Biraz
önce, Halk TV.ye şöyle bir göz attık, Ayşenur ASLAN program
yapıyordu, konuğu olan kişi; Cumhurbaşkanı Tayyip Bey'in,
Genelkurmay Başkanının ve Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanının
Başbakana bağlı olmasını eleştirmesini ve özellikle,
kendisinin başkomutan olmasına rağmen, Genelkurmay Başkanının
Cumhurbaşkanına bağlı olmadığını sorgulamasını,
anlayamadığını belirtiyor ve madem öyle, Tayyip Bey niçin, daha
pasif ve yetkilerini az bulduğu Cumhurbaşkanlığına talip oldu?
Diye soruyor ve Tayyip Bey, yetkileri fazla olan Başbakan olarak
kalsaydı ve kendisine sadık, istediği kişiyi de, yetkileri daha
az olan Cumhurbaşkanı seçtirseydi, kendisi adına daha iyi olmaz
mıydı, diyerek bir yorum yapıyor.
Tayyip
Bey'in, bugüne kadar Cumhurbaşkanı olarak söylediklerine ve
yaptıklarına bir bakarsanız, niçin Başbakan olarak kalmadığının
ve kendisini Cumhurbaşkanı seçtirdiğinin cevabını bulursunuz.
Cumhurbaşkanı
seçilen Tayyip Bey; göreve başlarken yapmış olduğu tarafsızlık
ve anayasaya bağlılık yeminine sadık kalarak ve partisi AKP ile
ilişiğini keserek, tarafsız bir cumhurbaşkanı olabildi mi?
Olamadı,
daha doğrusu olmak istemedi.
Zira,
onun asıl istediği şey, bu ülkede tüm yetkileri elinde toplayan
tek adam olmaktı.
Bunun
ilk aşaması da, anayasaya göre yetkileri az olduğu için, vatana
hiyanet suçu dışında hiçbir sorumluluğu olmayan, dikensiz bir
gül bahçesi konumundaki Cumhurbaşkanlığı koltuğuna
oturmaktı.İlk aşamayı başarıyla geçerek Cumhurbaşkanlığı
koltuğuna yerleşti. Ondan sonra yapmak istediklerini ve tek
adamlığa giden yolda neler yaptıklarını, hep birlikte görüyor
ve canlı olarak yaşıyoruz.
Tayyip
Bey; Başbakan olarak kalsaydı, kafasındaki tek adamlığı hiçbir
şekilde gerçekleştiremeyeceğini, Anayasaya göre,
Cumhurbaşkanının yetkilerinin Başbakan'a göre daha sınırlı ve
az olmasına rağmen, Başbakan kalması halinde, Cumhurbaşkanına
ait olan bu sınırlı yetkileri dahi, Cumhurbaşkanı ile paylaşmak
zorunda kalacağını, kendi kontrolüne alamayacağı gerçekten
tarafsız ve yapmış olduğu anayasaya bağlılık ve tarafsızlık
yeminine sadık kalan bir Cumhurbaşkanı ile çalışmak zorunda
kaldığında, Cumhurbaşkanı ile çatışabileceklerini, çift
başlı yönetime boyun eğmek zorunda kalabileceğini, en önemlisi
de, Başbakan'ın; anayasaya göre, hem kendi icraatlarından ve hem
de seçtiği bakanlarının ve doğrudan kendisine bağlı kurumların
icraatlarından siyaseten ve hukuken sorumlu olduğunu çok iyi
biliyor ve görüyordu.
Bu
nedenle, Tayyip Bey; aslında bir görev ve yetki paylaşımı
olmasına rağmen, Başbakan olarak, Cumhurbaşkanının az olan
yetkilerinden dahi rahatsız oluyor ve parlamenter sistemi çift
başlı bir yönetim olarak görüyordu ve Cumhurbaşkanı seçilerek
koltuğa oturduktan sonra, bu iki baştan biri olan, eskiden
kendisinin oturduğu Başbakanlık koltuğunu yok ederek, o koltuğun
yetkilerinin de yeni oturduğu Cumhurbaşkanlığı koltuğuna
devrini istiyor ve Cumhurbaşkanlığı koltuğunun ismini de,
cumhur'u, yani milleti çağrıştırması nedeniyle zararlı buluyor
ve milletin, seçim dışındaki katılımını ve rolünü yok
sayarak, milletin ensesinde boza pişirmek için, yasama ve yargıyı
da kendisine bağlayan tek adam esasına dayalı,vatana hiyanetle
sınırlı bir sorumluluğu olan, vatana hiyanetle suçlanarak
yargılanabilmesi için dahi, birçok engellerin aşılmasını
zorunlu kılan prosedürlere bağlı, tamamen sorumsuz başkan olmak
istiyor.
Tayyip
Bey; işte bu nedenlerle, Başbakanlık koltuğunu bırakmış ve bu
koltuğu geçici olarak bir emanetçiye teslim ederek
Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmayı tercih etmiş, parlamenter
sistemi fiilen kaldırmış, Cumhurbaşkanlığı koltuğunun ismini
değiştirerek, tüm yetkileri bu koltukta toplayacak olan ve fiilen
uygulamaya koyduğu başkanlık sistemine anayasal bir taban
oluşturmak için, sağlığını dahi riske atarak, legal, illegal
demeden, her yolu deneyen ve sonuna kadar da denemeye devam edecek
olan zorlu bir mücadelenin içine girmiş bulunuyor.
Ülkemizin
geleceği açısından hayırlı olmayacağı kesin olan Tayyip
Bey'in bu Anayasa dışı, antidemokratik ve dayatma içeren
mücadelesinin,Tayyip Bey açısından da hayırlara vesile olup
olmayacğını, ömrümüz varsa, hep birlikte göreceğiz.
16/05/2016
Güner
YİĞİTBAŞI
İzmir
Barosu Üyesi Avukat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder