek adamın mesajını, kendilerinden geçerek, huşu içinde hazırol vaziyetinde dinliyorlar ve sonunda, kutsal bir görevi ifa etmenin manevi huzuru ve rahatlığı içinde yerlerine oturuyorlar.

Malesef, ülkemizin geleceğine yönelik umudumuzu iyice yok eden kötü ve genel manzarası budur.

Bize soracak olursanız, ülkenin kaderine hakim olan tek adama tapınan, onun her sözünü mutlak surette yerine getirilmesi gereken ilahi bir buyruk olarak kabul edip, ona mutlak itaat gösteren, onun gözden çıkardığı kişileri gözden çıkararak selamı sabahı kesen müritler, aslında ona ve ülkemize iyilik değil kötülük yaptıklarının farkında değiller. Gözlerine perde inmiş gerçekleri görmemekte ısrar ediyorlar.

Tek adam; kendisine tapanların, adeta kulluk yapanların giderek çoğaldığını ve tapınmanın yoğunlaştığını gördükçe, daha da otoriterleşiyor ve kibirleniyor. O, kibirlendikçe ve otoriterleştikçe de, onu kutsayanlar ve ilahlaştıranlar ne yapacaklarını daha da şaşırıyorlar, kutsamalarını daha da yoğunlaştırıyorlar, kongrede yaptıkları gibi, onun gıyabında okunan mesajı için dahi, ayağa kalkarak hazırol'a geçiyorlar ve mesajını saygı duruşu vaziyetinde sessizce dinliyorlar, belki de mesaj sonunda içlerinden amin çekiyorlar, kula kulluk etmekten utanmıyorlar.

Vah benim güzel ülkeme vah, o hale getirildin ki; bir mucize olsa ve sevgili ATATÜRK'ümüz mezarından ayağa kalksa, bu manzara karşısında morali bozulur ve bu vakitten sonra sizi ben dahi kurtaramam, sağlığımda söylediklerime kulak verseydiniz, ilkelerimi korusaydınız, aklınızı kullansaydınız, bunlar başınıza gelmezdi, sizler her türlü kötü yönetime ve kötülüklere layıksınız, oh olsun sizlere diyerek, ebedi istirahatgahına geri dönerdi mutlaka.25/05/2016


Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

23 Mayıs 2016 Pazartesi

YÜKSEK YARGI'NIN YÜZÜNÜ KIZARTIP VE DE KARARTANLAR!....




Sizlere söylüyoruz, Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay'ın başkanları.

Sizler; yargının, hem de yüksek yargının, yüzünü kızarttınız ve de kararttınız.

Sayın başkanlar; sakın ola ki, bizler, Devletimizin başı olan tarafsız bir Cumhurbaşkanına eşlik ettik, politik bir görüntü vermedik savunmasını yapmaya kalkışmayınız.

Kuvvetler ayrılığı ilkesinin ve yargı bağımsızlığının fiilen yok edilmesine rağmen, hukuken halen yürürlükte bulunan Türkiye Cumhuriyeti Anayasanın kuvvetler ayrılığı ilkesine göre, müstakil ve bağımsız bir erk olan Yargı'nın en yüksek yerlerinde, yargının denetim kurumlarında başkanlık yapan sizlerin; Anayasaya göre namusu ve vicdanı üzerine tarafsızlık ve Anayasaya bağlılık yemini ettiği, partisi ile bağını koparması gerektiği halde, tarafsızlık ve Anayasaya bağlılık yeminine bir saniye uymayan, partisi AKP ile bağını kesmediği gibi, her geçen gün bu bağı daha da güçlendiren, AKP'yi yeniden dizayn eden, AKP'nin Genel Başkanını bir talimatıyla görevinden eden ve yerine, parti kongresinde onaylanmak üzere, yeni bir genel başkan belirleyerek, AKP üst yönetim kadrolarını tepeden tırnağa yenileyen ve partili Cumhurbaşkanı olduğunu eylem ve söylemleriyle ilan eden, parlamenter sistemi ortadan kaldırıp, fiilen başlanlık sistemi kurduğunu ilan ederek Anayasayı açıkça ihalal eden Tayyip Bey'in peşine takılarak, onun bir nevi siyasi propaganda mahiyetindeki gezilerinde, sizlerin ne işiniz vardır?

Sizler, bağımsız ve tarafsız Türk Yargısının yüksek hakimleri misiniz, yoksa sizler de partili Cumhurbaşkanı olan Tayyip Bey gibi, partili yüksek hakimler misiniz?

Sizler; kuvvetler ayrılığı ilkesini ihlal eden bu politik davranışı sergileyerek, Türk Yargısının son yıllarda iyice düşen güvenilirliğini sıfırın altına indirerek, devletin temeli olan adalete, Türk Yargısına ve Türk Milletinin yargıya olan güvenine, onarılması çok zor olan büyük zararlar verdiğinizin farkında mısınız?

Bu sorularımızın cevabını, bizim de bir ferdi olduğumuz ve adına yargı yetkisini kullandığınız Türk Milletine bir açıklayınız lütfen.

Yürütmenin ve yasamanın, Tayyip Bey tarafından vesayet altına alındığı, anayasanın fiilen rafa kaldırıldığı,basın, düşünce ve düşünceyi açıklama ve diğer insan hak ve özgürlüklerinin kısıtlandığı, ülkenin tek kişinin iradesiyle yönetilmeye başlandığı şu günlerde, sığınacak başka bir limanı kalmayan bu milet'in tek umudu ve güvencesi yüksek yargının,Tayyip Bey'in peşinde Rizeye giderek çay toplama başkanlık şovuna katılmakta bir sakınca görmeyen başkanlarının siyasallaştıklarını gören milletimizin, adalete ve devletimize olan güvenleri yok olmuştur.

Hani, devletin temeli adalet idi. Nerede kaldı mahkeme kürsülerinin fonunda yazılı olan o “ADALET DEVLET'İN (MÜLK'ÜN) TEMELİDİR” özdeyişi?

Adaletin ve yargının büyük oranda siyasallaştığı, bağımsızlığını ve tarafsızlığını kaybettiği ülkemizde, milletimizin devlete olan güvenini tamamen yitirmesine sebep olan siz Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay Başkanları, bu millet size ne kötülük yaptı da, milletimizin azalan son umutlarını da yok ettiniz?

Biz dahil, bugünden itibaren,Türk Milleti kendisini yargı güvencesinden daha da yoksun hissedecek ve yaşam kalitesi tamamen yok olacaktır.

Ulus olarak; “Adalet Devletin Temelidir” özdeyişinin önemini ve ne anlama geldiğini, en iyi şekilde ve bizzat yaşayarak anlayacağımız günler, bizleri beklemektedir. 23/05/2016


Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu





FACEBOOK'DAKİ ANILARIMIZ




Bugün (23/05/2016) sosyal paylaşım sitesi Facebook'daki sayfamıza girince, ekranda; “Facebook'daki anıların” ibaresini gördük ve bu ibarenin altında, “Güner, seni ve burada paylaştığın anıları önemsiyoruz. 3 yıl önceki bu gönderiyi hatırlamak isteyeceğini düşündük” ibaresine yer verilerek, bizim 3 yıl önce bugün, yani 23/Mayıs/2013 tarihinde yazıp, Facebook'da da paylaştığımız “LAİK CUMHURİYETİ NE HALE GETİRDİNİZ...!” başlıklı yazımızın, Facebook tarafından da hatırlatılmaya değer görüldüğüne tanık olduk.

Facebook Paylaşım Sitesi tarafından bize anı olarak hatırlatılmaya çalışılan bu yazımızı baştan aşağı yeniden okuduğumuzda, bugün Cumhurbaşkanı olan Tayyip Bey'in; çok kısa sayılabilecek olan bu 3 yıllık zaman zarfında, Başbakan olduğu 3 yıl öncesine göre, laiklik karşıtlığı hariç, Gülen Cemaat'i, PKK ve HDP ile işbirliğine dayalı yakın ilişkilerinin tamamen yok olduğunu, bu konularda,strateji ve politikalar değiştirerek bambaşka bir kişiliğe büründüğünü görmekteyiz.

Tayyip Bey'deki bu değişiklik, anlatmakla izah edilemez.

Bize Facebook tarafından hatırlatılan 3 yıl önce yazıp yayınladığımız “LAİK CUMHURİYETİ NE HALE GETİRDİNİZ...!” başlıklı makalemizi okuyarak 3 yıl öncesini hatırlamak, gerekiyor.

Bu makalemizi okuduğunuzda, Tayyip Bey'in; eski dostlarıyla bugün nasıl kanlı bıçaklı düşman olduklarını, Tayyip Bey'in 3 yıl öncesine kadar işbirliği içinde bulunduğu Gülen Cemaati ile PKK yandaşı HDP 'yi, bugün silahlı terör ötgütü ilan ettiğini, hayretle ve ibretle hatırlama fırsatını bulacaksınız.

Haydin bu anı yazıyı hep birlikte okuyalım öyleyse. 23/05/2016 Güner YİĞİTBAŞI

LAİK CUMHURİYETİ NE HALE GETİRDİNİZ!...

Yeni Anayasa yapmak sizin neyinize.

Siz önce, beğenmediğiniz ve değiştirile, değiştirile, ne adla anılacağını bilemediğimiz, tümüyle değişmediği için,yine de 12 Eylül darbecilerinin yaptırdığı 1982 Anayasası olarak anmak zorunda kaldığımız, yürürlükteki Anayasayı tam olarak uygulayın, başka bir şey istemiyoruz.

Anayasayı tüm hükümleriyle birlikte uygulamadıktan, demokratik ve laik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetini, fiilen ortadan kaldırıp tanınmaz hale getirdikten sonra, sizin yapacağınız Anayasadan, bu ülkeye ve milletimize ne hayır gelecek? Sormak istiyoruz.

Evet, bu serzenişlerimiz, on yılı aşkın süredir ülkemizi yöneten AKP iktidarına ve onun lideri Tayyip Bey ile onun lider kadrosuna.

İşçi ayakta, öğrenciler ve gençlik ayakta, en başta Suriye olmak üzere, komşu ülkelerle sorunlar diz boyu. Yurtta sulh, cihanda sulh ilkesi ayaklar altında, anaların göz yaşlarına son sloganı ile anaların göz yaşları istismar edilerek, bölücü terör örgütü PKK militanlarına getirilen fiili af, Cumhuriyetin tüm kazanımlarının ve değerlerinin ayaklar altına alındığı bir dönem.

Anayasanın Laiklik ilkesine rağmen, fiilen, dini bir lidere sahip konuma getirilmiş acınacak durumdaki sözüm ona laik, Cumhuriyet.

İran'dan pek farkımız kalmadı dersek, başımız ağrımayacak.

Fethullah GÜLEN hocayı ve cemaat'ini kastediyoruz.

Gülen Cemaat'inin; yargıya kadar sirayet eden, devlet yönetimi ve AKP iktidarı üzerindeki etkisini ve vesayetini hepimiz biliyoruz.

Gülen Hoca'nın, senelerden beri yaşamını sürdürdüğü Amerika dan yaptığı konuşmalarıyla, AKP iktidarına ve Tayyip Bey'e dolaylı olarak talimatlar verdiği ve ayar çektiği, bilinen bir gerçek.

Geçenlerde yaptığı beyanlarıyla, Gülen Hoca dahi, Tayyip Bey'in diktatör olma eğilimi içinde olduğu imasında bulunarak, onu uyarmak zorunda kalmıştır.

Bu nedenle olsa gerek, Tayyip Bey; son Amerika gezisinde, Gülen Hoca'nın eleştirilerine kulak verdiğini hissettirmek ve ona karşı olan güvenilirliğini tazelemek amacıyla, Gülen Hoca'yı Amerikadaki ikametgahında bizzat ziyaret ederek, kendisiyle görüşmeyi çok arzulamasına rağmen, Türk kamuoyundan çekinerek, bu görüşmeyi bizzat yapmamış ve kendisini temsil' en görüşme yaparak tavsiye ve talimatlarını almak ve güven tazelemek için, yardımcısı Bülent ARINÇ'ı, dini lider Gülen Hoca'nın yanına göndermiştir.

Bugünkü (23/05/2013) Sabah Gazetesinde,”Bülent Arınç:Fethullah Gülen'le 3 saat görüştük” başlığı altında verilen haberde; Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Amerika'ya dört günlük bir ziyaret yaptığını, konu Amerika olunca, mümkün olursa hoca efendi'ye ziyaret yapar mıyız diye gönlünden geçirdiğini, konuyu Başbakan Tayyip Bey'e de açtığını, ona, bu ziyareti uygun görür müsünüz diye sorduğunu, Tayyip Bey'in çok memnun olduğunu, keşke biz de görüşebilsek diyerek hayıflandığını, Tayyip Bey'in, kendisine, hoca efendiye sevgilerini iletmesini, emir ve tavsiyelerini sormasını istediğini, Gülen Hoca Efendi ile üç saat birlikte olduklarını, Hükumet ile cemaat arasında soğukluğun olduğunu kesinlikle reddettiğini, yani, cemaat ile Hükumet arasında soğukluk olmadığını beyan ederek, Hükumetle cemaat arasındaki organik bağı itiraf etmiştir.

Fethullah Gülen Hoca ile Amerikada üç saat görüştüğünü beyan eden Bülent ARINÇ'ın, bu ziyaretle ilgili, gazetedeki demecinde, Laik Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı Tayyip Bey'e atfen yer verdiği, “ Keşke biz de görüşebilsek, bizden sevgilerimizi iletin, bir emri olur mu, tavsiyeleri olur mu öğren dedi..” ibareleri, dikkat çekici olduğu kadar, laik Türkiye Cumhuriyeti adına, çok üzücü ve utanç vericidir.

Fethullah Gülen Hoca kimdir, sıfatı nedir ki, laik Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanlığı koltuğunda oturmakta olan Tayyip Bey, kendisinden talimat ve tavsiyeler beklemektedir.

Tayyip Bey'in; Gülen Hoca'yı ziyareti öncesi, Hoca'ya iletmesi için Bülent ARINÇ'a söylediklerine baktığımızda, Anayasasına göre laik ve demokrat bir ülke olan Türkiye Cumhuriyetinin, gizli ve fiili (gizliliği de pek kalmadı ya) dini bir lidere sahip olduğunu ve Laik Türkiye Cumhuriyetinin, kimlerin elinde kaldığını gösteren acınacak halini, açıkça ortaya koymaktadır.23/05/2013


Güner YİĞİTBAŞ
İzmir Barosu Üyesi Avukat




19 Mayıs 2016 Perşembe

ALLAH'TAN TEK DİLEĞİMİZ




Allah'tan hiçbir şey dilemiyoruz sağlıktan başka.

Allah'tan tek dileğimiz; bize bir süre daha sağlıklı bir yaşam vermesi ve Anayasayı alenen sürekli olarak ihlal eden, sivil bir darbe yaparak, fiili bir başkanlık sistemi kuran, Cumhurbaşkanı seçildiği halde, Anayasanın emredici hükmüne rağmen, partisiyle ilişiğini kesmeyen, milletle adeta alay ederek, AKP'nin fiilen genel başkanlığını yapmaya devam eden, tarafsızlığını yitiren, şerefi ve namusu üzerine yaptığı tarafsızlık ve anayasaya bağlılık yeminine bir saniye dahi uymayan, ülkeyi kan gölüne çeviren. İnsanları kamplara bölen, kendisi sürekli olarak anayasayı ihlal ederek en ağır suçu işlediği halde, asıl misyonu yasaları çiğnemek ve suç işlemek olan bölücü PKK terör örgütü yandaşlarına laf söyleme hakkını kendisinde bulan kişi ve yandaşları, iktidardan düşerek yargı önünde hesap verip hak ettikleri cezaları alarak bu cezalarını çekmeye başladıklarına, onların yargı önünde hesap verirlerken, bugünkü küçük dünyaları ben yarattım şeklindeki kibirli edalarından, yargıçlar karşısında aman dileyen ve küçülen acınası durumlara düşüşlerine tanıklık yapmadan canımızı almamasıdır.

Ne kadar hazin, ülkemiz insanları;19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik Ve Spor Bayramında, bayram kutlamayı, bayramın zevkini çıkarmayı bırakmış, daha doğrusu bıraktırılmış, pek gerekliymiş gibi, AKP Genel Başkanının kim olacağının açıklanmasına kilitlenmiş durumda.

Bu ne büyük utanmazlık, arlanmazlık ve aymazlıktır, acelesi mi vardı, AKP Genel Başkanlığına gelecek olan kişinin açıklanması için başka gün mü kalmadı,diğer günler çuvala mı girdi?

Sağır sultanın dahi haberinin olduğu bilinen bir şeyi açıklamak için, inadına ve kasten milli bayram günümüzü seçerek, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik Ve Spor Bayramını perdelemek,gölgelemek ve itibarsızlaştırmak, bu vatanı düşmanlardan kurtaran ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran ATATÜRK'e ve bu vatana yapılan büyük bir ihanettir.Bunun başka hiçbir bir izahı yoktur. Bu hiyaneti sergileyenleri,yargı önünde hesap verecekleri günü dört gözle bekleyerek kınıyoruz ve lanetliyoruz.

Halkın çoğunluğunun oylarıyla Cumhurbaşkanı seçilebilirsiniz, hadi biraz empati yapalım,halkın doğrudan oylarıyla Cumhurbaşkanı seçildim diyerek havalara girip böbürlenebilirsiniz, Anayasada yazılı olan yetki hudutlarınızı bir nebze aşabilirsiniz diyelim, ama çoğulcu demokrasinin en önemli özelliği olan azınlıkta kalanların haklarına ve sahip oldukları değerlerine de hürmet etmek ve saygı göstermek, sizin en büyük görevlerinizden biridir.

Bu ülkede ATATÜRK'ü seven, ATATÜRK'ün ilke ve devrimlerine saygılı ve bağlı, milli bayramlarını yürekten ve coşkuyla kutlamak isteyen, hatırı sayılır büyük bir kitle mevcut olup, bu kitlenin ATATÜRK sevgisine ve ATATÜRK'e olan bağlılık ve saygısına hürmet etmek ve davranışlarınızla o kitleyi incitmemek zorundasınız.

Karşı devrimci, antimilliyetçi ve antilaik, ümmetçi düşünceleriniz ve zihniyetiniz nedeniyle, sizin bu çarpık zihniyetinize tamamen karşı olan ATATÜRK'ü sevmeyebilirsiniz, ancak, bu ülkede iktidar olarak, laik Türkiye Cumhuriyetini yönetmeye talip olduğunuz taktirde, bu laik Cumhuriyetin kurucusu olan ATATÜRK'e ve onun bu ülkeye armağan ettiği milli bayramlarımıza saygılı olmak, protokol gereği hak ettiği ölçüde ve önemde kutlamak, bu bayramlara gölge düşürmemek ve itibarsızlaştırmamak mecburiyetindesiniz

Şunu çok iyi biliniz ve o kalın kafalarınıza iyice kazıyınız,biz demokratik ve laik Cumhuriyetçilerin ve ATATÜRKÇÜLERİN, ne olduğunu çok iyi bildiğimiz, sizin o sık sık tekrarladığınız, hal ve hareketlerinizle ve söylemlerinizle artık hiçbir gizliliği kalmamış olan davanızda ve kutlu yolculuğunuzda, asla başarılı olamayacak ve eninde sonunda hüsrana uğrayacaksınız.

Bu asil milletin bugün içinde bulunduğu sessizliğine sakın ola ki aldanmayınız.

Gün gelecek ve bu milletin sizi yanıltan bugünkü sessizliğinin, milletimizin asaletinden kaynaklı geçici bir sessizlik olduğunu göreceksiniz, ancak sizler için vakit çoktan geçmiş olacak. 19/05/2016


Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu







18 Mayıs 2016 Çarşamba

19 MAYIS 1919




Ülkelerin tarihlerinde hiç unutamadıkları,ülkenin kaderini değiştiren,yeni bir çağ açan,o ülke için yeni bir milat olan, çok özel günler vardır.

İşte, 19 Mayıs 1919 tarihi de, yeşil gözlü,sarışın o Osmanlı subayının, kuruluşunu kafasında planladığı günümüzün modern ve laik Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş temelinin atıldığı ve bu temele ilk harcın konulduğu çok önemli ve özel bir gündür.

Yeşil gözlü sarışın o genç Osmanlı subayı, 19 Mayıs 1919 günü Samsuna ayak basmış, üzerindeki Osmanlı kimliğini ve üniformasını çıkararak, düşman işgali altındaki,onurunu,gücünü ve topraklarını kaybetmiş, çökme aşamasına gelmiş Osmanlının enkazından, saltanatın ve hilafetin kaldırılacağı, halkın kendi kendini yöneteceği laik ve demokratik yepyeni bir Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurmaya yönelik direniş planını uygulamak üzere düğmeye basmıştır.

19 Mayıs 1919 tarihi itibariyle artık Osmanlı ile arasındaki gemileri yakarak, ayak bastığı Samsundan, Anadolu'nun derinliklerine doğru yeni ve aydınlık bir yelken açan eskinin o Osmanlı subayı Mustafa KEMAL, halkımızı da arkasına alarak, adeta devleşmiş ve ülkemizi işgal eden emperyalist devletlerle giriştiği kurtuluş savaşından muzaffer çıkarak, bugünkü demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurmuştur.

19 Mayıs 1919 tarihi ile Atatürk'ü Anma Gençlik Ve Spor Bayramı olarak kutlanan her yılın 19 Mayısları; bizim gibi, laik ve demokrat,Türkiye Cumhuriyetinin demokratik ve laik niteliğine aşık evlatları için, bu nedenle çok önemli ve çok özel bir gündür.

19 Mayıs 1919 tarihi ve Atatürk'ü Anma Gençlik Ve Spor Bayramı olarak kutladığımız her yılın 19 Mayısları, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti devletini bir türlü kabullenemeyen, içlerine sindiremeyen karşı devrimci ve ümmetçi, antilaik, Osmanlı hayranı ve Osmanlının özlemi içinde yanıp tutuşan Atatürk düşmanı kesimler tarafından da, bu nedenle sevilmemekte, onlar için karabasan olmakta, milli bayram olarak coşkuyla kutlanmak istenmemekte, ATATÜRK'ün Samsuna çıktığı 19 Mayıs 1919 ve onun yıldönümü olan her yılın 19 Mayısları, halkımıza unutturulmak istenmektedir.

Ama, ne yaparlarsa yapsınlar, 19 Mayısları ve diğer özel günlerimizi ve milli bayramlarımızı, laik Türkiye Cumhuriyetini kuran, önemli devrimleri gerçekleştiren, saltanatı ve hilafeti kaldıran ATATÜRK'ü, Türk Milletine asla unutturamayacaklar ve Türk Milletinin gönlünde yer eden ATATÜRK sevgisini asla yok edemeyeceklerdir.

Demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, Cumhuriyetin bu değerlerine aşık tüm evlatlarının, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik Ve Spor Bayramlarını gönülden kutluyor ve milli bayramlarımızı, bugün tüm elde ettiklerini kendisine borçlu oldukları ATATÜRK'e besledikleri kinlerini kusma ve hayranı oldukları Osmanlı'ya karşı yapıldığına inandıkları kötülüklerin yıl dönümü olarak gören karşı devrimcileri, bu kin ve kaderleriyle baş başa bırakıyoruz.

Bu vesileyle, en başta Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere, onun,erinden generaline kadar, ülkemizi düşman işgalinden kurtararak, bugünkü modern demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasında emeği ve kanı bulunan tüm silah arkadaşlarını ve diğer tüm isimsiz kahramanları, rahmet,minnet ve şükranla anıyoruz. 19/Mayıs/2016


Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu



17 Mayıs 2016 Salı

GÖZÜNÜZ AYDIN!..


Aydınlanmanın simgesi..
Laik..
Demokrat..
Atatürkçü..
Doktor..
Eğitimci..
Çağdaş Türk kadını..
Darbe karşıtı..
Gerçek Vatansever..
Sözde değil, eylemleriyle ülkesinin insanlarına hayatının sonuna kadar hizmet eden, insan sevgisiyle dolu..
Ergenekon gazisi..
Hukuk mağduru..
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Başkanı, saygıdeğer insan Profesör Dr. Türkan SAYLAN' ı, geçtiğimiz gün kaybettik. Onu seven Türk Ulusunun başı sağ olsun.
Türkan SAYLAN' ı potansiyel suçlu kabul ederek, kanıttan suçluya gidecek yerde, belki kanıt elde edebiliriz düşüncesiyle, ağır hasta olmasına rağmen, hukuka aykırı olarak onun evinde arama yaptıranlar..
Laiklik karşıtları..
Demokrasi ve Atatürk düşmanları..
Çağdaş, modern ve Laik Türk Kadınını bir türlü içlerine sindiremeyen, kadını sadece çocuk doğuran ve cinsel arzu ve isteklerinin tatmin aracı olarak gören gericiler..
Türk insanına ve toplumuna, tıp ve eğitim alanında üstün hizmetler sunmaktan başka hiçbir günahı bulunmayan Türkan SAYLAN' ı misyoner ilan edip, onu misyonerlik faaliyetinde bulunmak ile suçlayan sözde Müslümanlar..
Gözünüz aydın...
Ancak, onu kaybettik diye sakın sevinmeye kalkmayın.
SAYLAN' ın, bugün gazetelerde yer alan son sözlerine kulak verin lütfen...
O sözleri, size bir kez daha hatırlatalım.
Sayın Türkan SAYLAN, ölmeden bir gün önce; “Görevlerimi tamamladım, ölüme de hazırım” demiş.
Çok doğru söylemiş, kurucusu olduğu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğinin okuttuğu ve her biri yarının Türkan SAYLAN' ı olacak olan yüzlerce ve binlerce genç kızımız, Türkan SAYLAN' dan bayrağı teslim almak ve onun yaratacağı boşluğu doldurmak üzere geliyorlar.
Dün, bir tane Türkan SAYLAN' a sahip olan Türk Ulusu; yarın binlercesine sahip olmak üzere kucağını açmış ve onları bekliyor.
Dün bir SAYLAN ile baş edemeyenler, yarın binlercesi ile nasıl baş edecekler merak ediyoruz doğrusu..
Yaptıklarınla gurur duyuyor ve sana yapılan haksızlıkları kınayarak, yapanlar adına senden özür diliyoruz.
Manevi varlığının önünde saygıyla eğiliyoruz. Rahat uyu Sayın SAYLAN. 19.05.2009
Güner YİĞİTBAŞI ( Emekli Savcı )


18.05.2009 tarihinde kaybettiğimiz değerli insan ve doktor Sayın Türkan SAYLAN için, ölümü nedeniyle, 19/05/2009 tarihinde yazdığımız “GÖZÜNÜZ AYDIN” başlıklı makalemizi, Türkan SAYLAN'ın ölüm yıl dönümlerinde aynen yayınlayarak kendisini anmayı gelenek haline getirdik ve bu yıl da aynı geleneğe uyarak, bu yazımızı siz okurlarla paylaştık.Değerli bilim insanı Sevgili Türkan SAYLAN'ı sevgi,saygı ve rahmetle anıyor,şükranlarımızı sunuyoruz. 18/05/2016 Güner YİĞİTBAŞI

BU DARBE İÇİNDE BİR DARBEDİR


KILIÇDAROĞLU; bundan önceki konuşmalarında yaptığı ve bize göre yanlış ve hatalı olan değerlendirmelerini sık sık tekrarlıyor ve bugün (17/05/2016) grup toplantısında yapmakta olduğu konuşmasında da, aynı hatalı değerlendirmeyi yaparak; Başbakan ve AKP Genel Başkanı DAVUTOĞLU'nun bir saray darbesi ile kovulması eyleminin, AKP'ye oy veren 23 milyon 600 bin seçmenin iradesine yapılan bir müdahale,milli iradeye aykırılık ve saygısızlık olduğunu, bu nedenle DAVUTOĞLU'nun kendisine yönelik saray darbesine karşı direnmesi gerektiğini savunuyor.

Bize göre, KILIÇDAROĞLU'nun bu değerlendirmesi yanlıştır.

DAVUTOĞLU'na yapılan görevden uzaklaştırma eylemi; evet, bir saray darbesidir, bu doğrudur. Ancak; bu saray darbesi, 23 milyon 600 bin seçmenin iradesine yapılan bir saygısızlık ve yasa dışı bir darbe değildir. Milli irade kesinlikle ihlal edilmemiştir.

KILIÇDAROĞLU'nun; milli iradeye saygısızlık ve darbe olarak değerlendirdiği, DAVUTOĞLU'nu görevden çekilmeye zorlayan hareket;darbe içinde bir darbe olarak nitelendirilebilir.

Bu ülkede gerçek darbe; Tayyip Bey'in Başbakanlığı bırakarak Cumhurbaşkanlığına seçilmesinden sonra, anayasayı ilga ederek,rafa kaldırarak, partili ve taraflı bir Cumhurbaşkanı gibi davranması, güçlü bir başbakanın ön planda olduğu parlamenter sistemi bekleme odasına aldığını ve fiilen ortadan kaldırdığını, onun yerine fiili bir başkanlık sistemini tesis ettiğini alenen açıkladığ gün ve anda yapılmış olup, anayasa tanımayan Tayyip Bey'in, Cumhurbaşkanlığının gücünü ve otoritesini kullanarak yapmış olduğu bu illegal darbeden sonra, parlamenter sistem fiilen yok edilmiş ve ülkemiz, anayasası askıya alınmış illegal fiili bir sistem içinde yönetilmeye başlamıştır.

Bugün, KILIÇDAROĞLU'nun, iradeleri çiğnendi diyerek savunmaya çalıştığı 23 milyon seçmen, ne kadar acıdır ki;AKP'nin yeniden tek başına ikdara geldiği 1.Kasım seçimlerinde, ülkenin uğramış olduğu bu darbeyi bilerek, darbeyi gerçekleştiren Tayyip Bey'in sahip olduğu fiili güç ve iktidarı için AKP'ye oy vermişlerdir.

KILIÇDAROĞLU tarafından, 1.Kasım seçimlerinde 23 milyon 600 bin seçmenin oyunu alarak iktidara geldiği ve saray darbesiyle görevden uzaklaştırıldığı için mağdur edildiği, kendisine yönelik bu darbeye direnmesinin gerektiği sıklıkla dile getirilen DAVUTOĞLU'nun, AKP Genel Başkanlığına ve Başbakanlık koltuğuna nasıl oturduğunu bir hatırlayınız lütfen.

DAVUTOĞLU'nun; bu koltuklara, AKP delegelerinin hür iradeleriyle seçilmediğini, sarayın işareti üzerine, yine bir saray darbesi ile seçildiğini ve Başbakanlık koltuğuna emanetçi olarak oturtulduğunu, KILIÇDAROĞLU ne çabuk unuttu?

Şu bir gerçektir ki; antidemokratik bir şekilde, bir darbe ile AKP Genel Başkanlığına ve Başbakanlığa getirilen DAVUTOĞLU, kendisini bu makamlara oturtan anayasa tanımaz güç tarafından yine bir saray darbesi ile bu koltuklardan kovulmuştur.

Saray darbesiyle gelen DAVUTOĞLU, bir başka saray darbesiyle görevden uzaklaştırılmıştır. Olay, darbe içinde darbe olayıdır.Darbeden meşruiyet doğamaz KILIÇDAROĞLU.

Saray darbesi ile görevden uzaklaştırılan DAVUTOĞLU'nun başında bulunduğu AKP'ye,1.Kasım seçimlerinde oy veren 23 milyon seçmeni savunacak olan kişi, KILIÇDAROĞLU değildir.Aslında herşey kendi gözlerinin önünde cereyan eden ve buna rağmen AKP'ye oy veren seçmenlerin oy ve iradelerinin savunulacak bir yanı da yoktur. Asıl mağdur olan kitle, AKP dışındaki partilerimize oy veren ve saray darbelerine katlanmak zorunda kalan azınlıktaki muhalif seçmen kitlesidir.

Dileriz ki; KILIÇDAROĞLU bu hatasından en kısa zamanda döner. 17/05/2016


Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

16 Mayıs 2016 Pazartesi

TEBRİKLER KENAN İMİRZALIOĞLU VE SİNEM KOBAL



Geçtiğimiz Cumartesi günü, Ayvalık Cunda Adasında, kendi alın terleriyle kazandıkları helal paralarıyla, hiçbir masraftan kaçınmayarak, 300 kişinin katılımıyla yaptıkları görkemli bir düğünle evlenen genç sanatçılarımız; Sinem KOBAL ile Kenan İMİRZALIOĞLU'nu hiç tanımayız, kendilerini sanatçı olmaları nedeniyle, oynadıkları ve bazılarını izleyebildiğimiz dizi ve sinema filmlerinden tanırız.Kendilerini kutluyor ve bir ömür boyu mesut ve bahtiyar olmalarını diliyoruz.

Bugüne kadar, sanatçı olarak topluma malolmalarına rağmen, yakından tanımadığımız ve yüz yüze görüşüp tanışma imkanı bulamadığımız kişilerin evlenmeleri nedeniyle kendilerine mutluluk dileyen bir yazı kaleme almış değiliz.

Sürekli olarak, insanın içini karartan, üzücü toplumsal ve siyasal olayları, yaşamakta olduğumuz bölücü terörü anlatan ve değerlendiren umut kırıcı, insanları umutsuzluğa sevk eden yazılar yazacak değiliz ya, içinde yaşamakta olduğumuz insanın ruhunu karartan ve üzen günümüzün koşulları içinde, ünlü sanatçılarımız;Kenan İMİRZALIOĞLU ve Sinem KOBAL için, onlara mutluluk dileyen bir yazı yazmak içimizden geldi, tanışmış olmasak da, bu sanatçılarımıza karşı içimizde iyi ve olumlu bir duygu,sevgi ve sempati oluşmuş olmalı ki, çok samimi ve içten gelen duygularla, bu yazıyı yazıyoruz.

Genellikle, Kenan gibi, yakışıklı,boylu ve poslu,tanınmış ve adı genç kızların sevgilisi olarak anılmaya başlayan ünlü erkek sanatçılarımız; ne hikmetse, olumsuz ve gereksiz bir duyguya kapılıyorlar ve hayranları olan genç kızların oyununa gelerek, evlenirsem, acaba işimi ve ünümü kaybeder miyim korkusuna ve psikolojisine kapılarak, içinde bulundukları sanat ortamının da müsaitliği içinde, onunla bununla geçici olarak gönül eylendirmeyi tercih ediyorlar ve evlenip mutlu bir yuva kurup çoluk cocuk sahibi olamıyorlar, yıllar da hiç farkında olunmadan hızla gelip geçiyor ve evde kalıyorlar, para, pul kazanmalarına, maddi olarak varlıklı hale gelmelerine rağmen, aile olma ve yuva kurma, çocuk sahibi olma mutluluğundan, yani, manevi zenginlikten yoksun kalıyorlar.

Ülkemizde, böyle boş ve yersiz takıntılara kapılarak evlenmeyip hayatlarını mahveden ve maddi zenginliklerine manevi zenginlik katamayan, maddi varlıklarına rağmen aslında mutsuz olan çok sanatçımız vardır. İnanın, onları izledikçe, kendileri adına üzülüyoruz.

Bu nedenle, genç kız ve kadın hayranlarının büyük beğenisine sahip ve çok ünlü olmasına rağmen; evlenirsem, en başta genç kız ve kadın izleyicilerim ve hayranlarım olmak üzere, hayran kitlemi kaybeder miyim,ünüm azalır mı endişesine kapılmadan, kendisine çok yakışan güzel sanatçımız Sinem KOBAL ile anlı ve şanlı bir düğünle evlenerek mutlu bir yuva kuran Kenan İMİRZALIOĞLU'nu ve sevgili eşi Sinem KOBAL'ı, özellikle bu sağ duyuları, akılcı ve çok isabetli ve yerinde olan bu evlilik kararları nedeniyle ayrıca tebrik ediyor ve kendilerine mutluluklar diliyoruz.

Darısı bekar diğer sanatçılarımızın başına diyoruz. 17/05/2016


Güner YİĞİTBAŞI


KILIFINA UYDURACAKLARINI TAHMİN EDİP AYNEN YAZMIŞTIK



Sümeyye ERDOĞAN'ın nikah törenine katılan ve bu katılımın, nezaket kurallarının ve insani bir görevin yerine getirilmesi olarak değerlendirilerek hoş karşılanabilecek olmasına rağmen, nikaha katılmakla yetinmeyerek, bir de nikahta damadın şahitliğini yapmak gibi çok çok özel bir görev üstlenen, laik demokrasinin karşısında olduklarını alenen açıklayan bazı siyasilerle aynı karede yer alarak poz veren, laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti Ordusunun başındaki en üst düzey komutan olan Genelkurmay Başkanının bu davranışını eleştiren, “GENELKURMAY BAŞKANI VE ELEŞTİRİLEN NİKAH ŞAHİTLİĞİ” başlıklı makalemizi 15/05/2016 tarihinde kaleme alarak yayınlamış ve makalemizi; “Bize göre, Genelkurmay Başkanının; Sümeyye ERDOĞAN'ın nikahında, Sümeyye ERDOĞAN'ın değil de, damat Selçuk BAYRAKTAR'ın nikah şahidi yapılmasındaki incelik, milli damat beyimizin biyografisinde yer alan bilgilere göre, insansız hava aracı Bayraktarın tasarımını yapan ekibin başındaki kişi olma gibi bir misyona sahip olması ve insansız hava araçlarının da, yurt savunmasında ve askeri faaliyetlerde kullanılan bir araç olması nedeniyle, damat bey ile Genelkurmay Başkanlığı arasında, insansız hava aracı üzerinden bir yakınlık ve bağ kurularak, yapılacak olan haklı eleştirilere kılıf hazırlama arayışıdır. “ diyerek sonlandırmış idik.

Bugün, Genelkumay Başkanı'nın nikaha katılımını ve nikah şahitliği yapmasını savunan ve kamuoyunda yapılan eleştirilere cevap veren askeri kaynakların açıklamalarına dayanılarak basında yer alan; “Askeri alan mühendisi olan Selçuk Bayraktar'ın Türkiye ve Türk Silahlı Kuvvetleri için çok önemli biri olduğunu ifade eden askeri kaynaklar, Stratejik önemi olan İHA'ların üretimi için süratle çalışmalara başladığı ve beklenenden çok daha kısa bir sürede silahsız İHA'ları üreterek Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kullanımına sunduğunu, silahlı İHA'ların şu anda testlerinin yapıldığını ifade etti.” şeklindeki haberlere baktığımızda, Genelkurmay Başkanının Sümeyye ERDOĞAN'ın nikah törenine katılıp bir de özel görev yüklenerek damadın şahitliğini yapmış olmasına yönelik eleştirilere karşı, askeri kaynaklar tarafından bugün açıklanan savunma ile bizim iki gün öncesinden öngörerek makalemizin sonunda yer verdiğimiz ve Genelkurmay'ın yapacağını tahmin ettiğimiz muhtemel savunma arasındaki tıpa tıp benzerlik dikkat çekmekte olup, açıklanan bu savunma, hedefi tam isabet on üçten vurduğumuzun göstergesidir. 16/05/2016

Güner YİĞİTBAŞI


NEDENİ ÇOK AÇIK DEĞİL Mİ?



Biraz önce, Halk TV.ye şöyle bir göz attık, Ayşenur ASLAN program yapıyordu, konuğu olan kişi; Cumhurbaşkanı Tayyip Bey'in, Genelkurmay Başkanının ve Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanının Başbakana bağlı olmasını eleştirmesini ve özellikle, kendisinin başkomutan olmasına rağmen, Genelkurmay Başkanının Cumhurbaşkanına bağlı olmadığını sorgulamasını, anlayamadığını belirtiyor ve madem öyle, Tayyip Bey niçin, daha pasif ve yetkilerini az bulduğu Cumhurbaşkanlığına talip oldu? Diye soruyor ve Tayyip Bey, yetkileri fazla olan Başbakan olarak kalsaydı ve kendisine sadık, istediği kişiyi de, yetkileri daha az olan Cumhurbaşkanı seçtirseydi, kendisi adına daha iyi olmaz mıydı, diyerek bir yorum yapıyor.

Tayyip Bey'in, bugüne kadar Cumhurbaşkanı olarak söylediklerine ve yaptıklarına bir bakarsanız, niçin Başbakan olarak kalmadığının ve kendisini Cumhurbaşkanı seçtirdiğinin cevabını bulursunuz.

Cumhurbaşkanı seçilen Tayyip Bey; göreve başlarken yapmış olduğu tarafsızlık ve anayasaya bağlılık yeminine sadık kalarak ve partisi AKP ile ilişiğini keserek, tarafsız bir cumhurbaşkanı olabildi mi?

Olamadı, daha doğrusu olmak istemedi.

Zira, onun asıl istediği şey, bu ülkede tüm yetkileri elinde toplayan tek adam olmaktı.

Bunun ilk aşaması da, anayasaya göre yetkileri az olduğu için, vatana hiyanet suçu dışında hiçbir sorumluluğu olmayan, dikensiz bir gül bahçesi konumundaki Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmaktı.İlk aşamayı başarıyla geçerek Cumhurbaşkanlığı koltuğuna yerleşti. Ondan sonra yapmak istediklerini ve tek adamlığa giden yolda neler yaptıklarını, hep birlikte görüyor ve canlı olarak yaşıyoruz.

Tayyip Bey; Başbakan olarak kalsaydı, kafasındaki tek adamlığı hiçbir şekilde gerçekleştiremeyeceğini, Anayasaya göre, Cumhurbaşkanının yetkilerinin Başbakan'a göre daha sınırlı ve az olmasına rağmen, Başbakan kalması halinde, Cumhurbaşkanına ait olan bu sınırlı yetkileri dahi, Cumhurbaşkanı ile paylaşmak zorunda kalacağını, kendi kontrolüne alamayacağı gerçekten tarafsız ve yapmış olduğu anayasaya bağlılık ve tarafsızlık yeminine sadık kalan bir Cumhurbaşkanı ile çalışmak zorunda kaldığında, Cumhurbaşkanı ile çatışabileceklerini, çift başlı yönetime boyun eğmek zorunda kalabileceğini, en önemlisi de, Başbakan'ın; anayasaya göre, hem kendi icraatlarından ve hem de seçtiği bakanlarının ve doğrudan kendisine bağlı kurumların icraatlarından siyaseten ve hukuken sorumlu olduğunu çok iyi biliyor ve görüyordu.

Bu nedenle, Tayyip Bey; aslında bir görev ve yetki paylaşımı olmasına rağmen, Başbakan olarak, Cumhurbaşkanının az olan yetkilerinden dahi rahatsız oluyor ve parlamenter sistemi çift başlı bir yönetim olarak görüyordu ve Cumhurbaşkanı seçilerek koltuğa oturduktan sonra, bu iki baştan biri olan, eskiden kendisinin oturduğu Başbakanlık koltuğunu yok ederek, o koltuğun yetkilerinin de yeni oturduğu Cumhurbaşkanlığı koltuğuna devrini istiyor ve Cumhurbaşkanlığı koltuğunun ismini de, cumhur'u, yani milleti çağrıştırması nedeniyle zararlı buluyor ve milletin, seçim dışındaki katılımını ve rolünü yok sayarak, milletin ensesinde boza pişirmek için, yasama ve yargıyı da kendisine bağlayan tek adam esasına dayalı,vatana hiyanetle sınırlı bir sorumluluğu olan, vatana hiyanetle suçlanarak yargılanabilmesi için dahi, birçok engellerin aşılmasını zorunlu kılan prosedürlere bağlı, tamamen sorumsuz başkan olmak istiyor.

Tayyip Bey; işte bu nedenlerle, Başbakanlık koltuğunu bırakmış ve bu koltuğu geçici olarak bir emanetçiye teslim ederek Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmayı tercih etmiş, parlamenter sistemi fiilen kaldırmış, Cumhurbaşkanlığı koltuğunun ismini değiştirerek, tüm yetkileri bu koltukta toplayacak olan ve fiilen uygulamaya koyduğu başkanlık sistemine anayasal bir taban oluşturmak için, sağlığını dahi riske atarak, legal, illegal demeden, her yolu deneyen ve sonuna kadar da denemeye devam edecek olan zorlu bir mücadelenin içine girmiş bulunuyor.

Ülkemizin geleceği açısından hayırlı olmayacağı kesin olan Tayyip Bey'in bu Anayasa dışı, antidemokratik ve dayatma içeren mücadelesinin,Tayyip Bey açısından da hayırlara vesile olup olmayacğını, ömrümüz varsa, hep birlikte göreceğiz. 16/05/2016


Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat

15 Mayıs 2016 Pazar

GENELKURMAY BAŞKANI VE ELEŞTİRİLEN NİKAH ŞAHİTLİĞİ




Yılın nikah ve düğünü olarak nitelendirebileceğimiz, Sümeyye ERDOĞAN'ın, nişanlısı Selçuk BAYRAKTAR ile evlenmeleri töreni, tüm görkemi ve ihtişamı ile altı bin davetlinin huzurunda dün gerçekleştirilmiştir.

Bu düğünü, “YILIN NİKAHI” başlıklı makalemizle ironik olarak değerlendirmiştik.

Genelkurmay Başkanının; kamuoyunda büyük eleştiri alan nikah şahitliği yapmasını, ayrı bir yazımızda değerlendirmek amacıyla, YILIN NİKAHI başlıklı önceki yazımızda değerlendirmemiştik.

Hemen en başta belirtelim ki; Genelkurmay Başkanı'nın, birgün öncesindeki onca şehidimize rağmen, yılın nikahına askeri merasim elbisesiyle katılarak, pek lazımmış ve gerekliymiş gibi bir de özel görev yüklenerek, laiklik ve demokrasi karşıtı bazı kişilerle birlikte nikah şahitliği yaparak, Genelkurmay Başkanları arasında bir ilki gerçekleştirmesini, yapılan bir davete nezaket ve insanlık gereği katılma sınırlarını aşmasını, laik ve demokrat her Türk Vatandaşı gibi, biz de çok yadırgadık ve ülkemizin geleceği adına tedirgin olduk.

Sayın Genelkurmay Başkanının; konumu itibariyle davet edildiği nikah törenine, nikah sahibi olan zat ile birlikte çalışıyor olmasını da gözeterek, nezaket gereği ve insani bir görevin yerine getirilmesi amaç ve endişesiyle katılmasını, hoş görebiliriz ve sırf bu nedenle Genel Kurmay Başkanını eleştirmeyi, kendimize hak göremeyiz.

Ancak, düğün sahibinin; hukuken ve anayasamıza göre,Türkiye Cumhuriyetinin tarafsız ve partiler üstü olması zorunlu, namusu ve şerefi üzerine tarafsızlık ve anayasaya bağlılık yemini etmiş olan Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı konumunda olan bir zat olmasına rağmen; hala, fiilen AKP'nin başında ve AKP'den tek sorumlu, AKP'yi yeniden dizayn etmekle meşgul, tarafsızlığını sürekli ihlal eden sadece AKP' lilerin cumhurbaşkanı konumunda anayasayı rafa kaldıran, siyasi kimliğini devam ettiren bir kişi olması nedeniyle, Genel Kurmay Başkanının, yanlış bir algıya sebebiyet vermemek için, davetli oladuğu nikah törenine, nezaket gereği, sivil kıyafetiyle olağan bir davetli gibi katılıp katılmamayı dahi sorgulaması gerekirken, partili kalmaya devam eden, tarafsızlığını ihlal eden, sadece fiilen başında bulunmaya devam ettiği AK Partililerin cumhurbaşkanı olan bu zatın kızının nikah törenine, nezaketen katılmanın sınırlarını da aşarak, aynı zamanda nikah şahitliği gibi çok özel bir görevi de üstlenerek, her gün onlarca Türk askerinin ve polisinin şehit edildikleri bu olağanüstü dönemde, nikah şahidi olarak, siyasi kimlikli kişilerle birlikte aynı kare içinde yer almasını, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyetinin, bu demokratik ve laik niteliklerine bağlı ve tarafsız ve siyaset dışı olması gereken Türkiye Cumhuriyeti Ordusunun en üst düzey komutanı olarak, kendisine asla ve asla yakıştıramadık, bu nedenle kendisini alenen eleştiriyoruz ve kınıyoruz.

Bize göre, Genelkurmay Başkanının; Sümeyye ERDOĞAN'ın nikahında, Sümeyye ERDOĞAN'ın değil de, damat Selçuk BAYRAKTAR'ın nikah şahidi yapılmasındaki incelik, milli damat beyimizin biyografisinde yer alan bilgilere göre, insansız hava aracı Bayraktarın tasarımını yapan ekibin başındaki kişi olma gibi bir misyona sahip olması ve insansız hava araçlarının da, yurt savunmasında ve askeri faaliyetlerde kullanılan bir araç olması nedeniyle, damat bey ile Genelkurmay Başkanlığı arasında, insansız hava aracı üzerinden bir yakınlık ve bağ kurularak, yapılacak olan haklı eleştirilere kılıf hazırlama arayışıdır. 15/05/2016


Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat





14 Mayıs 2016 Cumartesi

YILIN DÜĞÜNÜ!...



Tayyip Bey'in kızı Sümeyye ERDOĞAN ile Selçuk ALBAYRAK'ın günlerden beri beklenen nikah törenleri, yerli ve yabancı üst düzey konukların da katılımlarıyla, Devletimizin itibarına yakışan bir görkem içinde icra edildi, genç evliler inşallah mesut ve bahtiyar olurlar.

Ölenlerle ölünmüyor ve hayat devam ediyor, bu nedenle Tayyip Bey; daha dün sekiz şehit verdik, ondan önceki beş yüze yakın şehidimiz de işin cabası, milli bayramları şehitler nedeniyle düşük profilli kutlama kararı alanlar, kendi kızlarının nikah töreni söz konusu olduğunda şehitleri hatırlamadan görkemli ve pahalı nikah ve düğün yapabiliyorlar eleştirisine takılarak sakın üzülmesin, devletimizin itibarını düşünmeyen bazı münafık ve kıskanç insanların bu düşünce ve eleştirilerine, sakın ola ki, asla kulak asmasın, Tayyip Bey'in yaptığı şey, ülkemizin itibarı için yapılmış olan büyük ve taktir edilesi bir fedakarlıktır, Tayyip Bey, sadece devletimizin büyüklüğünü ve itibarını düşünerek,sevgili kızlarını, sade bir nikah töreniyle değil, şehitlerimizden kaynaklı o dayanılmaz acılarını yufka yüreğine taş basıp unutmaya çalışarak, altı bin kişinin katıldığı bol akçeli ve görkemli bir nikah töreniyle evlendirmiş bulunmaktadır!

Milletin ağzı torba değil ki büzesin, ağzı olan bilmeden konuşuyor işte! Devletimizin itibarını düşünmeden dedikodu yapanların dillerini kocaman eşek arıları soksun inşallah!

Durun bakalım, biraz bekleyin,sağlıklı ve objektif olarak düşünün, niçin acele ederek hemen eleştiri oklarını saplıyorsunuz, sizler eleştirmekten başka bir şey bilmez misiniz?

Hayırlara vesile olacak olan devletimizin tüm imkanlarının seferber edildiği bu görkemli nikah, ilerideki günlerde ve yıllarda meyvesini verecek ve Tayyip Bey'in, diğer insanların evlenen çocuklarına yapmış olduğu, en az üç çocuk tavsiyesine uyacak olan sevgili kızlarının, hayırlısıyla ve inşallah nur topu gibi doğuracağı erkek çocukları olacak ve bu çocuklar büyüdüklerinde vatani görevlerini icra etmek üzere askere giderek vatan savumasında görev alacaklar, biz hiç dilemeyiz ama, belki de bu vatan için,Allahın her kuluna nasip etmediği şehitlik mertebesine ulaşacaklar ve en başta dedeleri Tayyip Bey olmak üzere, tüm aile yakınlarını sevindirerek mutlu edeceklerdir. Biz söylemiyoruz, unuttunuz mu, Tayyip Bey şehit yakınlarını bu şekilde teselli etmiyor muydu?

Bitmedi,Tayyip Bey belki de daha kısa bir vadede, hemen düğünün ertesinde bir jest yaparak, davetliler tarafından genç evlilere takılan milyonlar değerindeki altın takıların tamamını şehit aileleri için harcanmak üzere hibe ettiklerini açıklayarak, yüzlerce şehit verdiğimiz bu dönemde, sadece devletimizin itibarını düşünerek yapmak zorunda kaldığı görkemli nikah törenini eleştiren şom ağızlı münafıkların seslerini kısacak ve onları mahcup edecektir!

Devletimizin itibarını düşünerek ve şehitlerimizin acılarını kalplerine gömerek, sırf devletimize itibar kazandırmak, devletimizin itibarını sarsmamak için, görkemli ve masraflı bir törenle dünya evine girme fedakarlığını yapan genç evlileri ve bu nikah ve evlilik törenini devletin tüm imkanlarını kullanarak gerçekleştiren ERDOĞAN ailesini, devletimizin bir ferdi olarak biz de gönülden kutluyoruz ve kendilerine teşekkür ediyoruz! 15/05/2016


Güner YİĞİTBAŞI

İzmir Barosu Üyesi Avukat